Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

OKUMA TÜRLERİ-J. B. PONTALİS

Sürekli okuyoruz. Özellikle biz kentliler, bir kitap açmasak bile gazete almasak bile; mağaza, sokak isimleri, reklam panoları, trafik ışıkları, sinyal direkleri vs. Bizden yalnızca işaret okuyucuları olmamamız isteniyor. Modern dünya, kentleşen dünya yanıt verdiğimiz işaretlerle dolu. Neyin işaret edildiğini anlamadığımızda huzursuz oluruz (örneğin yurtdışı yolculuklarında) veya işaretler belirsiz olduklarında ve onları yorumlamakta zorlandığımızda. Âşık olduğumuzda, kıskançlık ateşiyle tutuştuğumuzda işaretleri bekler halde oluruz (Proust, Alain). Bilmek isteriz, neye tutunacağımızı bilmek isteriz. Bir yüzü okumaya çalışırız, boydan boya çözebileceğimiz, hiçbir şey saklamayan bir açık kitap gibi olmasını isteriz. Bir yüzü okumak, düşünceleri okumak -“ne düşünüyorsun?” sorusuna verilecek bir aldatıcı yanıtı engellemenin tek yoludur-, düşleri okumak, Albertine’in uykusunun kıvrımlarına dalmak. Doyurulması olanaksız istek; işaretler nesneyi soymadan gizlerler.

Okuma sözcüğünün güncel enflasyonu; Bir haritayı okuyoruz, bir röntgen filmini okuyoruz; futbolda, teniste rakibin oyununu okumak gerek. Bir tabloyu okumayı öğretiyorlar bize.
Okuma deneyimi ise bu değil. Tam tersidir. Bir kitap okumak, kendini onun tarafından sürüklenmeye bırakmak, bir çifte yabancılaşma - tuhaflaşma- ve sahip çıkma hareketi içinde bilinmeze doğru sürüklenmeye razı olmak, işaretleri çözmeyi, imgeleri yorumlamayı unutmak demektir. “Metinsel” eleştiri okuma deneyimini şifre çözmeye indirger: dekode etmek, şifre çözmek, imleyenleri saptamak... Roland Barthes okuyucunun zevkini tanımladığında, bunu metin zevki olarak adlandırmıştır.

Yazar, belki, bir metni üretiyor. Fakat bana zevk veren, coşturan, alt üst eden bir metin değildir.

Hepimiz biliriz, çocukken yere ya da yatağa uzanmış, kimliğimizi, şimdimizi, ailemizi unutmak için bir kitapta kaybolmanın yarattığı yoğun duygulanımları. Bunu bazen yeniden yaşadığımız olur. Çevremizde konuşulanları duymazdık bile.

Annelerimiz bize kızar; “gözlerin bozulacak” derdi. Oysa kitaplar dünyalara, bilinmeyen ülkelere ürkütücü kahramanlara, çılgın maceralara, bazen bizi korkutan, bazen de bizi büyüleyen ve yaşamımız boyunca âşık olacağımız kadınlara açılırdı.

Okuma deneyimi analiz deneyiminin öncülüdür. Her ikisi de taşıma, aktarım, kendi dışında olmaktır. Her ikisi de bir yabancı deneyimidir. Kaynağa olabildiğince yakın bir yabancı.
Kapılmaya, götürülmeye, çevresinde olanı görmemeye, kendi olduğunu sandığı şeyin içinde hapis olmaktan kurtulmaya, “geri ülkeden” gelen bu sesler dışındakileri duymamaya razı olmak demektir.

Yazardan önce, ozan. Romandan önce, masal. Yazıdan önce, söz. Dilden önce şiir bize sözcüğün bir nesne olduğunu gösterdi.
(Pencereler, Bağlam Yay.)

SON EKLENENLER

Üye Girişi