Regaib kandilinde okunmak üzere yazılıp bestelenmiş manzumelere verilen ad.
Hz. Peygamber'in ana rahmine düştüğü kabul edilen receb ayının ilk cuma gecesi, bilhassa Türk-İslâm kültüründe cami ve tekkelerde özel programlarla Regaib kandili olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle mevlid türüne benzeyen manzumeler yazılmış, bunların bir kısmı kandil gecesi okunmak üzere bestelenmiştir. Bu manzumelerde Resûl-i Ekrem'in anne ve babasının birbirine lâyık temiz gençler oluşu, ahlâkî özellikleri, evlenmeleri ve Hz. Peygamber'in ana rahmine düşmesinin kâinat için büyük bir rahmet olduğu anlatılmaktadır.
Regâibiyyelerde daha çok mesnevi nazım şeklinin kullanıldığı, bazılarında ise kıta, ilâhi, gazel ve kaside gibi şekillerin tercih edildiği görülmektedir. İlk regâibiyyenin, mi'râciyyenin yazılıp bestelenmesinde olduğu gibi (bk. Mİ'RÂCİYYE) Üsküdar Doğancılar'daki Nasûhî Tekkesi'nde Hâşim Baba'nın (ö. 1197/1783) Nâyî Osman Dede ile (ö. 1142/1729) dergâhın şeyhi Ali Alâeddin Efendi'nin (ö. 1 165/1752) bulunduğu bir sohbette mevlid ve mi'râciyye gibi bir regâibiyyenin de yazılıp Regaib kandillerinde okunması temennisinden doğduğu nakledilir. Rivayete göre bu vazife orada bulunan Selâhaddin Uşşâki'ye (ö. 1197/1783) verilmiş, o da kısa zamanda içinde bir mi'râciyyenin yer aldığı Matlau'l-fecr adlı 213 beyitlik mesnevisini kaleme alarak o toplantıda bulunanların katıldığı bir mecliste okumuş ve onların takdirini kazanmıştır. Ancak bu rivayet doğru olmamalıdır. Zira Nâyî Osman Dede vefat ettiğinde Hâşim Baba henüz on bir yaşındadır. Öte yandan Selâhaddin Uşşâki'nin Cemâleddin Uşşâki'ye Nâyî Osman Dede'nin vefatından çok sonra 1154 (1741) yılında intisap ettiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu üç kişinin bir mecliste bir araya gelmeleri mümkün görünmemektedir. Bu rivayeti mi'râciyyenin bestelenmesinden çok sonra Ali Alâeddin Efendi'nin zamanında mi'râciyyenin bestelenmesindeki talebe benzer bir arzu üzerine Salâhî'nin kaleme aldığı şeklinde anlamak gerekmektedir. Nitekim Hüseyin Vassâf da bu kanaattedir {Sefine, IV, 72). Matlau'l-fecr'i yayımlayan Mehmet Akkuş, bazı delillere dayanarak eserin 1142-116S (1729-1752) yıllan arasında yazılmış olduğu tahmininde bulunmaktadır. Selâhaddin Uşşâki daha sonra eserini Rakimetü'l-'acâ'ib fi leyleti'r-Reğâ'ib adıyla Arapçaya (195 beyit), Destançe-i 'Acaib der Leyle-i Reğâ'ib adıyla Farsçaya (197 beyit) çevirmiştir. Mesnevide yer alan, "Hikmet ile bu leâlî-i izâm / Bulmamış bu ana dek silk-i nizâm // Galiba te'hîr ile ol girdgâr / Etmek istermiş fakîri hissedar" beyitleri türün ilk örneğinin Salâhî Efendi tarafından ortaya konduğunu göstermektedir.
Matlau'l-fecr'in Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi'ndeki nüshasında yer alan (Muzaffer Ozak, nr. II/7, vr. 193"), "Tuhfe-i zeyn-i makam eden edîb / La'lîzâde ola makbûl-i habîb" beytine göre eser La'lîzâde adlı bir kişi tarafından bestelenmiştir. Bu kişinin aynı devirde yaşamış sûfî müellif La'lîzâde Abdülbâki Efendi olabileceği akla gelmekteyse de onun bestekârlık yönünün bilinmemesi bu ihtimali zayıflatmaktadır.'Bazı araştırmacılar, eserin Müstakimzâde'nin Mecmûa-i İlâhiyyât'ında Eyüp türbedarı olarak kaydedilen (Sağman, s. 211) Na'lîzâde İbrahim (ö. 1180/1766) tarafından bestelendiğini belirtmişlerdir (Özcan, s. 42-43). Eserin yeni tesbit edilen ve Uşşâki'nin şeyhlik yaptığı Tâhir Ağa Tekkesi'nden Süleymaniye Kütüphanesi'ne intikal eden nüshasında (nr. 304/1) son beytin, "Tuhfe-i zeyn-i makam eden edîb / Na'lîzâde ola makbûl-i habîb" şeklinde oluşu bu görüşü desteklemektedir. Öte yandan bu nüshanın "Hatime vü Tesmiye" bölümündeki, "Nazma bâis Şeyh İbrâhîm'i hak / Bahr-i lutf-i rahmetine ede gark" beyti (vr. 1 lb) eserin yazılmasına sebep olan kişinin Şeyh İbrahim isimli bir zat olduğunu göstermektedir. Muzaffer Ozak nüshasında beyitlerin kenarına makamların adları yazılmıştır. Meselâ ilk altı beytin kenarında uşşak uşşak, acem, arazbar, tâhir ve uşşak gibi makam adlarının kaydedilmiş olması eserin mûsiki yapısı hakkında bir fikir vermektedir. Arif Süleyman da (ö. 1183/1769) 127 beyitlik Farsça bir regâibiyye kaleme almıştır. Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir yazmasının (Damad İbrahim Paşa, nr. 411) sonundaki, "Şod bihamdillâh tamâm in sâniha / Rûh-i pâk-i Mustafâ râ Fatiha" beytinde geçen "sâniha" kelimesi, kütüphane kataloglarına eserin diğer nüshalarının bu isimle girmesine sebep olmuş görünmektedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3585).
Türkçe ikinci regâibiyye Edirne Müftüsü Fevzi Efendi'ye aittir. Müellif Envârü'l-kevûkib fî leyleti'r-Regâib adlı bu manzumesini 1898 yılında kaleme almıştır. Tamamı 126 beyitten meydana gelen mazumede dokuz beyitlik girişten sonra regaib konusu dört fasıl halinde anlatılmıştır. "Rahm-i pâke geldi çün hayrü'l-enâm / Gönlümüzden açılıp cümle gamam / Ede mevlâ bizleri şâd ü bekam / Diyelim gel es-salâtü ve's-selâm" kıtasıyla birbirine bağlanan fasılların sonunda yirmi bir beyitlik bir münâcât hanesi yer almış, burada eserin telif tarihiyle yazarın adı zikredilmiştir. Regaib kandilinde okunması için ilk defa bir manzume kaleme aldığını söyleyen Fevzi Efendi'nin Selâhaddin Uşşâki'nin eserinden haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu regâibiyyelerin dışında son devirde bazı şairler de regaib konusunda şiirler yazmışlardır. Üsküdarlı Sâfî'nin "Leyle-i Regaib" adlı şiiriyle Receb Vahyî'nin na't özelliğindeki dörtlüğü ve Kemâlî Efendi'nin on üç beyitlik na'tı bunların en bilinenleridir. Regaib kandili tekkelerde özel meclisler tertip edilerek ihya edilmiş, bu esnada okunan ilâhilerin bir kısmı Türk dinî mûsikisi literatüründe receb ilâhileri adıyla anılmıştır. Ayrıca tevşîh ve na'tlar yanında Hz. Peygamber'i konu alan çeşitli ilâhiler de bu toplantılarda okunmuştur.
BİBLİYOGRAFYA :
Müstakimzâde, Mecmûa-i llâhiyyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 39'; Mehmed Fevzi Efendi, Enuârü'l-keuâkib fi leyleti'r-Regâib, İstanbul, ts., s. 1; Hüseyin Vassâf, Sefine, IV, 72, 432; Nuri özcan, On Sekizinci Asırda Osmanlılarda Dini Mûsikî (doktora tezi, 1982), MCİ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 42-43; Mustafa Uzun, Dinî Edebiyatımızın Son Temsilcilerinden Mehmed Fevzi Efendice Dinî Mesnevileri, İstanbul 1996, s. 34-36, 109-120; a.mlf., "Arif Süleyman", DİA, III, 370; Mehmet Akkuş, Abdullah Salâhaddin-i Uşşakî (Salahİ)'nin Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1998, s. 167-170; a.mlf., "İslâmî Türk Edebiyatında Regâibiyye", İlim ve Sanat, sy. 6, Ankara 1986, s. 88-90; a.mlf., "Edebiyatımızda Regâibiyye ve Salâhî'nin Matlau'l-Fecr'i", AÜİFD, XXXII (1992), s. 129-153; Şengül Sağman, Müstakimzâde'nin "Mecmûa-i llâhiyyât" Adlı Güfte Mecmuası (yüksek lisans tezi, 2001), Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 211; Hacer Aktaş, Osmanlı 'da Mübarek Gün ve Gecelerde Musikî (yüksek lisans tezi, 2006), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 61-63; Pakalın, II, 365; III, 22.
Mustafa Uzun, DİA, CİLT: 34