MERCİMEK AHMED - KABUSNAME'DEN METİN İNCELENMESİ
Kaabûsnameyi Türkiye tercüme etlim, şöyle ki bir lâfzı aralayıp geçmedim,
belki aklım erdiğince bazı müşkilce elfazını dahi bast ile şerh eltim ki
tâ ki mütalâa kılıp okuyanlar mânasından haz alalar ve bu zaifi dua ile analar.
Geldik imdi eğerçi bu kitap nev'arus-ı hûbrûdur, velî ziyneti yoktur ve üryandır, yani yalıncaktır.
ŞAİRLER TERBİYETİN BEYAN EDER(1)
Ey oğul eger şair olup şiir ayılmaya kasdetsen cehdet ki şiirde sözün murabba ola yani ruşen ola, açık ola. Ve sakın ki gamız söylemeyesin. yani örtülü söylemeyesin. Meselâ bir şiirde bir sözün ki mânası şerhin sen bilesin ve ayruk kişi bilmeye, anın bigi sözü söyleme. Zira şiiri halk içün aydurlar; kendi kendiler içün ayıtmazlar. Pes şiirin mânası açık gerektir ki ruşenliği sebebinden ötürü kim gerekse rağbet ede.
Amma şair gerektir ki hemen vezne ve kafiyeye kani olmaya. Pes sen dahi hayalsiz ve tertipsiz ve sınaatsız şiir ayıtma... Amma eger dilersen ki şiirin kamu şairler şiirinden üstün görüne, sözü müstear söyle, anıma istiareyi imkânla söyle, yani istiareyi medihle yok istimal et, hâssa ki methettiğin kişi kemal ehli ola. Amma eger gazel ayıdasın, terane içün, igen dahi mesnû' olmazsa kayırmaz, illâ lâtif ve ter gerektir ki gazeli ayıdasın. Ve amma kafiyesi ve redifi gerek ki bir mâruf kafiyede ve redifle ayıdasın. Yani söylenmemiş kafiyedir deyip bir meçhul kafiyede ayıtma. Gerekmez yerde Arabi müşkül lâfız kalıp şi'rin sovuk etme. Ve her ne ki şiirinde söylersin, âşıklar vasf-ı haline göre lâtif söyle ve şiirde hoş misâller ve teşbihler getir, şöyle ki hem hâssa hoş gelsin hem âmma, tâ ki senin şiirin şöhret tuta ve mâruf ola.
Ve şiiri aruzun ağır vezinlerinde ayıtma, tâ ki şiirin dahi sakil düşmeye.
Andan gerü gazel ve türkü ki ayıdasın, ter ve âbdar ayıt. Methedersen garrâ methet. Ve ruşen ayıt, donuk ayıtma, tâ ki anın ucundan işidenlerin gönlü kabzolup tutulmasın. Ve bülend - himmet ol. kücek nazar olma. Her kişinin ki üzerine nesne ayıdasın, mikdarını bilip ayıt, tâ ki methin hicve dönmeye, yani bilmek gereksin ki her tayifeyi nice methedip öğmek gerek. Her kişinin mahalli nedir, bilgil. Meselâ bir kişi ömrâ yanına bıçak takındığı olmaya, kılıcınla arslan düşürdün, sünün ile Billur dağın getürdün deme, ya Bisutun Acem’de bir dağın adıdır. Andan gerü bir kişi eşeğe bindiği yok ola, atın Düldül’den yeğdir, ya Burak’tan yeğdir, ya benzer nesnedir deme. Üşte hicve dönen medih budur. Pes bilmek gerek ki her kişiye medhi nice demek gerektir.
Metin İncelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nesir (düzyazı).
Türü: Açıklama (Didaktik Nesir).
Konusu: Şairliğe özenenlerin tutması gereken yol anlatılıyor.
Ana düşünce: Şairler, şiiri halk için yazmalı, anlamının açık olmasına çalışmalı, benzetme ve övgülerin yerinde olmasına özen göstermelidirler.
Dil özellikleri:
a)Dil sade, anlatım açıktır.
b)Önemli noktalar üzerine, tümceler arasında kullanılan "yani" ve "ki" bağlaçlarıyla dikkat çekiliyor.
c) Tümceler kısa, yabancı söz ve tamlamalar az; buna karşın Türkçe sözcükler çoğunluktadır. Bu, yapıtın -Aydınlar için değil- halk için kaleme alınmasından ileri geliyor.
d) Yazarın yaşadığı dönemin Anadolu Türkçesine özgü sözcüklere yer veriliyor: Ayıtmak (yazmak-söylemek), ayrık (başka), aydurlar (söylerler), andan (ondan), anın (onun), şöhret tuta (ünü yayılsın), rağbet ede (ilgi görsün), gaamız (açık), ruşen (açık).
İçerik Yönünden:
Araştırmalar:
• Yazar, şairliğe özenenlere yol gösteriyor. Onlardan, şiirin anlamını açık yazmalarını istiyor. Çünkü şairler, şiiri halk için yazarlar, kendileri için yazmazlar, diyor. Bu düşüncesinin gerekçesini şu sözlerle belirtiyor : "Meselâ bir şiirde bir sözün iki manasının açıklanmasını sen bilesin ve başka kişi bilmeye, onun gibi sözü söyleme. Zira şiiri halk için söylerler, kendi kendileri için söylemezler. Sonra şiirin manası açık gerektir ki, aydınlığı sebebinden dolayı kim gerekse ilgi göstere." Bu sözlere göre, şiirin anlamının açık olması, halkın şiirde söylenenleri anlamasını sağlayacak ve onlarda şiire olan ilgiyi arttıracaktır.
• Yazar, şiirin biçiminde ve söylenişinde yalnız ölçü ve kafiyeyi yeterli görmüyor. Şiir için gerekli gördüğü ölçü ve kafiye gibi öğelerin yanı sıra gerektiğinde hayallerden yararlanılmalı, istiarelere başvurulmalıdır, diyor.
• Yazara göre, şiirde her şey, herkes övgü konusu olabilir. Ancak şiirde birinin övülmesi gerekiyorsa, onun gerçekten övgüye layık olması gerekir, övgüde de ölçü kaçırılmamalı; yapılan övgüler, övülenin kişiliğine uygun olmalıdır. Her kişinin yeri, mevkii, bilgisi göz önünde tutulmalıdır.
• Yazıda "hicve dönen medih" (yergiye dönen övgü) sözü, yerinde ve doğru olmayan övgü anlamında kullanılıyor. Böyle bir övgü, abartma olacağından övüleni küçük düşürür, gülünç hale getirir, diyor. Buna iki örnek veriyor. İlk örneğinde ömründe hiç bıçak taşımayan birini ele alıyor. Şair, böyle birini, "Kılıcıyla arslanı öldüren, dağları ikiye bölen" biri gibi nitelerse, o kişi okuyucu önünde gülünç duruma düşmüş olur. Diğer örneğinde de ömründe hiç eşeğe binmemiş birini ele alıyor. Böyle birinin, "Atı Düldül'den Burak'tan bile iyidir." biçiminde abartmalı ve gerçek dışı bir övgüyle anlatılması, o kişinin gülünç bir duruma düşmesine yol açar, diyor.
• Yazıda önemli noktalar üzerine "Ki" bağlacıyla okuyucunun dikkati çekiliyor. Çok kullanılmış olan bağlaç, kaldırılırsa tümcelerin yapısı ve anlamı bozulmuyor, örneğin : "Andan gerü gazel ve türkü ki ayıdasın." tümcesi "ki" bağlacı kaldırıldığında, "Andan gerü gazel ve türkü ayıdasın." biçiminde söylenir. Bu durumda bile yapısının bozulmadığı görülür.
• Bu yazı, bir kültür değişiminin olduğu XV. yüzyılda yazılmıştır. Bu nedenle dilde kimi sözcüklerin eskileriyle yenileri yan yana kullanılmıştır. Bunun yazıda görülen örnekleri şunlardır: Murabba-ruşen-açık lafız-söz, gamız-örtülü, maruf olmak-bilinmek, methet m ek-övmek.
•
• Tazarrunâme'deki nesir dili ve anlatımı ile bu yazının dili ve anlatımı şöyle karşılaştırılabilir:
a) Tazarrunâme süslü nesi re, bu yazı sade nesire örnektir.
b)Tazarrunâme'de dil ağır, anlatım süslü, yabancı söz ve tamlamalar boldur. İç ahenk secilerle sağlanmıştır. Bu yazıda ise dil sade, anlatım açık, yabancı söz ve tamlamalar azdır. Secilere ise hiç yer verilmemiştir.
c)Tazarrunâme'de Türkçe sözcükler yok denecek kadar azdır; bu metinde çoktur.
d)Tazarrunâme'de sıfatlara yer verilmiştir; bu metinde sıfatlara yer verilmemiştir, açık bir anlatım yolu yeğlenmiştir.
e)Tazarrunâme'de aydınlara seslenilmiş, bu yazı ise halk için yazılmıştır.
f) Tazarrunâme'de dinsel bir konu ele alınmıştır, bu yazıda ise-değişik konular yanında-edebiyat şiir konusu işlenmiş ve genç şairlere yol gösterilerek öğüt verilmiştir.
[1] (I) Kaabusname: Çev.: Mercimet Ahmet Haz.: Orhan Şaik Gökyay.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990