Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

1453'te İstanbul'un fethiyle birlikte Osmanlı Devleti bir cihan devletine dönüşmeye başlamıştır. Fatih Sultan Mehmed, bu devletin idarî merkezi yap­tığı İstanbul'u aynı zamanda bir kültür merkezi hali­ne getirmek istediğinden fetihten kısa bir süre son­ra Fatih vakfiyesinde "büyük cihad" olarak adlandı­rılan şehri yeniden inşa faaliyetine girişmişti. İstan­bul'da ilk kültür müesseselerinin temeli de bu dö­nemde atılmıştır. Önce Pantokrator Manastırı'nın üst katındaki papaz odalarında bir medrese kurulmuş (Zeyrek Medresesi) ardından Ayasofya'da bir medrese kurularak öğretime başlanmış ve Semâniye medreseleri kuruluncaya kadar şehirde öğretim kiliselerden çevrilen cami ve medreselerde sürdürülmüştür. Fe­tihten sonra ilk yapılan binalardan biri olan Beyazıt'taki Eski Saray aynı za­manda şehirdeki ilk kütüphaneyi de barındırıyordu. Nitekim Fatih Sultan Mehmed'in daha önce Manisa'dan Edirne sarayına götürdüğü kitapların Eski Saray'ın tamam­lanmasıyla birlikte buraya nakledildiği bilinmekte­dir. Bu kütüphane daha sonra Topkapı Sarayı'na nakledilmiştir.

Araştırmacılar, İstanbul'da kurulan ilk vakıf kü­tüphanesi konusunda değişik görüşlere sahiptir. Sü­heyl Ünver bunun Mahmud Paşa Medresesi'nde kurulduğunu ileri sürerken Selim Nüzhet Gerçek, Eyüp Külliyesi'ndeki kütüphanenin (863-1459) daha eski olduğu görüşünü savunur. Mahmud Paşa Külliyesi'nin yapım tarihi göz önüne alınırsa Süheyl Ünver'in fikrini kabul etmeye imkân olmadığı görülür. Bir vakıf kaydından Eyüp Külliyesi'ndeki kütüpha­nenin Mahmud Paşa Medresesi Kütüphanesi'nden daha evvel kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu kül­liyeye ait 990 (1582) tarihinde istinsah edilmiş Arap­ça vakfiyede önce medreseye konulan kitapları mu­hafaza edecek bir kişinin tayin edildiği, ardından hâfız-ı kütübe günlük bir dirhem ücret verileceği ifade edilmektedir.

Eyüp Külliyesi'ndeki kütüphane Mahmud Paşa Medresesi Kütüphanesi'nden daha eski olmakla be­raber fetihten sonra İstanbul'da kurulan ilk kütüp­hane değildir. Zira Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan bir vakfiye 858 (1454) yılında, Visali adıyla tanınan Şeyh Muhammed b. Şeyh Hasan Geylânî'nin İstanbul'da sur dibindeki (At İskelesi) zavi­yesinde küçük bir koleksiyona sahip bir kütüphane kurduğunu bildirmektedir.

Fetihten sonra bir bölümü medrese haline getiri­len Ayasofya'da da Fatih Sultan Mehmed tarafından bir kütüphane tesis edildiği konusunda araştırmacı­lar görüş birliği içindedir. Ancak burada, Semâniye medreseleri kuruluncaya kadar, yani geçici bir süre eğitim yapıldığından muhtemelen kütüphaneye çok az sayıda ders kitabından oluşan bir koleksiyon ko­nulmuştur. Zeyrek Medresesi Kütüphanesi de aynı türde bir kütüphane olup elde bu medreseye vakfedildiği bilinen birkaç kitap vardır. Bunlardan biri Fâ­tih, diğeri Mah'bûb Çelebi, ikisi de adları belirtilmeyen kimseler tarafından vakfedilmiştir. Üzerlerinde­ki Kayıtlardan daha sonra bu dört kitabın da Fatih Külliyesi Kütüphanesi'ne nakledildiği anlaşılmakta­dır.

Semâniye medreseleri açıldığında Zeyrek'teki öğretim faaliyetinden vazgeçilmiş ve medrese ca­miye çevrilmiştir. Öyle anlaşılıyor Ki geçici bir öğre­nim yeri olarak Kullanılan Zeyrek Medresesi'ne mü­derris ve öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bazı Kitaplar verilmişse de Ayasofya'da olduğu gibi bir vakıf Kütüphanesi Kurma teşebbüsünde bulunul­mamıştır. Eğer Zeyrekte Fatih tarafından bir Kütüp­hane tesis edilmiş olsaydı o devrin ölçülerine göre medresede 100-200 kitaplık bir koleksiyonun bulun­ması gerekirdi. Böyle bir koleksiyondan sadece bir iki eserin kalması ve Kütüphaneyle ilgili hiçbir kayıt bulunmaması Zeyrek Medresesi'nde bir kütüphane Kurulmadığı Kanaatini kuvvetlendirmektedir.

Ayasofya ve Zeyrek örnekleri, Fâtih'in İstanbul'u fethinden hemen sonra şehirde büyük bir külliye Kurmayı plânladığını ve bu külliyenin tesisine ka­dar da öğretim işini geçici bazı tedbirlerle halletme­ye çalıştığını düşündürmektedir. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'da yaptırmak istediği külliye, inşası­na başlandıktan ancak sekiz yıl sonra 875 Receb'inde (Aralık 1470) tamamlanabildi (Semâniye). Külli­yede cami, medreseler ve imaretin yanında önce dört medresede birer kütüphane kurulmuş, ardın­dan bu kütüphaneler birleştirilerek caminin içine ta­şınmıştır.

Devrin devlet adamları da Fatih'i takip ederek İstanbul'da bazı eğitim kurumları yaptırmışlardır. Mahmud Paşa, Fâtih'in emrine uyarak İstanbul'da bir Külliye tesis ettiği gibi devletin diğer şehirlerin­de de bazı hayır eserleri meydana getirmiş, İstanbul ve Hasköy'deki medreselerinde de birer kütüpha­ne Kurmuştur. Fatih devri meşâyihinden Şeyh Vefa diye tanınan Muslihuddin Mustafa için inşa edilen Külliyede de bir Kütüphane bulunduğu İstanbul Va­kıfları Tahrir Defteri'ndeki Receb 919 tarihli (Eylül 1513) bir vakıf kaydı dolayısıyla bilinmektedir.

II. Bayezid, Topkapı Sarayı'nda Fatih zamanında Kurulan kütüphaneyi Kendisine hediye edilen ve adı­na yazılan Kitaplarla daha da zenginleştirmiştir. Saraydaki bu kütüphanenin hâfız-ı Kütüb-i hâssa adıy­la bir görevlisinin bulunduğu bilinmektedir. II. Baye­zid dönemi ulemâsından vaiz Atûfî bu Kütüphanenin bir Katalogunu hazırlamıştır. II. Bayezid, kendisinin yaptırdığı Galatasaray Mektebi'nde de talebelerin yararlanması için bir Kütüphane Kurmuş olmalıdır.

Yapımına 906 (1500-1501) yılında başlanan ve 911 Rebîülâhirinde (Eylül 1505) bitirilen İstanbul'da­ki Beyazıt Külliyesi'nde kuruluş tarihinde bir Kütüp­hanenin varlığından söz etmeyi sağlayacak bir bel­ge mevcut değildir. Bu Külliyede bir kütüphane bu­lunduğunu gösteren eldeki en eski tarihli kayıtlar 16. yüzyılın sonlarına aittir. Külliyenin 991 (1583) ve 1006 (1597-98) yıllarında tutulan vakıf muhase­be defterlerinde cami ve medrese hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ücret tahsis edildiği belirtilmektedir.

II. Bayezid döneminin bir kısım devlet adamla­rı ile âlimlerinin ve meşâyihinin de İstanbul'da yap­tırdıkları hayır kurumlarında kütüphaneler tesis et­tikleri görülmektedir. İstanbul Vakıfları Tahrir Def­teri'ndeki bazı vakfiye suretlerinden İstanbul'da bu devirde Kurulmuş dört Kütüphane tesbit edilmekte­dir. Alâiyeli Muhyiddin diye meşhur olan Mevlânâ Muhyiddin'in 907 (1501-1502) tarihinde yetmiş bir adet kitap vakfettiği ve daha sonra bunların Fatih Külliyesi'ndeki kütüphaneye nakledildiği görülmek­tedir. Atik Ali Paşa'nın Çemberlitaş'taki medresesin­de tesis ettiği kütüphanenin de 119 Kitaptan meyda­na gelen bir koleksiyona sahip olduğu ve kütüphane hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ücret tayin edildiği öğrenilmektedir. Devrin şeyhülislâmlarından Efdalzâde Ahmed Çelebi, Fatih Camii yakınında kurdu­ğu medresesine koyduğu iki adet kitabın Korunma­sı için günlük 1 akçe ücretle bir hâfız-ı kütüb tayin etmiştir. Taşköprizâde'nin bir kaydından, Ahî Yûsuf b. Güneyd et-Tokadî'nin İstanbul'daki evinin yanın­da yaptırdığı mescide âlimlerin istifade etmesi için çok sayıda kitap bağışladığı anlaşılmaktadır.

Aynı padişah döneminde, ilim ve kültür hayatın­daki gelişmelerin bir sonucu olarak daha önceki de­virlerde de görülen ve vakıf Kütüphaneleri için bir kaynak teşkil eden bazı özel Kütüphaneler ortaya çıkmıştır. Sinan Paşa'nın zengin bir Kütüphaneye sa­hip olduğu ve Müeyyedzâde'nin o gün için büyük bir rakam olan 7000 ciltlik bir kütüphanesinin bulundu­ğu kaydedilmektedir.

II. Bayezid döneminde Fatih vakıfları yeni ilâve­lerle zenginleştirildiği gibi yeni bir vakfiyesi de ha­zırlanmıştır. Fâtih'in külliyede kurduğu kütüphane­sinin bu devirde bir sayıma tâbi tutulduğu, burada bulunan birçok eserin üzerindeki Muhammed b. Ali Fenârî'ye ait sayım kayıtlarından öğrenilmektedir. Bu kütüphaneye ait Kanunî Sultan Süleyman devrin­de hazırlanmış bir katalogun önsözünde belirtildiği­ne göre Muhammed b. Ali Fenârî tarafından külli­yede bulunan kitapların bir de katalogu yapılmıştır.

Saltanat devresinin oldukça kısa sürmesi ve he­men hemen bütün zamanının askerî faaliyetlerle geçmesi, Yavuz Sultan Selim'in bu alanda adını du­yuracak kurumları yaptırmasına fırsat vermemiş­se de gerek yeni fethedilen Suriye ve Mısır gibi ül­kelerden gelen, gerekse sahiplerinin ölümüyle da­ğılan özel kütüphanelerden temin edilen kitaplarla sarayda büyük bir koleksiyon oluşturulmuş, böyle­ce daha sonraki devirlerde Osmanlı padişahları ta­rafından İstanbul'da kurulacak olan birçok vakıf kü­tüphanesinin temeli atılmıştır. Bu devirde kuruldu­ğu tesbit edilen üç kütüphaneden biri, devrin âlim­lerinden Mevlânâ Bâlî tarafından İstanbul'da Şeyh Süleyman mahallesinde inşa ettirdiği mesciddedir.

Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yılla­rında, I. Selim devrinde olduğu gibi kütüphanelerin gelişmesinde bir durgunluk dikkati çekmektedir. Bu husus belki de I. Selim'in birkaç yıla sığdırdığı iki bü­yük seferin sosyal bünyede doğurduğu sıkıntıların bir sonucudur. Kanunî Sultan Süleyman'ın tahta çı­kışının ilk yıllarındı Edirne'de açılan birkaç kütüp­hane dışında önemli bir kütüphanecilik faaliyeti yok­tur. Buna karşılık 10. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyre­ğinde İstanbul'da yaptırılan medreselerin çoğunda artık kütüphanenin medreseyi tamamlayıcı bir un­sur olarak düşünüldüğü görülmektedir. Bu dönem­de Hayreddin Paşa, Kasım Paşa, Rüstem Paşa, İb­rahim Paşa, Mihrimah Sultan, Sekban Kara Ali, Şehzade Mehmed, Semiz Ali Paşa medreselerinde birer kütüphane bulunmaktaydı. Aynı dönemde Tercüman Yunus'un İstanbul'da Draman'da. Ferruh Kethüdâ'nın Balat'ta, Gihan Bey'in Ayasofya yakınında, Çadırcı Hayreddin'in Mercan'da Bezzâz-ı Gedîd Camii'nde ve Mevlânâ Alâeddin b. Hacı Sinan'ın Haseki'de birer özel kütüphane tesis ettikleri ve bunla­rın son ikisinde birer hâfız-ı kütüb bulunduğu bilinmektedir.

Kütüphanelerin bu şekilde mahallelere kadar ya­yılmasına ve Kanunî Sultan Süleyman'ın daha önce Şehzade Mehmed ve Mihrimah Sultan için yaptırdı­ğı medreselerde birer kütüphaneye yer vermesine rağmen devrin en büyük ilim müessesesi olan Süleymaniye Külliyesi'nde kuruluş yıllarında bir kü­tüphane bulunmadığı görülmektedir. Ancak Receb 964 (Mayıs 1557) tarihinde hazırlanan Süleymaniye vakfiyesine göre külliyede daha sonra bir kütüp­hane kurulması plânlanmıştı. Süleymaniye Külliye­si'nde kütüphanenin ne zaman kurulduğu ve ilk gö­revlilerinin hangi tarihte tayin edildiği bilinmemek­tedir. Muhtemelen caminin ibadete açılmasından birkaç yıl sonra buraya saray kütüphanesinden bazı eserler gönderilmeye başlanmış ve Süleymaniye Kütüphanesinin temeli bu tarihlerde atılmıştır (Sü­leymaniye Kütüphanesi).

Bu devirde kütüphane kurma çalışmaları yanın­da daha önce kurulan kütüphaneleri yeniden düzen­leme ve kontrol etmeye de önem verildiği görülmek­tedir. Fatih Kütüphanesine ait günümüze ulaşan en eski kataloglardan biri bu dönemde hazırlanmış­tır. Semâniye müderrislerinden Muhammed b. Hı­zır b. el-Hâc Hasan, hazırladığı katalogun önsözün­de belirttiğine göre padişahın emriyle Fatih Kütüp­hanesine gitmiş, burada kitapları bölümlerine, hat­ta başlıklarına varıncaya kadar inceleyerek elden ge­çirmiş, mümkün olduğu nisbette kitap ve müellif isimlerini tesbit edip gerekli gördüğü tashihleri yap­mıştır. Bu katalogdan anlaşıldığına göre Fatih Sultan Mehmed'in camisinde kurduğu kütüphaneye ölü­münden sonra devrin ulemâsından bazıları da kitap­larını bağışlamışlardır. Hatta benzer davranışlar son­raları da devam etmiştir.

II. Selim'in kızı ve Sokullu Mehmed Paşa'nın ha­nımı İsmihan Sultan, Eyüp'te yaptırdığı medrese için Receb 976 (Aralık 1568) tarihinde düzenlettirdi­ği vakfiyesinde müderris, muîd ve dânişmendlerin istifade etmeleri için vakfettiği kitapların medrese yakınında bulunan türbesindeki dolaba konulduğu­nu belirtmiştir. İsmihan Sultan Kütüphanesinin ka­talogu, bu asırda dikkatle hazırlanmış ve kütüphane­de bulunan kitapların özelliklerini ayrıntılarına ine­rek veren değerli kataloglardan biridir.

Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın, İstan­bul'daki medrese ve hankahı ile Bergos'taki med­resesinde birer kütüphane kurduğu 981-982 (1574-1575) yıllarında düzenlettiği iki vakfiyesinden öğre­nilmektedir. Hanımı İsmihan Sultan'ın vakfiyesinde olduğu gibi Sokullu'nun vakfiyesinde de her üç mü­esseseye vakfedilen kitapların büyük bir itina ile ha­zırlanmış katalogu mevcuttur.

II. Selim'in başkadını ve III. Murad'ın annesi Nurbânû Sultan'ın Üsküdar Toptaşında yaptırdığı külli­yede, medrese ve dârülhadis talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir kütüphane kurulduğu külli­ye ile ilgili muhasebe kayıtlarından anlaşılmaktadır.

Yemen fâtihi olarak şöhret bulan Koca Sinan Paşa servetinin bir bölümünü vakıf ve hayır işlerin­de kullanmıştır. Başbakanlık Arşivi'nde bulunan (Süleymaniye Bölümü) 094 (1586) tarihli bir vakfiyeye göre paşa, İstanbul'daki İshak Paşa mahallesindeki medresesiyle Kulaksız'daki zaviyesinin şeyhine bir miktar Kitap vakfetmiş, medresenin şeyhulkurrasını günlük 1 akçe ücretle hâfız-ı kütüb tayin etmiştir. Paşanın İstanbul'da Yeniçeriler caddesindeki türbe­sinde de bir kütüphane bulunmakta ve kütüphane­nin hâfız-ı Kütübü günlük 8 akçe ücret almaktaydı.

Çeşitli vakıf Kayıtlarından, 16. yüzyılın sonunda İstanbul'da kurulan medreselerden Şeyhülislâm Zekeriyyâ Efendi, Dârüssaâde Ağası Gazanfer Ağa, Ve­zir Hadım Hafız Ahmed Paşa medreselerinde birer kütüphane bulunduğu öğrenilmektedir. Zekeriyya Efendi Medresesi Kütüphanesi'nin Kitapları, daha ence birkaç başka örnekte görüldüğü gibi kurucu­sunun türbesinde bulunmaktaydı. Oğlu Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin bu Kütüphanenin hâfız-ı kütübüne günlük 3 akçe ilâve ücret tayin ettiği 1047 (1637-38) tarihli vakfiyesinden anlaşılmaktadır.

Peremeciler Kethüdası Mahmud Bey b. Abdul­lah'ın 1002'de (1593-94) Cihangir Camii içinde kur­duğu Kütüphane, mahalle halkının ve cemaatin ih­tiyaçları düşünülerek hazırlanmış bir koleksiyon ol­ması ve ödünç verme sistemi bakımından bir halk kütüphanesi mahiyetindedir. Vakfedilen otuz dokuz eserden birkaçı hariç hepsi Türkçedir. Koleksiyon­daki Destân-ı Muhammed Hanefi, Destân-ı Kurubaş, Mihr ü Vetâ, Firaknâme-i Vefa, Ahvâl-i Kıya­met, Kıssa-i Temîmü'd-Dârî, Hikâye-i Kesikbaş, Maktel-ı Hüseyin, Seyyid Battal Câzî, Câriyenâme, Ta'bîr-i Rüya, Mansûrnâme, Yûsuf u Züleyhâ, Hızır İlyas Kıssası gibi halk hikâyeciliğinin ürünü ve bir kısmı da lâdinî olan eserlerin bir cami kütüpha­nesine Konulması dikkati çekmektedir. Cerrah Mehmed Paşa tarafından 1002 (1593-94) yılında yaptırı­lan Cerrahpaşa Camii'ndeki Kütüphane de muhte­melen civarındaki, II. Selim'in Kızı Gevher Sultan ta­rafından 995'te (1587) yaptırılan medreseyle Haseki Medresesi talebelerine Kitap temini için Kurulmuş­tur.

Bu kütüphaneler dışında İstanbul'da III. Murad devrinde mevcut oldukları tesbit edilebilen iki ihti­sas Kütüphanesi daha vardır. Topkapı Sarayı Müze­si Arşivi'nde bulunan bir belgede Hekimbaşı Molla Kasım'a 983 (1575-76) yılında teslim edilen tıpla ilgi­li eserlerin listesi verilmektedir. Belgeden anlaşıldı­ğına göre bu eserler hekimbaşılar tarafından muha­faza edilmekteydi. Nitekim 988'de (1580) Molla Ka­sım emekli olduğunda Kitapları yeni hekimbaşı İsâ Çelebi'ye teslim etmiştir. III. Murad döneminde İs­tanbul'da bir rasathane Kuran Takıyyüddin'in müneccimbaşılığı sırasında bu rasathanede astronomiyle ilgili eserlerden meydana gelen bir de Kütüp­hane tesis edildiği anlaşılmaktadır.

16. yüzyılın diğer karakteristik bir yanı da yeni yapılan hayır eserlerinde Kütüphaneler Kurma hareketine paralel olarak daha önce Kurulan Kütüphane­ler ile öğretim Kurumlarına kitap bağışında bulunma ve mevcut koleksiyonları zenginleştirme yönünde bir faaliyetin görülmesidir. Hacı Mustafa Ağa ve Abdülmennân'ın Sultanahmet'teki Akbıyık Camii'ne, Seyyid İsmail Efendi'nin Gül Camii yakınındaki zavi­ye Kütüphanesine, Rumeli Kazaskeri Ali Efendi'nin Şehzade Sultan Mehmed Medresesi Kütüphanesi'ne, Sami Efendi el-Kırımî'nin İsmail Ağa Zâviyesi'ne, Mehmed Ağa b. Yûsuf un Şehzade Camii'ne, Dârüssaâde Ağası Yâkub Ağa'nın Üsküdar Atik Vali­de Camii'ne kitap bağışında bulunması bunlardan bazılarıdır.

Vakıf ve arşiv kayıtlarından anlaşıldığına göre, 17 yüzyılın başlarından ilk müstakil kütüphanenin ortaya çıktığı 1678 yılına kadar İstanbul'da kurulan büyük medreselerin hemen hepsinde birer kütüphane bulunmaktadır. Bu tarihler arasında İstanbul'da kurulduğu bilinen Kuyucu Murad Paşa, Sultan Ahmed, Kazasker Hasan Efendi, Şeyhulislam Abdürrahim Efendi, IV. Murad'ın annesi Mahpeyker Sultan'ın yeniden teşkilâtlandırdığı Özdemiroğlu Os­man Paşa medreseleriyle Turhan Valide Sultan tarafından 1073'te (1662-63) tamamlatılan Yenicami Külliyesi'nde, Mimarbaşı Kasım Ağa'nın Şehzadebaşı'ndaki dârülhadisinde, Abbas Ağa b. Abdüsselâm'ın 1080 (1669-70) yılında inşa ettirdiği dârülkurrâ ile Reîsülküttâb Mustafa Efendi b. Abdüsselâm'ın 1087 1088 (1676-1677) yıllarında düzenlet­tirdiği iki vakfiyesiyle Balat'ta tesis ettiği medrese ve dârülhadisinde birer kütüphane vardır.

17. yüzyılın sonlarına doğru ulemâ ve öğrencilere açık medrese ve türbe kütüphaneleriyle hem ulemâ­ya ve öğrencilere hem de halka açık cami ve tekke kütüphanelerine yeni bir kütüphane türünün, müs­takil kütüphanelerin eklendiği görülür. İşleyiş bakı­mından diğer kütüphanelerden pek farklı olmayan, ancak değişik bir bünyeye sahip bu tür kütüphanele­rin en belirgin özelliği müstakil bir binada kurulmuş olmaları, kütüphanede görevlendirilen ve başka bir işle uğraşmaması istenen personele daha fazla üc­ret verilmesidir. Diğer bir özellik de zamanla bu tür kütüphanelerde öğretim ve ibadet gibi daha önceki kütüphanelerde pek görülmeyen değişik bir faaliye­tin ortaya çıkmasıdır.

Müstakil kütüphanelerin ilk örneği sayılan Köp­rülü Kütüphanesi belki de bu özelliğini, içinde yer alacağı külliyenin kurucusu Köprülü Mehmed Paşa'nın yapmayı tasarladığı külliyeyi tamamlayamadan vefatına borçludur. Köprülü Mehmed Paşa 1072'de (1661) ölümünden önce külliyesinin ancak medrese, hamam ve türbe bölümünü bitirebilmişti. Oğlu Fâzıl Ahmed Paşa babasının vasiyetine uyarak külliyeyi tamamlamaya çalışmış, babasından kalan kitapları kendi kitaplarıyla birleştirmiş ve ortaya çı­kan bu zengin koleksiyonu yerleştirmek için babası­nın türbesinin yakınındaki müstakil kütüphane bina­sını yaptırmıştır. Ancak Fâzıl Ahmed Paşa'nın genç yaşta ölümüyle (26 Şaban 1087/3 Kasım 1676) kü­tüphanenin Kuruluş işlemleri geri kalmış ve 1089 (1678) yılında Köprülü Kütüphanesi, Fâzıl Mustafa Paşa'nın düzenlettirdiği vakıf senediyle resmen Ku­rulabilmiştir (Köprülü Kütüphanesi}.

17. yüzyıl sonunda İstanbul'da kurulan üç önem­li medrese kütüphanesinden ikisi Köprülü ailesine mensup kimseler tarafından tesis edilmiştir. Köprü­lü Mehmed Paşa'nın damadı Merzifonlu Kara Mus­tafa Paşa'nın Viyana seferinden önce İstanbul Çarşıkapı'da inşasına başladığı mescid, medrese, kütüp­hane, sıbyan mektebi, sebil ve türbeden meydana gelen külliyesini oğlu Ali Bey 1690'da tamamlanmış­tır. Kara Mustafa Paşa ölümünden üç yıl önce 1092 (1681) yılında düzenlettiği vakfiyesine kurulacak kütüphaneyle ilgili bazı şartları da koydurmuştu. Köp­rülü Mehmed Paşa'nın kardeşi Hasan Ağa'nın oğlu Amcazade Hüseyin Paşa'nın Saraçhane'de Mimar Ayaş mahallesinde yaptırdığı külliyenin 1112 (1700) yılına ait vakfiyesi, külliye içinde müstakil bir mekanda kurulan kütüphanenin işleyişiyle ilgili bilgiler ver­mektedir. Devrinin diğer medrese kütüphaneleri gibi 400-500 kitaplık bir koleksiyona sahip olan Am­cazade Hüseyin Paşa Kütüphanesi'nde kitapların ta­mir ve ciltlenmesiyle görevli, günlük 8 akçe ücretli bir de mücellide yer verildiği görülmektedir (Amca­zade Hüseyin Paşa Kütüphanesi].

Şeyhülislâm Feyzullah Efendi'nin 1111'de (1699) düzenlenmiş vakfiyesiyle medresesi yanında kur­duğu kütüphane zengin Koleksiyonu ile dikkati çek­mektedir. Oğlu Şeyhülislâm Mustafa Efendi'nin 1149 (1736-37) yılında yaptırdığı bir kütüphane sayımında belirttiğine göre Feyzullah Efendi'nin vakfiye defterinde kayıtlı 1965 kitap bulunmaktaydı (Fey­zullah Efendi Kütüphanesi). Devrin sadrazamı Çor­lulu Ali Paşa, yapımı 1121'de (1709) tamamlanan İs­tanbul Divanyolu'ndaki dârülhadisi için bir yıl önce hazırlattığı vakfiyesinde, dershanelerden birine ko­nulacak kitapların korunması için günlük 15 akçe üc­ret alacak bir hâfız-ı Kütüb tayin edileceğini belirt­miştir (Çorlulu Ali Paşa Kütüphanesi].

İstanbul Vefa'da III. Ahmed dönemi sadrazam­larından Şehid Ali Paşa'nın Şehzâdebaşı'nda yap­tırdığı müstakil binada Kurmuş olduğu Kütüphane zengin Koleksiyonuyla dikkat çekmektedir. Şehid Ali Paşa vakfetmeyi plânladığı İstanbul'daki konağında ve Kuzguncuk'taki yalısında bulunan zengin koleksi­yonunu da vakitsiz ölümü dolayısıyla Kütüphanesine Koyamamıştır (Şehid Ali Paşa Kütüphanesi).

Ali Paşa'nın şehâdetinin ardından rikâb-ı hümâ­yun kaymakamı ve daha sonra sadrazam olan Nev­şehirli Damad İbrahim Paşa, Pasarofça Antlaşma­sından (1130/1718) sonra kaybedilen toprakla­rı geri almak için yeni seferler peşinde koşmadı ve devrin padişahı III. Ahmed'i ikna ederek sosyal ve ekonomik meseleler yanında memleketin imarıy­la uğraştı. Bu sırada Kültür alanında da bazı önemli teşebbüslerde bulunuldu. Yabancı dillerde yazılmış kaynakları Türkçeye kazandırmak için bir komisyon teşkiliyle matbaanın kuruluşu yanında kütüphaneci­lik alanında da dikkate değer gelişmeler kaydedildi.

III. Ahmed'in saltanatı yıllarına kadar sarayda çeşitli kaynaklardan temin edilmiş binlerce kitap birikmişti. Padişahlar ve yakınlarının kurduğu kü­tüphanelerin koleksiyonları genellikle hazinede top­lanan bu kitaplarla meydana getiriliyordu. III. Ahmed, sarayın değişik bölümlerinde ve hazinede bu­lunan kitapların kullanılması ve korunması için daha önce yapılan düzenlemeleri yeterli görmediğinden Topkapı Sarayı'nda yeni inşa ettirdiği kütüphane binasında bu kitapların büyük bir bölümünü toplamaya çalıştı. III. Ahmed saray içindeki kütüphanesinden başka başka Yenicami'de Turhan Valide Sultan'ın tür­besi yanında da bir kütüphane yaptırdı. Küçük Çelebizâde İsmail Asım Efendi, III. Ahmed'in daha önce Turhan Valide Sultan Türbesine bazı kitaplar vak­fettiğini, fakat türbeye giriş çıkışın zorluğundan do­layı bu kitaplardan istifadenin sınırlı kaldığını görünce yeni bir kütüphane yaptırdığını nakleder. Kütüp­hanenin inşası 1137'de (1724-25) tamamlanmıştır.

Patrona Halil İsyanı'ndan sonra tahta geçen I. Mahmud, bütün olumsuz şartlara ve çalkantılı or­tama rağmen İstanbul'da açmayı başardığı üç bü­yük kütüphane ile kütüphanecilik tarihinde müm­taz bir mevki kazandı. Ayasofya, Fatih ve Galatasa­ray kütüphaneleri yanında devletin en uzak bölgele­rindeki kalelerde bile kütüphane kurma teşebbüsü­ne girişen I. Mahmud'un saltanatı süresince İstanbul'da ve diğer şehirlerde devlet adamları, âlimler ve başka sınıflardan kimseler tarafından çok sayıda kütüphane kuruldu. I. Mahmud'un İstanbul'da yap­tırdığı kütüphaneler arasında Ayasofya Kütüphane­si, gerek mimarisi gerekse de zengin koleksiyonu ve geniş kadrosuyla dikkati çekmektedir. Kütüphane­nin vakfiyesi 1152 Şevvalinde (Ocak 1740) hazırlanmış ve kitapların bir kısmı aynı yılın Şabanında temin edilmişse de açılış merasimi ancak 24 Muharrem 1153 (21 Nisan 1740) tarihinde yapılabilmiştir. (Ayasofya Kütüphanesi) İstanbul'da aynı yıl içinde Aşir Efendi Kütüphanesi'nin koleksiyonunun oluşturulduğu ve Defterdar Atıf Efendi tarafından yaptırılan bir binada nâdir eserlerden oluşan zengin bir ko­leksiyona sahip önemli bir kütüphanenin kurulduğu görülmektedir (Atıf Efendi Kütüphanesi).

I. Mahmud, İstanbul'da ikinci kütüphanesini Fa­tih Camii'nin kıble duvarı bitişiğinde kurmuştur. Bu­rada yaptırdığı yeni binaya Fatih Camii içinde Fatih Sultan Mehmed'in kurduğu kütüphaneyi ve daha sonraki tarihlerde yapılan bağış kitapları taşıtan I. Mahmud yaptığı yeni bağışlarla koleksiyonu zengin­leştirdiği gibi düzenlettirdiği bir vakfiye ile de kütüp­hanenin personel kadrosunu oldukça genişletmiştir (Fatih Kütüphanesi).

Süleymaniye Camii'nde Fatih'tekine benzer bir düzenleme I. Mahmud ve sadrazamı Köse Musta­fa Bahir Paşa tarafından gerçekleştirilmiştir. 1165 (1751-52) yılında cami içinde sağ tarafta parmak­lıklarla ayrılmış bir bölümde tesis edilen bu kütüp­hanenin vakfiyesi bulunamadığından koleksiyonu ve organizasyonu hakkında kesin bilgi edinilememektedir. Ancak Süleymaniye Evkafında 1175-1256 (1761-1840) yılları arasında görev yapan kişileri gös­teren bir vazife defterindeki kayıtlardan vakfiyede­ki şartlardan bazılarını öğrenmekteyiz. Bu kayıtla­ra göre kütüphane haftada beş gün sabahtan ikin­di vaktine kadar açık bulunacak ve kitaplar kütüp­hane dışına çıkarılmayacaktır (Süleymaniye Kütüp­hanesi).

Galatasaray'da ilk olarak II. Bayezid tarafından kurulan ve çeşitli devirlerde birkaç defa açılıp ka­panan, III. Ahmed'in hükümdarlığı sırasında yeni­den ihya edilen Galatasaray Mektebi Sultanîsinde 1167'de (1753-54) I. Mahmud bir kütüphane yaptır­mıştır.

I. Mahmud'un sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa'nın, İstanbul Davutpaşa'da 1147'de (1734-35) yapımı tamamlanan camisinin yanında bir de kütüp­hane yaptırdığı görülmektedir. 1151'de (1738) dü­zenlenen vakfiyesinden anlaşıldığına göre caminin ve kütüphanenin oldukça geniş bir personel kadro­su bulunmaktaydı. Kütüphane kadrosuna dahil edi­len dersiam, kütüphanenin işleyişini kontrolle de gö­revlendirilerek aynı zamanda nazırın görevini yap­maktadır. Daha önce ancak bir iki örneğine rastla­nan kütüphanede öğretimin I. Mahmud devrinde burada da görüldüğü gibi artık kütüphanelerin fonk­siyonlarından biri olarak kabul edildiği anlaşılmakta­dır (Hekimoğlu Ali Pasa kütüphanesi").

Edime Kadısı Cârullah Veliyyüddin'in 1117'de (1734-35) Fatih med­reselerinden Ayak Medrese yanın­da yaptırdığı Kütüphanenin Kapısı Fatih Camii avlusuna açılmaktay­dı. Koleksiyonundaki eserlerden ve inşa edildiği yerden anlaşıldığına göre bu Kütüphane Fatih medrese­leri talebelerine hizmet vermek için kurulmuştu (Cârullah Veliyyüddin Kütüphanesi].

III. Ahmed ve I. Mahmud dev­rinde Dârüssaâde ağalığı yapan Hacı Beşir Ağa, imparatorluğun birçok bölgesinde olduğu gibi İstan­bul'da Cağaloğlu'ndaki Külliyesin­de, Eyüp'teki dârülhadisinde de bi­rer Kütüphane kurmuştur (Hacı Be­şir Ağa Kütüphanesi}. Râbia Hatun, daha önce Ayasofya Camii'ne vak­fettiği kitaplarını nâzırı ve hafızı ku­lübü bulunmadığı için istifade edi­lemediğinden 1156 (1743) yılında Hacı Beşir Ağa'nın Eyüp'teki kütüp­hanesine naklederek burada mev­cut koleksiyonu oldukça zenginleştirmiştir. Hacı Beşir Ağa'nın kur­duğu vakıf Kütüphanelerinden başka zengin bir özel Kütüphanesi bu­lunduğu da anlaşılmaktadır. Öldü­ğünde sadece Karaağaç'taki hazi­ne odalarında, arasında Kâtib Çelebi'nin el yazısıyla Cihannümâ adlı eserinin de bulunduğu 150 kadar değerli kitap çıkmıştır.

İstanbul'da tesis edilen bu bü­yük Kütüphanelerin yanında ilim müesseselerine yapılan kitap bağış­ları ve daha önceki asırda örnekle­ri çokça görülen küçük medrese Kütüphanelerinin kurulması I. Mah­mud devrinde de devam etmiştir. Üsküdar Mahkemesi'nde Rebîülâhir 1147 (Eylül 1734) tarihinde ya­pılan bir tescil Kaydında, Atik Valide Dârüşşifâsı ikinci tabibi Mehmed Efendi b. Şeyh Mustafa'nın on beş cilt kitabını Üskü­dar'daki Şeyh Camii'ne vakfettiği belirtilmektedir. Ahmed Çelebi b. Süleyman, Şaban 1150'de (Kasım 1737) Ahî Çelebi Mahkemesi'ne Kaydettirdiği vak­fiyesinde 132 Kitabını önce Kendisine vakfedip ölü­münden sonra da, "Tâlib-i ilm fukarasından ehline verile" şartını koymuş, fakat kitaplarının nereye ko­nulacağını belirtmemiştir.

Defterdâr-ı sabık Sâdullah Efendi kitaplarını Aya­sofya Camii'nde bir dolaba konulmak üzere vakfet­miş (1151 /1738 ve 1158/1745) ve iki de hâfız-ı Kütüb tayin etmiştir. Halil Efendi b. Abdurrahman, altmış adet Kitabını 1157 Zilhiccesinde (Ocak 1745) Feyzullah Efendi Medresesi Kütüphanesi'ne vakfetmiştir.

Topkapı Sarayı içinde Revan Köşkü Kütüphanesi'ni tesis eden I. Mahmud, saltanatının son yılla­rında Nuruosmaniye'de yaptırmaya başladığı külli­yesinde büyük bir Kütüphane Kurmayı plânladığın­dan buraya konulacak koleksiyonun bazı kitaplarını da hazırlatmıştı. Fakat külliyeyi tamamlayamadan 1168'de (1754) ölünce yerine geçen Kardeşi III. Os­man bu hayır eserini tamamlayıp Kendi adını vererek külliye Nûr-ı Osmânîdiye anılınca Kütüphane de ona izafe edilmiştir (Nuruosmaniye Kütüphanesi}.

III. Osman ve III. Mustafa devirlerinde sadrazamlık yapan Râğıb Mehmed Paşa, devlet adam­lığının yanı sıra şairliği ve değişik Konularda yazdı­ğı eserleriyle tanınmıştır. Konağında zengin bir kü­tüphanesi ve kitaplarının bakımıyla görevli birde kitapçısı bulunmaktaydı. Ayrıca Râgıb Paşa'nın, ölü­nündün bir yıl önce yaptırmaya başladığı mektep ve şadırvan yanında yer alan kütüphane 1176 Şabanında (Mart 1763) tamamlanarak hizmete açılmıştır [Râgıp Paşa Kütüphanesi].

III. Osman'dan sonra tahta geçen III. Mustafa, askeri ve idarî sahada giriştiği bazı ıslahat hareketlerinin yanında ilim ve irfan sahiplerini himaye et­mesi ve sarayda ilim meclisleri düzenlemesiyle de tanınırdı. Topkapı Sarayı'ndaki Bostancılar Kışlası'nda bir kütüphane bina ettirdiği gibi Lâleli'de 27 Muharrem 1174'te (8 Eylül 1760) inşasına başlanan cami, medrese, imaret ve şadırvandan meydana ge­len külliyesi 1177 Ramazanının ikinci günü (5 Mart 1764) tamamlanarak padişahın da katıldığı bir me­rasimle açılmıştır. Padişah buradaki medrese bün­yesinde bir de kütüphane kurmuştur [Lâleli Medre­sesi Kütüphanesi].

III. Mustafa'nın Bostancılar Ocağı'nda tesis etti­ği kütüphane hakkında hem vakfiyesinde hem mu­hasebe defterlerinde gerekli bil­giler bulunmaktadır. İngiliz el­çisi Hunt'la Bizans'tan kal­ma yazmaları araştırmak için 1800 yılında İstan­bul'a gelen Garlyle da 20 Kasım 1800 tarihinde Lincoln bishopuna yazdığı mektubunda bu kütüphaneden geniş bir şekilde söz etmektedir. Kütüphaneye ait vakfiye ve Topkapı Sarayı'nda bu­lunan katalog 1188 (1774) tarihini taşımaktaysa da III. Mustafa'nın Hazine Defferi'ndeki kayıtlar bu kü­tüphanenin 1181 (1767-68) yılında faaliyette olduğu­nu göstermektedir. 1247 (1831) tarihinde, uzun za­mandan beri kapalı olduğu için II. Mahmud'un em­riyle Lâleli Medresesine nakledilen kütüphanenin kuruluşundan sonra kaç yıl faaliyet gösterdiği bilinmemektedir. Carlyle'nin adı geçen mektubunda 1800'de kütüphanenin kapısının mühürlü olduğu kaydedilmiştir. Öyle görünüyor ki Bostancılar Ocağı Kütüphanesi kuruluşundan kısa bir süre sonra bilin­meyen bir sebepten dolayı faaliyetini durdurmuştur.

III. Mustafa döneminde iki defa şeyhülislâm olan Veliyyüddin Efendi, 3 Rebîülevvel 1175'te (2 Ekim 1761) şeyhülislâmlıktan ilk azlinde düzenledi­ği bir vakfiye ile 150 kitabını Atıf Efendi Kütüphane­sine vakfetmiş ve buradaki hâfız-ı kütüblerin ücret­lerine de bir miktar ilâve yapmıştır. Ancak Veliyyüd­din Efendi şeyhülislâmlığa ikinci tayininde bu vakfından vazgeçerek 1182'de (1768-69) yeni bir vakfi­ye düzenlemiş ve Atıf Efendi Kütüphanesine verdi­ği kitaplarla sahip olduğu diğer kitapları Beyazıt Camii'nin sağ tarafına bitişik olarak yaptırdığı kütüp­hanesine vakfetmiştir (Veliyüddin Efendi Kütüpha­nesi].

III. Mustafa devri ulemâsından bazıları kitap­larını kütüphanesi olmayan cami ve medreselere vakfetmişlerdir. Şeyh Abdüllatif Efendi'nin Kasım­paşa'dan Cami-i Kebîr'e (1172/1758-59), Şeyh Abdülkerîm b. Ahmed'in Eyüp'te Şeyhülislâm Musta­fa Efendi'nin yaptırdığı medreseye (Zilkade 1178/ Nisan 1765), Ayasofya Cuma vaizi İbrahim Efen­di'nin Eyüp'teki Cami-i Kebîr'e (Rebîülevvel 1185/ Haziran 1771) ve Mehmed Efendi'nin Haseki Sultan Camii'ne (1185/1771) kitaplarını vakfettikleri görül­mektedir.

Cevdet Paşa'nın naklettiğine göre I. Abdülhamid, tahta çıktıktan birkaç yıl sonra ecdadının izin­den giderek adını yaşatacak bir cami ve imaret yap­tırmak istemiş, fakat bu iş için seçilen yerlerde çok sayıda ibadethane bulunduğundan içinde cami bu­lunmayan bir külliye inşasına karar vermiştir. Bahçekapıdaki külliyenin temeli sadrazam ve şeyhülis­lâmın da hazır bulunduğu bir merasimle Şaban 1191 (Eylül 1777) tarihinde atılmış, aynı yılın Zilkade (Ara­lık) ayında bazı bölümleri tamamlanmıştır. Medrese ve kütüphanenin inşası ise ancak 1194'te (1780) bitirilebilmiştir [Hamidiye Kütüphanesi).

İstanbul'da I. Abdülhamid devrinde kurulan bir­kaç kütüphane daha vardır. Bunlardan Murad Molla Kütüphanesi, 1189 (1775) yılında Damadzâde Meh­med Murad Efendi tarafından Çarşamba semtin­de yaptırılmıştır. Murad Molla'nın, daha önce aynı semtte yaptırdığı Nakşibendî tekkesinde kurdu­ğu küçük kütüphane bu kütüphanedeki koleksiyo­nun temelini teşkil etmiştir. Murad Molla'nın vakfi­yesi bulunamadığından kütüphanenin kuruluşunda mevcut kitap sayısını tesbit etmek mümkün olmaktadır. Zilkade 1194'te [Kasım 1780) yapılan bir Kayıttan, bu tarihte kütüphane mütevellisinin bani­nin oğlu Mehmed Arif Molla Efendi olduğu ve kütüp­hanede beş hâfız-ı kütübün görevlendirildiği anlaşıl­maktadır (Murad Molla Kütüphanesi].

Tersâne-i Âmire Emini Selim Ağa'nın Muharrem 1197 (Aralık 1782) tarihli vakfiyesiyle Üsküdar'da tesis ettiği kütüphanede öğretimin birinci plânda tu­tulduğu, tayin edilecek üç hâfız-ı kütübden ikisinin bu görevlerinin yanında aynı zamanda kütüphane­cin müderrislik de yapmalarının şart koşulduğu gö­rülmektedir. Ayrıca vakfiyede Kütüphanenin nezâreti şeyhülislâma bırakılmış ve tayin edilecek hâfız-ı kütüblerin ders verme iktidarında olup olmadıklarının şeyhülislâm tarafından tesbiti istenmiştir (Hacı Selim Ağa Kütüphanesi].

Müderris Medenî Mehmed Efendi, 226 Kitabını 5 Cemâziyelâhir 1199'da (15 Nisan 1785) Süleymaniye Camii'ndeki kütüphaneye vakfetmiştir. Cemâziyelevvel 1203'te (Şubat 1789) düzenlenen bir vakfi­yeye göre Esma Sultan'ın Kethüdası Çelebi Mehmed Elendi, Saraçhane'de Dülgeroğlu Camii yanındaki "arsa-i merkumede müceddeden bina eylediği bir bab kârgir kütüphane"ye 697 cilt kitap Koymuş ve dört hâfız-ı Kütüb tayin etmiştir. Yine vakfiyeden öğ­renildiğine göre hâfız-ı Kütübler için Kütüphane yakınında ahşaptan odalar yaptırılmıştır.

III. Selim, babası III. Mustafa'nın Lâleli'deki medresesinde bulunan kütüphaneyi yeni vakıflar yapıp görevliler tayin ederek düzenli bir hale getir­miş ve aynı medresenin arsasına da yeni bir kütüp­hane yaptırmıştır. Bu vakfın hazine defterine göre III. Selim'in yaptırdığı Kütüphanede üç hâfız-ı Kütüb, iki mustahfız, bir ferrâş ve bir mücellit bulunmaktaydı. Babasının medrese içindeki kütüphanesine ise üç hâfız-ı Kütüb, üç mustahfız ve bir mücellit ta­yin etmişti (Lâleli Kütüphanesi).

İstanbul'da tesis edilen müstakil Kütüphanelerin büyük bir kısmının Kuruluşundan sonra Kurucunun ailesinin diğer mensupları tarafından yapılan vakıflarla zenginleştirildiği ve tesislerin idaresinin de aynı ailenin fertleri tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Meselâ Köprülü, Atıf Efendi, Veliyyüddin Efen­di, Âşir Efendi ve Hacı Selim Ağa kütüphanelerinin yapılan bazı ek vakıflarla hem koleksiyonları zengin­leşmiş hem de Kütüphane personeline ek gelir sağ­lanmıştır.

I. Mahmud devri reîsülküttâblarından Mustafa Efendi Safer 1160 (Şubat 1747) tarihinde tertip ettir­diği vakfiyesinde, Kitaplarını koymak için Bahçekapı yanındaki taş odalarında bir vakfiyesiyle buraya 350 kitapla yeni gelir kay­nakları vakfetmiştir. Mehmed Âsim Bey, vakfiyesin­de belirttiğine göre kütüphanede medrese öğrenci­lerinin çokça kullandıkları bazı kitapların eksik oldu­ğunu görünce bunlardan satın alarak kütüphaneye koymuştur.

Daha önce kurulan bu kütüphanelere yapılan ek vakıflar yanında III. Selim devrinde İstanbul'da yeni kütüphaneler kurma yönünde bazı çalışmalar yapıl­mıştır. Meselâ ulemâdan Debbâğzâde İbrahim Efen­di 1216 (1801) yılında Kılıç Ali Paşa Medresesi'nde bir kütüphane kurmuştur (Kılıç Ali Paşa Kütüpha­nesi]. Şeyh Mustafa Hulusi Efendi, Balat'ta yaptır­dığı cami, mektep ve kütüphanenin 15 Şaban 1212 (2 Şubat 1798) tarihli vakfiyesinde kütüphaneye koy­duğu 250 cilt kitabın adlarını vermekte ve ihdas ettiği üç hâfız-ı kütüblüğe de oğlunu, damadını ve to­rununu tayin etmektedir. Celvetiyye meşâyihinden Mehmed Hasib Efendi'nin 1208'de (1793-94) Üskü­dar'da yaptırdığı tekkesine 18 Muharrem 1210 (4 Ağustos 1795) tarihinde vakfettiği yetmiş dört adet kitabın hemen hepsi tasavvufa dair eserler olup ki­tapların muhafazası görevi tekke şeyhine verilmiş­tir. Eyüp'te, Eyüp Camii ikinci imamı ve Hekim Kutbüddin Mektebi'nin hocası Abdullah Efendi b. Meh­med Salih, 15 Cemâziyelâhir 1212'de (5 Aralık 1797) yetmiş kadar kitabını hocalık yaptığı mektebe vak­fetmiş, hâfız-ı kütüblüğüne de hasbî olarak mekte­bin hocasını tayin etmiştir. Abdülkadir Bey b. Meh­med Paşa'nın Bab Mahkemesi'nde 1223'te (1808) kurduğu küçük kütüphane tesbit edilebilen ilk mah­keme kütüphanesi olması bakımından önemlidir. Mahkemede çalışan personele lâzım olacak kitaplar­dan meydana gelen bu kütüphanenin kadrosunu da yine mahkeme personeli oluşturmaktadır. II. Mah­mud devrinde İstanbul'u ziyaret eden bir Amerikalının da belirttiği gibi 19. yüzyıl başlarında artık İs­tanbul'daki her caminin yanında veya içinde, ayrıca birçok tekkede bir Kütüphane bulunmaktadır.

II. Mahmud döneminde İstanbul'da Kurulan Kütüphanelerin arasında ilk sırayı tekke kütüphanelerinin aldığı görülmektedir.Bu kütüphanelerden Çarşamba'daki Dârülmesnevî, Eyüp Nişancası'ndaki Şeyh Murad, Kocamustafapaşa'daki Feyziye, Eyüp'te Selâmı Efendi ve Unkapanı'ndaki Şâzelî Tekkesi kütüphanelerinin koleksiyonları pek zengin değildir. Şâzelî Tekkesi Kütüphanesi müstesna di­ğerleri tekke şeyhleri tarafından kurulmuş ve der­vişlerin bağışlarıyla zenginleşmiştir. Şâzelî Tekkesi Kütüphanesini III. Mustafa'nın kızı Hatice Sultan tesis etmiş ve vakfettiği elli beş cilt kitabın bir liste­si 1231 Şabanında (Temmuz 1816) Eyüp Mahkeme­sinde tescil edilen vakfiyesinde kaydedilmiştir. Bu listede yer alan bütün kitapların tasavvufî eserler ol­ması, Hatice Sultan'ın kitapları seçerken konulacak­ları yeri göz önünde bulundurduğunu göstermek­tedir. Galata Mevlevîhânesi'nde Mehmed Said Ha­let Efendi'nin Rebîülâhir 1235 (Ocak 1820) tarihin­de kurduğu kütüphane vakfiyesinin üslûbu, koleksi­yonunun tarih, edebiyat ve bilhassa tasavvuf! eser­ler bakımından zengin oluşu ve kütüphanenin işleyi­şiyle ilgili hususların kütüphanenin kurulduğu yerin bir tekke olduğu göz önünde bulundurularak düzen­lenmesi dolayısıyla dikkati çekmektedir [Halet Efen­di Kütüphanesi].

Dahiliye Nâzırı Mehmed Said Pertev Paşa Üskü­dar Çiçekçide, şeyhi Ali Behçet Efendi'nin medfun bulunduğu Selimiye Nakşibendî Dergâhı'nda derviş hücreleri ve yemekhane yanında bir de kütüphane yaptırmıştır. 1252 (1836) tarihli vakfiyesinden öğre­nildiğine göre zengin bir koleksiyona sahip kütüpha­nede oldukça yüksek bir maaşla iki hâfız-ı kütüb gö­revlendirmiştir (Pertev Paşa Kütüphanesi].

İstanbul'daki Vakıf kütüphaneleri asırlar boyunca medrese öğrencilerine ve ulemâ sınıfına gerektiği gibi hizmet verdiler. Ancak 19. yüzyılın başlarında özellikle de Tanzimat döneminde yeni kurulan öğre­tim müesseselerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere farklı bir kütüphane türüne ihtiyaç ol­duğu görüldü ve koleksiyonları daha zi­yade temel bilimler ve teknoloji ile il­gili yabancı dilde yazılmış eserlerden oluşan birçok okul kütüphanesi kurul­du. Ayrıca Batıyla gelişen ilişkiler dolayısıyla bir kısım Osmanlı aydını Batıdaki örneklerine benzer umumî kü­tüphaneler ve halk kütüphaneleri kurulması doğrultusunda faaliyet göster­meye başladılar. Böylece Tazimat dö­neminde ve sonrasında Osmanlı top­raklarında mühendishane, tıbbiye, hu­kuk mektebi gibi öğretim kurumların­da kütüphaneler kurulduğu gibi İstan­bul başta olmak üzere bazı şehirlerde umumi kütüphaneler te'sis edildi.

Abdülmecid (1839-1861) ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde Darül­fünun, Mekteb-i Tıbbiye ve diğer bazı öğretim kurumlarında kütüphaneler kuruldu ve vakıf kütüphanelerinin ıs­lahına yönelik bazı teşebbüslerde bu­lunuldu. Bu dönemde İstanbul'daki vakıf kütüpha­nelerinin matbu fihristlerinin hazırlanması için ilk adımlar atılmış ve Damad İbrahim Paşa ve Ragıp Paşa kütüphanelerinin fihristleri bastırılmıştır. Münif Paşa'nın kuruluşuna öncülük ettiği Cemiyeti İlmiye-i Osmaniye bünyesinde kurulan kütüphanenin işleyişiyle ilgili olarak çıkarılan nizamname bu konu­daki teşebbüslerin ilklerinden olması bakımından önem taşır. Ayrıca Münif Paşa İstanbul'da bir "mil­let kütüphanesi" kurulmasına dâir tekliflerini içeren bir layiha kaleme almıştır.

Abdülhamid döneminin (1876-1909) Türk kütüp­hanecilik, tarihinde özel bir yeri vardır. II. Abdülha­mid, medrese-mekteb konusundaki politikasını kü­tüphanecilik alanında da uygulamış, bir taraftan va­kıf kütüphanelerinin ıslahı, kataloglarının hazırlan­ması, düzenli hizmet vermelerinin sağlanması konu­sunda büyük bir çaba göstermiş, İstanbul'da ku­rulmaya başlanılan yüksek okullarda, hastahane ve müze gibi kurumlarda genellikle koleksiyonları ya­bancı dilde eserlerden oluşan kütüphaneler kurmuş ve Yıldız Sarayı'nda da zengin bir koleksiyon oluştur­muştur. Ayrıca bugünkü Millî Kütüphane'nin fonksi­yonunu icra etmek üzere devlet tarafından Kütübhâne-i Umûmî-i Osmânî adıyla bir kütüphane de kurul­muşsa da (Ramazan 1301/Haziran 1884) kendisin­den beklenen hizmeti verememiştir.

Meşrutiyet döneminde İstanbul'daki vakıf kü­tüphanelerinin ıslahı ile ilgili en önemli çalışma mev­cut vakıf kütüphanelerini inşa edilecek yeni bir bi­nada toplama teşebbüsüdür. Devlet kütüphanesi olarak tasarlanan bu kütüphanenin arsası da temin edilmişse de Şeyhülislâm Hayri Efendi'nin ön ayak olduğu bu çalışma Balkan Harbi ve imparatorlun son günlerinde ortay çıkan krizler dolayısıyla başarıyla sonuçlandırılamamıştır.

Tanzimat döneminde İstanbul'da vakıf Kütüpha­ne kurma ve mevcut kütüphaneleri kitap bağışlarıyla zenginleştirme faaliyetleri devam etmiştir. Bu dö­nemde Batı'daki örneklere bakılarak yeni kütüphane kurma ve Batı tarzında yenileştirme faaliyetleri görülmekteyse de vakıf kütüphanelerinin yönetimi ve koleksiyonlarının teşkilinde büyük değişiklikler oldu­ğu söylenemez. Bu dönemde İstanbul'da dört müs­takil kütüphane kurulmuştur: Es'ad Efendi (Sultan­ahmet 1846), Hüsrev Paşa (Eyüp 1270/1854), Ha­san Hüsnü Paşa (Eyüp 1896) ve Aziz Mahmud Hüdâyî (1334/1916). Hüsrev Paşa, Hasan Hüsnü Paşa ve Aziz Mahmud Hüdâyî kütüphaneleri müstakil ya­pıya sahip birer kütüphane olmalarına rağmen bin civarında bir koleksiyona sahiptirler. Es'ad Efendi kütüphanesi ise gerek ihtiva ettiği kitap sayısı ge­rekse de koleksiyonundaki eserlerin tarih ve edebi­yat ağırlıklı olmasıyla dönemin vakıf kütüphanele­rinden farklılık gösterir. Sahaflar Şeyhizâde lakabıy­la tanınan Es'ad Efendi tanınmış bir kitap meraklı­sı idi. Bu yüzden kütüphanesine koyduğu 5000 civa­rında kitabın büyük bir bölümü, bir özelliği olan yaz­malardan oluşmaktaydı (Esad Efendi Kütüphanesi].

İstanbul'daki bazı eğitim kurumlarıyla cami ve tekkelerde bu dönemde de hayır sahipleri tarafın­dan küçük koleksiyonlardan oluşan kütüphaneler kurulmaya devam edilmiştir: Şeyh Mehmed Murad Dârü'l-mesnevi'de (Çarşamba,1262/1846), Nafiz Paşa Yenikapı Mevlevîhânesi'nde (1267/1851), Kal-kandelenli Mehmed Ağa Yeni Medrese'de (Çarşamba 1870), Bezm-i âlem Valide Sultan Gağaloğlu'ndaki mektebinde (1267/1851), Pertevniyal Valide Sul­tan Valide Camii'nde (Aksaray 1289/1872), Vecihi Paşazâde Kemal Paşa Düğümlü Baba Tekkesi'nde (Sultanahmet 1866), Hacı Mahmud Efendi Yahya Efendi Dergâhı'nda (Beşiktaş 1330/1912), Saffeti Paşa Bâb-ı âli civarındaki Nakşibendi tekkesinde (1261/1845), Şeyh Mehmed Sırrı Efendi Fatih Sofulardaki Rifâî dergâhında (1290/1873), Şeyh Ahmed Rasim Efendi, Yedikule'de Ramazan Efendi dergâhında (1294/1877), Müderris Mustafa Efen­di Gazanfer Ağa medresesinde (1267/1850), Ayasofya vaizi Mehmed Râşid Efendi Kocamustafa Paşa'daki camii bitişiğinde (Küçük Efendi; Feyziye, 1268/1851), Mehmed Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî er-Rüfâî Eyüp'te Hasib Efendi dergâhında (1313/1895) birer kütüphane kurmuşlardır.

Tanzimattan sonra İstanbul'daki vakıf kütüpha­nelerinin durumlarını iyileştirmek için Evkaf ve Ma­arif Nezaretlerince bazı teşebbüslerde bulunulmuş­tur. Kütüphanelerin açılış ve kapanış saatleri dü­zenlenerek okuyucuları kütüphanelerden daha faz­la istifade etmeleri için imkân sağlamaya çalışılmış­tır. Her kütüphanenin müstakil katalogunun hazır­lanması yanında toplu kataloglarının düzenlenmesi için bazı teşebbüslerde bulunulmuştur. Şehrin çeşit­li bölgelerindeki dağınık kütüphane koleksiyonları­nın bir kısmı bir araya getirilmeye çalışılmış ve böy­lece hem kitapların bakım ve korunmasının daha iyi yapılması sağlanmış hem de okuyucuların aradıkları kitaplara daha kolay erişmeleri mümkün hale ge­tirilmiştir. Birkaç kütüphane binasının da tamiri ve elektrik sistemiyle donatılması sağlanmıştır. Ayrıca tamir edilmiş bu binalardan her birinin farklı konu­larda kitapları ihtiva eden ihtisas kütüphaneleri ha­line getirilmesine çalışılmıştır. Cami ve medreseler­deki küçük koleksiyonların korunabilmesi için bunla­rın belirli yerlerde toplanması ve koruma altına alın­ması yönündeki faaliyetler savaş yıllarında da de­vam etmiş ve küçük koleksiyonların birçoğu Sultan Selim'de te'sis edilen Umûmî Kütüphane'ye nakle­dilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise İstanbul'un çe­şitli semtlerine dağılmış bulunan kütüphanelerin bü­yük bir kısmı Süleymaniye medreselerine âit bir bi­nada toplanmış ve burada Süleymaniye Kütüphane­si adıyla büyük bir kütüphane teşkil edilmiştir. İs­tanbul'daki önemli kütüphanelerden sadece Ragıp Paşa, Atıf Efendi, Köprülü, Nuruosmaniye, Kütüphane-i Umumi (Beyazıt Devlet Kütüphanesi), Mu­rad Molla, Feyzullah Efendi (Ali Emiri) ve Hacı Se­lim Ağa kütüphaneleri yerlerinde bırakılmışlardır. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Murad Molla Kü­tüphanesi de Süleymaniye Kütüphanesine nakledil­miştir.

Kültürler Başkenti İstanbul, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı

SON EKLENENLER

Üye Girişi