Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞEYH GALİP – GAZEL -II


1. Yine zevrâk-i derûnum kırılup kenâre düştü
    Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü


2. O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kâle-î kâm
    Bize hisse-i muhabbet dil-i pâre, pâre düştü


3. Gehi zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
    Düşe kalka haste-i gam der-i lûtf-i yâre düştü


4. Erişüp bâhâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
    Yine nevbet-i tahammül dil-i bîkarâre düştü


5. Meh-i bürc-i ârızında gönül oldu hâle mâil
    Bana kendi tâliimden bu siyeh sitâre düştü


6. Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâhû
    Bu değildi neyleyim bu yolum 'intizâre düştü


7. Reh-i mevlevide Galib bu sıfatla kaldı hayran
    Kimi terk-i nâm ü şâna kimi i'tibâre düştü

Vezni: Mütefailün Feûlün Mütefâilün Fâûlün


Günümüz Türkçesi

1. Gene gönlümün gemisi parçalayıp kıyıya düştü. Bu gönül sırçadandır ve taşlık bir yola düştü; dayanması kabil mi?
2. Can meclisinde emel kumaşı bölüşüldüğü sırada, bize muhabbet payı olarak, bu parça parça olmuş gönül düştü.
3. Gam hastası, bazan şarap testisi başının altında, bazan da kadehi koltuğunda olduğu halde, düşe kalka, sevgilinin lûtuf kapısına geldi.
4. Bülbül bahara kavuşup gül sohbeti tazelendi; fakat tahammül nöbeti gene kararsız gönle düştü.
5. Gönül; sevgilinin ay girmiş bir burcu andıran yanağındaki beni sevdi; bana kendi talihimden bu kara yıldız düştü.
6. Sevgilinin o ceylân gözü süzülerek vuslat zevkine "Elveda!" dedi. Ne yapayım? Bu böyle olmamalıydı, beklediğim bu değildi! Artık yolum uzun bir bekleme ve özleme yoludur.
7. Galip mevlevilik yolunda bu sıfatla (Mevlevi olarak) hayran kaldı. Hâlbuki kimisi nam ve şan kaydından kurtulmak kimisi de saadet ve itibara kavuşmak hevesine kapıldı.

İzahlar:
1. Zevrak-ı derûn : f. is. t.) Gönül gemisi, gönül kayığı.
Reh-i sengsâr : (f.s. t.) Taşlık yol.
Birinci mısrada, şairin kendi gönlünü bir gemiye benzetmesi, aşkın enginlerinde dolaşmasından, bu ummanın bin bir fırtınasına göğüs germesinden dolayıdır ki onun kırılıp kıyıya düşmesi de aşkın bu, fırtınaları demek olan, ıstırapları yüzündendir.
İkinci mısrada ise, gönül, taşlık bir yola düşen sırçaya benzetiliyor. Anlaşılacağı veçhile, buradaki taşlık yol da, bin bir türlü elem ve ıstırapla dolu olan aşk yoludur.
Bu beyitte sengsâr kelimesinin seng hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak tarzda okumak lâzımdır.

2. Bezm-i cân : (E is. t.) Can meclisi. Cân kelimesi lûgat manası olan ruhtan başka tasavvufta tarikata gönül adayan sâlik manasını alır. Can kelimesinin taşıdığı bu mana ile bezm-i can terkibi de, gönülleri derin ve hakiki aşkla dolu olanların yaptıkları topluluk, aşk ve muhabbet meclisi, gönül bezmi manasını alır. Bu aşk meclisinde herkesin nasibi olan emel payı ayrılırken, yani herkese dilediği şey verilirken şaire de paramparça olmuş bir gönül düşmüş.
Kâle-i kâm : (f. is. t.) Emel kumaşı. Emel, kumaşa benzetilmiştir.
Hisse-i muhabbet : (f. is. t.) Muhabbet hissesi.
Dil-i pâre pâre : (f. s. t.) Paramparça gönül.

3. Zîr-i ser : (f. is. t.) Başın altı.
Haste-i gam : (f. is. t.) Gam hastası.
Lütf-i yâr : (f. is. t.) Sevgilinin lûtfu.
Der-i lûtf-i yâr : (Zincirleme f. is. t.) Sevgilinin lûtuf kapısı.
Bu beytin manası ve nüktesi bir kelime oyununa dayanmaktadır: birinci mısradaki destî kelimesi bildiğimiz testi manasından başka, Farsça el demek olan dest kelimesinin tamlanan hali de olabilir. Keza, ayağ kelimesi de şarap kadehi manasından başka ayak manasıyla de alınabilir ve böyle, bu kelimeleri el ve ayak manalarıyla düşündüğümüz takdirde, beyit gam hastasının ıstıraplı kıvranışlarını anlatan bir mahiyet olabilir.
Destî ve ayâğı kelimeleri ikişer manaya gelebildikleri için beyitte îhâm yahut tevriye denilen lâfız san'atı vardır
Ayrıca; eli manasıyla, desti kelimesi beyitteki ayak, koltuk ve baş kelimeleriyle ve testi manasıyla de, şarap kadehi demek olan ayağ ile münasebetlidir. Bu bakımlardan da beyitte tenâsüp sanatı vardır.
Bu suretle, bu iki san'atın bir arada kullanılışına da îhâmı denir.

4. Sohbet-i gül : (f. is. t.) Gül sohbeti.
Nevbet-i tahammül : (f. is. t.) Tahammül nöbeti; sabır sırası.
Dil-i bîkarâr : (f. s. t.) Kararsız gönül, sabırsız gönül.
Şair, bahar gelince bülbülün gene güle kavuştuğudu, onun karşısında terennüme başladığını; fakat kendisinin sevgilisinden uzak bulunmak acısına katlanmak zaruretinde kaldığını anlatıyor.

5. Burc-i ârız: (f. is. t.) Yanak burcu.
Meh-i burc-i ârız : (Zincirleme f. is. t.) Yanak burcunun ayı.
Burc, eskilerin kozmoğrafya bilgilerine göre, göğün ayrılmış olduğu on iki kısımdan herbiridir; yıldızların hareketleri bu burçlara göre hesap edilirdi. Müneccimler de yıldızların karakterlerine bakarak, filân yıldızın filân burçta bulunmasından uğur veya uğursuzluk manaları çıkararak insanların talihlerinden haber verirlerdi..
Şeyh Galip bu beytinde, sevgilisinin yanağını ayın girdiği bir burce ve onun üstündeki beni de bir yıldıza benzetiyor. Fakat renginin siyahlığından dolayı, bu ben-tezatlı bir ifade ile-kara bir yıldız oluyor. "Bana kendi taliimden bu siyeh sitare düştü" denilmesi, yukarıda işaret olunduğu gibi, eskiden talihin yıldızlara bağlı sanılmasından dolayıdır; kara yıldız, kara bahta işaret sayılmıştır.

6. Çeşm-i âhû : (f. is. t.) Ceylân gözü.
Zevk-i vasl : (f. is. t.) Kavuşma, beraber olma zevki; vuslat tadı.

7.Reh-i mevlevî : (f. s. t.) Mevleviliğe ait yol; Türk mutasavvufı Mevlâna Celâleddini Rumi (1207-1273)nin kurmuş olduğu tarikat.
Terk-i nâm ü şân : (f. is. t.) Nam ve şamn bırakılması; nam ve şandan vazgeçmek.
Küçük yaştan mevleviliğe girerek nihayet istanbuldaki Galata Mevlevihanesi şeyhi olan Galip Dedenin bazı gazellerinin makta'ları, yani son beyitleri, onun Mevleviliğini gösteren mutasavvıfane fikir ve duyguları taşır. Bu gazelin maktaı da öyledir.

İzahlı Divan Şiir Ant. N.H.Onan

SON EKLENENLER

Üye Girişi