Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

ŞEYYAD HAMZA

Son araştırmalara göre 14. yüzyıl şairi olduğu kesinleşen Şeyyad Hamza, 13. yüzyıl son çeyreği ile 14. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Akşehirli veya Sivrihisarlı olduğu sanılan bir sofi şairdir. (İnceleyenlere, Hamza'nın Akşehirli olduğu­nu düşündüren sebep: Bu şehrin Nasreddin Hoca mezarlığında: "Aslı hâtûn bin-ti Şeyyad Hamza" diye bir mezar taşının bulunmasıdır.) Önce bir şeyyad (duvar­cı) iken, Ahî zümrelerine bağlılığı dolayısıyla tarikat çevrelerine girmiştir. Çok geçmeden de halk için şiirler söyleyen gezginci denişlerden olmuştur. Aruz ve hece vezni ile şiirleri vardır. Aruz tekniği kusurlu olsa bile, söyleyişinde bir sa­mimîlik ve coşkunluk görülür. Gazelleri, naatları kasidesi ve mesnevileri olan ŞeyyadHamza'nın Yusuf u Zeliha'sı (Destan-ı Yusûf Aleyhi's-selam) Anadolu'da ve Türkiye Türkçesiyle yazılmış ilk aşk mesnevisi olması bakımından önemlidir.

Şeyyad Hamza, dile hâkimiyeti kadar şairlik gücü bakımından da, Türkçe ya­zan, çağdaşlarından üstün ve zaman zaman Yunus Emre derecesinde muhtevalı görünmektedir. Nitekim:

Ki bir bir İçen ol saki elinden

Bay yoksul ulu kişi hâs u âm

yahut:

Senin nurun gören gözler ne ay gözler ne yıldızlar

Nurundan gece gündüzler ziyadır ya Resulallâh"

gibi seçkin beyitler buna en iyi örnektir. Dili açık ve anlaşılır bir şairdir.

Çoğu şiirlerinde tasavvufu, dinî ağırlık ve aşkî güzellikler uçuşan Şeyyad Ham­za'nın aşağıya alacağımız (Paris, Bibliotheque National'de, Prof. Necmeddin Ha­lil Onan tarafından bulunan) bir gazel'inde, Nedîm'i müjdeleyen şuhluk havasın­da günlük aşkı da terennüm ettiği görülmektedir.)

Hayatı hakkında geniş bilgi bulunmamaktadır. Şuara tezkirelerinde ona yer verilmemesine rağmen, şiirleri nazire ve şiir mecmualarında yer almaktadır. Ede­biyat tarihçileri onu Yunus'tan önce gösterirlerse de gerçekte ondan sonra vefat etmiştir. Bunu şairin devrinde görülen veba salgını sebebiyle yazdığı acıklı man­zumesinden öğrenmekteyiz, ömrünü Akşehir'de geçirmiş, hatta 1348 yılında gö­rülen veba salgınına şahit olmuş; bu salgında çocuklarını ve yakınlarını kaybet­miştir. Bunun üzerine yazdığı manzumesi ile o bir ağıt şairi olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Şeyyad Hamza'dan Şiirler:

İLÂHÎ

Ecel tutmış elinde bir ulu câm

Ki ol câmun içi dolu serencâm.

Kime ayağ sunar, İrime içürmiş

Kimi esrük yatar toprakta müdâm


Ki bir bir içer ol saki elinden

Bay u yoksul, ulu kiçi, hâs u âm.

Zehi şerbet ki bir kez ondan içen,

Ne subh olduğunu bilir ne akşam.


Ne şerbetdür ki hiç rengi bilinmez,

Kızıl mı ak uııdur, ya puhte, ya ham?

Ne arslanları yaturmış bu saki

Ne ejderhalar olmuşdur ana râm.

NAAT'TAN

Senün ışkın kamu derde devâdur yâ, Resûlallâh

Senün katunda hacetler revadur ya Resüîallâh

Tenünden açılır güller, sözünden şehd ü şekkerler

Senimle haste gönüller şifadır ya Resûlallâh

Ay u güneş yedi yıldız, seni öğer kamu düpdüz

Senün sözünden ayrık söz hatadır ya Resûlallâh

Şeyyad-ı Hamza ol şâhdan diler kim kurtıla âhdan

Seni medhitmek Allâhdan atâduryâ Resûlallâh

DÂSTÂN-I YÛSUF'TAN

(Bitiriş Mısraları) Tamâm olsun bu kıssa bu arada

Salâvat virem Uludan Ahmed'e

Muhtasar kılduk bum işidene

İşidenler dua kılsun koşana

Bum koşana Çalap tutma günâh

Yazugm bağışlagıl i (ey) padişah

Şeyyâd Hamza kemine kulun senün

Yazugm bağışlagıl yâ Rab anun

Rahmet eyle koşana, işidene

Afvunı hem şefaat et yazana

Fâilâtün, fâilâtün fâilât

Bin günâhı aîv ider bir salâvât

GAZEL

Begüm, hublar sana müştak değül mi

Ya hüsnün bahçesi uçmak değül mi

Dudağun şerbeti sayru sagaldur

Sözün hastalara tiryak değül mi

Kamu tertiblerin yerlü yerince

Seni kuçmak sekiz uçmak değül mi

Eğer ben hastanun elin alırsan

Sırat'un Köprüsin geçmek değül mi

Açıklama

(Ahmed Fakih'ten) hemçü hayvan: hayvan gibi. - dokumsar: dokunur, dokuna­caktır. - kopucağız: koptuğunda.

tapıtmak: bulundurmak. - dutuptur: tutmuştur.

- yidirgil: yedir. - nân: ekmek. - Hacet: istek, duâ. - şehd: bal. - ayruk: başka. - atâ: bahşiş, bağış. - begüm: beyim. - hüsn: güzellik.

uçmak: cennet. - sayru: hasta. -tiryak: panzehir, zehre karşı ilaç, şifalı macun. - tertiblerin: vücudunun her tarafı. kuçmak: sarmak, kucaklamak(Şeyyad Hamza'dan) câm: kadeh. - serencâm; sonuç, akıbet, başa gelen şey. -Mine: kimine. - ayağ-: kadeh. - esrük: sarhoş.

müdâm: devamlı. - bay u yoksul: zen­gin fakir. - uJu kiçi: büyük küçük. - hâs u âm: seçkinler ve halk. - zehî: ne acayip, ne güzel. - subh: sabah. - puhte: pişmiş. - râm olmak: tutulmak, yenilmek.

kıssa: hikâye, mesnevi. -saiâVât: Hz. Muhammed'e hitab eden dua (namazlar). - muhta­sar.- özet, kısaca. - koşan: hikâyeyi yazan, Şeyyad Hamza. - yazugın: günahını.

ke-mîne: âciz, değersiz.

AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi