Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

İZZET MELİH DEVRİM KİMDİR?

İzzet Melih, 1887’de Kudüs’te doğdu. Babası Hattatzade Mustafa Esat Bey, dedesi dönem şairlerinden Rıdvan Ağa’dır. Babası o zamanlar imparatorluğun sancağı olan Kudüs’te defterdardır. 1880’lerin ortalarında, Kudüs’e gelmeden önce de Girit defterdarıdır. İzzet Melih’in baba tarafı, Konya’dan gelmişler. Esat Bey, Girit’te arazi sahibi zengin bir adam olan Uzun Melek Bey’in kızıyla evlenir. Kayınpederi Girit’in Hanya bölgesinde üç köy sahibi olduğu gibi, bütün Akdeniz ülkeleri içinde, Yemen kahvesinin tek bayiidir. 

İzzet Melih’in eğitimi

İlkokulu Kudüs’te okuyan İzzet Melih, sonradan İstanbul’a Galatasaray Lisesine gönderilir. Galatasaray Lisesinden mezun olur. Liseyi bitirince, hukuk öğrenimi için Paris’e gider. 

Meşrutiyet’ten sonra İzzet Melih 

1908 Temmuzunda II. Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra kurulan ilk kabinede devrimi gerçekleştirenlerden kimse yoktur. Bu durum Batı ülkelerinin dikkatini çeker. Yabancı gazeteciler, Türk aydınlarından bilgi almak için didinir.

İzzet Melih bir kanaat önderi olarak öne çıkıyor

3 Ağustos tarihli Tanin gazetesinde, İzzet Melih’in, Le Temps gazetesi tarafından İstanbul’a özel olarak gönderilmiş M. Jean Rodes ile yaptığı bir görüşme yayınlanır.

Yabancılar kan istiyor

Gazeteci M. Jean Rodes, İttihat ve Terakki kurmaylarını idealize ederek,

“O halde bunları birer birer iş başına getirerek haince emelleri kesin olanları bir an önce...”

Saldırgan gazeteci çok ileri gitmiş olduğunu anlayarak, burada kendini tutuyor:“ Ne var ki, bu konuda ben bir söz söyleyemem. Bir büyük bunalım sırasında benim gibi bir yabancı, sizin işlerinize, eylemlerinize karışamaz. Buna yetkisi yoktur. Siz Osmanlılar, hastalığınızın ilacını herkesten iyi bilirsiniz. Buna göre, bizim iyi dileklerle beklemekten başka yapacak bir şeyimiz olamaz.”

 

Avrupalı yazar İzzet Melih’e soruyor:“Hükümette görev alabilmeye yaraşır, gerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’nce, gerek sizlerce güçlerine ve doğruluklarına inanılır kişiler vardır değil mi?”

Buna İzzet Melih, o sıralar hepimizde yer etmiş kanıyı dile getirerek, şu cevabı veriyor:

“Şüphesiz; başkentte olsun, illerde olsun, bir unutulmuş köşesinde kalmış güçlü, sayın memurlarımız, yurt hizmetine adanacak kişilerimiz yok değildir.”

Hüseyin Cahit Yalçın, bu röportajı naklettikten sonra Meşrutiyet’i şöyle yorumlar: “Meşrutiyet düzeni ilk dakikasından başlayarak sakat doğuyordu. Bu doğum eksikliğini son zamanlarına kadar sakladı ve bu eksiklik, düzenin başarısına karşı yükselen önemli engellerden en başlıcasını yarattı.”(1)

Reji Şirketi’nde iş buldu

İzzet Melih, Paris dönüşünde Fransızların sahip olduğu Reji İdaresi’nde iş buldu. Şirketin Genel Müdürü Mösyö Weil, İzzet Melih’in hem koruyucusu hem de örnek aldığı insan oldu. 

Bu arada İzzet Melih otuz yaşında Reji idaresinin başkanı olmuştur. 

Evlilikleri

İzzet Melih’in Şişli’deki evinin karşısında Seniye Hanım ve yaşlı kocası oturmaktadır. Çiftin iki de küçük kızı vardır. Seniye Hanım ve İzzet Melih, Seniye Hanım’ın İzzet Melih’e yaptığı davetle tanışırlar. Kısa süre sonra Seniye Hanım, yaşlı kocasından ayrılarak İzzet Melih’le evlenir.

Birinci Dünya Savaşından sonra İzzet Melih, karısı Seniye Hanım’la Avrupa seyahatine çıkar. İtalya’da İspanyol gribine yakalanan Seniye Hanım, hastanede kendisine bakan doktorla ilişki kurar ve orada kalır. İzzet Melih, büyük bir düş kırıklığıyla İstanbul’a döner ve yaşadığı kötü günlerin arkasından Şakir Paşa’nın kızı Fahrünnisa ile evlenir. Çiftin bu evlilikten iki çocukları dünyaya gelir: Nejat Melih Devrim ve tiyatro sanatçısı Şirin Devrim.

İzzet Melih tasarruflarını, New York Borsası’nda değerlendirmektedir. Bu dönemde borsa çöker. New York Borsası çöktükten sonra servetini kaybeden İzzet Melih ve eşi Fahrünnisa, bu tatsız dönemi geride bırakmak isterler. Bunun için yeni bir hayata, yeni bir evde başlamak düşüncesindedirler. Park Otel’in karşısına düşen, Hayırlı Apartmanına taşınırlar.

Yıl 1933... Bu arada Fahrünnisa, Irak Kralı I.Faysal’ın küçük kardeşi Zeyd ile tanışmıştır. Onunla ilişkisi ilerlemiştir. Olaylar, İzzet Melih’le Fahrünnisa’nın ayrılmasını beraberinde getirir. 

Millileştirme ve işsizlik

Cumhuriyetin kurulmasıyla başlayan reformlar sonucu, yabancıların sahip olduğu şirketler millileştirilmeye başlanır. Bunların başında Osmanlı Tütün Şirketi yani Reji İdaresi gelmektedir. Bunun sonucunda Reji’nin yöneticisi konumundaki İzzet Melih, işini kaybeder. 

New York Borsası çökünce

İşsiz kalmasına rağmen, İzzet Melih yine de varlıklıdır. Yirmi yıllık çalışmasının karşılığı olarak, Fransızlardan iyi bir ödenek alır. Parasının bir kısmıyla, New York Borsası’nda iyi yatırımlar yapmıştır. Bu sırada birkaç yabancı bankanın da idare heyetinde çalışmaya devam etmektedir.

1929 sonbaharında, New York Borsasının çökmesiyle İzzet Melih servetini kaybeder. Bütün parasını yatırdığı hisse senetleri, bir gecede yüzde yirmibeş-yüzde otuz değer kaybeder. Borsada iflas edenlerden komşusu Süleymanoviç, bir çok kimsenin yaptığı gibi intihar eder. Bütün çevresi, İzzet Melih’in bu maddi yıkımı nasıl karşılayacağını beklemektedir. 

- Acaba o da intihar mı edecek midir? 

Fahrünnisa, İzzet Melih’in, küçük bir çocuk gibi kucağına kapanıp ağladığını söyler. Ama Fahrünnisa, insanların kehanetlerini boşa çıkarmak için, derhal danslı bir çay daveti planlar. Sonra ikisi de çok şık giyinirler ve İtalyan şoför Manuel’in kullandığı Alfa Romeo arabalarına binip, davetiyeleri ahbaplarına kendileri dağıtırlar. 

Ama daha sonraki günlerde ilk önce piyano, sonra da arabasını satmak zorunda kalır. Altı yıl içinde İzzet Melih önce oğlunu, sonra işini ve ardından servetini kaybetmiştir. Ardından eşi Fahrünnisa’dan da ayrılır.

Osmanlı Tütün Şirketini yöneticilerinden Mösyö Weil’in iş dünyasında çok tanıdığı vardır. İzzet Melih’in imdadına o yetişir. İzzet Melih, Tramvay, Tünel ve Elektrik Şirketinin başına getirilir. Bu şirket, Belçika’daki Sofina Holding’in şubesidir. 

İzzet Melih, 1930’dan 1938 yılına kadar İstanbul Tramvay Şirketi İdare Meclisi Azalığında ve Elektrik, Tramvay, Tünel ve Gaz şirketleri ‘umum yazı işleri müdürlüğünde’ bulunur.(2)

Emin Bülent Serdaroğlu, İETT'ye başvururken kendisi hakkında malumat alınacak isimleri şu şekilde veriyor: Müşir İzzet Paşa Hazretleri, Halit Ziya, Tevfik Fikret, M. Lazcari, ve o yıllarda yine İETT’de çalışan diğer bir ünlü İzzet Melih’dir. 

İzzet Melih ile Serdaroğlu, İETT’de olduğu gibi, Tütün Reji idaresinde de beraber çalışmışlardır.

İETT’nin millileştirilmesiyle İzzet Melih yine işsiz kalır. Ancak bir süre sonra Anadolu Ajansı’nda çalışmaya başlar ve oradan emekli olur. Ardından Yeni Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır. 

1966 yılında İstanbul’da Alzheimer hastalığından vefat etmiştir.(3)

Eserleri

Daha okul sıralarındayken İzzet Melih’in Türkçe ve Fransızca şiirleri dergilerde yayınlanmıştır. 1908'den sonra roman ve tiyatro eserleri yazmıştır. ‘Leyla’ isimli Fransızca tiyatro eseri, Beyoğlu tiyatrolarında oynanmıştır. ‘Sermed’ ve ‘Tezad’ isimli hikaye ve romanları vardır. Nihat Sami Banarlı, onun yazı hayatını şöyle yorumlar: “İlk zamanlarda kuvvetli ve ümit verici olmasına rağmen, o da arkadaşları gibi edebiyat sahasından çabuk ayrılmıştır.”(4)

KAYNAKLAR

(1)Siyasal Anılar, Hüseyin Cahit Yalçın, Türkiye İş Bankası Y., İstanbul 2000 sf.48 

(2)Edebiyatçılar Alemi Mehmet Behçet Yazar, Yayına hazırlayan Mustafa Everdi, 21.Yüzyıl Y., Ankara 1999, sf.172-175

(3)Şakir Paşa Ailesi, Şirin Devrim, Doğan Kita

(4)Resimli Türk Edebiyatı, Nihat Sami Banarlı, sf.1097

 

www.biyografi.info


 

İZZET MELİH

Şakaklara doğru beyazlığı artan kır saçlar. Yumuşak, dalgalı ve sıklığına, parlaklığına zamanın dokunmaya kıyamadığı bu saçların altında, genç bir alın vardır. O saçlardan sonra bu alın, size hoş bir yadırgama verir. Düzgün, tatlı tatlı gerinip yaylanan ve uçları tâ göz kenarlarına kadar uzanan gur, kara kaşlar. Güzel, zekâ ile yakamozlu, bakmasını bilen gözler. Yumuşaklığı gözle sezilen ince, beyaz ve iri bakılmış bir ten. Bu nazlı varlıklara, ansızın, derin bir vakarın gölgesini düşüren keskin çizgili burnu, size derlenip toplanmak ihtiyacını verir. Ağzının mânâsı, ancak tebessümü ile tamam olur.

Biraz tombul vücudu, karşıdan pelteleşmiş hissim verir. Fakat hareketleri serttir. Konuşurken, bakımlı elleri, zarif bir uçuşla âdeta kelebekleşir. Kibar bir duruşu, kusursuz bir giyinişi, sıcak, âhenkli bir sesi var. Üstünde çok görmüşten ziyade,tok doğmuş bir efendilik sezilir.    

İşte madde İzzet Melih’in kelimeden çerçevesi. Ben onu Resimli Kitap'ta çıkan bir resimle tanımıştım. Yazılarını daha sonra okudum. Fakat görüşmek fırsatına ancak geçen yıl Neşriyat Kongresi’nde erebildim.

Gerçi başka başka komisyonlara seçilmiştik, ayrı yerlerde çalışıyorduk. Ama öğle ve akşam yemeklerinde buluşup konuşmak kabil oluyordu.

Ben hakiki İzzet Melih’i Ankara’da tanıdım. Hakiki İzzet Melih deyişimi çok görmeyin. Çünkü onun gazetelere aksedenhüviyetiyle, gerçek benliği arasında, hayli derin boşluklara rastlarsınız.

Gazetelerin İzzet Melih’i, Zaviye-i Felâsefe’deki Pomada Rıza’yı andırır. Hele mizahçılar ondaki karakteri, fistanlara dekoltelere büründürmekle, hakikatten büsbütün uzaklaşmışlardır. Bu tasvirlerle izzet Melih arasındaki fark, bir heykel ile onun yere düşen gölgesi arasındaki fark kadar büyüktür.

Onu bir akşam, soframızın yanındaki masaya Fikret Âdil getirdi. Tanışıp görüştük. İtiraf etmeliyim ki bu görüşme, benim ona dair bütün bilgilerimi, ezber hükümlerimi sıfıra indirdi.

Bugünden sonra o, bende bambaşka bir şahsiyetle yaşamaktadır. Artık izzet Melih’i şundan bundan değil, kendimden öğreniyorum.

0, hiçbir edebî mektebe mal edilemez. Edebiyat-ı Cedide’cıler arasında adına rastlamayız. Fecr-i Âti’cilerle, bilmem ne alâkası vardır.

Yaş bakımından, bu sonuncularla birleşmesi lâzım gelirdi. Fakat o, böyle alacalı bir zevk bayrağının altına girmeye katlanmadı. Yazılarında onlardan yeni ve onlardan daha kültürlü bir hava teneffüs edilir.

Bu hava içinde sezersiniz ki İzzet Melih, edebiyatı yazmaktan ziyade yaşayan bir adamdır. Başka sanatkârların hayal merdivenlerinden çıktıkları hayat, onun gündelik ömür parçalarından sayılabilir.

Uzun seyahatlerde kara kadar enginleri de, hususi renkleri kendilerine mahsus mânâlarıyla tanıdı. Güneş altında menşurdan geçmiş kıvılcım bulutları gibi uçan balıklar, yüzen kuşlar, düşünen derinlikler ve homurdanan boşluklar onun için masal âleminin dekorları değildir. Hepsini şu hakikat dünyası içinde görmüş, gözlerin, ne paha biçilmez bir hazine olduğunu anlamıştır.

Fecr-i Âti’den değildir, demiştim. 0 mektebin en renkli naşiri Ahmet Haşim’de bile çağının çeşnisi, yabancı söz yığınları sezildiği halde, İzzet Melih, bütün bu kayıtlardan sıyrılabiliyor. Her Güzele Âşık adıyla ortaya attığı son eseri bu bakımdan gerçekten değerlidir.

Bu kitapta öyle parçalara rastlarsınız ki üstünde dünün gölgesini değil, yarının müjdesini sezersiniz. Dil o kadar temiz; görüş o kadar yeni; anlatış o derece kıvrak ve canlıdır.

İzzet Melih, başkalarının şöyle bir bakıp geçtikleri noktalarda sanat ve zekâsının burgularıyla zengin ruh artezyenleri fışkırtıyor.

Meselâ el bizim edebiyatımıza, kâh pençe gibi, kâh güvercin kanadı gibi girer. Zulmün, kuvvetin, şefkatin timsali olarak da kullanıldığı görülmüştür.

İzzet Melih, ellere bütün bir ruh âleminin bin kapısını açtırıyor. Çocuk başına bir aziz şefkati gibi konan el, sevgiliye dokunmak için titreye titreye uzanan el, ihtirasına yol ararken, mesamatı kıvılcımlanan el, para toplayan el... Bir bir gözlerinizin önünden geçiyor. Bunda ruh yeni, zevk başka, görüş ve duyuş ayrıdır. Ondan önce bunu bizde hiç kimse yapmadı.

Dahası var: İzzet Melih, hiçbir zaman kendisinde fikir ve duygu olgunlaşmadan yazmak zorunda kalmamıştır. Çoğumuz gebe kalmadan, doğum sancıları çekmeden yazarız. Çoğumuzun eserleri öz evlât değil, evlâtlıklardır. Bunu kimimiz ihtiyaç, kimimiz bilmem neye veririz. Doğrusunu isterseniz, bu mazeretlerin en kocamanı bile, bir incir çekirdeğini doldurmaz.

İzzet Melih’i, bu bakımdan da sevmek ve alkışlamak haklı olur.

O, ancak içinde uzun zaman taşıdığı hisleri söylemek için eline kalem alıyor. Unutmayalım ki duygular çağlayanlara benzerler. Eskidikçe yataklarını derinleştirirler. Gönülde henüz renk ve şekil bağlamadan hayal meyal beliren her his, dil sedefinde bir inci olmaz. Ruh, pota gibi beyaz ateş haline gelmeden özü eritemez. Sabır lâzım, tahammül lâzım. Sanatta ona tahammül lâzım.

Fakat ne yazık ki edebiyat âlemini, karanfil tüfekleri gibi, hep ağızdan dolmalar kaplamış. Bir değerin üstüne eğilip kalmaktan, eserleri üstünde yorulmaktan ziyade kulaktan kapma bilgileri, hükümleri tekrarlıyorlar.

Edebiyat tarihimizi ve şahsiyetlerimizi yeni baştan eleyip dokusak hiç fena olmayacak.

 

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

SON EKLENENLER

Üye Girişi