Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş
ŞEYYAD HAMZA
Son araştırmalara göre 14. yüzyıl şairi olduğu kesinleşen Şeyyad Hamza, 13. yüzyıl son çeyreği ile 14. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Akşehirli veya Sivrihisarlı olduğu sanılan bir sofi şairdir. (İnceleyenlere, Hamza'nın Akşehirli olduğunu düşündüren sebep: Bu şehrin Nasreddin Hoca mezarlığında: "Aslı hâtûn bin-ti Şeyyad Hamza" diye bir mezar taşının bulunmasıdır.) Önce bir şeyyad (duvarcı) iken, Ahî zümrelerine bağlılığı dolayısıyla tarikat çevrelerine girmiştir. Çok geçmeden de halk için şiirler söyleyen gezginci denişlerden olmuştur. Aruz ve hece vezni ile şiirleri vardır. Aruz tekniği kusurlu olsa bile, söyleyişinde bir samimîlik ve coşkunluk görülür. Gazelleri, naatları kasidesi ve mesnevileri olan ŞeyyadHamza'nın Yusuf u Zeliha'sı (Destan-ı Yusûf Aleyhi's-selam) Anadolu'da ve Türkiye Türkçesiyle yazılmış ilk aşk mesnevisi olması bakımından önemlidir.
Şeyyad Hamza, dile hâkimiyeti kadar şairlik gücü bakımından da, Türkçe yazan, çağdaşlarından üstün ve zaman zaman Yunus Emre derecesinde muhtevalı görünmektedir. Nitekim:
Ki bir bir İçen ol saki elinden
Bay u yoksul ulu kişi hâs u âm
yahut:
Senin nurun gören gözler ne ay gözler ne yıldızlar
Nurundan gece gündüzler ziyadır ya Resulallâh"
gibi seçkin beyitler buna en iyi örnektir. Dili açık ve anlaşılır bir şairdir.
Çoğu şiirlerinde tasavvufu, dinî ağırlık ve aşkî güzellikler uçuşan Şeyyad Hamza'nın aşağıya alacağımız (Paris, Bibliotheque National'de, Prof. Necmeddin Halil Onan tarafından bulunan) bir gazel'inde, Nedîm'i müjdeleyen şuhluk havasında günlük aşkı da terennüm ettiği görülmektedir.)
Hayatı hakkında geniş bilgi bulunmamaktadır. Şuara tezkirelerinde ona yer verilmemesine rağmen, şiirleri nazire ve şiir mecmualarında yer almaktadır. Edebiyat tarihçileri onu Yunus'tan önce gösterirlerse de gerçekte ondan sonra vefat etmiştir. Bunu şairin devrinde görülen veba salgını sebebiyle yazdığı acıklı manzumesinden öğrenmekteyiz, ömrünü Akşehir'de geçirmiş, hatta 1348 yılında görülen veba salgınına şahit olmuş; bu salgında çocuklarını ve yakınlarını kaybetmiştir. Bunun üzerine yazdığı manzumesi ile o bir ağıt şairi olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Şeyyad Hamza'dan Şiirler:
İLÂHÎ
Ecel tutmış elinde bir ulu câm
Ki ol câmun içi dolu serencâm.
Kime ayağ sunar, İrime içürmiş
Kimi esrük yatar toprakta müdâm
Ki bir bir içer ol saki elinden
Bay u yoksul, ulu kiçi, hâs u âm.
Zehi şerbet ki bir kez ondan içen,
Ne subh olduğunu bilir ne akşam.
Ne şerbetdür ki hiç rengi bilinmez,
Kızıl mı ak uııdur, ya puhte, ya ham?
Ne arslanları yaturmış bu saki
Ne ejderhalar olmuşdur ana râm.
NAAT'TAN
Senün ışkın kamu derde devâdur yâ, Resûlallâh
Senün katunda hacetler revadur ya Resüîallâh
Tenünden açılır güller, sözünden şehd ü şekkerler
Senimle haste gönüller şifadır ya Resûlallâh
Ay u güneş yedi yıldız, seni öğer kamu düpdüz
Senün sözünden ayrık söz hatadır ya Resûlallâh
Şeyyad-ı Hamza ol şâhdan diler kim kurtıla âhdan
Seni medhitmek Allâhdan atâduryâ Resûlallâh
DÂSTÂN-I YÛSUF'TAN
(Bitiriş Mısraları) Tamâm olsun bu kıssa bu arada
Salâvat virem Uludan Ahmed'e
Muhtasar kılduk bum işidene
İşidenler dua kılsun koşana
Bum koşana Çalap tutma günâh
Yazugm bağışlagıl i (ey) padişah
Şeyyâd Hamza kemine kulun senün
Yazugm bağışlagıl yâ Rab anun
Rahmet eyle koşana, işidene
Afvunı hem şefaat et yazana
Fâilâtün, fâilâtün fâilât
Bin günâhı aîv ider bir salâvât
GAZEL
Begüm, hublar sana müştak değül mi
Ya hüsnün bahçesi uçmak değül mi
Dudağun şerbeti sayru sagaldur
Sözün hastalara tiryak değül mi
Kamu tertiblerin yerlü yerince
Seni kuçmak sekiz uçmak değül mi
Eğer ben hastanun elin alırsan
Sırat'un Köprüsin geçmek değül mi
Açıklama
(Ahmed Fakih'ten) hemçü hayvan: hayvan gibi. - dokumsar: dokunur, dokunacaktır. - kopucağız: koptuğunda.
■ tapıtmak: bulundurmak. - dutuptur: tutmuştur.
- yidirgil: yedir. - nân: ekmek. - Hacet: istek, duâ. - şehd: bal. - ayruk: başka. - atâ: bahşiş, bağış. - begüm: beyim. - hüsn: güzellik.
■ uçmak: cennet. - sayru: hasta. -tiryak: panzehir, zehre karşı ilaç, şifalı macun. - tertiblerin: vücudunun her tarafı. kuçmak: sarmak, kucaklamak(Şeyyad Hamza'dan) câm: kadeh. - serencâm; sonuç, akıbet, başa gelen şey. -Mine: kimine. - ayağ-: kadeh. - esrük: sarhoş.
■ müdâm: devamlı. - bay u yoksul: zengin fakir. - uJu kiçi: büyük küçük. - hâs u âm: seçkinler ve halk. - zehî: ne acayip, ne güzel. - subh: sabah. - puhte: pişmiş. - râm olmak: tutulmak, yenilmek.
■ kıssa: hikâye, mesnevi. -saiâVât: Hz. Muhammed'e hitab eden dua (namazlar). - muhtasar.- özet, kısaca. - koşan: hikâyeyi yazan, Şeyyad Hamza. - yazugın: günahını.
■ ke-mîne: âciz, değersiz.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ