Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Hüseyin Suat Yalçın (1867 - 1942)

Hüseyin Cahit Yalçın’ın ağabeyidir. Asıl mesleği doktorluktur. Servet-i Fünûn edebiyatına şiir, fıkra, oyun, mizah yazıları ve çevirileriyle katkı yapmıştır. Nükteli, esprili bir dili vardır. Lirizmin ege- ; men olduğu şiirlerinde özellikle “aşk” ve “kadın” konularını işlemiştir.

Servet-i Fünûn şiirinin genel duyarlılık ve hayal atmosferi içinde, bazen içine kapanık hâlinin ve hafif bir lirizmin yansımalarını taşıyan şiirlerini, sonraları “Lâne-i Melal” (1910) adı altında toplamıştır. Cenap Şahabettin’den etkilenmiştir. Bu etki, Leyl-i Şitâ manzumesinde olduğu gibi, bazen çok açık şekilde kendini gösterir.

Suat, Gâve-i Zâlim mahlasıyla mizah yazıları yazmıştır. Manzum ve mensur olarak genellikle Kalem dergisinde çıkmış olan mizahî yazılarında, bayağılaşmaktan hep uzak kalma, nükteye ve zarafete dayanan temiz bir çığır açma başarısını göstermiştir. Bu tarz şiirlerinde, Divan edebiyatı nazım şekillerini ve bu şekillere uygun bir anlatım tarzını kullanmıştır. Şekil ve dil bakımından olduğu gibi; konularını çok geniş tutması, toplumsal olaylara yoğunlaşması bakımlarından da diğer arkadaşlarından ayrılır.

Suat’ın 1908’den sonra ilgilendiği diğer bir alan da tiyatrodur. Dram ve komedi, mensur ve manzum olan bu piyesler, zamanlarına göre oldukça kuvvetli bir tekniğe sahiptir. Bunları o zamanki adı Darül-bedâyi olan “Şehir Tiyatrosu’nda” oynatmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında şairler arasında büyük bir ilgi gören bu tarz piyes modasından kendisini kurtaramayarak kaleme aldığı manzum piyeslerinde, hecenin ve sade Türkçenin kullanılışında, genç nesil kadar başarı göstermiştir. Duru ve doğal bir dille eserler vermiştir.

Eserleri: Lâne-i Melâl (Servet-i Fünûn dönemi şiirleri, 1910); Gâve Destanı (Mizahi şiirleri, 1923) Dehhak-i Zalim, Gâve-i Zalim imzalarıyla mizah ve hiciv manzumeleri yazmıştır.

Tiyatro eserleri: Şehbâl yahut İstibdâd’ın Son Perdesi (1908), Devâ-yi Aşk (tefrika, 1910), Kirli Çamaşırlar (1911), Çürük Temel (adaptasyon oyun, 1915), Kayseri Gülleri (1920), Yamalar (1920), Harman Sonu, Ahrette Bir Gün, (Manzum tiyatro, 1926), Hülle, Şehbal, Kundak Takımları.

Süleyman Nazif (1869 - 1927)

Servet-i Fünûn şairlerinden Fâik Ali Ozansoy’un ağabeyidir. Diğer Servet-i Fünûn’un çoğu sanatçısı gibi, Nazif’in de ilk edebî kültürü Divan edebiyatına dayanır. Ancak, babasının tavsiyesi ile henüz çocuk denebilecek bir yaşta iken, Namık Kemal’in eserlerini de okuyarak ilk şiirlerinde onu örnek almıştır.

1892-1897 yılları arasında yazılmış ve istibdada karşı olan şiirlerini içeren “Gizli Figânlar”, gerek tema gerekse üslup bakımından, Namık Kemal’in etkisindedir. Servet-i Fünûn şairlerinin ilk şiirleri genellikle bireysel konularda oldukları hâlde, Nazif’in daha ilk şiirlerinde sosyal temalara yönelmesi onun ayrı, bir özelliğidir. Nazif’in bireysel konulara eğilişi, 1898’de Servet-i Fünûn’a girmesi ile başlamış ve 1908’e kadar sürmüştür. Bu şiirlerinde, romantik duygu ve hayallerin ve Servet-i Fünûn söz varlığının bütün özellikleri vardır. 1908’den sonra şair, yeniden sosyal temalara yönelmiştir. Bu şiirlerindeki dil de, Servet-i Fünûn şiirinin dilindeki aşırılıklardan ayrılarak, daha doğal bir yön alır.

1908’den sonra gazetecilikle yakın ilgisi dolayısıyla Nazif, bu tarihten ölümüne kadar, nesirle de uğraşmıştır. Genellikle Servet-i Fünûn nesrinin devamı sayılabilecek olan bu nesir, dilce, 1908’den sonraki şiirleri gibi, yer yer doğallaşır. Kökleri yazarın millî, dinî ve İnsanî heyecanlarında olan düşünceleri anlatan bu nesirlerin üslubunda ciddi bir özenti göze çarpar. Bu üslup, içeriğe uyarak, yer yer bir hitabet biçimini alır. Zihniyet bakımından tamamıyla Batılı olan Nazif, Doğu edebiyatının da büyük değerler taşıdığına inanmış ve bütün yazılarında millî değerlerin de koruyucusu olarak kalmıştır.

Samimi bir vatansever olan sanatçı aynı zamanda da oldukça tutucudur. Geçmişin her türlü olumlu değerlerine büyük bir inançla bağlıdır. Bu nedenle, duru ve yalın Türkçenin karşısın-dadır. Servet-i Fünûncular “Sanat, sanat içindir.” anlayışını kabul edip buna göre eser vermesine rağmen, o, sanatı genelde toplumun ve ulusal sorun ve davaların emrinde kullanmıştır.    

Dil ve düşünce bakımından bir hayli eski olan Süleyman Nazif,   vatan ve millet davaları konusunda bütünüyle yeni ve çağdaş bir görüşe sahiptir.

Süleyman Nazif, kişisel hayatında olduğu gibi, manzum ve © mensur tüm eserlerinde de heyecanlıdır. Sevdiğini ölçüsüzce yüceltir; beğenmediğini de alabildiğine küçültür.

Servet-i Fünûn’a bağlı olmakla beraber, Namık Kemal geleneğini devam ettirmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok canlı, çok ateşli bir şekilde ifade etmiştir. Nesirlerinde bile kelime ahengi-ne önem vermiştir. Düz yazıları, şiirlerinden güçlüdür. Türklüğe hayran bir toplumcudur. Nazif, Osmanlı Türkçesinin en güçlü dönemindeki yazarların çoğundan daha sağlam ve daha sanatlı bir dile sahiptir. Ne var ki dilinin anlaşılabilirlikten uzak oluşu onu günümüzden uzaklaştırmıştır.

Eserleri

Boş Herif (1910), İki İttifakın Tarihçesi (1914), Batarya İle Ateş (vatan ve kahramanlık şiirleri, 1918), Âsitân-ı Tarihte (1918); Kara Bir Gün (1919); Fuzuli (1920); Piyer Loti Hitabesi (1920); Nasreddîn Şah ve Bâbîler (1923), Hazret-i İsa’ya Açık Mektub (1924); Mehmet Âkif (inceleme, 1924); Çalınmış Ülke (1924),

İmâna Tasallût-Şapka Meselesi (1926); İki Dost (Ziya Paşa ve Namık Kemal, 1924); Kâfir Hakikat (1926); Yıkılan Müessese (1927); Gizli Figanlar (II. Abdülhamit’i tenkit ettiği gençlik şiirlerini yayımladığı imzasız eseri, 1906); Firâk-ı Irak (Irak’ın vatandan kopuşunu anlatan ağıtlar, 1918); Tarihin Yılan Hikâyesi

(1922) ; Malta Geceleri (nesir, şiir karışık, 1924); Çal Çoban Çal

(1923) , Yılan Hikâyesi.

ZAMBAK 

SON EKLENENLER

Üye Girişi