Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NÜZHET ERMAN HAYATI

Türk Dil Kurumunca 1951 yılından bu yana çıkarılan Türk Dili dergisinin şiir kadrosunda bulunan şairlerden biri Nüzhet Erman’dır. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Nüzhet Erman’ın Türk şiir dünyasındaki yeri Türk Dili dergisindeki şiirlerinde görmek mümk ündür. Nüzhet Erman özellikle 1980-1990’lı yıllarda Türk Dil Kurumu ile yakındanilgilenir. Kurum Başkanı Has an Eren’in dostudur. Bu yıllar arasında şiirlerinin bir bölümü Türk Dili dergisinde yayımlanır. Nüzhet Erman başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerini şiirlerinde anmayı bir görev saymış, toplumcuşiirin temsilcilerindendir.

NÜZHET ERMAN’IN YAŞAMI
Nüzhet Erman 28 Nisan 1926 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaştan itibaren şiire ilgi dumaya başlayan Erman, lise yıllarında Ülkü, Servet-i Fünun ve Varlık dergilerine şiirler yazar. Bu dönemde Ülkü Dergisini yöneten Ahmet Kutsi Tecer ve Varlık dergisini yayımlayan Yaşar Nabi Nayır genç şairi mektuplarıyla yüreklendirirler. 1947 yılında Mülkiyeyi bitiren N. Erman, Emniyet Genel Müdürlüğünde komiser yardımcısı olarak göreve başlar. Sonra çeşitli yerlerde bucak müdürlüğü, kaymakamlık ve valilik yapar. 1980 yılında emekli olan şair, 11.11.1996 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini yumar. Ölüm yıl dönümü olan 11 Kasım tarihinde Nüzhet Erman adına, ailesi tarafından yapılan düzenleme ile Kültür Bakanlığı tarafından genç şairleri desteklemek, amacıyla her yıl Nüzhet Erman Şiir Ödülü verilmektedir. Şairin başlıca eserleri şunlardır:  Yeşil (1947),  A Benim Cânım Efendim  (1959), Anadolu (1970),  Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973 ve 1983),  Hem Hürriyet Hem Ekmek (1974), Türk (1990),  Halk Haktır (1990),  Her Gün Yeni Doğarız  (1996), Nasreddin Hoca - İpe Un Seren Adam (2000). Şiirleri 1942 yılından başlayarak Yedigün,  İnkılapçı Gençlik,  Millet,  Kaynak, Ülkü, Varlık,  Hisar ve Türk Dili dergilerinde yayımlanmıştır.  Nüzhet Erman, Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı içerisinde “Hisarcılar” adıyla bilinen topluluğa mensup bir şairimizdir. 1950 yılında çıkmaya başlayan Hisar dergisi etrafında toplanan Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, İlhan Geçer, Gültekin Sâmanoğlu, Nevzat Yalçın, Feyzi Halıcı, Yahya Akengin, Yavuz Bülent Bakiler’den oluşan şairler topluluğu arasında yer alır.



Kitapları

    Yeşil (Ankara - 1945)
    A Benim Canım Efendim (Ayyıldız Matbaası Ankara - 1958)
    Anadolu 1970 (Ceylan Yayınevi İstanbul - 1970)
    Gazi Mustafa Kemal Atatürk(Kültür Bakanlığı Yayınları 1973)
    Hem Hürriyet Hem Ekmek (Bilgi Basımevi Ankara - 1974)
    Türk (1990)
    Halk Haktır (Eroğlu Mat. San. Ankara - 1990)
    Her Gün Yeni Doğarız (Ecdâd Yayınları 1996)
    Nasreddin Hoca - İpe Un Seren Adam (Kültür Bakanlığı Yayınları 2000)

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ


NÜZHET ERMAN HAYATI ve ESERLERİ


Hisar Topluluğu içerisinde özellikle derginin çıkmaya başlamasından sonra adından çok fazla söz ettiren Nüzhet Erman, “Mucurlu Ahmet Hamdi Erman’ın üç oğlundan en küçüğüdür (Işık, 2007:1275)”.


Babası Ahmet Hamdi Bey’in, 31 yaşında babası ölünce annesi töreler nedeniyle amcasıyla evlenmek zorunda kalır. Bu dönemde Ahmet Hamdi Bey 11 yaşındadır ve bu olay onu o kadar üzer ki Sivas’ta vali olan dayısı Tevfik Hamdi Bey’in yanına gider. Dayısı, Ahmet Hamdi Bey’i eğitimi için Macaristan’a gönderir ancak bu sırada 1. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Ahmet Hamdi Bey, tekrar Türkiye’ye döner ve burada Polis Koleji’ne kaydolur. Ahmet Hamdi Bey’in Avrupa’da öğrenmiş olduğu Macarca ve Almanca dilleri ile klasik müzik dinleme keyfi daha sonra çocuklarına da sirayet edecek olan tecrübeleridir (Aras, 2011:6).


Babasının tüm bu tecrübeleri yanında, Emniyet Amirliği görevi nedeniyle yurdun her tarafını tanıma fırsatı bulmuş olan Erman, kendi idareciliğinden de hareketle bu durumu şiirine yansıtma avantajını yakalamıştır. 28 Nisan 1926 İstanbul doğumlu şair, ailesiyle birlikte Cumhuriyet’in doğuşuna tanıklık etmiş, şiirlerinde Atatürk, Millî Mücadele yılları gibi konulara değinerek içinde bulunduğu yüzyıla başarılı bir şekilde ayna tutmuştur. İstanbul’da Sultanahmet’te doğan sanatçı, dönemin şartları göz önünde bulundurulursa yaşıtlarına göre farklı bir çocukluk yaşamıştır. Çocuk yaşta birçok şehirde bulunma imkânı yakalayan Nüzhet Erman, bir nevi şiirlerine ilham olacak his dünyasının temellerini daha o yaşlarda atmıştır. Bu durum onun gözlem gücüyle birlikte doğaya olan sevgisini arttırmıştır.


Sürekli şehir değiştirmeleri nedeniyle farklı okullarda okumuş olan Erman, hem çok başarılıdır hem de bu sayede birçok arkadaş çevresi edinmiştir. Topluluk içinde bulunan birkaç şairle de zaman zaman aynı okullarda eğitim görmüştür. Renkli ve hareketli bir yaşam tarzı ile dikkatleri çeken Nüzhet Erman, çocukluğundan meslek hayatına kadar yaşam şekliyle özdeşleşmiş, çok yönlü bir kişilik sergilemiştir(www.nuzheterman.com).


Ailesi ve Çocukluğu


1926 yılında İstanbul’da Sultanahmet’teki Nahilbent Sokağı’nda dünyaya gelen sanatçı, Zeliha Hanım ve Ahmet Hamdi Bey’in çocuklarının en küçüğüdür.
Anne ve babası iki oğlan çocuğundan sonra üçüncüsünün kız olacağını umarak adını o doğmadan Nüzhet koymaya karar verirler. Ancak bir kız çocuğu yerine üçüncü çocukları da yine bir erkektir (Aras, 2011: 7).


Şair, babasının farklı illerde görev yapması nedeniyle eğitim hayatını sürekli surette yer değiştirerek, değişik okullarda tamamlamıştır. Buna rağmen lise sınavından çok iyi dereceyle mezun olan başarılı bir öğrencidir.


Şair, kitaplara ve okumaya fazlasıyla düşkün bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Dolayısıyla, şiire olan merakı küçük yaşlarda başlamış, çok sevdiği şairlere ait şiirleri, kendi şiir defterinde toplamaya başlamıştır.


Bu merak sadece bir ilgiyle kalmayıp günden güne büyüyen bir sevgi haline dönüşmüş, öyle ki sanatçıyı dergilerde yazmaya teşvik etme derecesine getirmiştir.
Bu dönemde Erman’ın ölümcül bir hastalık geçirmesi, kendisini iyileştiren doktorla ilgili çocuk zihninde birtakım mesleki ilhamlara vesile olur. Ancak, geçirdiği hastalıktan dolayı ilerleyen dönemlerde eğitim hayatı da etkilenecektir(www.nuzheterman.com).


Öğrenim Hayatı ve Gençliği


Babasının meslek hayatından dolayı farklı okullarda eğitim gören sanatçı buna rağmen başarılı bir öğrenci olmuş, şiirin yanı sıra sporla da ilgilenmiştir. Okul futbol takımında oynamış, koşu müsabakalarına katılmış olan Erman, hem sanat hem de spor alanında yaşıtlarına göre daha aktiftir. Eski günlerinden bahsederken şair, bu durumu kâğıdın bir tarafına matematik problemi çözdüğünü diğer tarafına ise şiir yazdığını söyleyerek izah eder.


Erman, Afyon Lisesi’ni bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Tıp Falültesi’ne girmek ister ancak küçükken geçirmiş olduğu rahatsızlık nedeniyle kabul edilmez ve bu sebeple İstanbul Teknik Üniversitesi’ne kayıt yaptırmaya karar verir. Ancak Eskişehir yolu üzerinde trenden inerek tekrar Ankara’ya döner ve Mülkiye’ye başvurur. Erman’ın karar değişikliğine en büyük sebep ise uzaktan akrabası olan ve sonradan eşi olacak kişi Seminur Aziz’dir.


1947 yılında Mülkiyeden mezun olan Nüzhet Erman, aynı zamanda hukuk diploması da alarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nde komiser yardımcısı olarak göreve başlar. Daha sonra maiyet memurluğu, bucak müdürlüğü, kaymakam vekilliği, kaymakamlık gibi görevlerde bulunmuştur.


Sonrasında kaymakamlık vazifesinden istifa etmiş ve Danıştay Kanun Sözcülüğü, Danıştay Yardımcılığı, Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü gibi mesleklerde bulunmuştur. Ölümüne yakın çeşitli illerde valilikler yapmış en son Gazi Üniversitesi’nde inkılâp tarihi derslerine girmiştir(www.nuzheterman.com).


Ölümü


Yaşamı boyunca şiire duyduğu sevginin yansıması olarak ortaya koyduğu eserlerle günümüzde hala önemli bir yere sahip olan şair, 11 Kasım 1996 yılında Ankara’daki evinde vefat etmiştir.


Şairin bir nevi mirası olarak bıraktığı eserlerin yanı sıra ailesi tarafından organize edilen ve genç şairleri desteklemek amacıyla yine ölüm yıldönümü olan 11 Kasım tarihinde verilen Nüzhet Erman Şiir Ödülleri, şairin adını yaşatmak ve genç şairleri yüreklendirmek adına yapılan önemli bir sanatsal organizasyondur (www.nuzheterman.com).


ŞAHSİYETİ


Nüzhet Erman, sanat hayatı boyunca gerek zekasıyla gerekse çevresindekilere olan saygısıyla birçok kişinin sevgisini ve takdirini kazanmış bir Hisar şairidir. O, çalışmalarıyla etrafındakilerden her zaman itibar görmüştür. Hatta şairin topluluk içerisindeki çağdaşları tarafından zaman zaman eleştirildiğini ancak buna rağmen kendisine olan saygının her zaman devam ettiğini de kaynaklardan öğreniyoruz.


“...Toplantıların en sık ve en uzun konuşan üyesi Bedreddin Tuncel, Erman’ın şiirlerini pek beğeniyordu. Ülkü Dergisi’nde, her ay onun bir şiirini yayınlaması yetmiyormuş gibi, toplantıda okuduğu şiirlerin bir kısmını da hemen elinden kapardı.” (Çınarlı, 1979:110).


Bir dönem birlikte okuduğu ve Hisar’dan arkadaşı olan Çınarlı, Nüzhet Erman’ın arkadaşları içerisindeki adının ‘Şair’ olduğunu, sıcak ve duygulu iç dünyasına rağmen görünüşündeki özellikle de gülüşündeki soğukluk nedeniyle kendisine ‘Soğuk Şair’ adıyla da hitap edildiğini ifade eder. Mehmet Çınarlı, şairin 1943 ve 1947 yılları arasında en çok yazı yazan ve bunları yayınlayan şairlerden biri olduğunu Ülkü, Varlık, Çığır ve benzeri hemen her dergide Erman’ın şiirlerini gördüklerini söyler (Çınarlı, 1979:113).
Şairin doğaya olan tutkusu gözlerden kaçmaz. O, bu hayranlığını “Yeşil” adlı kitabıyla dile getirmiştir. Onun için doğa adeta yeşil bir elbise giymiş gelin gibidir. Şair, tabiata duyduğu sevgiyi tüm teferruatıyla dizelerine dökmüştür.


“İlk şiir kitabını da daha talebeyken çıkardı (1945). ‘Yeşil’ adını verdiği bu kitapta yeşile ve yeşilliğe durmadan ilân-ı aşk edilir... ‘Gelin’ deyince hepimizin aklına beyaz elbiseler geldiği halde, Nüzhet onu bile yeşil fistanlar içinde düşünür.” (Çınarlı, 1979:113).


Sanatçı çevresindeki genç şairlere destek olmakla beraber kendi çağdaşlarına olan beğenisini dile getiren samimi bir şairdir. Kendisinden başka bir şairi yüceltmenin çok da yaygın olmadığı bir dönemde, şiirlerini beğendiği şairleri söylemekten çekinmeyen içten bir şahsiyettir.


“.Kalabalık şairler arasında bulundum, şiir günlerine katıldım. Yüze yakın şairin beraber olduğu şiir şölenlerinden birini, başından sonuna kadar izledim. Bu etkinlik sırasında üç-beşiyle aynı masada oturdum. Genelde çok defa konuşulan, ne kendimiz, ne içimizden biri ne de ünlü-ünsüz herhangi bir şairdi. İki şair yan yana geldiysek; birinci, ikinci ya da üçüncü kişiden asla söz etmedik. Peki, ne mi konuştuk? Edebiyat mı? O da değil. Havadan sudan, aklınıza ne gelirse onlar, konuşulan şeyler.
Nüzhet Erman farklı. O kendisinin dışındaki şairleri de seviyor. Bu şairlerin içinde Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Aşık Veysel, Dede Korkut, Köroğlu, Hacıbektaş-ı Veli, Mustafa Kemal Atatürk, Ahi Evren, Dede İsmail Efendi, Mevlana Celalettin Rumi, Ebussuut Efendi, Abdülhamit, Karacaoğlan, Nedim, Sait Faik, Abdülhak Hamit, Orhan Veli, Ziya Osman Saba, Yahya Kemal ve Tevfik Fikret aşı çeken şairler.” (Bıldır ki, 2007).


Şairin eserlerinde de gördüğümüz alçak gönüllülük, samimiyet, duygu yoğunluğu, tabiata karşı duyarlılık, sevecenlik karakterinin bir yansımasıdır.

EDEBÎ HAYATI, SANATI VE ESERLERİ
Edebî Hayatı


Edebiyata ilgi duyduğu ilk yıllardan itibaren, duygu ve düşüncelerini kendi şiirleriyle kaleme alan sanatçının, sanat konusunda prensip sahibi olduğunu o ya da bu kefeye konulmak istemediğini arkadaşlarıyla geçen diyaloglarından anlıyoruz. Şaire göre en büyük gerçek şiirlerinde de defalarca ele aldığı Anadolu ve Anadolu’nun içinde bulunduğu acı, tatlı gerçeklerdir. O, hayatın tüm gerçekliğini şiirlerine yansıtırken kimi zaman mizahi kimi zaman ise hüzünlü bir tablo çizer.
Çınarlı, Erman için Hisar’da açılan ‘Büyüteç’ adlı sayfanın derginin en ilgi çeken sayfalarından biri olduğunu, bunun en önemli sebebinin ise şairin ince zekâsı, ileri hiciv kabiliyeti ile oluşturulan kısa, alaylı ve iğneli yazılar olmasından kaynaklandığını söylemiştir. Sanatçı, ‘Büyüteç’ vesilesi ile sanat dünyasının abartılı yazılarına bir iğne batırmış bunu yaparken rumuz kullanmak yerine kendi adını gizlemeden büyük bir cesaretle yapmıştır (Çınarlı, 1979:117-119).


Şiire başladığı ilk yıllar


Şair, ilkokul yıllarından itibaren sanata ve özellikle de şiire duyduğu sevgiyi kendi yazdığı şiirlerle göstermiştir.
Çocukluk yıllarında yazmaya başladığı eserler daha o yıllarda, Çocuk Sesi gibi çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. Lise yıllarından itibaren ise Ülkü, Servet-i Fünûn ve Varlık dergilerinde şiir yazmaya başlar. Aynı dönemde Ülkü Dergisi’nin yöneticisi olan Ahmet Kutsi Tecer ve Varlık Dergisi’ni çıkaran Yaşar Nabi Nayır, şairi yazmış olduğu şiirlerden ötürü desteklemektedir (www.nuzheterman.com).

Dergilerde yazması ve hisar dergisi


Şair, şiire duyduğu sevgiyi sadece şiir kitapları yazarak çerçevelendirmemiş aynı zamanda dergilerde de şiir yazmıştır. Bunlar Servet-i Fünûn, Yedigün, İnkılapçı Gençlik, Millet, Kaynak, Ülkü, Varlık, Türk Dili ve en önemlisi Hisar dergileridir (Koç, 2008:685).


Hisar dergisinde uzun soluklu yer alan şairin ismini Varlık dergisinde de oldukça çok geçmektedir. Bu anlamda 231-281. sayıları arasında özellikle şiire yer veren derginin, şair kadrosu içerisinde Erman’ın ismini de görmekteyiz. Şairin içinde bulunduğu kadro içinde Türk edebiyatının önemli isimleri de yer almaktadır. Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Ziya Osman Saba, Cevdet Kudret Solok, Melih Cevdet Anday adı zikredilecek olan isimlerden sadece birkaç tanesidir (Tabakçılar, 2007: 57).
Tüm bu dergiler içerisinde Hisar Dergisi’nin önemli bir yeri vardır. Hisar Dergisi, şairin şiirlerinin en fazla yayınlandığı dergi olmakla kalmayıp aynı zamanda sanata dair görüşlerini benimsediği bir grubun da yayınıdır.


Hisarcılar her ne kadar bir bildiri yayınlamadan edebiyat dünyasına giriş yapmış olsalar da onların yazdıklarıyla ve benimsedikleri ilkelerle Garip akımına bir tepki olarak ortaya çıktıkları söylenebilir. Grup üyeleri yenilik yapmaktan çok, geleneğe bağlı kalıp yeni yorumlar üretmekten yanadır. Derginin kuruluş aşamasında olmasa bile topluluk içerisine sonraki yıllarda katılmış olan Nüzhet Erman da topluluk üyelerinin benimsemiş olduğu fikirler doğrultusunda gelenekten beslenen, açık, anlaşılır bir dille eserler yazmış ve topluluğun düşünceleriyle paralel bir yol izlemiştir (Emiroğlu, 2000: 12-23).


Hisar’da çıkan ilk şiiri 1966 yılında yayınlanan “Bin Yıllık Buğday” ismin taşıyan eseridir. Hisar’ın çıkamadığı yıllarda ise şair yeniden Varlık Dergisi’nde yazmıştır. Yine onun dergide kendisine ayrılan bir sayfa da yazılar yazması Erman’ın topluluk içerisindeki yerinin yadsınamaz ölçüde önemli olduğunu gösterir (Çınarlı, 1979:115-118).

Sanata dair görüşleri, sanat çevresi


Sanatçı, fikirleriyle ve eserleriyle benimsediği Hisar Topluluğu’nun ilkelerine sonuna kadar bağlı kalmış ve şiirlerini bu prensiple yazmıştır. Dönemin akım ve grup bildirileriyle yankı bulduğu bu zaman diliminde sanatçılar arasında kutuplaşmalar olmuş ve her bir grup şiire dair ilkeler benimsemiştir.
Nüzhet Erman’da bu çalkantılı dönemde Hisar içerinde kendine has bir şiir tarzı benimsemiştir.


Bu yönüyle arkadaşları tarafından da zaman zaman eleştirilere maruz kalmıştır. Bu konuda Çınarlı, Nüzhet Erman’ın her söz ve metinin şiire girebileceği düşüncesiyle vezin aramadığını, kafiye konusunda da rahat davrandığını dile getirerek bu şiirlerinin Hisar’da yayınlandığında önceleri büyük tepkiler aldığını fakat sonra beğenenlerin beğenmeyenlerden daha çok olduğunu ifade etmiştir. Anılarında bu konuya yer veren Mehmet Çınarlı, şairin ustalaştığını mı yoksa okuyucunun mu bu duruma alıştığından emin olmamakla birlikte beğenenler arasına Mehmet Kaplan’ın da katıldığını söyleyerek bir nevi şaşkınlığını gizleyememiştir (Çınarlı, 1979:117).


Sanatçının, şiirlerini kriterleri belirlenmiş bir topluluk içerisinde rahat bir söyleyişle kaleme alması ilk zamanlar ne kadar tepkiye yol açsa da daha sonraları beğeni toplamıştır.
Şairin kendisini hiçbir tarafta görmemesine rağmen Hisar’da yazmasına sebep şiirlerinde ele almış olduğu temalardan da anlaşılacağı üzere tarih, millet, kültürel değerler gibi önemli unsurların Hisar’daki gelenek anlayışıyla bire bir olmasa bile örtüşmesidir.


Ancak şair, kendisinin geleneğe bağlı şairler içinde zikredilmesine de tepkilidir. Bu durumu kendisi şöyle izah eder:
“İnkar ettiğim yok ama, geleneğe yönelmeğe de hiç mi hiç niyetim yok. Benim derdim, düşüncem, sadece ve sadece insanlarımızın, yurdumuzun acı ve tatlı gerçekleri ve onların (olumlu mânâda) geleceği. Gerisi hikâyedir... (Çınarlı, 1979:119).

Eserleri


Nüzhet Erman’ın şiir yazma macerası çocukluk dönemlerine kadar uzanır. İlköğretim yıllarında yazmış olduğu şiirler birtakım dergilerde yayınlanır. Lise yıllarında şiir konusunda daha çok deneyim kazanan Erman, dönemin tanınmış şairlerince de desteklenerek edebiyatımızda yer etmiş, köklü edebî dergilerde yazmaya başlar. Erman, 1947 yılında Mülkiyeden mezun olur ve hukuk fakültesi fark sınavını vererek diplomasını alır. Ancak eğitimine paralel olarak görevini Eskişehir’de yapmak üzere yola çıktıktan sonra trenden iner ve eğitimine devam etmek için Ankara’ya döner (www.nuzheterman.com).

Yeşil


Nüzhet Erman’ın ilk şiir kitabı olan Yeşil, içeriğe uygun olarak yeşil renkte tasarlanmış bir şiir kitabıdır. 1948 yılında çıkarmış olduğu kitabını, eşi Seminur Aziz’e ithaf etmiştir. Kitabın içerisinde toplam altmış altı şiir bulunmaktadır ve bunların otuz dört tanesi “Yeşil” başlıklıdır. Şairin genel olarak ele aldığı konular tabiat tasvirleridir. Başlıklarda kitabın adına ve içeriğine uygun olarak “Bahar”, “Elma Ağacı”, “Erciyes’in Doruğunda”, “Serap”, “Bağ Bozumu” gibi isimler kullanılmıştır. “Yeşil” kitabındaki şiirlerinin birçoğu “A Benim Cânım Efendim” adlı kitabında toplanmıştır. Pastoral şiir örneklerinin çok fazla yer aldığı bir eserdir. Doğaya duyulan sevginin yansıtıldığı şiirler, ayrı ayrı birer manzara resmi özelliği gösterir.


“Huy edindim başka renge küsmeyi,
Yeşilin gözüne bakıp susmayı,
Filiz veren ışık sandım asmayı,
Yeşil dört duvara astığım resim,
Çinilerde tazelenen bir mevsim
Huzurun ıtrını emziren filiz,
Gözleri güneşe götüren bir iz,
Yeşil sonsuz bir an, akıcı, sessiz”
                    ( “Yeşil”, Yeşil, s.3).

“Bir gözümde tütün kokan rıhtımla,
İklim rüyasına dalan mavnalar.
Ve yıldızlar birikir damla damla,
Bir gözümde çamur renkli mandalar.
Bir gözümde görülmemiş dünyalar,
Koklanmamış buruk bir meyve fecir.
Boz ufkuma sarkan dallar yeşerir,
Bir gözümde salkımlaşır rüyalar.
Bir gözümde açar, durulur bahar,
Göllerin gökler bakar aynasından.
Akar gelinciğin altın tasından,
Bir gözümde yağmurlaşır dualar.
Bir gözümde ıslak yeşil bir ada,
Beyaz kanatlara dolan yolculuk.
Köpükten bir el mendil sallama da,
Ve bir gözümde sen, ey güzel çocuk!.”
(“Serap”, Yeşil, s.47)


 A benim cânım efendim


1958 yılında çıkan kitap, toplam elli altı şiirden oluşmuştur. Şairin, bu kitapta zaman zaman “Yeşil” adlı kitabında yer alan şiirlere tekrar yer verdiğini görmekteyiz. Yetmiş dokuz sayfadan oluşan eser, “Yarla Benim Aramı Yeşil Açtı”,


“Dilenci Vapuru” olarak iki kısım şeklinde sunulmuştur. Eserlerine geçmeden önce kısa bir yazıyla özgeçmiş verilmiş ve bu yazı “... Halen Ankara’da, Altındağ Kaymakamıdır.” cümleleriyle bitirilmiştir. Kitabın ilk sayfası,


“Ben gemiyim, gözlerindir fenerim.
Bu benim halim bir sun’i peyk hali!
-Güneş etrafında dünya misâli-
Ben de senin etrafında dönerim.

İster mahşer günü, ister hayatta,
Dost düşmanın seçildiği saatta,
Her şey bir yer tutarken kâinatta,
Senin yanındadır benim de yerim!

Bıraksam da gönlü kendi reyine,
Seni arar, seni bulurdu yine.
Bir bakışın ben kulunun neyine
Yetmez a benim sultanım efendim!”


dizeleriyle başlar. Kitaba adını veren şiir ilk sayfada başlıksız olarak yer alır.
Kitabın içerisinde genel olarak geçmiş, gelecek, doğa, Anadolu, günlük hayat, sosyal konular anlatılır. Ayrıca masallara ve halka ait söylemler de kimi zaman bu kitapta şiir başlığı olarak karşımıza çıkar.

Anadolu 1970


Kitabın çıkış tarihi, aynı zamanda kitaba ismini veren 1970 tarihidir. Seksen sayfadan oluşan eserde kırk dokuz şiir vardır. Bunlardan “Çınçın Belediye Otobüsü, “A Benim Cânım Efendim” adlı kitapta “Ot” şiiri ise “Hem Hürriyet Hem Ekmek” eserinde yer alır. Kapak resmi olarak adıyla müsemma bir tavır sergilenmiş ve kitabın hem arka hem de ön yüzüne Anadolu kadınlarının yer aldığı Ara Güler’e ait bir fotoğraf konulmuştur. Ayrıca kitabın arka kapağında, kapak yazısı olarak Ümit Yaşar’a ait “Tükenmek bir şey değil, Sana varamamak kötü” mısraları yer alır. Şair, ilk sayfasına Filiz Demir ve Şeminur’a diyerek başladığı eserinde özetle Anadolu ve Anadolu insanını anlatır. Köylerden, köylüden, ekmek kazanma derdinden, sosyal ve ekonomik hayattaki aksaklıkların köylere yansımasından bahseden şiirlerini, “Kapadokya”,    “İstanbul-Diyarbakır”,    “Nevşehir”, “Doğu”, “Siz Haymana Köylerini”, “Keban”, “Diyarbakır Damı” diye başlıklandırarak, okuyucuya ülkenin dört bir tarafından manzaralar sunar. “Köylü Memleketin Efendisidir” şiiriyle
Atatürk’e atıfta bulunan Erman, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’e de ithafen bu kitapta iki şiire yer vermiştir. Kitap, “Bin Yıllık Buğday” ve “Anadolu 1970” olarak iki kısım halinde yazılmıştır. Erman’ın, “Bin Yıllık Buğday” bölümüne geçerken “Biraz Köroğlu-biraz Karacaoğlan biz şair milletiz” epigrafıyla giriş yaptığını görürüz. Epigraftan da anlaşıldığı üzere, şairin tarihî şahsiyetlere, halk söylemlerine bu eserinde de rastlamaktayız.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1881-1981


Kültür Bakanlığından “Doğumunun 100. Yılında Atatürk Yayınları” olarak çıkan kitabın basım yılı 1973’tür. Doksan bir şiirden oluşan kitapta her bir şiirin baş kısmını, bir Atatürk vecizesi ya da sanatçı ve devlet adamları tarafından Atatürk için söylenen özlü sözler oluşturur. Eser, yüz doksan bir sayfa olup, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da tekrar edilen şiirleri vardır. “Ana-Bacı-Avrat”, Atatürk’ün İstiklâl Madalyası”, “Atatürk’ün Vakti Çok Azdı”, “Köylü Memleketin Efendisidir” şiirleri şairin “Anadolu 1970” adlı kitabında da mevcuttur.
Konu Atatürk olmasaydı, bu nankör zahmeti göze almazdım. Değmezdi zaten!” cümleleriyle başladığı kitapta şair şiirlerine, adından da anlaşılacağı üzere Mustafa Kemal’i, onun kahramanlıklarını, şahsî yapısını, siyasî liderlerle olan konuşmalarını, Anadolu’ya bakışını, Türk ve Dünya tarihinde yer eden önemli olayları, Kurtuluş Savaşını ve buna bağlı olarak gelişen tarihî olayları konu etmiştir.

Hem hürriyet hem ekmek


1974 yılında çıkan kitap, yüz on sekiz sayfa olup altmış beş şiirden meydana gelmektedir. Eser, üç kısımdan tekâmül etmektedir. Birinci kısım, “Önce Öl- Sonra Sus”tur. Bölüme,


“Ne arar- (Liberte) ve (Republique)kelimeleri

Kamus-i Fransevi’sinde- Şemsettin Sami Bey’in

(Ne Hürriyet yani- ne de Cumhuriyet)

Yani- Sultan Hamit Efendimizin evcil kulları

Arşın arşın boy-okka okka et


dizeleriyle giriş yapar. Bu kısımda on altı şiir bulunmaktadır. Bunlardan, “Türk Alfabesi A Anadolu” ve “B Bağımsız” şiirleri “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” kitabında da yer almaktadır. İkinci kısım olan “Yarı Köroğlu- Yarı Karacaoğlan”da,


“Kör ederlermiş gözünü tarla kuşunun
Daha iyi ötsün diye”
mısraları ile şiirlere başlar.


“Mecburiyet Oteli”, “Ot”, ”Yaşamağa Benzer”, “Nevşehir”, “Küfür Yürek Soğutur”, “Yok” şiirleri “Anadolu 1970” şiir kitabında bulunur. Üçüncü kısım, kitaba adını veren bölüm olan “Hem Hürriyet Hem Ekmek”tir.


“Hürriyet-Ey bin yıllık kar uykularında zonklayıp duran

Cümle güzelliklere gebe-bire bin veren tohum”


epigrafı bölümün giriş kısmında yer alır.
Yine bu kısımda tekrar şiirler bulunur. Bunlar; “Ana-Bacı-Avrat”, “Doğu”, “Bir Adam Düşün”, “Köylü Memleketin Efendisidir”, “Keban”, “Siz Haymana Köylerini”, “Çınçın Belediye Otobüsü”, “Taş Basması Resimler”, “Gecekondu”, “Bin Yıllık Buğday”, “Ha”, “Binlerce Köy Kar Altında” şiirleri yine “Anadolu 1970” adlı kitabından alınmıştır. Bu şiirleriyle birlikte diğer şiirlerinde de şair içerik olarak karma bir kitap oluşturmuştur. Yeri geldiğinde tarihî şahsiyetleri yeri geldiğinde ise sosyal mevzuları şiirlerine konu etmiştir. Sosyal aksaklıklar, ülke sorunları küçük hikâyelerle hicvedilerek verilmiştir. “Pardon Sensin” adlı şiirinde,
Geçmiş gün, Mehmet, İstanbul’a yeni gelmiş ve her nasılsa tramvaya binmişti. Biri ayağına bastı ve hemen özür diledi;-Pardon! Canı yanan Mehmet cevapta gecikmedi:-Efendi!

Ağzını topla, pardon sensin!
diyerek başlar.


Kitap; Anadolu, ekmek, kadın, aşiret, din, derviş ve toplumun aksayan yönlerini konu edinir.

Halk haktır


1990 yılında basılan kitap ahilik geleneklerine uygun olarak yazılmış bir giriş cümlesine sahiptir. Ahilere el kitabı olan fütüvvetnamelerin önsözünde, kitabı okuyacak kişilerden dua istenir ve kitabı ehil olmayan kişilerden uzak tutmaları öğütlenir, bu gelenekten hareketle Erman, kitabı babasına ithafen kaleme alır. Kitap, seksen dokuz sayfadır ve yirmi iki şiirden oluşur. İçerisinde; Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, İbni Battûta, Ahi Nacm-ı Zerkub, Hz. Ali, Burgaazi gibi dinî şahsiyetlerin yer aldığı eser, ahilik ve yol töresi üzerine oluşturulmuştur. Kitabın en son otuz altı sayfası, ahilik ve ahilikle ilgili kavramlar hakkında bilgi verme amaçlı ayrılmıştır. Ayrıca, kitap içinde değinilen şahsiyetler, şiir içerisinde numaralandırılmış ve kitabın son kısmında bu kişiler hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Kitabın ilk şiirini Ahmet Yesevi’ye ayıran Erman, şiire Ahmet Yesevi’nin “Hak sofrası yayıldı, ondan nasip alınız” dizeleriyle başlayarak şiirin ve dolayısıyla bütün kitabın konusu doğrultusunda bir giriş yapmıştır.

Türk


On üç şiirden ve kırk iki sayfadan oluşan kitap, 1990 yılında yayınlanmıştır. Kitabın giriş sayfası içeriğini özetleyen bir yazıyla başlar.
“Türk deyince akla neler gelmiyor ki?”
Uzun, zengin bir tarih... bilim, felsefe, din, dil, sanat... yüksek onur, maddi ve manevi sağlamlık, inanç, erk ve direnç. silah, at ve avrat... Çadır, konak ve saray.. yiğitlik, bilgelik; miskin dervişlik, gönlü genişlik, ince zenginlik. sadakat, hoşgör ve acımasızlık. saflık ve kurnazlık (çanklıerkanıharplik).tevekkül ve kanaat. gösteriş ve cömertlik, ağalık, paşalık, beylik. barış, doğa, kurt, kuş, börtü böcek sevgisi, şefkat ve yumuşaklık. kavga ve savaş, şiddet ve dehşet. üste ve devlet babaya itaat, zayıfa yan çıkmak, iyiliği unutmamak, kötülüğü affetmek, ama, kin ve kan davası.kardeşlik, dostluk, sıla, gurbet, aşk, muhabbet, yarenlik, aşırı sevgi, koyu nefret.. güzellik ve yenilik merakı, yani : (çirkin ile bal yenmez, güzel ile taş taşı) ve (hergün yeni doğarız). derken, tutuculuk ve bağnazlık. Toprak, aile, mülkiyet, çift-çubuk, od-ocak, vakıf, imece. ölçülülük ve sınır tanımazlık. yapıcılık,huzur, düzen, örgütlenme veya silme yıkıcılık. topluma ayak uydurma, sonra hep önde gitme, bencillik. danışma, işbirliği, derken, bildiğini okuma. demokrasi ve milliyetçilik, aşırı yöre ve bölgecilik. görüpte görmemezlikten, duyup ta duymamazlıktan, bilipte bilmemezlikten (hatta cahillikten) gelme . hem eline, beline, diline sahiplik. hem el, dil ve bel bereketi.. ser verip sır vermemek, aldırmazlık, suskunluk. kılı kırk yarmak, mangalda kül bırakmamak, rüzgardan nem kapmak. kös dinlemişlik, ağır aksaklık. dere-tepe dümdüzlük. şiir ve masal. ince alay, taşı gediğine koyma, candan övgü, kantarlı kafiyeli sövgü. sakin zevklenme, deryaca coşkunluk... âhi, yörük ve zeybek.
Batı'nın gözünde, hala, (çoban ve savaşçı) kalan, oysa geçmişin yalın, acımasız gerçekleri karşısında kendini kanıtlamış olan Türk insanındaki cevher, insancıl ve onurlu birikimle (ikibinli) yıllara girerken, geçmişimizi, sorunlarımızı iyi bilirsek, geleceği de biliriz, hiç değilse kestirebiliriz!”


Şair, Fahri Karagözoğlun’ndan kapağı yorumlamasını istese de daha sonra Türk’ü anlatmanın çok zor olduğu görüşünde fikir birliğine vararak böyle bir yazıyı kaleme alırlar. Bu giriş yazısından da belli olduğu üzere kitapta birçok halk söyleminden, gelenekten, Türk kültürünün maddî manevî unsurlarından yararlanılarak şiirler kaleme alınmış, tarihî şahsiyetlerin yanı sıra masalsı anlatımlarla şair, okuyucuyu eski Türk devletlerine uzayan bir yolculuğa çıkarmıştır. Kitapta Türk büyüklerinin özlü sözleriyle süslemeler yapılmıştır. İlk şiire Atatürk’ün sözleriyle başlamıştır. Kaşgarlı Mahmut, Orhun Yazıtları, Yunus Emre, Süleyman Şah’ın babası İbrahim Yınal Bey, Kur’ân-Kerim diğer alıntı yapılan kaynaklardır.
Nüzhet Erman’ın kaleminden dökülen mısralar, kitabın her bir sayfasında tarihin farklı bir izini taşımakta, farklı bir olaya ışık tutmaktadır.


Her gün yeni doğarız


Kitabın önsözü, Sadık Tural tarafından yazılmıştır. Tural kendi düşüncelerinin yanı sıra Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı gibi mütefekkirlerin Erman hakkındaki düşüncelerine de yer vererek şairin, tarihi şiirleştiren, tarihî hadiseleri nazmın imkânlarıyla ifadelendirerek yeniden sunan yönüne değinmiş, onun bir idareci olarak Anadolu’yu şiirine yansıtmadaki başarısından söz etmiştir. Kitap iki yüz altmış üç sayfa ve altmış eserden oluşur. Kitap kapağı, kırmızı renkte ve üzerinde Türk bayrağının simgesi ay-yıldız ile beraber Osmanlı İmparatorluğu’nu simgeleyen Osmanlı Devlet arması bulunmaktadır. Kapaktan da anlaşılacağı gibi eser, maziden âtiye uzanan bir yolculuğun kitabıdır. Kapağında “Osman Gazi’den, Gazi Mustafa Kemal’e” yazısı bulunan bu kitap, adeta Osmanlı tarihinden Millî Mücadeleye uzanan bir köprü gibidir. Erman, bu eserindeki şiirleri başlıklandırırken “Şehzade Beyazıd”, “Şirpençe”, “İnebahtı Rüzgarı”, “31 Mart”, “Havza Yolu” gibi önemli şahsiyetler, olaylar, kavramlardan faydalanmıştır. Şair, tarihî şahsiyetleri ele alarak Sultan Beyazıd, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman zamanını kelimelerle canlandırmış, dinî karakterlere temas ederek Hz. Muhammed (sav), Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Yusuf, Şuayp Peygamber, Veysel Karani gibi manevî şahsiyetlere dokunmuş, bunları bir arada ele alarak bir Türk-İslâm sentezi oluşturmuştur.
Bir padişah düşün,
Yiğit ve şair,
Kalemi de kılıç gibi güzel tutan!

Hatim üzerine hatim indirterek getirmiş
Kutsal Emanetleri,
İstanbul’a Mısır’dan.

[Önde, Hırkaları, Peygamber Efendimizin:
Hazreti Kâab ile Veysel Karani’ye hediye etmiş
Çıkarıp sırtından!

Sonra, Sakalı Şerif, Yeşil Sancak, gasıl suyu şişesi,
Nalınları, teyemmüm taşı, ayak izi ve
Dişinden bir parça, Uhut Cengi’nde kırılan.

Yayı, kılıcı, mührü ve dine
Dâvet mektubu, Mısır Hükümdarlarına gönderdiği,
Fatma Anamızın seccadesi, Hazreti Yusuf’un gömleği.

Ve âsâları, Musa’yla Şuayp Peygamberin.
Nuh’un tenceresi ve sonra, Kelâm-ı Kadîmler,
Hazreti Ali ve Osman’dan kalan.

Tövbe Kapısının kanadı, anahtar ve kilitleri, su olukları
Kâbe’nin.

Ve Hacer-i Esved’in çerçevesi,
İncelmiş öpüle öpüle, som altından.]

Kuran-ı Kerim okunur olmuş,
Hırka-i Saadet Dairesi’nde geceli gündüzlü,
24 hafız tarafından.

“Şîrler Pençe-i kahrı(n) da olurken lerzan”
Kim derdi ki, kırk günde yıkacak O’nu,
[Şîrpençe], o kötü kara çıban!

Sormuş son demlerinde:
- Bu ne haldir, ey Hasan Can? –
Zamanıdır duanın, Sultanım,
Zaman, Allah’la beraber olacak zaman!

Birlikte okumaya başlamışlar
[Yâsin] sûresini ve [Selâm]âyetine gelindiğinde,
Bir sonsuz sefer üzre,
Yavuz Sultan Selim Han,

Yürümüş gitmiş cihandan!

(“Şîrpençe”, Her Gün Yeni Doğarız, s.38).
Kitabın ismi Yunus Emre mısralarından dökülen “Her gün yeni doğarız, bizden kim usanası” dizelerinden hareketle konulmuştur. Yine kendisinin de Yunus Emre diyarından geldiği düşünülünce kitabın başlığı daha çok mana kazanmaktadır. Dinî-tasavvufî bir şahsiyetten esinlenerek konulan kitap başlığından sonra, kitabın ilk şiiri “Osmanlı Günlüğünden” dediği ve altı epizottan oluşan şiir zinciridir. Osmanlı tarihinin bütün şanıyla verilen eserde, sonraki sayfalar Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’na ayrılmıştır. Eser bu yönüyle kronolojik sıraya uygun bir tavırla oluşturulmuştur.

İpe un seren adam (Nasreddin Hoca)


Nasreddin Hoca kapaklı kitap, 2000 yılında Kültür Bakanlığı yayınlarından çıkmıştır. Sunuş kısmı dönemin Kültür Bakanı M. İstemihan Talay tarafından kaleme alınmış olan eser, toplam doksan sekiz sayfadır. Diğer kitaplarından farklı olarak italik yazılan eserin içerisine, Nasreddin Hoca’nın yaşadığı dönemi görselleştirmek adına altı resim koyulmuştur. Bu resimler eski İstanbul’u, o dönemde yaşayan insanları okuyucunun zihninde canlandırması bakımından somut ögelerdir.


Kitabın baş kısmında büyük mizah ustasının hayatı hakkında kısa bir bilgi verilir. Fıkralarına tüm insanların gülmesi ise bir rivayete dayandırılmış, Nüzhet Erman bu rivayete, ünlü Türk kahramanının hayatına dair verdiği kesitte yer vermiştir. Daha sonra yaşadığı tarihsel zamana ait bilgiler verilmiştir. 1208 ve 1284 yılları Nasreddin Hoca’nın yaşadığı düşünülen tarihlerdir ve bu tarihleri kapsayan dönem, Anadolu Selçukluları’nın Anadolu’da hüküm sürdüğü yıllardır. Tarihî bir kronolojiye göre sıralanan önemli olaylar, döneme damgasını vuran sultanlarla birlikte anlatılmıştır. Tüm bu bilgilerden sonra “Sunu” başlığı altında 1945 yılında Ülkü Dergisi’nde yayınlanan Nasreddin Hoca konulu şiiri tarihsel zaman içerisinde verilerek kitabın giriş kısmına konulmuştur. Beş kıtalık bu şiirden sonra, anne ve baba adı, doğum yeri, doğum tarihi, ölüm tarihi gibi detaylar “Nüfus Kütüğü” başlığı altında verilmiş ve esere giriş yapılmıştır. İlk olarak “Hoca Efendi Bugün Düğünümüz Var” adlı nesir bir yazı yer alır. Bu yazıda Hoca’nın ölüm döşeğinde etrafındakilerle yaptığı söyleşi yer alır. Metnin sonunda yer alan Hoca’ya ait “Peşimden ağlamayın. Beni gülerek anın! Anarak gülün söyleyin, sevinin!” sözlerine istinaden şair, Hoca’nın isteğini yerine getirme esasına binaen fıkralarına giriş yapar.


Kitap, bir şiir kitabı özelliğinde çok manzum bir hikâye kitabını andırır. Fıkra türüne ait eserlerin şiirleştirilmesiyle ortaya çıkan eser uzun mısralardan oluşturulmuş şiirler ironik bir yapıda okuyucuya sunulmuştur.

AYŞEGÜL GÜLER, GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ, YÜKSEK LİSANT TEZİNDEN

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi