Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU-2

 

HAYATI: Ahmet Hikmet 1870’de İstanbul’da doğdu. Büyükbabası, Yunanistan henüz bir Türk ülkesi iken, Mora Müftüsü idi. Onun oğlu Yahya Sezai Efendi de zamanının bilginlerindendi. Ahmet Hikmet’in Mora Müftüsü olan büyükbabası, Yunanlılar tarafından pek vahşice öldürülmüştü. Bu acı anıyı hiç olmazsa kendi aile çevresinde yaşatmak için Ahmet Hikmet, büyüdükten sonra, yazılarında «Müftüoğlu Ahmet Hikmet» imzasını kullandı. Bu bakımdan o, soyadı kanununun çıkışından çok uzun yıllar önce, soyadını kullanmış ilk Türk aydınıdır.

Ahmet Hikmet ilköğrenimini Aksaray’da Mahmudiye okulunda ve Soğukçeşme rüştiyesinde yaptı. Galatasaray Lisesi’ne yazıldı. İlkyazı denemelerine burada iken başladı. Galatasaray’ı bitirdikten sonra hariciye mesleğine girerek Fransa’da Marsilya, Yunanistan’da Pire, Kafkaslar’da Poti’de elçilik kâtipliği' ve konsolos yardımcılığı yaptı. Konsolosluğa yükseldi. Servetifünun topluluğunun kurulduğu yıllarda yurda dönerek Hariciye Nazırlığı merkez teşkilâtında görev aldı. İlk belirli yazılarını bu topluluğun organı olan Serveti-fünun’da yayımlamaya başladı. 1908 yılma kadar dış göreve gitmeyerek hep merkezde kaldı.

İkinci Meşrutiyetken sonra hâriciyeden ayrıldı. Nafia (Bayındırlık) Nazırlığında ve Ticaret Genel Müdürlüğü’nde görev aldı. Bir süre Galatasaray Lisesi’nde edebiyat dersi okuttu. İstanbul Darülfünun’unda batı edebiyatları profesörlükleri yaptı. 1912 yılında yeniden hâriciyeye geçip Budapeşte başkonsolosluğuna atandı. Burada altı yıl kadar kaldı. Birinci Dünya Savaşı sonunda, bu konsolosluğun kaldırılması üzerine, 1918 yılı sonlarında Türkiye’ye döndü. Mütareke yıllarında bir komisyonun başkanlığı göreviyle tekrar Budapeşte, Viyana ve Berlin’de bulundu. Padişahlık kaldırıldıktan sonra son veliaht Abdülmecit Efendi halife ilân edilmişti. Ahmet Hikmet, kısa bir süre bu halifelik makamının başmabeyinciliğini yaptı.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliğine getirilen yazar, bu son görevinde uzun süre çalışamadı. 1927 yılında, tedavi edilmek üzere gönderildiği İstanbul’da öldü. Maçka’da Taşlık denilen semtin arkasındaki küçük mezarlıkta gömülüdür.

EBEDÎ KİŞİLİĞİ: İlk hikâyesini «Hazine-i Fünun» adlı dergide yayımlayan Ahmet Hikmet, asıl edebî kişiliğini Servetifünun’da göstermeye başladı. Bundan sonra uzun süre o dergide yazdı ve o topluluğun bir elemanı olarak kabul edildi. Ne var ki onun gerek hikâyelerinde, gerek öteki çeşitli yazılarında, Servetifünun’culardan ayrılan çok belirgin yönler bulunmaktaydı. Konuları, sanat ve estetik anlayışı kadar dildeki tutumuyla da bu berikilerden büyük ayrıcalıklar gösteriyordu. Bununla birlikte Servetifünun’cular kendisini —meselâ öteki çağdaşları bulunan Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi, Mehmet emin gibi— büyük bir yadırgama ile karşılamadılar.

Ahmet Hikmet, özellikle 1908’deki dilde ve konuda ulusal benliğe yönelme hareketinden sonra, gerçek edebî kişiliğini buldu. Kendi anlayışına daha yatkın ve sıcak gördüğü bu yeni havaya ve ortama katılarak edebiyatta kendisini yeniledi. Konularını ya eski Türk yaşamından ya da günümüz Anadolu’sunun ortak törelerinden, temalarından ve sorunlarından seçmeye yöneldi. Zaman zaman sanat kaygısını ikinci plana atarak Türklük ve Türkçülük ülküsüne doğruldu. Dilde durulaşmanın ve özbenliğe dönmenin zorunluluğuna ilk inananlardan biri oldu. Bazı eserlerinde kullandığı çok duru ve katıksız kelimeler, kendisinden uzun yıllar sonra dilimize alınmak istendiği zamanlar bile, çeşitli yadırgamalar ve direnişlerle karşılanmıştır. Sade bu durum bile onun dildeki büyük öncülüğünü ispatlar.

Belki güçlü ve derin bir sanatçı olmayan Ahmet Hikmet’in Türk diline ve edebiyatına en büyük hizmeti dilde, konuda, ruhta ve anlamda yaptığı bu olumlu aşamalar ve atılımlardır. O batılı metodlara dayalı, ışığını, yolunu ve düzenini batıdan alan; fakat özbenliği ile bütünüyle yerli ve bizim olan bir Türk edebiyatının oluşup gelişmesine inanmış ülkücü bir yazardı. Kendisinin edebiyatımızdaki değerli yeri işte bu özelliğinden ileri gelmektedir.

BAŞLICA ESERLERİ: Ahmet Hikmet, sayıca az eser veren yazarlarımızdandır. Çeşitli gazete ve dergilerde kalmış sohbetleri, makaleleri henüz derlenip bir araya getirilmemiş, öylece kalmıştır. Yine bir gazetede tefrika edilen bir roman denemesi de, ölümünden çok uzun yıllar sonra, kitap halinde yayınlanmıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun kitap halindeki üç eseri şunlardan ibarettir:

Hâristan ve Gülistan (hikâyeler, monoloğlar, anılar); Çağlayanlar (ülkücü hikâyeler, anılar); Gönül Hanım (roman).

Şemseddin Kutlu

SON EKLENENLER

Üye Girişi