Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

EDİGE DESTANI ve DESTAN HAKKINDA BİLGİ


Bu destanda XIII. yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir.
1820’yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir Çeşitli Türk guruplar arasında Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan gibi ilk Türk destanlarının izlerini taşıyan Türk kahramanlık dünya görüşünü temsil eden burada bahsi geçenler kadar yaygınlaşmamış ortak edebiyat geleneği içinde yer almamış pek çok başka destan örneği bulunmaktadır.
Osmanlı sahasında destandan hikâyeye geçişte ara türler olarak da nitelendirilen çok tanınmış ve bir çok Türk topluluklarınca da bilinen Köroğlu örneği yanında daha sınırlı alanlarda tesbit edilen Danişmendname, Battalname gibi ilgi çekici örnekler de bulunmaktadır.


EDİGE DESTANI
Çerkes masallardan

SanTemir han ile Tohtamış han

(18 Nolu masal; ‘Adıge halklarının masalları’, (‘Skazki adıgskih narodov’), Moskova şehri, ‘Nauka’ Basım evi, Doğu edebiyatının baş redaksyonu,175-182 sayfeler.

Bu masalda Edige (İdegey), Edidj adıyla geçer. Şah Temir, Sa Temir, Timur Leng ise, San Temir olarak, Toktamış – Tohtamış adında).

***

Santemir han ile Tohtamış han, kunaklar (konuk, misafir, dost) olmuşlar.

Bir han, öbürüne geldiği zaman çok ikram, yemekler görüyormuş.

Yemeklerden sonra onlar beraber vahşi hayvanları avlamaya çıkarlarmış.

Bir gün SanTemir han Tohtamış hana misafirliğe gelip kunuk olarak avlamaya istemiş.

Tabii, Tohtamış han, konuk için neşeli şeyler yapmak istemiş.

Atlara binmişler, köpekleri almışlar, Tohtamış hazırlanmış, fakat onun misafiri SanTemir han her zaman avlamaya hazırdır. Yola çıkmışlar.

Bu hanlar, şahinlerle avlamayı severlermiş. Yarışma yapmışlar: kimin şahinleri en iyilerdir?

Tohtamış şahinleri yenmişler.

SanTemir han, onları (birkaç kuşu) istemiş. Onları sormuş, fakat Tohtamış vermek istememiş. Tohtamış satmak ta istememiş, çünkü onun para ihtiyacı yokmuş.

Tohtamış zenginmiş, onun depolarında çok altın, gümüş, kıymetli taşlar varmış, yüksek dağlarının alanlarda hızlı koşabilen epeyce kabardin (kabartay) atları varmış.

 

SanTemir han anlamış ki, Tohtamışın şahinleri alamayacak. O zaman hile ile almak istemiş.

Tohtamışın şahinleri saklayan avcı, çok sertmiş (onun sahibi, hanı gibiymiş).

Fakat SanTemir han düşünmüş ki, ‘her han, avcıdan daha zeki olur ’.

SanTemir, kunak olarak fazla vakit kalıp şahinlik çiftliğine girebilmek için gizli kelime öğrenmiştir. Halk der ki, ‘arayan bulur’.

SanTemir han, yedi kilit arkasındaki bulunduğu şahin çiftliğine gitmiş, fakat avcı-bekçi yol kesti. O zaman SanTemir han, gizli kelime söyleyip demiş ki, kendi genç şahinleri almak için gelmiş. Avcı inanmış ki, Tohtamış kendi kunağını kendi göndermiş.

Avcı, SanTemir hana iki yavru şahini vermiş. SanTemir han, Tohtamışa ikramları için sağ ol demeden, vedalaşmadan eve gitmiş.

 

Bir gün sonra Tohtamış, bahçede gezerken, dünkü av hakkında vezirlerine gülerek söylüyormuş: ‘vallahi, dün kunak olmuş hanın o kadar morali bozulmuş, çünkü benim ak kuyruklu şahin onun şahinleri yenmiş. Onun dolayısıyla kunak vedalaşmadan gitmiş...’

Bir vezir korkarak sormuş: Siz SanTemir hana gelecek zamanda zafer isteyip mi yavru şahinlerinizi vermiştiniz?

Tohtamış han duyduğuna önce inanmamış. Sonra çok kızmış. Vezire demiş ki, ‘yanlış söylediğini söylesene!’

Vezir, SanTemir han şahinlerini götürdüğünü tekrar söylemiş.

Tohtamış, şahinleri saklayan avcıyı öldürmeye, SanTemir han köyünü yandırmaya, kendisini yakalamaya emir vermiş.

Tohtamış kişileri, SanTemir köyünü yandırmışlar.

SanTemir kendi kaçmış. Köyün bir kadını o zamanda hamile olarak kendi babası yanına başka bir köye misafirliğe gitmişti. Başka köyde o kadının bir mücize bebeği doğmuş. Sonra bu köyde oturan kişiler duymuşlar ki, Tohtamış han, bu köyde doğmuş erkek bebekleri öldürmeye emretmiş. O zaman kadın, kendi çocuğunu terbiyelemek için çok yaşlı bir erkeğe (atalığa) vermiş.

Yaşlı erkeğin de kendi oğlu varmış, fakat onun akılı zayıfmış. Yaşlı erkek (‘atalık’) çok sevenip mücize oğula ‘Edidj’ adı vermişti.

(sayfe 364: bu masal, ‘Kabardinskiye skazki’, s. 17-20, A. İ. ALİYEVA nın tercumesi ile matbaa edilmişti. 1).‘Küçük oğlu hakkında masalı’nda ve işbu masalda kahraman olarak çok türk dilli halklarının eposunda ve masallarındaki kahramanı Edige (Yedij, Edidj), olmuş.

Bu masalının süjeti, türk dilli halklarının folklor eserlerinin süjetlerine benzer.

2). Bu deyimin manası kaybolmuş. )

 

Çok vakitler geçmiş. Edidj böyümüş. Yaşlı erkek onu gizlice bodrumda tutarmış.

Kimseye göstermezmiş.

Fakat Tohtamış, çocuk hakkında duymuş, öğrenmiş.

Tohtamış kendi askerlerine Edidji bulmak ve öldürmek emir verdi. Bir gün o askerler Edidj atalığın evi yanında atlardan yere indiler. Yaşlı erkek hemen onların hedefini anlamış ve dışarıya kendi aptal oğluyu çıkarmış. Askerler, ‘Edidji yakaladık’ diye sevindiler, çünkü Tohtamış onlara hediye verecekti. Aptal oğlusunu köyden dışarıya götürüp orada öldürdüler.

Ancak Edidj’i öldürememişler.

Edidj çok hızlı büyümüş, yakışıklı, korkmaz, yılmaz yiğit olmuş.

Yaşlı erkek onu severdi, fakat oğlusunu da unutamazdı. Onun hayatıyla sadece Edidji kurtardı.

Edidj gerçek er olunca atalık ona söylemiş ki, Tohtamış han onun babasını ve annesini öldürmüş, askerlerinin Edidj yerine atalığın oğlunu öldürmesini.

Atalık (terbiye veren ve besleten, sonra akraba derecesine gelir) dedi ki, ‘şimdi Tohtamışa onun kötülükler yaptıkları için ceza vermeye vakit geldi’.

Atalık devam etti ki, ‘Fakat Tohtamış hanlardan en güçlü ve yaman. Onu yenmek kolay olmayacak, çünkü küçük bir şüphe olursa seni öldürmeye emredecek! Tohtamışa geçmek imkansızdır. Fakat hanlar arasında bir örf-adet var: bir handan öbürüne atlı erleri misafirliğe göndermektir.

Şimdi sıra – bizim handan misafirleri göndermek. Sen grubun amiri olarak gideceksin’.

SanTemir han, grubu gönderdiği zaman Edidje dedi ki, yolunuzu bir yedi başlı ejderha kesebilir. Sadece korkmaz yiğit kurtulabilecek. Ejderha, sana bir şey yapamaz.

Tohtamış hana gelince sana soracaklar, nasıl yedi başlı ejderhadan sen kurtuldun?

Sen cevap vereceksin ki, ‘sizin konuştuğunuzun ejderhayı ben görmedim.Sadece dehşet bir şey gördüm, yedi kuyruklu, bir kafalı. Ben kılıç ile yedi kuyruk kestim, bir kafa bıraktım ve size geldim’. Sana neler sorsalar, tersini cevap ver. Onlar düşünecekler ki, sen beni öldürdün ve Tohtamış hana hizmet yapmaya geldin. Seni saygılı misafiri gibi kabul edecekler.

Edidj kendi arkadaşlarıyla Tohtamışa geldi, bir hafta hizmet yapmak amacıyla.

Edidj kaç gün Tohtamışta kaldığını kimse bilmez, fakat her gün hana gelip ondan bir emir dinleyecekti.

Edidj gelirken Tohtamış her zaman koltuğundan kalkıyordu, sanki selam veriyormuş.

Tohtamışın karısı görmüş ki, han kendi hizmetçiyi çok saygı gösterir. Kabardin (Kabartay) halkında sadece büyük kişiler girdiği zaman kalkmak lazım olur. Fakat burada Tohtamış han en büyük. Eşi Tohtamışa bunları söylemeye korkuyordu, çünkü han kızabilirdi.

O zaman karısı Tohtamış hanın elbisesyi raptiye-iğne ile tahta-koltuğa yapıştırdı.

Edidj girdi. Han, kalkmak isteyince kalkamamış. Han, görüntü vermeden Edidje bir emrini söylemişti.

Ancak Edidj çıkınca kendi eşine (guaşaya; ‘guaşa’, demek Tanrıça, ev sahibin kadını, kaynana (kocanın annesi), sonraki manası – prenses, hanum) bakıp sordu: bu nedir?

Eşi de, sualine cevap vermeden sordu ki: bu delikanlı sana kim oluyor?

Tohtamış: niçin onun kim olduğunu öğrenmek istiyorsun?

Eşi (guaşa): Çünkü Sen ona şeref vermektesin, saygı gösteriyorsun. Bu işaret bildirir ki, delikanlı yiğit Seni öldürebilecek.

Guaşanın söyledikleri Tohtamış gönlüne geşti. O cevap vermedi, ama düşündü ki, ‘beni sadece ben kırdığım soydan biri öldürebilir. Bu delikanlı hangi köyden olduğunu öğrenmek lazım’.

Tohtamış han, köyünün aksakallarını toplamaya emir verdi.

Onlar beraber böyle bir hileli karara geldiler: çok mahsımayı (kımızı, rakıyı, birayı) pişirip bir bayram yapmak gerek. Böyle yaptılar.

Tohtamış, Edidji fıçıdan şerap dağıtmak için ayarladı, tayin etti.

Edidj, avlunun merkezinde duruyor, Tohtamışın hizmetçileri, kişileri Edidje bakarak onun kim olduğunu, hangi soydan öğrenmek istiyorlar. Bu bayram çok zaman sürüyormuş.

Sonra bir aksakal öbürüne diyor ki, ‘Kuma nehri kıyısında en akıllı aksakal oturur. O yüz on yaşındadır, o her şeyi bilir. Sadece o diyebilir, bu delikanlı hangi soyundan ‘.

Sonuçta aksakallarının konuştukları hakkında Tohtamış ta duydu.

Tohtamış o çok yaşlı aksakalı getirmeye emir verdi.

Aksakallarının konuştukları hakkında Edidj da duymuş. Bunun sebebini düşününce öğrenmiş.

Öğrenince de kendi grup-çetenin yiğitlere dedi ki, ‘bizim atlarımızı, Tohtamış atlardan ayrı tutunuz. Tohtamış hana ait olan atlarının saraçlar altındaki eyerleri kesiniz: atlara binemesinler diye’.

İşte köye çok yaşlı aksakalı getirdiler. Tohtamış Edidje gelip diyor ki, ‘En yaşlı aksakala sert mahsımayı ikram et!’

Edidj bunun sebeplerini anlarken olayı anladığını hiç göstermedi.

Aksakala fincanı doldurdu. Aksakal, mahsımayı içerek Edidje bakar.

Fincanı dibe kadar içip han saygısına alkışı söyledi. Alkışını bu sözlerle bitirdi:

‘Hem orada durur,

Hem burada durur,

Onun yüzü, Balkıya benzer,

Onun saçları Kutlınınkidir .’(2)

Han anladı ki, onun aradığı kişi – işte Edidj!

Tohtamış, askerlerine hemen emir verdi: işte Edidji çok sene ararım, yakalayın onu!

Fakat aksakal, han için borcunu yapınca, Edidji kurtarmak isteyip ona kısık sesle dedi:

Oğlum, kılıcını çek, fıçıya atla, dövüş, başka çare yok!

 

Aynı anda Edidj kendi parlayan kılıcını çekip bir vuruşla Tohtamışı öldürdü ve yolu temizleyerek duvara doğru koştu. Duvardan atlayınca kendi yiğitlerini gördü.

Hemen atına bindi, atlılar hepsi beraber koştular.

Tohtamış hanın askerleri atlarına binerken yere düşmüşler: saraçlar, eyerler yırtıldı.

Bu durumda onlar Edidji yakalamamışlar.

Edidj, yiğitleriyle SanTemir hana döndü, atlardan yere inmeden öğrendiler ki, köye düşmanlar saldırmışlar ve SanTemir hanın kızını kaçırmışlar.

Han Edidji çağırıp dedi ki, ‘Düşmanlar beklemediğimiz zaman saldırdılar.Bekçilerimizi öldürmüşler, beni bağladılar, kızımı yakalayıp kaçırdılar. Ben ona sadece haykırdım ki, sen onu kurtaracaksın.’

Edidj, han kızını geri getirmeye söz verdi, yiğitler atlardan inmeden tekrar yola çıktılar.

Çok mu, az mı koşmuşlar, fakat yol kenarında düşmanlar bıraktığı sönmüş ocağı gördüler. Küller hala çok az yanıyordu. Etrafında koyun kemikleri bulmuşlar.

Kabardinlerde eski zamanlarda bir örf,adet varmış: koyunun geniş kemiğine göre fal açmak, bakmak. İşte bir insan kemiği alıp ışığa bakarsa – dünyayı ve her istediği şeyi öğrenecek, görecek.

Edidj aynı şekilde koyun kemiğine bakıp görüyor ki, düşmanlar istirahat için bir yerde durmuşlar, yemek yiyorlar, onlar arasında da (ermiş) koyun kemiğine bakabilen bir falcı var! Demek, Edidj onları yakalamak istediğini öğrenmişler. (Biz burada gerçek şaman gücünü, şamanların mücadeleyi görürüz. – Tercuman Ayrat Galimzyanov).

Bu durumda ne yapmak gerek?

Edidj kendi yiğitlerine suluklardan su dökmeye emretti.

Suları dökünce bir nehir yaptılar.

Edidj askerlerine dedi ki, saraçlarının önü arka tarafa çevirip,atlara binip nehirden geçtiğini görünüş yapsınlar. Yiğitler söylediğini yaptılar.

Tohtamış falcısı kemiğe bakınca gördü ki, Edidjin askerleri geri döndüler.

Falcı dedi ki, ‘biz daha istirahat edebiliriz, çünkü Edidj çetesi geri döndü’.

Onlar istirahat ettikten sonra yavaş-yavaş çölü geçmeye devam ettiler.

Sıcaklık işkence verirmiş.

Atlar ve askerler susuzluk çekerlerdi.

Ormana, ağaçlara varınca atlar yeşil otları, bitkileri yemeye başladı. Sonra su içmeye gittiler.

Aynı vakitte Edidj, düşmanlarını kandırınca kendi yiğitlere dedi ki, ‘şimdi ben düşmanlara gidip onlarda aşçı olarak çalışacağım, siz beni uzaktan takip edeceksiniz. Her dinlenme-yemekten sonra ben size çalı altında bir et parçasını bırakacağım: demek, her şey normaldir. Fakat eti bulamasanız, iş kötü oldu, bana yardım gerekir. Acil yardım için gelin. Çok yakın yerleşip bir ocak yakın, ben de sizin yakın olduğunuzu öğreneceğim.’

Sonra Edidj, Tohtamış askerlerine varınca aşçı olarak çalışmak istediğini söyledi.

Bazen askerler bunu istememişler, fakat Edidj onların komutanıyla konuşmak istedi.

Edidj komutana dedi ki, ‘Benim yolumu kesenleri ben yenebilirdim. Ama ben askerim ve her şeyi tertipte yaparım. Benim ileri geçmem lazım, izin verin, çünkü siz büyük ordudur, ben tek başımayım. Büyük ordu bir delikanlıdan korkar mı? Ben küçük bir insanım. İşimi emirlere göre yaparım. İleri geçmeye izin ver. Şüpheleriniz varsa, bana bir deneme verin’.

Komutan, delikanlının davrandığını, akıllı konuştuklarını beğendi.

Fakat falcı ona kısık sesle dedi ki, ‘bence, fala bakarken bu delikanlının nehir geçtiğini gördüm’.

Komutan, falcıyı duyarken kendini sanki duymamış tutuyordu ve Edidje konuşmayı devam ediyordu:‘Şanlı yiğit, ben de işimi emirlere, fermanlara göre yaparım. Bizden önce bizim hanlığımıza senin gelmeni istemiyorum. Şimdi sen geri dönüp bir hafta sonra bize geleceksen daha iyi olacak’.

Edidj bir ters cevap vermedi, fakat çok düşündü.

Komutan soruyor:‘Ne olmuş, delikanlı, benim kararımı beğenmedin mi?’

Edidj diyor ki, ‘beğenmedim’.

Komutan:‘Peki, başka çare yok, seni alırız. Bizde aşçılık yapacakmısın?’

Edidj:‘Başka imkan yok ise, aşçılık yapacağım’.

İşte Edidj aşçı oldu.

Edidj askerlerle tanışmış ve onlar arkadaşlar olmuşlar.

Komutan da Edidje güvenmeye başlamış.

Edidj her dinlenmede çalı altında et parçasını bırakırdı. Ordu askerleri çölü geçmişler, yeşil ormana vardılar.

Atlardan inip dinleniyorlar. Sonra atları su içmeye götürmek vakiti geldi.

Nehir de çok uzakta ince dönen şerit gibi görünür. Askerler tartışmaya başladılar: biriler diyor ki, ‘herkes kendi atı suya götürsün’, öbürler diyor ki, ‘birkaç kişi bütün atları götürsün’.

Onlar çok tartışmışlar. Sonra bir karara geldiler ki, askerlerin yarısı, atları suya götürsün, sonra da onları büyük ana yola götürsünler. Kalan askerler, o yola yayan gelecek.

Bu şekilde iki gruba bölünmüşler.

Edidj acil etmiyor, öğle yemekten sonra sanki her şeyi topluyor, sonra da yavaş-yavaş büyük yola çıkıyor.

Edidj’in yiğitleri de dinlenme yere gelince, et parçasını bulamadılar. Onlar anladılar ki, acil hareket etmek lazım! Hemen atlarıyla koştular.

Düşmanların ordusuna yaklaşınca büyük yoldan döndüler, biraz uzakta ocak yandırıyorlar.

Edidj kendi ocağını yandırdı.

Edidj’in askerleri atlara binip Edidj’i bulup öbür aşçıları öldürdüler. Sonra beraber Tohtamışınki yayan yürüyen askerleri kovup (onları) yendiler.

Edidj yurt-çadırdan SanTemir hanın kızını çıkarıp kendi atına bindirdi. Onlar rüzgar gibi koştular. Edidjin askerleri nehire gidip Tohtamışın kalan askerleri yakaladılar ve eve doğru atlarını çevirdiler.

Edidj’in atlı askerleri çok yorulmuşlar. Tertipsiz konuşmaları başladılar:‘Çabuk koşmayalım’.

Edidj’i fazla dinlememişler.

Gece oldu.

Askerler geniş bir ırmağa geldiler: onu geçmek gerek ve ev çok yakın olacak!

Edidj kendisi de yoruldu, askerleri de dinlemez oldu. Ne yapalım?

İşte ırmak kıyısında Edidj her askere kaldırabildiği kadar taşları almaya emretti.

Ancak yorulmuş askerler emiri yapmamışlar: az asker çok taşlar kaldırdı, bazen askerler birkaç taş almışlar, bazen askerler hiç bir taş kaldırmamışlar!

Hem de ırmağı geçtikten sonra kaldırılmış taşlarını da düşürmüşler.

Nihayet kendi köye dönüp evlerine varmışlar.

 

Dinlenince de getirdikleri taşlara bakıp şaşırdılar, çünkü altındı!

Kendilerine sadece kızmışlar, pişman olmuşlar ki, Edidjin akıllı sözlerini dinlememişler.

Dirsek te yakın, fakat ısırılmaz: söylediklerini tam vakitte yapmak lazımdı.

 

Edidj doğru SanTemir hana geldi. Han sevindi ki, kızı sağ durumdadır, Edidj kızını getirdi.

Han, kızını Edidje verdi. Onlara çok güzel bir düğün yaptı, bütün dünyaya.

Edidj kendi güzel eşiyle iyi ve mutlu yaşamaya başlamışlar.
***

İşbu (ve daha çok masalları) söyler ve kaydedermiş Adıge Bölgenin Teuçej semtindeki Assokolay (аул Ассоколай Теучежского района ААО) köyünde yaşayan folkloru bilen İsmail (İshak) Gablizoviç BERETAR’ (Исмаил (Исхак) Габлизович Беретарь).

Beretar’, 26 yaşında (14 kasım 1937 yılda) Maykop şehrinde halk eposunu yazıp bırakmış.

Şu anda bu yazılar, Adıge Fen-araştırma enstitüde (АНИИ) saklanmaktadır.

Beretar’, destanlarındaki kahramanlarının ruh, gönül durumunu iyi gösterir.

Onun kahramanları kendi hislerini iyi gösterirler.

Beretar’in milleti ‘bjedug’dur (kabardin,çerkes, şapsug(şapsı), ubıh, adıge gibi bir halktır).
***
İdige’nin (Edidj’in) varisi olan Kazı adındaki nogay mırzası (16. asrın ikinci yarısı), (Urak batır-pehlivanın oğludur), Çerkes prenses ile evlenmişti.
http://nogai.blogspot.com.tr/

SON EKLENENLER

Üye Girişi