Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş
1453'te İstanbul'un fethiyle birlikte Osmanlı Devleti bir cihan devletine dönüşmeye başlamıştır. Fatih Sultan Mehmed, bu devletin idarî merkezi yaptığı İstanbul'u aynı zamanda bir kültür merkezi haline getirmek istediğinden fetihten kısa bir süre sonra Fatih vakfiyesinde "büyük cihad" olarak adlandırılan şehri yeniden inşa faaliyetine girişmişti. İstanbul'da ilk kültür müesseselerinin temeli de bu dönemde atılmıştır. Önce Pantokrator Manastırı'nın üst katındaki papaz odalarında bir medrese kurulmuş (Zeyrek Medresesi) ardından Ayasofya'da bir medrese kurularak öğretime başlanmış ve Semâniye medreseleri kuruluncaya kadar şehirde öğretim kiliselerden çevrilen cami ve medreselerde sürdürülmüştür. Fetihten sonra ilk yapılan binalardan biri olan Beyazıt'taki Eski Saray aynı zamanda şehirdeki ilk kütüphaneyi de barındırıyordu. Nitekim Fatih Sultan Mehmed'in daha önce Manisa'dan Edirne sarayına götürdüğü kitapların Eski Saray'ın tamamlanmasıyla birlikte buraya nakledildiği bilinmektedir. Bu kütüphane daha sonra Topkapı Sarayı'na nakledilmiştir.
Araştırmacılar, İstanbul'da kurulan ilk vakıf kütüphanesi konusunda değişik görüşlere sahiptir. Süheyl Ünver bunun Mahmud Paşa Medresesi'nde kurulduğunu ileri sürerken Selim Nüzhet Gerçek, Eyüp Külliyesi'ndeki kütüphanenin (863-1459) daha eski olduğu görüşünü savunur. Mahmud Paşa Külliyesi'nin yapım tarihi göz önüne alınırsa Süheyl Ünver'in fikrini kabul etmeye imkân olmadığı görülür. Bir vakıf kaydından Eyüp Külliyesi'ndeki kütüphanenin Mahmud Paşa Medresesi Kütüphanesi'nden daha evvel kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu külliyeye ait 990 (1582) tarihinde istinsah edilmiş Arapça vakfiyede önce medreseye konulan kitapları muhafaza edecek bir kişinin tayin edildiği, ardından hâfız-ı kütübe günlük bir dirhem ücret verileceği ifade edilmektedir.
Eyüp Külliyesi'ndeki kütüphane Mahmud Paşa Medresesi Kütüphanesi'nden daha eski olmakla beraber fetihten sonra İstanbul'da kurulan ilk kütüphane değildir. Zira Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan bir vakfiye 858 (1454) yılında, Visali adıyla tanınan Şeyh Muhammed b. Şeyh Hasan Geylânî'nin İstanbul'da sur dibindeki (At İskelesi) zaviyesinde küçük bir koleksiyona sahip bir kütüphane kurduğunu bildirmektedir.
Fetihten sonra bir bölümü medrese haline getirilen Ayasofya'da da Fatih Sultan Mehmed tarafından bir kütüphane tesis edildiği konusunda araştırmacılar görüş birliği içindedir. Ancak burada, Semâniye medreseleri kuruluncaya kadar, yani geçici bir süre eğitim yapıldığından muhtemelen kütüphaneye çok az sayıda ders kitabından oluşan bir koleksiyon konulmuştur. Zeyrek Medresesi Kütüphanesi de aynı türde bir kütüphane olup elde bu medreseye vakfedildiği bilinen birkaç kitap vardır. Bunlardan biri Fâtih, diğeri Mah'bûb Çelebi, ikisi de adları belirtilmeyen kimseler tarafından vakfedilmiştir. Üzerlerindeki Kayıtlardan daha sonra bu dört kitabın da Fatih Külliyesi Kütüphanesi'ne nakledildiği anlaşılmaktadır.
Semâniye medreseleri açıldığında Zeyrek'teki öğretim faaliyetinden vazgeçilmiş ve medrese camiye çevrilmiştir. Öyle anlaşılıyor Ki geçici bir öğrenim yeri olarak Kullanılan Zeyrek Medresesi'ne müderris ve öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bazı Kitaplar verilmişse de Ayasofya'da olduğu gibi bir vakıf Kütüphanesi Kurma teşebbüsünde bulunulmamıştır. Eğer Zeyrekte Fatih tarafından bir Kütüphane tesis edilmiş olsaydı o devrin ölçülerine göre medresede 100-200 kitaplık bir koleksiyonun bulunması gerekirdi. Böyle bir koleksiyondan sadece bir iki eserin kalması ve Kütüphaneyle ilgili hiçbir kayıt bulunmaması Zeyrek Medresesi'nde bir kütüphane Kurulmadığı Kanaatini kuvvetlendirmektedir.
Ayasofya ve Zeyrek örnekleri, Fâtih'in İstanbul'u fethinden hemen sonra şehirde büyük bir külliye Kurmayı plânladığını ve bu külliyenin tesisine kadar da öğretim işini geçici bazı tedbirlerle halletmeye çalıştığını düşündürmektedir. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'da yaptırmak istediği külliye, inşasına başlandıktan ancak sekiz yıl sonra 875 Receb'inde (Aralık 1470) tamamlanabildi (Semâniye). Külliyede cami, medreseler ve imaretin yanında önce dört medresede birer kütüphane kurulmuş, ardından bu kütüphaneler birleştirilerek caminin içine taşınmıştır.
Devrin devlet adamları da Fatih'i takip ederek İstanbul'da bazı eğitim kurumları yaptırmışlardır. Mahmud Paşa, Fâtih'in emrine uyarak İstanbul'da bir Külliye tesis ettiği gibi devletin diğer şehirlerinde de bazı hayır eserleri meydana getirmiş, İstanbul ve Hasköy'deki medreselerinde de birer kütüphane Kurmuştur. Fatih devri meşâyihinden Şeyh Vefa diye tanınan Muslihuddin Mustafa için inşa edilen Külliyede de bir Kütüphane bulunduğu İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'ndeki Receb 919 tarihli (Eylül 1513) bir vakıf kaydı dolayısıyla bilinmektedir.
II. Bayezid, Topkapı Sarayı'nda Fatih zamanında Kurulan kütüphaneyi Kendisine hediye edilen ve adına yazılan Kitaplarla daha da zenginleştirmiştir. Saraydaki bu kütüphanenin hâfız-ı Kütüb-i hâssa adıyla bir görevlisinin bulunduğu bilinmektedir. II. Bayezid dönemi ulemâsından vaiz Atûfî bu Kütüphanenin bir Katalogunu hazırlamıştır. II. Bayezid, kendisinin yaptırdığı Galatasaray Mektebi'nde de talebelerin yararlanması için bir Kütüphane Kurmuş olmalıdır.
Yapımına 906 (1500-1501) yılında başlanan ve 911 Rebîülâhirinde (Eylül 1505) bitirilen İstanbul'daki Beyazıt Külliyesi'nde kuruluş tarihinde bir Kütüphanenin varlığından söz etmeyi sağlayacak bir belge mevcut değildir. Bu Külliyede bir kütüphane bulunduğunu gösteren eldeki en eski tarihli kayıtlar 16. yüzyılın sonlarına aittir. Külliyenin 991 (1583) ve 1006 (1597-98) yıllarında tutulan vakıf muhasebe defterlerinde cami ve medrese hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ücret tahsis edildiği belirtilmektedir.
II. Bayezid döneminin bir kısım devlet adamları ile âlimlerinin ve meşâyihinin de İstanbul'da yaptırdıkları hayır kurumlarında kütüphaneler tesis ettikleri görülmektedir. İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'ndeki bazı vakfiye suretlerinden İstanbul'da bu devirde Kurulmuş dört Kütüphane tesbit edilmektedir. Alâiyeli Muhyiddin diye meşhur olan Mevlânâ Muhyiddin'in 907 (1501-1502) tarihinde yetmiş bir adet kitap vakfettiği ve daha sonra bunların Fatih Külliyesi'ndeki kütüphaneye nakledildiği görülmektedir. Atik Ali Paşa'nın Çemberlitaş'taki medresesinde tesis ettiği kütüphanenin de 119 Kitaptan meydana gelen bir koleksiyona sahip olduğu ve kütüphane hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ücret tayin edildiği öğrenilmektedir. Devrin şeyhülislâmlarından Efdalzâde Ahmed Çelebi, Fatih Camii yakınında kurduğu medresesine koyduğu iki adet kitabın Korunması için günlük 1 akçe ücretle bir hâfız-ı kütüb tayin etmiştir. Taşköprizâde'nin bir kaydından, Ahî Yûsuf b. Güneyd et-Tokadî'nin İstanbul'daki evinin yanında yaptırdığı mescide âlimlerin istifade etmesi için çok sayıda kitap bağışladığı anlaşılmaktadır.
Aynı padişah döneminde, ilim ve kültür hayatındaki gelişmelerin bir sonucu olarak daha önceki devirlerde de görülen ve vakıf Kütüphaneleri için bir kaynak teşkil eden bazı özel Kütüphaneler ortaya çıkmıştır. Sinan Paşa'nın zengin bir Kütüphaneye sahip olduğu ve Müeyyedzâde'nin o gün için büyük bir rakam olan 7000 ciltlik bir kütüphanesinin bulunduğu kaydedilmektedir.
II. Bayezid döneminde Fatih vakıfları yeni ilâvelerle zenginleştirildiği gibi yeni bir vakfiyesi de hazırlanmıştır. Fâtih'in külliyede kurduğu kütüphanesinin bu devirde bir sayıma tâbi tutulduğu, burada bulunan birçok eserin üzerindeki Muhammed b. Ali Fenârî'ye ait sayım kayıtlarından öğrenilmektedir. Bu kütüphaneye ait Kanunî Sultan Süleyman devrinde hazırlanmış bir katalogun önsözünde belirtildiğine göre Muhammed b. Ali Fenârî tarafından külliyede bulunan kitapların bir de katalogu yapılmıştır.
Saltanat devresinin oldukça kısa sürmesi ve hemen hemen bütün zamanının askerî faaliyetlerle geçmesi, Yavuz Sultan Selim'in bu alanda adını duyuracak kurumları yaptırmasına fırsat vermemişse de gerek yeni fethedilen Suriye ve Mısır gibi ülkelerden gelen, gerekse sahiplerinin ölümüyle dağılan özel kütüphanelerden temin edilen kitaplarla sarayda büyük bir koleksiyon oluşturulmuş, böylece daha sonraki devirlerde Osmanlı padişahları tarafından İstanbul'da kurulacak olan birçok vakıf kütüphanesinin temeli atılmıştır. Bu devirde kurulduğu tesbit edilen üç kütüphaneden biri, devrin âlimlerinden Mevlânâ Bâlî tarafından İstanbul'da Şeyh Süleyman mahallesinde inşa ettirdiği mesciddedir.
Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında, I. Selim devrinde olduğu gibi kütüphanelerin gelişmesinde bir durgunluk dikkati çekmektedir. Bu husus belki de I. Selim'in birkaç yıla sığdırdığı iki büyük seferin sosyal bünyede doğurduğu sıkıntıların bir sonucudur. Kanunî Sultan Süleyman'ın tahta çıkışının ilk yıllarındı Edirne'de açılan birkaç kütüphane dışında önemli bir kütüphanecilik faaliyeti yoktur. Buna karşılık 10. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde İstanbul'da yaptırılan medreselerin çoğunda artık kütüphanenin medreseyi tamamlayıcı bir unsur olarak düşünüldüğü görülmektedir. Bu dönemde Hayreddin Paşa, Kasım Paşa, Rüstem Paşa, İbrahim Paşa, Mihrimah Sultan, Sekban Kara Ali, Şehzade Mehmed, Semiz Ali Paşa medreselerinde birer kütüphane bulunmaktaydı. Aynı dönemde Tercüman Yunus'un İstanbul'da Draman'da. Ferruh Kethüdâ'nın Balat'ta, Gihan Bey'in Ayasofya yakınında, Çadırcı Hayreddin'in Mercan'da Bezzâz-ı Gedîd Camii'nde ve Mevlânâ Alâeddin b. Hacı Sinan'ın Haseki'de birer özel kütüphane tesis ettikleri ve bunların son ikisinde birer hâfız-ı kütüb bulunduğu bilinmektedir.
Kütüphanelerin bu şekilde mahallelere kadar yayılmasına ve Kanunî Sultan Süleyman'ın daha önce Şehzade Mehmed ve Mihrimah Sultan için yaptırdığı medreselerde birer kütüphaneye yer vermesine rağmen devrin en büyük ilim müessesesi olan Süleymaniye Külliyesi'nde kuruluş yıllarında bir kütüphane bulunmadığı görülmektedir. Ancak Receb 964 (Mayıs 1557) tarihinde hazırlanan Süleymaniye vakfiyesine göre külliyede daha sonra bir kütüphane kurulması plânlanmıştı. Süleymaniye Külliyesi'nde kütüphanenin ne zaman kurulduğu ve ilk görevlilerinin hangi tarihte tayin edildiği bilinmemektedir. Muhtemelen caminin ibadete açılmasından birkaç yıl sonra buraya saray kütüphanesinden bazı eserler gönderilmeye başlanmış ve Süleymaniye Kütüphanesinin temeli bu tarihlerde atılmıştır (Süleymaniye Kütüphanesi).
Bu devirde kütüphane kurma çalışmaları yanında daha önce kurulan kütüphaneleri yeniden düzenleme ve kontrol etmeye de önem verildiği görülmektedir. Fatih Kütüphanesine ait günümüze ulaşan en eski kataloglardan biri bu dönemde hazırlanmıştır. Semâniye müderrislerinden Muhammed b. Hızır b. el-Hâc Hasan, hazırladığı katalogun önsözünde belirttiğine göre padişahın emriyle Fatih Kütüphanesine gitmiş, burada kitapları bölümlerine, hatta başlıklarına varıncaya kadar inceleyerek elden geçirmiş, mümkün olduğu nisbette kitap ve müellif isimlerini tesbit edip gerekli gördüğü tashihleri yapmıştır. Bu katalogdan anlaşıldığına göre Fatih Sultan Mehmed'in camisinde kurduğu kütüphaneye ölümünden sonra devrin ulemâsından bazıları da kitaplarını bağışlamışlardır. Hatta benzer davranışlar sonraları da devam etmiştir.
II. Selim'in kızı ve Sokullu Mehmed Paşa'nın hanımı İsmihan Sultan, Eyüp'te yaptırdığı medrese için Receb 976 (Aralık 1568) tarihinde düzenlettirdiği vakfiyesinde müderris, muîd ve dânişmendlerin istifade etmeleri için vakfettiği kitapların medrese yakınında bulunan türbesindeki dolaba konulduğunu belirtmiştir. İsmihan Sultan Kütüphanesinin katalogu, bu asırda dikkatle hazırlanmış ve kütüphanede bulunan kitapların özelliklerini ayrıntılarına inerek veren değerli kataloglardan biridir.
Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın, İstanbul'daki medrese ve hankahı ile Bergos'taki medresesinde birer kütüphane kurduğu 981-982 (1574-1575) yıllarında düzenlettiği iki vakfiyesinden öğrenilmektedir. Hanımı İsmihan Sultan'ın vakfiyesinde olduğu gibi Sokullu'nun vakfiyesinde de her üç müesseseye vakfedilen kitapların büyük bir itina ile hazırlanmış katalogu mevcuttur.
II. Selim'in başkadını ve III. Murad'ın annesi Nurbânû Sultan'ın Üsküdar Toptaşında yaptırdığı külliyede, medrese ve dârülhadis talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir kütüphane kurulduğu külliye ile ilgili muhasebe kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Yemen fâtihi olarak şöhret bulan Koca Sinan Paşa servetinin bir bölümünü vakıf ve hayır işlerinde kullanmıştır. Başbakanlık Arşivi'nde bulunan (Süleymaniye Bölümü) 094 (1586) tarihli bir vakfiyeye göre paşa, İstanbul'daki İshak Paşa mahallesindeki medresesiyle Kulaksız'daki zaviyesinin şeyhine bir miktar Kitap vakfetmiş, medresenin şeyhulkurrasını günlük 1 akçe ücretle hâfız-ı kütüb tayin etmiştir. Paşanın İstanbul'da Yeniçeriler caddesindeki türbesinde de bir kütüphane bulunmakta ve kütüphanenin hâfız-ı Kütübü günlük 8 akçe ücret almaktaydı.
Çeşitli vakıf Kayıtlarından, 16. yüzyılın sonunda İstanbul'da kurulan medreselerden Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi, Dârüssaâde Ağası Gazanfer Ağa, Vezir Hadım Hafız Ahmed Paşa medreselerinde birer kütüphane bulunduğu öğrenilmektedir. Zekeriyya Efendi Medresesi Kütüphanesi'nin Kitapları, daha ence birkaç başka örnekte görüldüğü gibi kurucusunun türbesinde bulunmaktaydı. Oğlu Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin bu Kütüphanenin hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ilâve ücret tayin ettiği 1047 (1637-38) tarihli vakfiyesinden anlaşılmaktadır.
Peremeciler Kethüdası Mahmud Bey b. Abdullah'ın 1002'de (1593-94) Cihangir Camii içinde kurduğu Kütüphane, mahalle halkının ve cemaatin ihtiyaçları düşünülerek hazırlanmış bir koleksiyon olması ve ödünç verme sistemi bakımından bir halk kütüphanesi mahiyetindedir. Vakfedilen otuz dokuz eserden birkaçı hariç hepsi Türkçedir. Koleksiyondaki Destân-ı Muhammed Hanefi, Destân-ı Kurubaş, Mihr ü Vetâ, Firaknâme-i Vefa, Ahvâl-i Kıyamet, Kıssa-i Temîmü'd-Dârî, Hikâye-i Kesikbaş, Maktel-ı Hüseyin, Seyyid Battal Câzî, Câriyenâme, Ta'bîr-i Rüya, Mansûrnâme, Yûsuf u Züleyhâ, Hızır İlyas Kıssası gibi halk hikâyeciliğinin ürünü ve bir kısmı da lâdinî olan eserlerin bir cami kütüphanesine Konulması dikkati çekmektedir. Cerrah Mehmed Paşa tarafından 1002 (1593-94) yılında yaptırılan Cerrahpaşa Camii'ndeki Kütüphane de muhtemelen civarındaki, II. Selim'in Kızı Gevher Sultan tarafından 995'te (1587) yaptırılan medreseyle Haseki Medresesi talebelerine Kitap temini için Kurulmuştur.
Bu kütüphaneler dışında İstanbul'da III. Murad devrinde mevcut oldukları tesbit edilebilen iki ihtisas Kütüphanesi daha vardır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan bir belgede Hekimbaşı Molla Kasım'a 983 (1575-76) yılında teslim edilen tıpla ilgili eserlerin listesi verilmektedir. Belgeden anlaşıldığına göre bu eserler hekimbaşılar tarafından muhafaza edilmekteydi. Nitekim 988'de (1580) Molla Kasım emekli olduğunda Kitapları yeni hekimbaşı İsâ Çelebi'ye teslim etmiştir. III. Murad döneminde İstanbul'da bir rasathane Kuran Takıyyüddin'in müneccimbaşılığı sırasında bu rasathanede astronomiyle ilgili eserlerden meydana gelen bir de Kütüphane tesis edildiği anlaşılmaktadır.
16. yüzyılın diğer karakteristik bir yanı da yeni yapılan hayır eserlerinde Kütüphaneler Kurma hareketine paralel olarak daha önce Kurulan Kütüphaneler ile öğretim Kurumlarına kitap bağışında bulunma ve mevcut koleksiyonları zenginleştirme yönünde bir faaliyetin görülmesidir. Hacı Mustafa Ağa ve Abdülmennân'ın Sultanahmet'teki Akbıyık Camii'ne, Seyyid İsmail Efendi'nin Gül Camii yakınındaki zaviye Kütüphanesine, Rumeli Kazaskeri Ali Efendi'nin Şehzade Sultan Mehmed Medresesi Kütüphanesi'ne, Sami Efendi el-Kırımî'nin İsmail Ağa Zâviyesi'ne, Mehmed Ağa b. Yûsuf un Şehzade Camii'ne, Dârüssaâde Ağası Yâkub Ağa'nın Üsküdar Atik Valide Camii'ne kitap bağışında bulunması bunlardan bazılarıdır.
Vakıf ve arşiv kayıtlarından anlaşıldığına göre, 17 yüzyılın başlarından ilk müstakil kütüphanenin ortaya çıktığı 1678 yılına kadar İstanbul'da kurulan büyük medreselerin hemen hepsinde birer kütüphane bulunmaktadır. Bu tarihler arasında İstanbul'da kurulduğu bilinen Kuyucu Murad Paşa, Sultan Ahmed, Kazasker Hasan Efendi, Şeyhulislam Abdürrahim Efendi, IV. Murad'ın annesi Mahpeyker Sultan'ın yeniden teşkilâtlandırdığı Özdemiroğlu Osman Paşa medreseleriyle Turhan Valide Sultan tarafından 1073'te (1662-63) tamamlatılan Yenicami Külliyesi'nde, Mimarbaşı Kasım Ağa'nın Şehzadebaşı'ndaki dârülhadisinde, Abbas Ağa b. Abdüsselâm'ın 1080 (1669-70) yılında inşa ettirdiği dârülkurrâ ile Reîsülküttâb Mustafa Efendi b. Abdüsselâm'ın 1087 1088 (1676-1677) yıllarında düzenlettirdiği iki vakfiyesiyle Balat'ta tesis ettiği medrese ve dârülhadisinde birer kütüphane vardır.
17. yüzyılın sonlarına doğru ulemâ ve öğrencilere açık medrese ve türbe kütüphaneleriyle hem ulemâya ve öğrencilere hem de halka açık cami ve tekke kütüphanelerine yeni bir kütüphane türünün, müstakil kütüphanelerin eklendiği görülür. İşleyiş bakımından diğer kütüphanelerden pek farklı olmayan, ancak değişik bir bünyeye sahip bu tür kütüphanelerin en belirgin özelliği müstakil bir binada kurulmuş olmaları, kütüphanede görevlendirilen ve başka bir işle uğraşmaması istenen personele daha fazla ücret verilmesidir. Diğer bir özellik de zamanla bu tür kütüphanelerde öğretim ve ibadet gibi daha önceki kütüphanelerde pek görülmeyen değişik bir faaliyetin ortaya çıkmasıdır.
Müstakil kütüphanelerin ilk örneği sayılan Köprülü Kütüphanesi belki de bu özelliğini, içinde yer alacağı külliyenin kurucusu Köprülü Mehmed Paşa'nın yapmayı tasarladığı külliyeyi tamamlayamadan vefatına borçludur. Köprülü Mehmed Paşa 1072'de (1661) ölümünden önce külliyesinin ancak medrese, hamam ve türbe bölümünü bitirebilmişti. Oğlu Fâzıl Ahmed Paşa babasının vasiyetine uyarak külliyeyi tamamlamaya çalışmış, babasından kalan kitapları kendi kitaplarıyla birleştirmiş ve ortaya çıkan bu zengin koleksiyonu yerleştirmek için babasının türbesinin yakınındaki müstakil kütüphane binasını yaptırmıştır. Ancak Fâzıl Ahmed Paşa'nın genç yaşta ölümüyle (26 Şaban 1087/3 Kasım 1676) kütüphanenin Kuruluş işlemleri geri kalmış ve 1089 (1678) yılında Köprülü Kütüphanesi, Fâzıl Mustafa Paşa'nın düzenlettirdiği vakıf senediyle resmen Kurulabilmiştir (Köprülü Kütüphanesi}.
17. yüzyıl sonunda İstanbul'da kurulan üç önemli medrese kütüphanesinden ikisi Köprülü ailesine mensup kimseler tarafından tesis edilmiştir. Köprülü Mehmed Paşa'nın damadı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana seferinden önce İstanbul Çarşıkapı'da inşasına başladığı mescid, medrese, kütüphane, sıbyan mektebi, sebil ve türbeden meydana gelen külliyesini oğlu Ali Bey 1690'da tamamlanmıştır. Kara Mustafa Paşa ölümünden üç yıl önce 1092 (1681) yılında düzenlettiği vakfiyesine kurulacak kütüphaneyle ilgili bazı şartları da koydurmuştu. Köprülü Mehmed Paşa'nın kardeşi Hasan Ağa'nın oğlu Amcazade Hüseyin Paşa'nın Saraçhane'de Mimar Ayaş mahallesinde yaptırdığı külliyenin 1112 (1700) yılına ait vakfiyesi, külliye içinde müstakil bir mekanda kurulan kütüphanenin işleyişiyle ilgili bilgiler vermektedir. Devrinin diğer medrese kütüphaneleri gibi 400-500 kitaplık bir koleksiyona sahip olan Amcazade Hüseyin Paşa Kütüphanesi'nde kitapların tamir ve ciltlenmesiyle görevli, günlük 8 akçe ücretli bir de mücellide yer verildiği görülmektedir (Amcazade Hüseyin Paşa Kütüphanesi].
Şeyhülislâm Feyzullah Efendi'nin 1111'de (1699) düzenlenmiş vakfiyesiyle medresesi yanında kurduğu kütüphane zengin Koleksiyonu ile dikkati çekmektedir. Oğlu Şeyhülislâm Mustafa Efendi'nin 1149 (1736-37) yılında yaptırdığı bir kütüphane sayımında belirttiğine göre Feyzullah Efendi'nin vakfiye defterinde kayıtlı 1965 kitap bulunmaktaydı (Feyzullah Efendi Kütüphanesi). Devrin sadrazamı Çorlulu Ali Paşa, yapımı 1121'de (1709) tamamlanan İstanbul Divanyolu'ndaki dârülhadisi için bir yıl önce hazırlattığı vakfiyesinde, dershanelerden birine konulacak kitapların korunması için günlük 15 akçe ücret alacak bir hâfız-ı Kütüb tayin edileceğini belirtmiştir (Çorlulu Ali Paşa Kütüphanesi].
İstanbul Vefa'da III. Ahmed dönemi sadrazamlarından Şehid Ali Paşa'nın Şehzâdebaşı'nda yaptırdığı müstakil binada Kurmuş olduğu Kütüphane zengin Koleksiyonuyla dikkat çekmektedir. Şehid Ali Paşa vakfetmeyi plânladığı İstanbul'daki konağında ve Kuzguncuk'taki yalısında bulunan zengin koleksiyonunu da vakitsiz ölümü dolayısıyla Kütüphanesine Koyamamıştır (Şehid Ali Paşa Kütüphanesi).
Ali Paşa'nın şehâdetinin ardından rikâb-ı hümâyun kaymakamı ve daha sonra sadrazam olan Nevşehirli Damad İbrahim Paşa, Pasarofça Antlaşmasından (1130/1718) sonra kaybedilen toprakları geri almak için yeni seferler peşinde koşmadı ve devrin padişahı III. Ahmed'i ikna ederek sosyal ve ekonomik meseleler yanında memleketin imarıyla uğraştı. Bu sırada Kültür alanında da bazı önemli teşebbüslerde bulunuldu. Yabancı dillerde yazılmış kaynakları Türkçeye kazandırmak için bir komisyon teşkiliyle matbaanın kuruluşu yanında kütüphanecilik alanında da dikkate değer gelişmeler kaydedildi.
III. Ahmed'in saltanatı yıllarına kadar sarayda çeşitli kaynaklardan temin edilmiş binlerce kitap birikmişti. Padişahlar ve yakınlarının kurduğu kütüphanelerin koleksiyonları genellikle hazinede toplanan bu kitaplarla meydana getiriliyordu. III. Ahmed, sarayın değişik bölümlerinde ve hazinede bulunan kitapların kullanılması ve korunması için daha önce yapılan düzenlemeleri yeterli görmediğinden Topkapı Sarayı'nda yeni inşa ettirdiği kütüphane binasında bu kitapların büyük bir bölümünü toplamaya çalıştı. III. Ahmed saray içindeki kütüphanesinden başka başka Yenicami'de Turhan Valide Sultan'ın türbesi yanında da bir kütüphane yaptırdı. Küçük Çelebizâde İsmail Asım Efendi, III. Ahmed'in daha önce Turhan Valide Sultan Türbesine bazı kitaplar vakfettiğini, fakat türbeye giriş çıkışın zorluğundan dolayı bu kitaplardan istifadenin sınırlı kaldığını görünce yeni bir kütüphane yaptırdığını nakleder. Kütüphanenin inşası 1137'de (1724-25) tamamlanmıştır.
Patrona Halil İsyanı'ndan sonra tahta geçen I. Mahmud, bütün olumsuz şartlara ve çalkantılı ortama rağmen İstanbul'da açmayı başardığı üç büyük kütüphane ile kütüphanecilik tarihinde mümtaz bir mevki kazandı. Ayasofya, Fatih ve Galatasaray kütüphaneleri yanında devletin en uzak bölgelerindeki kalelerde bile kütüphane kurma teşebbüsüne girişen I. Mahmud'un saltanatı süresince İstanbul'da ve diğer şehirlerde devlet adamları, âlimler ve başka sınıflardan kimseler tarafından çok sayıda kütüphane kuruldu. I. Mahmud'un İstanbul'da yaptırdığı kütüphaneler arasında Ayasofya Kütüphanesi, gerek mimarisi gerekse de zengin koleksiyonu ve geniş kadrosuyla dikkati çekmektedir. Kütüphanenin vakfiyesi 1152 Şevvalinde (Ocak 1740) hazırlanmış ve kitapların bir kısmı aynı yılın Şabanında temin edilmişse de açılış merasimi ancak 24 Muharrem 1153 (21 Nisan 1740) tarihinde yapılabilmiştir. (Ayasofya Kütüphanesi) İstanbul'da aynı yıl içinde Aşir Efendi Kütüphanesi'nin koleksiyonunun oluşturulduğu ve Defterdar Atıf Efendi tarafından yaptırılan bir binada nâdir eserlerden oluşan zengin bir koleksiyona sahip önemli bir kütüphanenin kurulduğu görülmektedir (Atıf Efendi Kütüphanesi).
I. Mahmud, İstanbul'da ikinci kütüphanesini Fatih Camii'nin kıble duvarı bitişiğinde kurmuştur. Burada yaptırdığı yeni binaya Fatih Camii içinde Fatih Sultan Mehmed'in kurduğu kütüphaneyi ve daha sonraki tarihlerde yapılan bağış kitapları taşıtan I. Mahmud yaptığı yeni bağışlarla koleksiyonu zenginleştirdiği gibi düzenlettirdiği bir vakfiye ile de kütüphanenin personel kadrosunu oldukça genişletmiştir (Fatih Kütüphanesi).
Süleymaniye Camii'nde Fatih'tekine benzer bir düzenleme I. Mahmud ve sadrazamı Köse Mustafa Bahir Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. 1165 (1751-52) yılında cami içinde sağ tarafta parmaklıklarla ayrılmış bir bölümde tesis edilen bu kütüphanenin vakfiyesi bulunamadığından koleksiyonu ve organizasyonu hakkında kesin bilgi edinilememektedir. Ancak Süleymaniye Evkafında 1175-1256 (1761-1840) yılları arasında görev yapan kişileri gösteren bir vazife defterindeki kayıtlardan vakfiyedeki şartlardan bazılarını öğrenmekteyiz. Bu kayıtlara göre kütüphane haftada beş gün sabahtan ikindi vaktine kadar açık bulunacak ve kitaplar kütüphane dışına çıkarılmayacaktır (Süleymaniye Kütüphanesi).
Galatasaray'da ilk olarak II. Bayezid tarafından kurulan ve çeşitli devirlerde birkaç defa açılıp kapanan, III. Ahmed'in hükümdarlığı sırasında yeniden ihya edilen Galatasaray Mektebi Sultanîsinde 1167'de (1753-54) I. Mahmud bir kütüphane yaptırmıştır.
I. Mahmud'un sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa'nın, İstanbul Davutpaşa'da 1147'de (1734-35) yapımı tamamlanan camisinin yanında bir de kütüphane yaptırdığı görülmektedir. 1151'de (1738) düzenlenen vakfiyesinden anlaşıldığına göre caminin ve kütüphanenin oldukça geniş bir personel kadrosu bulunmaktaydı. Kütüphane kadrosuna dahil edilen dersiam, kütüphanenin işleyişini kontrolle de görevlendirilerek aynı zamanda nazırın görevini yapmaktadır. Daha önce ancak bir iki örneğine rastlanan kütüphanede öğretimin I. Mahmud devrinde burada da görüldüğü gibi artık kütüphanelerin fonksiyonlarından biri olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır (Hekimoğlu Ali Pasa kütüphanesi").
Edime Kadısı Cârullah Veliyyüddin'in 1117'de (1734-35) Fatih medreselerinden Ayak Medrese yanında yaptırdığı Kütüphanenin Kapısı Fatih Camii avlusuna açılmaktaydı. Koleksiyonundaki eserlerden ve inşa edildiği yerden anlaşıldığına göre bu Kütüphane Fatih medreseleri talebelerine hizmet vermek için kurulmuştu (Cârullah Veliyyüddin Kütüphanesi].
III. Ahmed ve I. Mahmud devrinde Dârüssaâde ağalığı yapan Hacı Beşir Ağa, imparatorluğun birçok bölgesinde olduğu gibi İstanbul'da Cağaloğlu'ndaki Külliyesinde, Eyüp'teki dârülhadisinde de birer Kütüphane kurmuştur (Hacı Beşir Ağa Kütüphanesi}. Râbia Hatun, daha önce Ayasofya Camii'ne vakfettiği kitaplarını nâzırı ve hafızı kulübü bulunmadığı için istifade edilemediğinden 1156 (1743) yılında Hacı Beşir Ağa'nın Eyüp'teki kütüphanesine naklederek burada mevcut koleksiyonu oldukça zenginleştirmiştir. Hacı Beşir Ağa'nın kurduğu vakıf Kütüphanelerinden başka zengin bir özel Kütüphanesi bulunduğu da anlaşılmaktadır. Öldüğünde sadece Karaağaç'taki hazine odalarında, arasında Kâtib Çelebi'nin el yazısıyla Cihannümâ adlı eserinin de bulunduğu 150 kadar değerli kitap çıkmıştır.
İstanbul'da tesis edilen bu büyük Kütüphanelerin yanında ilim müesseselerine yapılan kitap bağışları ve daha önceki asırda örnekleri çokça görülen küçük medrese Kütüphanelerinin kurulması I. Mahmud devrinde de devam etmiştir. Üsküdar Mahkemesi'nde Rebîülâhir 1147 (Eylül 1734) tarihinde yapılan bir tescil Kaydında, Atik Valide Dârüşşifâsı ikinci tabibi Mehmed Efendi b. Şeyh Mustafa'nın on beş cilt kitabını Üsküdar'daki Şeyh Camii'ne vakfettiği belirtilmektedir. Ahmed Çelebi b. Süleyman, Şaban 1150'de (Kasım 1737) Ahî Çelebi Mahkemesi'ne Kaydettirdiği vakfiyesinde 132 Kitabını önce Kendisine vakfedip ölümünden sonra da, "Tâlib-i ilm fukarasından ehline verile" şartını koymuş, fakat kitaplarının nereye konulacağını belirtmemiştir.
Defterdâr-ı sabık Sâdullah Efendi kitaplarını Ayasofya Camii'nde bir dolaba konulmak üzere vakfetmiş (1151 /1738 ve 1158/1745) ve iki de hâfız-ı Kütüb tayin etmiştir. Halil Efendi b. Abdurrahman, altmış adet Kitabını 1157 Zilhiccesinde (Ocak 1745) Feyzullah Efendi Medresesi Kütüphanesi'ne vakfetmiştir.
Topkapı Sarayı içinde Revan Köşkü Kütüphanesi'ni tesis eden I. Mahmud, saltanatının son yıllarında Nuruosmaniye'de yaptırmaya başladığı külliyesinde büyük bir Kütüphane Kurmayı plânladığından buraya konulacak koleksiyonun bazı kitaplarını da hazırlatmıştı. Fakat külliyeyi tamamlayamadan 1168'de (1754) ölünce yerine geçen Kardeşi III. Osman bu hayır eserini tamamlayıp Kendi adını vererek külliye Nûr-ı Osmânîdiye anılınca Kütüphane de ona izafe edilmiştir (Nuruosmaniye Kütüphanesi}.
III. Osman ve III. Mustafa devirlerinde sadrazamlık yapan Râğıb Mehmed Paşa, devlet adamlığının yanı sıra şairliği ve değişik Konularda yazdığı eserleriyle tanınmıştır. Konağında zengin bir kütüphanesi ve kitaplarının bakımıyla görevli birde kitapçısı bulunmaktaydı. Ayrıca Râgıb Paşa'nın, ölünündün bir yıl önce yaptırmaya başladığı mektep ve şadırvan yanında yer alan kütüphane 1176 Şabanında (Mart 1763) tamamlanarak hizmete açılmıştır [Râgıp Paşa Kütüphanesi].
III. Osman'dan sonra tahta geçen III. Mustafa, askeri ve idarî sahada giriştiği bazı ıslahat hareketlerinin yanında ilim ve irfan sahiplerini himaye etmesi ve sarayda ilim meclisleri düzenlemesiyle de tanınırdı. Topkapı Sarayı'ndaki Bostancılar Kışlası'nda bir kütüphane bina ettirdiği gibi Lâleli'de 27 Muharrem 1174'te (8 Eylül 1760) inşasına başlanan cami, medrese, imaret ve şadırvandan meydana gelen külliyesi 1177 Ramazanının ikinci günü (5 Mart 1764) tamamlanarak padişahın da katıldığı bir merasimle açılmıştır. Padişah buradaki medrese bünyesinde bir de kütüphane kurmuştur [Lâleli Medresesi Kütüphanesi].
III. Mustafa'nın Bostancılar Ocağı'nda tesis ettiği kütüphane hakkında hem vakfiyesinde hem muhasebe defterlerinde gerekli bilgiler bulunmaktadır. İngiliz elçisi Hunt'la Bizans'tan kalma yazmaları araştırmak için 1800 yılında İstanbul'a gelen Garlyle da 20 Kasım 1800 tarihinde Lincoln bishopuna yazdığı mektubunda bu kütüphaneden geniş bir şekilde söz etmektedir. Kütüphaneye ait vakfiye ve Topkapı Sarayı'nda bulunan katalog 1188 (1774) tarihini taşımaktaysa da III. Mustafa'nın Hazine Defferi'ndeki kayıtlar bu kütüphanenin 1181 (1767-68) yılında faaliyette olduğunu göstermektedir. 1247 (1831) tarihinde, uzun zamandan beri kapalı olduğu için II. Mahmud'un emriyle Lâleli Medresesine nakledilen kütüphanenin kuruluşundan sonra kaç yıl faaliyet gösterdiği bilinmemektedir. Carlyle'nin adı geçen mektubunda 1800'de kütüphanenin kapısının mühürlü olduğu kaydedilmiştir. Öyle görünüyor ki Bostancılar Ocağı Kütüphanesi kuruluşundan kısa bir süre sonra bilinmeyen bir sebepten dolayı faaliyetini durdurmuştur.
III. Mustafa döneminde iki defa şeyhülislâm olan Veliyyüddin Efendi, 3 Rebîülevvel 1175'te (2 Ekim 1761) şeyhülislâmlıktan ilk azlinde düzenlediği bir vakfiye ile 150 kitabını Atıf Efendi Kütüphanesine vakfetmiş ve buradaki hâfız-ı kütüblerin ücretlerine de bir miktar ilâve yapmıştır. Ancak Veliyyüddin Efendi şeyhülislâmlığa ikinci tayininde bu vakfından vazgeçerek 1182'de (1768-69) yeni bir vakfiye düzenlemiş ve Atıf Efendi Kütüphanesine verdiği kitaplarla sahip olduğu diğer kitapları Beyazıt Camii'nin sağ tarafına bitişik olarak yaptırdığı kütüphanesine vakfetmiştir (Veliyüddin Efendi Kütüphanesi].
III. Mustafa devri ulemâsından bazıları kitaplarını kütüphanesi olmayan cami ve medreselere vakfetmişlerdir. Şeyh Abdüllatif Efendi'nin Kasımpaşa'dan Cami-i Kebîr'e (1172/1758-59), Şeyh Abdülkerîm b. Ahmed'in Eyüp'te Şeyhülislâm Mustafa Efendi'nin yaptırdığı medreseye (Zilkade 1178/ Nisan 1765), Ayasofya Cuma vaizi İbrahim Efendi'nin Eyüp'teki Cami-i Kebîr'e (Rebîülevvel 1185/ Haziran 1771) ve Mehmed Efendi'nin Haseki Sultan Camii'ne (1185/1771) kitaplarını vakfettikleri görülmektedir.
Cevdet Paşa'nın naklettiğine göre I. Abdülhamid, tahta çıktıktan birkaç yıl sonra ecdadının izinden giderek adını yaşatacak bir cami ve imaret yaptırmak istemiş, fakat bu iş için seçilen yerlerde çok sayıda ibadethane bulunduğundan içinde cami bulunmayan bir külliye inşasına karar vermiştir. Bahçekapıdaki külliyenin temeli sadrazam ve şeyhülislâmın da hazır bulunduğu bir merasimle Şaban 1191 (Eylül 1777) tarihinde atılmış, aynı yılın Zilkade (Aralık) ayında bazı bölümleri tamamlanmıştır. Medrese ve kütüphanenin inşası ise ancak 1194'te (1780) bitirilebilmiştir [Hamidiye Kütüphanesi).
İstanbul'da I. Abdülhamid devrinde kurulan birkaç kütüphane daha vardır. Bunlardan Murad Molla Kütüphanesi, 1189 (1775) yılında Damadzâde Mehmed Murad Efendi tarafından Çarşamba semtinde yaptırılmıştır. Murad Molla'nın, daha önce aynı semtte yaptırdığı Nakşibendî tekkesinde kurduğu küçük kütüphane bu kütüphanedeki koleksiyonun temelini teşkil etmiştir. Murad Molla'nın vakfiyesi bulunamadığından kütüphanenin kuruluşunda mevcut kitap sayısını tesbit etmek mümkün olmaktadır. Zilkade 1194'te [Kasım 1780) yapılan bir Kayıttan, bu tarihte kütüphane mütevellisinin baninin oğlu Mehmed Arif Molla Efendi olduğu ve kütüphanede beş hâfız-ı kütübün görevlendirildiği anlaşılmaktadır (Murad Molla Kütüphanesi].
Tersâne-i Âmire Emini Selim Ağa'nın Muharrem 1197 (Aralık 1782) tarihli vakfiyesiyle Üsküdar'da tesis ettiği kütüphanede öğretimin birinci plânda tutulduğu, tayin edilecek üç hâfız-ı kütübden ikisinin bu görevlerinin yanında aynı zamanda kütüphanecin müderrislik de yapmalarının şart koşulduğu görülmektedir. Ayrıca vakfiyede Kütüphanenin nezâreti şeyhülislâma bırakılmış ve tayin edilecek hâfız-ı kütüblerin ders verme iktidarında olup olmadıklarının şeyhülislâm tarafından tesbiti istenmiştir (Hacı Selim Ağa Kütüphanesi].
Müderris Medenî Mehmed Efendi, 226 Kitabını 5 Cemâziyelâhir 1199'da (15 Nisan 1785) Süleymaniye Camii'ndeki kütüphaneye vakfetmiştir. Cemâziyelevvel 1203'te (Şubat 1789) düzenlenen bir vakfiyeye göre Esma Sultan'ın Kethüdası Çelebi Mehmed Elendi, Saraçhane'de Dülgeroğlu Camii yanındaki "arsa-i merkumede müceddeden bina eylediği bir bab kârgir kütüphane"ye 697 cilt kitap Koymuş ve dört hâfız-ı Kütüb tayin etmiştir. Yine vakfiyeden öğrenildiğine göre hâfız-ı Kütübler için Kütüphane yakınında ahşaptan odalar yaptırılmıştır.
III. Selim, babası III. Mustafa'nın Lâleli'deki medresesinde bulunan kütüphaneyi yeni vakıflar yapıp görevliler tayin ederek düzenli bir hale getirmiş ve aynı medresenin arsasına da yeni bir kütüphane yaptırmıştır. Bu vakfın hazine defterine göre III. Selim'in yaptırdığı Kütüphanede üç hâfız-ı Kütüb, iki mustahfız, bir ferrâş ve bir mücellit bulunmaktaydı. Babasının medrese içindeki kütüphanesine ise üç hâfız-ı Kütüb, üç mustahfız ve bir mücellit tayin etmişti (Lâleli Kütüphanesi).
İstanbul'da tesis edilen müstakil Kütüphanelerin büyük bir kısmının Kuruluşundan sonra Kurucunun ailesinin diğer mensupları tarafından yapılan vakıflarla zenginleştirildiği ve tesislerin idaresinin de aynı ailenin fertleri tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Meselâ Köprülü, Atıf Efendi, Veliyyüddin Efendi, Âşir Efendi ve Hacı Selim Ağa kütüphanelerinin yapılan bazı ek vakıflarla hem koleksiyonları zenginleşmiş hem de Kütüphane personeline ek gelir sağlanmıştır.
I. Mahmud devri reîsülküttâblarından Mustafa Efendi Safer 1160 (Şubat 1747) tarihinde tertip ettirdiği vakfiyesinde, Kitaplarını koymak için Bahçekapı yanındaki taş odalarında bir vakfiyesiyle buraya 350 kitapla yeni gelir kaynakları vakfetmiştir. Mehmed Âsim Bey, vakfiyesinde belirttiğine göre kütüphanede medrese öğrencilerinin çokça kullandıkları bazı kitapların eksik olduğunu görünce bunlardan satın alarak kütüphaneye koymuştur.
Daha önce kurulan bu kütüphanelere yapılan ek vakıflar yanında III. Selim devrinde İstanbul'da yeni kütüphaneler kurma yönünde bazı çalışmalar yapılmıştır. Meselâ ulemâdan Debbâğzâde İbrahim Efendi 1216 (1801) yılında Kılıç Ali Paşa Medresesi'nde bir kütüphane kurmuştur (Kılıç Ali Paşa Kütüphanesi]. Şeyh Mustafa Hulusi Efendi, Balat'ta yaptırdığı cami, mektep ve kütüphanenin 15 Şaban 1212 (2 Şubat 1798) tarihli vakfiyesinde kütüphaneye koyduğu 250 cilt kitabın adlarını vermekte ve ihdas ettiği üç hâfız-ı kütüblüğe de oğlunu, damadını ve torununu tayin etmektedir. Celvetiyye meşâyihinden Mehmed Hasib Efendi'nin 1208'de (1793-94) Üsküdar'da yaptırdığı tekkesine 18 Muharrem 1210 (4 Ağustos 1795) tarihinde vakfettiği yetmiş dört adet kitabın hemen hepsi tasavvufa dair eserler olup kitapların muhafazası görevi tekke şeyhine verilmiştir. Eyüp'te, Eyüp Camii ikinci imamı ve Hekim Kutbüddin Mektebi'nin hocası Abdullah Efendi b. Mehmed Salih, 15 Cemâziyelâhir 1212'de (5 Aralık 1797) yetmiş kadar kitabını hocalık yaptığı mektebe vakfetmiş, hâfız-ı kütüblüğüne de hasbî olarak mektebin hocasını tayin etmiştir. Abdülkadir Bey b. Mehmed Paşa'nın Bab Mahkemesi'nde 1223'te (1808) kurduğu küçük kütüphane tesbit edilebilen ilk mahkeme kütüphanesi olması bakımından önemlidir. Mahkemede çalışan personele lâzım olacak kitaplardan meydana gelen bu kütüphanenin kadrosunu da yine mahkeme personeli oluşturmaktadır. II. Mahmud devrinde İstanbul'u ziyaret eden bir Amerikalının da belirttiği gibi 19. yüzyıl başlarında artık İstanbul'daki her caminin yanında veya içinde, ayrıca birçok tekkede bir Kütüphane bulunmaktadır.
II. Mahmud döneminde İstanbul'da Kurulan Kütüphanelerin arasında ilk sırayı tekke kütüphanelerinin aldığı görülmektedir.Bu kütüphanelerden Çarşamba'daki Dârülmesnevî, Eyüp Nişancası'ndaki Şeyh Murad, Kocamustafapaşa'daki Feyziye, Eyüp'te Selâmı Efendi ve Unkapanı'ndaki Şâzelî Tekkesi kütüphanelerinin koleksiyonları pek zengin değildir. Şâzelî Tekkesi Kütüphanesi müstesna diğerleri tekke şeyhleri tarafından kurulmuş ve dervişlerin bağışlarıyla zenginleşmiştir. Şâzelî Tekkesi Kütüphanesini III. Mustafa'nın kızı Hatice Sultan tesis etmiş ve vakfettiği elli beş cilt kitabın bir listesi 1231 Şabanında (Temmuz 1816) Eyüp Mahkemesinde tescil edilen vakfiyesinde kaydedilmiştir. Bu listede yer alan bütün kitapların tasavvufî eserler olması, Hatice Sultan'ın kitapları seçerken konulacakları yeri göz önünde bulundurduğunu göstermektedir. Galata Mevlevîhânesi'nde Mehmed Said Halet Efendi'nin Rebîülâhir 1235 (Ocak 1820) tarihinde kurduğu kütüphane vakfiyesinin üslûbu, koleksiyonunun tarih, edebiyat ve bilhassa tasavvuf! eserler bakımından zengin oluşu ve kütüphanenin işleyişiyle ilgili hususların kütüphanenin kurulduğu yerin bir tekke olduğu göz önünde bulundurularak düzenlenmesi dolayısıyla dikkati çekmektedir [Halet Efendi Kütüphanesi].
Dahiliye Nâzırı Mehmed Said Pertev Paşa Üsküdar Çiçekçide, şeyhi Ali Behçet Efendi'nin medfun bulunduğu Selimiye Nakşibendî Dergâhı'nda derviş hücreleri ve yemekhane yanında bir de kütüphane yaptırmıştır. 1252 (1836) tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre zengin bir koleksiyona sahip kütüphanede oldukça yüksek bir maaşla iki hâfız-ı kütüb görevlendirmiştir (Pertev Paşa Kütüphanesi].
İstanbul'daki Vakıf kütüphaneleri asırlar boyunca medrese öğrencilerine ve ulemâ sınıfına gerektiği gibi hizmet verdiler. Ancak 19. yüzyılın başlarında özellikle de Tanzimat döneminde yeni kurulan öğretim müesseselerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere farklı bir kütüphane türüne ihtiyaç olduğu görüldü ve koleksiyonları daha ziyade temel bilimler ve teknoloji ile ilgili yabancı dilde yazılmış eserlerden oluşan birçok okul kütüphanesi kuruldu. Ayrıca Batıyla gelişen ilişkiler dolayısıyla bir kısım Osmanlı aydını Batıdaki örneklerine benzer umumî kütüphaneler ve halk kütüphaneleri kurulması doğrultusunda faaliyet göstermeye başladılar. Böylece Tazimat döneminde ve sonrasında Osmanlı topraklarında mühendishane, tıbbiye, hukuk mektebi gibi öğretim kurumlarında kütüphaneler kurulduğu gibi İstanbul başta olmak üzere bazı şehirlerde umumi kütüphaneler te'sis edildi.
Abdülmecid (1839-1861) ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde Darülfünun, Mekteb-i Tıbbiye ve diğer bazı öğretim kurumlarında kütüphaneler kuruldu ve vakıf kütüphanelerinin ıslahına yönelik bazı teşebbüslerde bulunuldu. Bu dönemde İstanbul'daki vakıf kütüphanelerinin matbu fihristlerinin hazırlanması için ilk adımlar atılmış ve Damad İbrahim Paşa ve Ragıp Paşa kütüphanelerinin fihristleri bastırılmıştır. Münif Paşa'nın kuruluşuna öncülük ettiği Cemiyeti İlmiye-i Osmaniye bünyesinde kurulan kütüphanenin işleyişiyle ilgili olarak çıkarılan nizamname bu konudaki teşebbüslerin ilklerinden olması bakımından önem taşır. Ayrıca Münif Paşa İstanbul'da bir "millet kütüphanesi" kurulmasına dâir tekliflerini içeren bir layiha kaleme almıştır.
Abdülhamid döneminin (1876-1909) Türk kütüphanecilik, tarihinde özel bir yeri vardır. II. Abdülhamid, medrese-mekteb konusundaki politikasını kütüphanecilik alanında da uygulamış, bir taraftan vakıf kütüphanelerinin ıslahı, kataloglarının hazırlanması, düzenli hizmet vermelerinin sağlanması konusunda büyük bir çaba göstermiş, İstanbul'da kurulmaya başlanılan yüksek okullarda, hastahane ve müze gibi kurumlarda genellikle koleksiyonları yabancı dilde eserlerden oluşan kütüphaneler kurmuş ve Yıldız Sarayı'nda da zengin bir koleksiyon oluşturmuştur. Ayrıca bugünkü Millî Kütüphane'nin fonksiyonunu icra etmek üzere devlet tarafından Kütübhâne-i Umûmî-i Osmânî adıyla bir kütüphane de kurulmuşsa da (Ramazan 1301/Haziran 1884) kendisinden beklenen hizmeti verememiştir.
Meşrutiyet döneminde İstanbul'daki vakıf kütüphanelerinin ıslahı ile ilgili en önemli çalışma mevcut vakıf kütüphanelerini inşa edilecek yeni bir binada toplama teşebbüsüdür. Devlet kütüphanesi olarak tasarlanan bu kütüphanenin arsası da temin edilmişse de Şeyhülislâm Hayri Efendi'nin ön ayak olduğu bu çalışma Balkan Harbi ve imparatorlun son günlerinde ortay çıkan krizler dolayısıyla başarıyla sonuçlandırılamamıştır.
Tanzimat döneminde İstanbul'da vakıf Kütüphane kurma ve mevcut kütüphaneleri kitap bağışlarıyla zenginleştirme faaliyetleri devam etmiştir. Bu dönemde Batı'daki örneklere bakılarak yeni kütüphane kurma ve Batı tarzında yenileştirme faaliyetleri görülmekteyse de vakıf kütüphanelerinin yönetimi ve koleksiyonlarının teşkilinde büyük değişiklikler olduğu söylenemez. Bu dönemde İstanbul'da dört müstakil kütüphane kurulmuştur: Es'ad Efendi (Sultanahmet 1846), Hüsrev Paşa (Eyüp 1270/1854), Hasan Hüsnü Paşa (Eyüp 1896) ve Aziz Mahmud Hüdâyî (1334/1916). Hüsrev Paşa, Hasan Hüsnü Paşa ve Aziz Mahmud Hüdâyî kütüphaneleri müstakil yapıya sahip birer kütüphane olmalarına rağmen bin civarında bir koleksiyona sahiptirler. Es'ad Efendi kütüphanesi ise gerek ihtiva ettiği kitap sayısı gerekse de koleksiyonundaki eserlerin tarih ve edebiyat ağırlıklı olmasıyla dönemin vakıf kütüphanelerinden farklılık gösterir. Sahaflar Şeyhizâde lakabıyla tanınan Es'ad Efendi tanınmış bir kitap meraklısı idi. Bu yüzden kütüphanesine koyduğu 5000 civarında kitabın büyük bir bölümü, bir özelliği olan yazmalardan oluşmaktaydı (Esad Efendi Kütüphanesi].
İstanbul'daki bazı eğitim kurumlarıyla cami ve tekkelerde bu dönemde de hayır sahipleri tarafından küçük koleksiyonlardan oluşan kütüphaneler kurulmaya devam edilmiştir: Şeyh Mehmed Murad Dârü'l-mesnevi'de (Çarşamba,1262/1846), Nafiz Paşa Yenikapı Mevlevîhânesi'nde (1267/1851), Kal-kandelenli Mehmed Ağa Yeni Medrese'de (Çarşamba 1870), Bezm-i âlem Valide Sultan Gağaloğlu'ndaki mektebinde (1267/1851), Pertevniyal Valide Sultan Valide Camii'nde (Aksaray 1289/1872), Vecihi Paşazâde Kemal Paşa Düğümlü Baba Tekkesi'nde (Sultanahmet 1866), Hacı Mahmud Efendi Yahya Efendi Dergâhı'nda (Beşiktaş 1330/1912), Saffeti Paşa Bâb-ı âli civarındaki Nakşibendi tekkesinde (1261/1845), Şeyh Mehmed Sırrı Efendi Fatih Sofulardaki Rifâî dergâhında (1290/1873), Şeyh Ahmed Rasim Efendi, Yedikule'de Ramazan Efendi dergâhında (1294/1877), Müderris Mustafa Efendi Gazanfer Ağa medresesinde (1267/1850), Ayasofya vaizi Mehmed Râşid Efendi Kocamustafa Paşa'daki camii bitişiğinde (Küçük Efendi; Feyziye, 1268/1851), Mehmed Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî er-Rüfâî Eyüp'te Hasib Efendi dergâhında (1313/1895) birer kütüphane kurmuşlardır.
Tanzimattan sonra İstanbul'daki vakıf kütüphanelerinin durumlarını iyileştirmek için Evkaf ve Maarif Nezaretlerince bazı teşebbüslerde bulunulmuştur. Kütüphanelerin açılış ve kapanış saatleri düzenlenerek okuyucuları kütüphanelerden daha fazla istifade etmeleri için imkân sağlamaya çalışılmıştır. Her kütüphanenin müstakil katalogunun hazırlanması yanında toplu kataloglarının düzenlenmesi için bazı teşebbüslerde bulunulmuştur. Şehrin çeşitli bölgelerindeki dağınık kütüphane koleksiyonlarının bir kısmı bir araya getirilmeye çalışılmış ve böylece hem kitapların bakım ve korunmasının daha iyi yapılması sağlanmış hem de okuyucuların aradıkları kitaplara daha kolay erişmeleri mümkün hale getirilmiştir. Birkaç kütüphane binasının da tamiri ve elektrik sistemiyle donatılması sağlanmıştır. Ayrıca tamir edilmiş bu binalardan her birinin farklı konularda kitapları ihtiva eden ihtisas kütüphaneleri haline getirilmesine çalışılmıştır. Cami ve medreselerdeki küçük koleksiyonların korunabilmesi için bunların belirli yerlerde toplanması ve koruma altına alınması yönündeki faaliyetler savaş yıllarında da devam etmiş ve küçük koleksiyonların birçoğu Sultan Selim'de te'sis edilen Umûmî Kütüphane'ye nakledilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise İstanbul'un çeşitli semtlerine dağılmış bulunan kütüphanelerin büyük bir kısmı Süleymaniye medreselerine âit bir binada toplanmış ve burada Süleymaniye Kütüphanesi adıyla büyük bir kütüphane teşkil edilmiştir. İstanbul'daki önemli kütüphanelerden sadece Ragıp Paşa, Atıf Efendi, Köprülü, Nuruosmaniye, Kütüphane-i Umumi (Beyazıt Devlet Kütüphanesi), Murad Molla, Feyzullah Efendi (Ali Emiri) ve Hacı Selim Ağa kütüphaneleri yerlerinde bırakılmışlardır. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Murad Molla Kütüphanesi de Süleymaniye Kütüphanesine nakledilmiştir.
Kültürler Başkenti İstanbul, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı