Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

HOMEROS DESTANLARI (İLYADA -ODYSSEİA)

En büyük destan şairlerinden sayılan Homeros, tarihçi Herodotos'a göre, M.Ö. IX yüzyılda yaşamıştır. Hayatı ve kimliği hiç bilinmiyor. Çoğu bilginlerin iddiasına göre Homeros, tek başına destan yazmış değildir; birçok sanatçının ortaklaşa türettiği sözlü eserleri toplayıp birleştirerek yeniden üslûba çekmiştir. Bunun böyle olması da tabiî idi. Aksi halde yapma destan olurdu. Onun terennüm ettiği iki destan İonia ve Ege adalarında binlerce yıl, saz şairleri tarafından söylenerek hazırlanmış, Homeros, 8. 9. yüzyıllarda onları en güzel biçimde donatmıştır. Şairin İzmir'de doğup Sakız adasında yaşadığı, kör bir ozan olduğu, ekmeğini sazıyla kazandığı yine Herodotos'un verdiği bilgiler arasındadır.

Homeros destanları dediğimiz İlliada ve Odysseia'ya genel olarak epos (söz) adı verilirdi. Bu destanlar Hellenler'in ataları olan Akhai ve Argos soylularının tarihini efsaneli bir şekilde anlatmaktadır. Eposları sazla çalıp çağıran ozanlara İonia'da (Batı Anadolu) aoidos, Sakız'da ise rhapsodos derlerdi. Bu destanlar, Atina tiranı Peisistratos zamanında (M.Ö. 6. yy) toplanıp düzenlenmiştir.


İlyada Destanı
Hellen tanrılarının durağı Olympos'ta, hepsi birbirinden daha güzel olduğu iddiasında bulunan üç tanrıça (Zeus'un karısı Hera, kızı savaş tanrıçası Athena ve öbür kızı aşk tanrıçası Aphrodite) aralarında bir güzellik yarışması düzenler, Zeus'un tavsiyesi ile Troya Kralı Priamos'un güzel oğlu Paris'i de bu yarışmaya hakem yaparlar.

Her biri "en güzel" seçilmek için Paris'i elde etmeye bakarlar: Hera, ona, ölümsüzlük ve kudret; Athena ün ve şeref; Aphrodite ise "dünyanın en güzel kadınını" vaadetmektedir.
Paris, Aphrodite'i seçer. Onun yardımıyla İsparta Kralı Menelaos'un karısı Güzel Helene'yi Troya'ya (Truva) kaçırır. (Destan buradan başlamaktadır,) Bunun üzerine Akha'lar, Menelaos'un kardeşi kral Agamemnon'un komutasında toplanıp Troya'ya öç alma seferine çıkarlar, Nice zorluklar ile denizi geçip Troya'yi kuşatır ve ona bağlı şehirleri yağma ederler.

10 yıl süren bu savaş boyunca, Aphrodite (ve erkek kardeşi Apollon) Troyalılar'a, Hera ile Athena da Akha'lara yardım edecektir, Akha'ların başkahramanı Akhileus, Troya'lılarınki ise Hektor'dur.

Kuşatmanın ilk günlerinde Akha'lar bazı başarılar kazanırlar, fakat paylaşamadıkları iki esir kız yüzünden yiğit Akhilleus'la Kral Agamemnon'un araları açılınca, kahraman, savaştan çekilir. Bu sefer, Akha'ların şansı azalır. Hektor, hepsini bozguna uğratır.
Bu arada Hektor, Akhilleus'un can dostu Patroklos'u da öldürür. Buna çok içerleyen kahraman Akhilleus tekrar meydana çıkar ve Patroklos'un öcünü almak için Akhîleus (Asil), Hektor'u öldürmekle de kalmaz, onun cesedini dostunun mezarı etrafında dokuz gün sürükletir.

Ancak onun bir ölüye ettiği bu hakaret, tanrılara hoş gelmez. Hektor'un, Troya hükümdarı babası Priyamos'un yalvarmaları üzerine oğlunun cesedini ona teslim etmesini Akhilleus'a buyururlar. (Destan burada biter, efsane devam eder).

Sonradan Akhilleus, Hektor'un kardeşi Paris'in attığı bir ok ile (biricik ölümlü yerinden) topuğundan vurulur. Savaş bitmiştir fakat yenenle yenilen hâlâ belli değildir.
En sonu, Troya kalesini zorla alamayacağına inanan Akha'lar onu kurnaz Odysseus'un bulduğu "tahta at" hilesiyle ele geçirirler. Şöyle:

Tahtadan dev gibi bir at yapıp içine de elli savaşçı yerleştirir, Troya önüne bırakırlar. Kendileri sanki gidiyormuş gibi yapıp yelken açar biraz uzaklaşırlar. Troyalılar, o kocaman tahta atı çok sever ve içeri alırlar. Ayrıca, kazandıkları zaferden yani Akha'ların kaçıp gitmelerinden ötürü çılgınca eğlenmeye koyulurlar. Gece çılgın Troyalılar eğlenedursun içerde atın karnındaki elli savaşçı gizli kapağı söküp dışarı çıkar, kale kapılarını da Akha'lara açarlar. Kaleye üşüşen Akha'lar, sarhoş Troya'lılar kılıçtan geçirirler. Çocuklar ve yaşlılar, kale burçlarından aşağı atılır. Güzel kadınlar esir edilip başka pazarlarda satılır. İsparta Kralı Menelaos böylece, kaçırılan güzel karısı Helene'ye kavuşmuş olur.
Bu savaştan geri dönen bazı Akha'ların serüvenleri, Odysseia destanında anlatılmaktadır.

Hektor'a Ağıtlar ve Tören
(Akhilleus, tanrıların emriyle Hektor'un cesedini, Priamos'a teslim etmiştir. O da oğlunun ölüsünü Tara'ya taşımıştır,)
Aralarında beyaz kollu ANRDOMAKHE ağıta başladı
Yiğit Öldüren Hektor'un başım ellerinin içine alarak:
"Ah erkeğim, öldün, genç yaşında göçüp gittin,
Beni dul bırakıyorsun bu sarayda. Kara bahtlı seninle benim
Meydana getirdiğimiz çocuk daha ufacıktır.
Gençlik çağma da ermez sanırım, çünkü önce bu şehir
Baştanbaşa yıkılıp yok olacak Çünkü bekçisi olan sen ölü yatıyorsun.
Oyuk gemiler alıp götürecek yakında, onları ve beni.
Ama sen çocuğum, ya benim peşimden geleceksin.
Bir yerde, sana yakışmaz işler yapacaksın insafsız
Bir efendi için didinip duracaksın yahut da Akha'lardan biri
Eliyle seni yakalayıp surlardan aşağı atacak (ne korkunç ölüm!)
Hektor bir kardeşini, babasını yahut oğlunu
Öldürdü diye öfkelenmiştir çünkü. Çünkü nice Akha'lar
Hektor'un elinden dipsiz toprağı dişlen ile ısırdılar.
Senin baban, öldürücü savaşta hiç de yumuşak değildi.
Bunun için halk şehirde onun derdiyle her yerde ağlaşıyorlar.
Ey Hektor, anana ve babana da, anlatılmaz acılar, yaslar bıraktın
Ama acıların yasların en korkuncu bana düştü.
Çünkü ölürken yatağından iki elini bana uzatmadın.
Bana sağlam bir söz söylemedin ki yaşadıkça
Gece gündüz anayım onu gözyaşları döke döke"
Böyle söylüyordu ağlayarak, cevap veriyordu kadınlar hıçkırıklarla.
Sonra HEKABE acı acı ağıta başladı:
"Hektor! bütün çocuklarım arasında gönlümün en çok sevdiği çocuk'
Evet sağ iken de tanrılar seni severdi
Öldükten sonra dahi onlar, senden yüz çevirmediler.
Öteki çocuklarım olsaydı, ayağına çabuk AKHÎLLEUS
Yakalayınca satardı dalgası bitmez denizin Ötesinde,
Samos, İmbos ve duman saçan Lemmos'ta
Ama uzun yalmanlı tuncuyla senin ruhunu aldıktan sonra
Pek çok sürükledi seni, öldürdüğün arkadaş PATROKLOS'un
Mezarı etrafında (Yine de ölüsünü diriltemedi ya...)
Yine de şimdi, terütaze, sesimi duyacakmış gibi yatıyorsun sarayda.
Güneş yaylı Apollon'un tatlı oklarıyla
Nişan alıp öldürdüğü İnsilere benziyorsun."
Böyle söylüyordu ağlayarak, sonu gelmez hıçkırıklar yükseliyordu.
Sonra güzel HELENE üçüncü olarak ağıta başladı:
"Hektor! bütün kayınlarım arasında gönlümün en çok sevdiği kaynım.
Evet, kocam tatlı yüzlü PARİS'tir.
Troya'ya beni o getirdi. Keşke daha evvel ölseydi! Şimdi artık yirmi sene oluyor,
Ben o diyardan geleli, yurdumdan uzak düşeli.
Ben hiçbir zaman, kötü, azarlayım bir söz işitmedim senden.
Hatta sarayda biri bana çıkışacak olsa
Kayınlarımdan, güzel esvaplı eltilerinden veya görümcelerinden biri,
Veya kaynanam (Kaynatam dersen, her zaman baba gibi şefkatliydi o
Sen onu sözlerinle yatıştırır, durdururdun
İyi kalbinle, tatlı konuşmanla.
Bu yüzden hem sana ağlıyorum, hem talihsiz başıma yanıyorum.
Bana şu kocaman Troya'da kimseler şefkat göstermiyor,
Hiç kimseler dostluk etmiyor, hepsi ürküp benden yüz çeviriyor."
Ağlayarak böyle söylüyordu, halk da onunla birlikte hıçkırıyordu.
En sonu ihtiyar PRİAMOS halka seslendi:
"Şimdi ey Troya'lılar şehre odun taşıyınız.
Akha'ların binbir pususundan korkmayınız,
Çünkü Akhilleus kara gemilerinden beni buraya yollarken
On ikinci şafak sökmedikçe bize hiçbir zarar vermeyeceğini söyledi."
Böyle dedi, onlar da, öküzleri katırları arabalara koştular
Hemen sonra şehrin önünde toplandılar.
Onuncu gün, ölümlüler için parlayan şafak sökünce
İmdi o cesur Hektor'u götürdüler ağlaşa ağlaşa
Odun yığını üstüne koydular cesedi, ateşe verdiler.
Erken doğan gül parmaklı şafak görününce
Halk meşhur Hektor'un odun yığını çevresine toplandılar.
Hep toplaşıp bir araya gelince
Önce parlayan şarap ile söndürdüler alevini
Ateşin şiddetiyle sardığı her şeyi söndürdüler.
Ve beyaz kemikleri topladı kardeşleri, yoldaşları.
Yanaklarından iri yaşlar dökerek ağladılar
Kemikleri toplayıp bir altın kaba koydular
Yumuşak, erguvan rengi örtü ile sardılar
Mermerden bir oyuğa yerleştirdiler
Üstünü yekpare taşlarla örttüler
Çabucak bir tümsek yığdılar, her yanma nöbetçiler diktiler
Ki saldırmasın diye, güzel dizlikli Akha'lar.
Tümseği yığdıktan sonra geri döndüler
Sonra toplaştılar, ünlü şölen yaptılar
Zeus'un beslediği kral Priamos'un sarayında.
işte böyle yaptılar atları zapt eden Hektor'un cenaze törenini.
(Homeros, İliada, 24. Rapsodi'den çeviren Azra Erhat, Tercüme Dergisi, Yunan Özel Sayısı, 31-36)

Açıklama
Andromakhe: Hektor'un eşi; Hekabe: Hektor'la Paris'in anaları ve Priamos'un eşi olan kadın; Samos, İmbos, Lemmos: Sisam, İmroz, Midilli adaları

 

Odysseia Destanı

Bu destanda, "tahta at" hilesini bulan İthakil kralı kurnaz Odysseus'un, arkadaşları ile birlikte, yurduna dönüş macerası anlatılır.

Destanın başlıca kahramanı olan Odysseus, yurduna ve sadık eşi PENELOPE'ye kavuşmak için, tükenmez bir özlem ve irade taşıyan, bu uğurda her güçlü¬ğü cesaret veya hile ile yenen bir kişidir.

İlyada destanı gibi burada da Athena ve Hera Odysseus'un yani Troyalılar'ın yardımcısı, Aphrodite ile Apollon ise düşmanlarıdır. Odysseus'un durumu çok yerde bu tanrıçalar yüzünden zorlaşır veya düzelir. Onun kaderini (felâket ve kurtuluşlarını) Olympos'taki tanrılar idare etmektedir.

Odysseus, gemilerle yurduna dönerken felâketten felâkete uğrar: Vahşi KİKON'larla vuruşur. Bir fırtınanın attığı (insana yurdunu unutturan) LOTOS-Yİ-YENLER ülkesinden güç kurtulur. KYKLOP'lar adasında, deniz tanrısı POSEİDON'un oğlu tek-gözlü dev POLYHEMOS'un gözünü kör ederek kaçar. AİA adasındaki güzel büyücü KÎRKE ile bir yıl yaşar. Son bir fırtınada gemisi parçalanıp bütün arkadaşları boğulur. Bir direk parçası üzerinde günlerce çırpındıktan sonra, ATLAS kızı KALYPSO'nun yaşadığı bir adaya çıkar. Odysseus'a âşık olan Kalypso, onu yedi yıl yanında tutar, kendinden ayrılmaması şarkiyle ona ölmezlik vaadeder. Fakat kahraman ondan da uzaklaşır. Yaptığı bir sal ile SKHERİA adasına yarı ölü bir şekilde çıkar. Olup biteni anlatır. Onu bir gemi ile İTHAKE'ye, yurduna götürürler.

Yokluğu sırasında oğlu TELEMAKHOS büyümüş, güçlü erdemli ve hikmetli bir yiğit olmuştur. O da Athena'nın Öğüdü ile babasını aramaya çıkar.

Karısı PENELOPE, bir iffet ve sadakat timsalidir. Kocasını yirmi yıl sabırla beklemiş, kendisini almak isteyen birçok kimseleri türlü yalanlarla oyalamıştır. Kaynatası için dokuduğu kefenlik bezi bitirince onlardan birini seçeceğini söyler ama gündüz dokuduğunu gece sökerek işi uzatır. Tam Odysseus döndüğü sırada bu hilesi anlaşılmıştır. Yavukluları zorlayınca, Penelope kocasının yayını hangisi gerer ve okunu on iki halkadan geçirirse ona varacağını söyler.

Odysseus bir dilenci kıyafetinde gelir. Telemakhos'la buluşup olan biteni öğrenir. Yavuklular arasına girip onların yerinden bile oynatamadıkları meşhur yayını gerer ve oğlunun yardımı ile küstah âşıkları bir bir öldürür.
Athena, Odysseus'u gençleştirir, Penelope faziletin mükâfatını görür. Baba, ana ve oğul sonsuz mutluluğa ererler.

Odysseus'un Kalypso'dan Ayrılışı
(Kalypso, gökleri omuzunda taşıyan dev Atlas'ın kızıdır. Zeus'un yıldırımı ile gemileri batıp bütün yoldaşları boğulduktan sonra Odysseus, onun yaşadığı OGYGİA adasına çıkmıştır. Kahramana âşık olan bu peri, onu bırakmak istemez ama Tanrılar, Odysseus'un İTHAKE'ye ulaşmasına karar vermişlerdir. Bu parçada, tanrıların kararı ve kahramanın Kalypso'dan ayrılışı anlatılıyor.)

Şafak, yatağında, şanlı TİTHONOS'un yanından kalkmıştı: ölümsüzlere ve ölümlülere aydınlığını getirmek için tanrılar meclis kurmuşlardı; ortalarında yüksekten gözlerle ZEUS vardı ki güçte kuvvette ondan üstünü yoktur.

Onlara ATHENA, hatırından çıkmayan Odysseus'un sonsuz kaygılarını anlatıyordu, çünkü bir NYMPHE'nin konağında kalması ona dokunuyordu. Dedi ki:

"Zeus babamız ve siz, daima var olan mutlu tanrılar! Bundan sonra, eli asalı bir han, merhametli, iyiliksever ve haktanır olamaz. Belki çok sert, katı yürekli ve zâlim olur. Çünkü tanrısal Odysseus'u şefkatli bir baba gibi hüküm sürdüğü halk arasında hatırlayıp anan kimse kalmamış. O şimdi bir adada, zâlim kaygılar içinde yatıyor. Nymphe Kalypso, onu zorla konağında alıkoyuyor. Atalarının yurduna nasıl dönsün ki, yanında ne kürekli gemileri ne de geniş denizin sırtında sefere devam edecek kürekçileri kalmış. Şimdi de, sevgili oğlunu, eve dönerken öldürmeği kuruyorlar. Oğlu ki, babasından bir haber alabilmek için mutlu PYLOS'a ve tanrısal LAKEDİMON'a gitmişti."

Bulut devşiren Zeus, buna karşılık verdi:
"Kızım, bu nasıl söz böyle dişlerinin arasından kaçan? Sen, kendin karar vermedin mi ki Odysseus dönüp "onların" cezasını versin. TELEMAKHOS'a gelince, onun da kılavuzluğunu sen üstüne al. (Çünkü buna kudretin var) Öyle davran ki o sağ ve esen, atalarının yurduna kavuşsun. Yavuklular ise, gemileri ile rastlamadan geri dönsünler."
Bundan sonra, sevgili oğlu HERMEİAS'a dönerek şöyle dedi:

"Hermeias, mademki her işte habercimiz sensin, şimdi de git, güzel Örgülü Nymhe'ye, sabırlı ve temkinli Odysseus'un dönüşü ve nasıl döneceği üzerine verilen değişmez kararı eriştir:

Ona, ne tanrılardan ne de ölümlü insanlardan kimse kılavuzluk etmeyecek. Yalnız başına, derme çatma bir sal üzerinde, türlü cefalara katlanarak, yirminci gün, bereketli SKHRİA'ya FAYAKELÎ'ne ulaşacaktır. Tanrılar soyundan olan bu erler, onu candan, bir tanrı gibi ağırlayarak, kendi gemilerinden biri ile sevgili atalar yurduna yollayacaklar: Kendisine bolbol bakır, alîm ve kumaşlar verdikten sonra. Çünkü ona kısmet olmuştur: sevdiklerine kavuşsun, ataları yurduna ulaşsın, yüksek tavanlı konağına ayak bassın."
Haberci, uzaklardaki adaya ulaştığı zaman, menekşe renkli denizden karaya çıktı. Yürüyerek güzel örgülü Nymphe'nin oturduğu büyük mağaraya geldi. Onu evde buldu: ocakta büyük bir ateş yanıyordu; tutuşup çatırdayan ardıç ve "thüya" ağaçlarının uzaklara yaydığı tütsü ile bütün oda burcu burcu kokuyordu. Kendi de içeride, güzel sesi ile türkü söyleyerek, tezgâhında altın mekikle bez dokuyordu.

Mağarayı her yandan, gür yeşil bir orman sarmıştı. Kızılağaç, kavak ve kokulu servi üzerinde gergin kanatlı kuşlar; çaylaklar, baykuşlar ve hep denize açılmayı düşünen geveze kuzgunlar çığrışıyorlardı. Mağaranın dışını her yandan, salkım salkım üzümlerle yüklü, gürbüz bir asma sarıp kaplamıştı. Ve yan yana, bir sıra üzerine dört pınardan akan billur gibi sular birbirinden ayrılarak, üstünde menekşeler ve maydanozlar yetişmiş olan çimenler içine dağılmakta idi. Buraya yaklaşan biri, ölümsüzlerden olsa bile, gördüklerine hayran kalır, gönülden efsunlanırdı.

(Hermeias mağaraya, girip Zeus'un buyruğunu Kalypso'ya bildirir. Peri, çok üzülür fakat boanın eğmeğe mecburdur.)
Şanlı Nymphe, ulu gönüllü Odysseus'a doğru yürüdü. Zeus'un buyruğuna boyun eğmeye hazırdı. Onu kıyıda, denize uzanan burnun önünde oturmuş buldu: gözlerinin yaşı hiç kurumazdı, tatlı hayatı hep sıla hasreti ile ağlayarak geçiyordu; çünkü artık Nymphe'ye bir hevesi kalmamıştı.

Nymphe'lerin en tanrısalı yanma gelerek ayakta söylemeğe başladı:
"Talihsiz, artık burada inleyip durmana, ömrünü boşuna geçirmene razı değilim; seni yola çıkarmaya bütün gönlümle karar verdim. Haydi, tunç balta ile uzun uzun mertekler biç, birbirine uydurup geniş bir sal yap! Üstüne geniş bir küpeştekur. Seni menekşe renkli denizin üstünde götürsün! Sonra bende salma bol bol ekmek, su ve kırmızı şarap yükleyeceğim, tâ ki açlık çekmeyesin; sana esvap da giydireceğim, arkadan da uygun rüzgâr estireceğim ki seni memleketine ulaştırsın. Tabiî geniş göğün sahipleri, ölümsüz tanrılar isterse Çünkü onlar benden daha iyi düşünürler. (Sonra, Kalypso, Odysseus'a sitem eder.)

"Tanrı soylu IAERTAS oğlu çok tedbirli Odysseus, artık gerçekten sevgili evi
ne ve atalarının yurduna hemen dönmek mi istiyorsun? Eh sağ ve esen ol da...
Lâkin atalarının yurdu olan yere ulaşmadan önce başına gelecek olan belâları gönlün bilseydi. Burada benim yanımda kalır ve bir tanrı gibi ölümsüz olmak isterdin. Her gün düşünüp özlediğin karma hasretin ne derece büyük olsa da... Herhalde boy bos ve yürüyüş bakımından ondan aşağı olmamakla ben de övünebilirim. Bir ölümlü kadının, tanrıçalarla, ten ve yüz güzelliği bakımından yarıştığı görülmüş şey değildir."
Buna karşı çok görgülü Odysseus cevap verdi:

"Ulu Tanrıça, bunun için bana darılma! Ben de kendi kendime söylüyorum: Penelope ne kadar uslu akıllı olsa senin yanında boyu boşu da, güzelliği de aşağı kalır. O bir ölümlüdür, senin için ise, ölüm, ihtiyarlık yoktur.

Bununla beraber her gün dilediğim yurduma dönmek, kendi evimde sıla günümü görmektir. Eğer ölümsüzlerden biri, yağız dalgalar üzerinde bana yeni cefalar çektirmek istiyorsa ona da katlanacağım. Göğsümde sabırlı bir yürek vardır. Bundan önce, denizlerde ve savaşlarda çok belalar gördüm, bundan sonra da gerekse, yenileri gelsin." (Homeros, Odysseia, V. Rapsodi, A. Cevat Emre çevirisi)

Açıklama
Mitologyada şafakın (Eos) bir dişi tanrı şeklinde olduğu düşünülür. Şafak tanrıçası Eos'un kocası Astraios (yıldızlar eri), sevgilisi de Tithonos'tur. Nymphe: Issız, insansız esrarlı yerlerde var sayılan göğe (tanrılara) mensup güzel kızlar, periler. Lakedaimon: Isparta şehri. "Onlar, yavuklular": Odysseus'un yokluğunda Penelope'ye musallat olan kişiler. Skheria ve Fayakeli: Korfu adası olduğu sanılan yerler.

TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, AHMET KABAKLI CİLT 1

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi