Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Kâtip Çelebi (1609-1658)

Asıl adı Mustafa, babası asker sınıfına mensup Enderun'da yetişmiş Abdullah isimli bir zattır. Kâtip Çelebi hususi hocalardan ders almış, 14 yaşında iken Anadolu Muhasebe­si kalemine çırak olarak girmiştir. Burada muhasebe ile siyakat yazısı öğrenen Kâtib Çe­lebi, 1624 yılında babasının yanında, Ordu ile birlikte Abaza Paşa isyanını bastırmak için Tercan Seferine katılmıştır. Yine babası ile birlikte Bağdad Seferine giden Kâtib Çelebi, bu seferin dönüşünde Musul'da babasını kaybetmiş (1626); bundan bir ay sonra da am­cası, Nusaybin civarında vefat edince, Çelebi, akrabasından biri ile birlikte Diyarbakır'a gelmiş, orada bir müddet kalmıştır. 1627 yılında Erzurum Muhasarasında bulunduktan sonra, birçok acılara ve sıkıntılara maruz kalmıştır.

1629 yılında bir aralık İstanbul’a gelerek, Kadızâde'nin derslerine devam fırsatı bul­muş, bu dersler. Kâtib Çelebi için ilmin zevkini almak bakımından, çok faydalı olmuştur.

1630 yılında Hüsrev Paşa maiyetinde Hemedan ve Bağdad Seferlerine iştirak etmiş­tir. 1632 yılında İstanbul'a dönen Kâtib Çelebi, Kadızâde'nin derslerine tekrar devam etmeğe başlamıştır. 1634 yılında Mehmed Paşa’nın ser darlığında, asker, kışlamak üzere, Haleb'e çekildiği zaman, Kâtib Çelebi ordu ile birlikte Haleb'e gelmiş, buradan Hicaz'a gitmiştir. Mekke'yi ziyaretinden dönüşünde, ordunun Diyarbakır'da bulunduğu sırada, kışı bu şehirde bazı âlimlerle sohbet ve münakaşa ile geçirmiş, onlardan istifade etmiştir. Sultan VI. Murad'ın Revan Seferine katılmış, böylelikle hem hac hem de gaza vazifeleri­ni tamamladığına inanarak, kendisini büsbütün ilme vermek niyetiyle İstanbul'a "cihâd-ı asgar'dan cihâd-ı ekber'e" dönmüştür.

İstanbul'da kendisine kalan bir küçük mirasın tamamını, 1638'de akrabalarından zen­gin birinin ölümü üzerine kendisine düşen birkaç yüz akçelik mirasın da bir kısmını kitap almak için sarf etmiştir.

Kâtib Çelebi bu arada İstanbul'un âlimlerinden, A'rec Mustafa Efendi, Ayasofya ders-i âm'ı Abdullah Efendi ve Süleymaniye ders-i âm'ı Keçi Mehmed Efendi gibi zatlardan muhtelif ilimlerde dersler alırken, bir taraftan da kendisi bazı talebeye fen dersleri ver­mektedir. 1646'da Girit Seferi münasebetiyle haritaların nasıl yapıldığını ve bu konu ile ilgili eserlerle, haritaları görmüş, bu sırada 20 yıldan beri çalıştığı halde, halifeliğe ge­tirilememiş olmasından dolayı, istifa etmiştir. Bir müddet sonra sağlığı bozulduğundan, tıb ilmi ile meşgul olarak kendi derdinin maddî ve manevî ilâçlarını bulmağa muvaffak olmuştur.

1648 yılı sonlarında, Takvim üt-Tevârih eseri dolayısıyla, Şeyhülislam Abdurrahim Efendi'nin vezir-i azam Koca Mehmed Pasa nezdindeki delâleti üzerine, Kâtib Çelebi ikinci halifeliğe tayin edilmiş, geçimine yetecek olan bu para ile kanaat etmiştir. Son yıl­larında Şeyh Muhammed İhlâsî'nin yardımı ile bazı eserleri Lâtinceden tercüme etmiştir. 1657 yılının sonlarında 50 yaşlarında iken İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri Zeyrek Camii civarındadır.

Kâtib Çelebi, iyi huylu, himmet sahibi, az konuşur ve halim meşrepti bir zattı. Yalnız kendi asrının değil, bütün ilim ve fikir tarihimizin mühim şahsiyetlerinden olan Kâtib Çe­lebi, sosyal ilimler sahasındaki eserleriyle, dünyaca tanınmıştır. Başta coğrafya, kitâbiyât ve tarih olmak üzere eser verdiği her sahada kullandığı ilim metotlarıyla, Kâtib Çele­bi, bilhassa yeni ve ileridir. Eserlerini hazırlarken ileri sürdüğü bilgileri vesikalara da­yandırması da onu metodik ilmin öncülerinden saymamızı gerektirir.

Zamanının san'atlı nesir modasını kendini kaptırmadan, sade ve tabii bir dil kullan­ma yolunu seçmiştir. Bir kısım eserlerini de o devirde ilim dili olarak rağbet gören Arap diliyle yazmıştır.

Tarih, coğrafya, biyografi, otobiyografi; ahlâk, tasavvuf, terbiye, şeriat, tefekkür, içti­maiyat, tıb, etnologie vb. gibi çok çeşitli saha ve konularda yazılar kaleme almış kıymet­li eserler meydana getirmiştir. Bu çalışmaları ve verdiği eserlerle dünya çapında haklı bir takdir kazanmıştır.

Kâtib Çelebi'nin Türk düşünce tarihinde bir mütefekkir olarak da büyük bir yeri var­dır. Bilhassa devrinin dinî-içtimâî meseleleri üzerinde derin ve tarafsız düşünmüş, medrese-tekke çatışmaları ve inanışa ait halk davranışları üzerinde durmuştur.

Arapça yazdığı Fezleke adlı eserinde, tarih ilminin önemini, tarifini ve faydasını be­lirtmiş, coğrafya ve hey'et ilmine merakı da Cihannümâ adlı eserinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Kâtib Çelebi özel olarak ilgi duyduğu ilimlerin yanı sıra o, ilim adamlarının da yetiş­meleri, ancak cemiyetlerin devamlılığının bu şekilde sağlanabileceği düşüncesini taşı­maktadır. Çelebi ilmin rehberliğinden hiçbir zaman ayrılmamıştır. Yalnız kendi yazıların­da değil, tercümelerde dahi doğruluğa ehemmiyet vermiştir. İlmî konularda bu derece hassas davranan Kâtib Çelebi dinî meselelerde de; meselâ Şeyhülislam Bahâyî Efen­di'nin yanlış düşüncelerini sert bir dille meydana çıkarmıştır. Bununla birlikte ilim ile di­nin çelişir gibi göründüğü yerlerde, birleştirici olmaktan geri durmamıştır.

Eserlerini meydana getirirken, önce notlarını fişlere aldığı ve ilmi bir usûlle çalıştığı muhakkak olan Kâtib Çelebi, kaynakları kullanırken, şahsî düşünceleri bir tarafa bıraka­rak, hâdiselere karşı ciddî bir alaka gösterir.

Kâtib Çelebi'nin eserlerinin büyük bir kısmı derleme mahiyetinde olmakla beraber, onda asıl kıymetli olan, hakikati arayıp bulmak endişesi, fikirlerini müdafaa cesareti, ih­tilâf ve münakaşa mevzularını tam bir tarafsızlıkla ortaya koymağa çalışmasıdır.

Eserleri:

1. Cihannümâ, coğrafya mevzuunda yazılmıştır. Kâtib Çelebi bu eserini, eski İslâm coğrafyacılarından XVI. yüzyıl Türk coğrafi eserlerinden, bilhassa Mehmed Âşık’ın Menâzir ül-Avalim adlı kitabından ve daha önemlisi bazı Avrupa kaynaklarından faydalanarak meydana getirmiştir. İbrahim Müteferrika tarafından neşredilen bu eser, birkaç defa Avrupa dillerine tercüme edilmiştir.

Eserin güzel bir yazması Paris'te Biblioteque National'dedir. (E. Blochet Katalogu C.l, s. 265, Paris, 1932)

2.Fezleke Kâtib Çelebi'nin tarihe dâir en mühim eseridir. Fezleke Arapça yazılmış bir umumî tarih kitabıdır. Bu eseri meydana getirmek için Kâtib Çelebi çok sayıda tarih kitabı okumuş, notlar almış ve derin bir tarih kültürüne sahip olmuştur.

Eser 1592 senesinden başlayarak, 1654 tarihine kadar geçen olayları ihtiva eder. Atıf Ef. kütüp., nr. 1914'te bulunan yazmanın başındaki birçok sahifeler Kâtib Çelebi'nin el yazısıdır.

3. Takvim’üt-Tevârih. Hz. Adem'den 1648 tarihine kadar geçen zamanda tarihlerin zikrettiği ve diğer tarih kitaplarının, bilhassa Arapça, Fezleke'nin kronolojik fihristi ma­hiyetindedir. Eser Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. (Babinger, Stambuler Buchwesen 16 ve GOW, s. 197)

4. Tuhfet ül-Kibâr, 1645 yılında başlayan Girid Seferi dolayısıyla, eserin yazıldığı 1656 yılı başlarına kadar geçen hâdiseleri anlatan bir eserdir. İbrahim Müteferrika Mat­baasının bastığı kitaplar arasındadır.

5.Kanûn-name. 1654-1655 yılları arasında toplanmış bir kanun mecmuasıdır.

6. Târih-i Frengi Tercümesi: Johan Carion'un "Chronik" adlı eserinin tercümesi olup, bazı kısımları Tasvîr-i Efkâr gazetesinde neşredilmiştir.

7. Târih-i Kostantiniyye ve Kayasira: 1579 yılına kadar doğuda geçen hadiseleri ih­tiva eder. Tercüme ve seçme yoluyla meydana getirilmiş bir eserdir.

8. İrşâd ül-Hayârâ ilâ Târih il-Yunan ve'n-Nasara: İslâm tarihlerinde Avrupa mem­leketleri hakkkındaki eksiklik ve yanlışlıkları telâfi etmek üzere, yazılmış küçük bir risa­ledir. Eserde muhtelif memleketlerin idare tarzları, demokrasi, aristokrasi, cumhuriyet vb. seçilme usûlleri ve Osmanlılar ile münasebetleri anlatılmaktadır.

9. Sullem ül-Vusûl ilâ Tabakât il-Fuhûl: Alfabe sırasına göre tertiplenmiş Arapça tabakat kitabıdır.

10. Levâmi’ün-Nûr fi-Zulme Atlas Minor: G. Mercater ve Lud Hondios, Atlas Minor (Arnheim, 1621)'un tercümesidir.

11. İlham ül-Mukaddes fi-Feyz il-Akdes: Eser, şimal memleketlerinde namaz ve oruç vakitlerinin tayini, güneşin aynı yönden doğup batmasının dünyanın herhangi bir nokta­sında mümkün olup olmadığı ve her ne tarafa yönelinse Kıble olabilecek, Mekke'den baş­ka bir memleket bulunup, bulunmadığı hususlarını ihtiva temektedir.

12. Keşf’üz-Zünûn an-Esâmi'il-Kütübi ve'l-Fünûn: Büyük bir bibliyografya kamusu olup 20 yılda meydana getirilmiştir. 14.500 kadar kitap ve risale kaydedilmiş olan bu eserde 10.000 kadar müellif ve şâirin ismi zikredilmektedir. Eser, Flügel tarafından, 1835-58 yılları arasında, Arapça metin ve Latince tercümesi ile birlikte ilk iki cildi, Leibzig'de ve diğerleri Londra'da olmak üzere, yedi cilt halinde basılmıştır.

13. Tuhfet ül-Ahyâr: Alfabe sırasına göre tertiplenmiş bir edebiyat ve tarihe ait fıkra ve hikâyeleri ihtiva eden bir eserdir. Yazma nüshaları vardır.

14. Dürür-i Muntasıra ve Gurer-i Münteşire: Bir mecmua olup, muhtelif meselelere ait faydalı bilgileri ihtiva eder. Tek nüshası Nuruosmaniye Ktp., nr. 4949 (müellif hattı ile).

15. Düstûr ul-Amel lî-İslâh il-Halel: Kâtib Çelebi'nin 1652/53 senesinde, devlet büt­çesinde gelirin az olup, masrafın çoğalma sebeplerini araştırmak ve gelecek yılın vergi­sini peşin almayı icabettiren bütçe açığına bir çâre bulmak için, dîvân toplantısına sunul­mak üzere hazırlanmış bir eserdir.

16. Mizan ül-Hakkfî'İhtiyâr il-Ahakk: Kâtib Çelebi'nin en son eseri olup, 1656'da te'lif olunmuştur.

(Büyük Türk Klasikleri, C. 5, Ötüken-Söğüt Neşriyat, İstanbul 1988.)

SON EKLENENLER

Üye Girişi