Abdurrahman Cahit ZARİFOĞLU HAYATI ve ESERLERİ
(1940-1987)
Şair ve yazar.
1 Temmuz 1940’ta Ankara’da doğdu. Baba tarafından Kafkasya’dan gelip Maraş’a yerleşen bir aileye mensuptur. Babası Niyazi Bey hâkimdi. Annesi Şerife Hanım, Maraşlı Evliyazâdeler’dendir. Okuma yazmayı, resim yapmayı, Kur’an okumayı daha okula başlamadan annesi ve anneannesiyle mahalle hocalarından öğrendi. Babasının görevi sebebiyle çocukluğu Silvan, Baykan, Siirt, Siverek, Kızılcahamamve Ankara’da geçti. Siverek’te başladığı ilk öğreniminin ardından orta öğrenimini 1951’de döndükleri Maraş’ta tamamladı. Lisenin son sınıfında beklemeli olduğu sırada bir ilkokulda vekil öğretmenlik yaptı. Pilotluk hevesiyle bir yaz boyunca Eskişehir’de Türk Hava Kurumu’nun uçuş kurslarına katılarak Millî Model Uçak B Sertifikası aldı (1961). Yüksek tahsilini, aynı yıl girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde uzun süren bir öğrenciliğin ardından tamamladı (1971). 1967 ve 1973’te Almanya’ya gitti. Goethe Enstitüsü’nün dil kurslarına devam etti, belli başlı Avrupa şehirlerini dolaştı. Öğrencilik yıllarında İstanbul’da gazetelerde sekreterlik, bazı kurumlarda çevirmenlik gibi işlerde çalıştı. İstanbul’da özel bir lisede Almanca öğretmenliği yaptı. 1973’te Sarıkamış’ta başladığı askerliğini 1974 harekâtının ardından gönderildiği Kıbrıs’ta tamamladı (1975). Dönüşte Ankara’da bir kamu kuruluşunda, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü’nde çevirmenlik yaptı. Radyoda görevi raportör, araştırma görevlisi, uzman ve şef olarak sürdü. 1983’te İstanbul’a taşındı.
Maraş Lisesi’nde okurken edebiyatla ilgilenen bir arkadaş grubuna dahil oldu. Erdem Beyazıt, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören ve Alaeddin Özdenören gibi ileride şair, hikâyeci ve yazarlar çıkaracak bu gruptaki arkadaşlarıyla Hamle adlı okul dergisini yeniden çıkardı. Bir taraftan da Maraş’taki mahallî gazetelerde sanat-edebiyat sayfaları hazırlıyorlardı. 1962’de tek sayılık Açı dergisini çıkardı. Aynı yıl İstanbul’da Sezai Karakoç’la tanıştı. Yeni İstiklâl gazetesinin sanat-edebiyat sayfalarında Abdurrahman Cem adıyla şiirler yayımladı (1965). 1966’da Diriliş dergisinde şiirleri, “İns” adlı uzun hikâyesi yayımlandı. Şiirleriyle Yeni Dergi, Soyut, Türk Dili, Papirüs gibi dergilerde de göründü. Edebiyat dünyasında tanınmaya başladığı bu yıllarda ilk kitabı İşaret Çocukları’nı çıkardı. Diriliş’te yazmayı sürdürürken 1969’dan itibaren Ankara’da Nuri Pakdil’in çıkardığı Edebiyat dergisinde bazı ürünleriyle yer almaya başladı. Bu derginin yayınları arasında şiir ve hikâye kitapları çıktı. 1976’da arkadaşları Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt, Alaeddin Özdenören’le beraber Mavera dergisini kurdu. Bu verimli yeni çalışma döneminde derginin yönetimine katıldı, gençlerle yazışmalar yaptı, şiir ve yazılarını yayımlamayı sürdürdü. Dergiyle birlikte kurdukları Akabe Yayınları arasında şiirleri ve günlükleri kitap haline getirildi. Bunlara ardı ardına çıkan çocuk kitapları eklendi. Yönelişler şiirlerinin yayımlandığı bir başka dergi oldu. 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği’nce kendisine çocuk edebiyatı dalında ödül verildi. İslâm coğrafyasının değişik bölgelerinde müslümanlara uygulanan zulüm ve baskılar, yaşanan acılar, savaş ve ölümler karşısındaki tepkileri şiir ve yazılarına yansıdı. Bir taraftan da Yeni Devir, Millî Gazete ve Zaman gazeteleriyle İslâm ve Gülçocuk dergilerinde Zarifoğlu, Ahmet Sağlam, Vedat Can gibi adlarla yazılar yazdı. Son şiirlerinden birkaçı Yedi İklim dergisinde çıktı. Son şiir kitabı Korku ve Yakarış yayımlandığında (1986) şair olarak ününün doruğundaydı. Yakalandığı pankreas kanserinden kurtulamayarak 7 Haziran 1987’de öldüğünde İstanbul Radyosu’nda denetçi idi. Ölümünün ardından şairler, yazarlar ve bilginlerin de katıldığı bir cenaze merasimiyle Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ardından şiirler yazıldı, eski geleneğe uyularak ölümüne tarih düşürüldü.
Cahit Zarifoğlu’na şiiri için elverişli bir dilin kapısını açan İkinci Yeni şairleri olmuş, kişiliği üzerinde belirleyici rolü Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç oynamıştır. Şiir tekniği bakımından belli bir şaire bağlanamayacak olan Zarifoğlu daha ilk şiirlerinde kendi sesini bulmuş, kendi kuşağı içinde şiirde yapı sorununu en iyi kavramış bir şair olarak görülmüştür. Nitekim ölümünün ardından yazılan bazı yazılarda “bir gün keşfedilecek özel bir ada” diye nitelenmiştir. İlk kitabı İşaret Çocukları’nda yer alan şiirlere çevresindeki tabiat öğeleri, hayatta gözlediği her türlü canlılık belirtisi, kımıldanış ve kıpırtı, mâsumluğun birer simgesi olan su, ağaç, anne, çocuk vb. şaire verdiği hayret duygusuyla girer. Bu özellikleriyle şiirleri, yaşamaya dayanak olan yeni bir hikmetin arandığı, yer yer de hikmet özlerinin yakalandığı şiirler olarak değerlendirilir. Şiirinde ve sanatındaki içsellik boyutunda Alman şiiriyle ve Rainer Marie Rilke ile kesişir. Yer yer ilk kitabında görülen “tahkiye”, ikinci şiir kitabı Yedi Güzel Adam’ın destansı bir tona bürünen dili içinde belirgin hale gelir. Bu şiirlerdeki iri ve adaleli erkek figürü estetik bir halde şekillenir. Onun sanatında fiziksel irilik seçkinlik, mânevî güç, aşk gibi içe ait değerlerin de bir ifadesidir. Menziller’de başlangıçtaki psikolojik yoğunluğun kısmen gevşeyerek rahatladığı şiirleri yer almaktadır. Son şiir kitabı Korku ve Yakarış’ta şairin özlü bir söyleyişe ulaştığı, ilk şiirlerindeki içselliğin toplumsal sorumluluk boyutuyla da birleşen mânevî bir kıvama kavuştuğu görülür. Yedi Güzel Adam’la aynı verim evresinin eseri olan İns’te şairi bir kültür mirası devralmamış, henüz kendisine kelime de verilmemiş ilk insanı, yaratılıştaki gizli sebebi araştırarak yeryüzünde hayret ve merakla yürürken buluruz. “Ne çok acı var!” cümlesiyle başlayan Yaşamak adlı günlükleri Türk edebiyatında bu türde yazılmış en orijinal eserlerden biridir. Zarifoğlu, Savaş Ritimleri adlı romanında Afganistan’ın işgal günlerini on dört yaşındaki bir çocuğun ağzından anlatmaktadır. Ölümünden sonra yayımlanmış, bir savaş pilotunun romanı olan Anne’de derin psikolojilerle iç içe geçmiş bir uçma serüveni anlatılır. Çocuk romanlarında insanî değerleri ve sorunları hayvanlar dünyasına aktararak hem çocukların hem de yetişkinlerin kendilerine göre tatlar bulduğu bir dil ve anlatım oluşturur.
Şiir:
1.İşaret Çocukları (1967);
2.Yedi Güzel Adam (1973);
3.Menziller (1977);
4.Korku ve Yakarış (1986);
5.Şiirler (1989; burada daha önce kitaplaşmış olanlarla hiçbir kitabına girmemiş şiirleri bir araya getirilmiştir).
Hikâye:
1.İns (1974);
2.Hikâyeler (1996; İns’teki hikâyelerle daha önce kitaplarına girmemiş bazı hikâyelerinden oluşmaktadır).
Roman:
1.Savaş Ritimleri (1985);
2.Romanlar (1991; Savaş Ritimleri’ni ve yazarın sağlığında yayımlayamadığı Anne romanını içermektedir).
Deneme:
1.Bir Değirmendir Bu Dünya (1986);
2.Zengin Hayaller Peşinde (1999);
Çocuk Edebiyatı:
1.Serçekuş (uzun hikâye, 1983);
2.Ağaçkakanlar (roman, 1983);
3.Katıraslan (uzun hikâye, 1983);
4.Yürek Dede ile Padişah (masal, 1987);
5.Motorlukuş (uzun hikâye, İstanbul 1987);
6.Küçük Şehzade (masal, 1987);
7.Gülücük (şiir, 1989);
8.Kuşların Dili (Mantıku’t-tayr’dan hareketle yazılmış hikâyeler, İstanbul 1989);
9.Ağaç Okul (şiir, 1990);
10.Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk (toplu çocuk kitapları, İstanbul 2006).
Mektup:
1.Okuyucularla (İstanbul 2009);
2.Mektuplar (İstanbul 2010).
Bunların dışında günlüklerini Yaşamak (1980), konuşmalarını Konuşmalar (ts.) adlı eserinde toplamış, Sütçü İmam adıyla bir tiyatro eseri yazmıştır (1987). Eserleri ölümünden sonra “Cahit Zarifoğlu/Bütün Eserleri” başlığı altında külliyat halinde çıkmıştır.
Şair hakkında ölümünden sonra Yedi İklim (nr. 5-6, Temmuz-Ağustos 1987), Mavera (nr. 129, Eylül 1987), Kitap/Haber (nr. 15, Şubat-Mart 2003), Hece (nr. 126-128, Haziran-Temmuz-Ağustos 2007) gibi dergilerce özel sayılar, Bürde (nr. 3, Haziran 1991) dergisi tarafından özel bölüm hazırlanmıştır. Adına şiir ödülü konmuş (2003), üç yıl bu ödül verilmiştir. Ayrıca Nazım Elmas, Mustafa Yeşilkaya, Ali Pulat, Hüseyin Çolak, Rıdvan Çınar gibi araştırmacılar tarafından hakkında yüksek lisans tezleri hazırlanmıştır.
Ferman Karaçam Kaynak: İslam Ansiklopedisi, 44. Cilt
CAHİT ZARİFOĞLU HAYATI ve ESERLERİ
Cahit Zarifoğlu kimdir? Hayatı ve eserleri: Bugünlerde ‘Yedi Güzel Adam’ isimli TV dizisiyle ismini genç kuşaklara aktardığımız pek çok güzel insandan birisidir. Diğer güzel adamlar kimdir diye sorarsanız sırasıyla; Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaaddin Özdenören ve Rasim Özdenören‘dir. Cahit Zarifoğlu ile ilgili ansiklopedik bilgilere bakalım biraz;
Gazeteci, şâir ve yazar. Aslen Kahramanmaraşlı olan Cahit Zarifoğlu, 1940 senesinde Ankara’da doğdu. Çocukluğu Ankara, Siverek ve Kahramanmaraş’ta geçti. Çocukluğundan îtibâren şiir ve edebiyâta karşı ilgi duyan Cahit Zarifoğlu, şiir ve yazı yazmaya Kahramanmaraş’ta lise öğrencisiyken başladı. Okul dergilerinde ve Kahramanmaraş mahallî basınında şiir ve yazıları yayınlandı. Kahramanmaraş’ta Açı adında bir sanat dergisi çıkardı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyâtı Bölümünde okurken Türk Dili, Papirüs ve Yeni Dergi’de şiir ve yazıları neşredildi. Yeni İstiklâl Gazetesi sanat sayfasında, Diriliş, Edebiyât ve Mâverâ gibi dergilerde yayınlanan şiir ve yazılarıyla edebî kişiliğini ortaya koydu. Bâzı gazetelerde takma adla yazdığı köşe yazıları ise onun fikrî şahsiyetinin gelişme safhaları oldu.
Cahit Zarifoğlu 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyât Fakültesi Alman Dili ve Edebiyâtı Bölümünü bitirdikten sonra Avrupa’ya gitti. Dil kurslarına katıldı. Çeşitli Avrupa ülkelerini dolaştıktan sonra Türkiye’ye döndü. Dönüşünde bir özel lisede öğretmenlik, bâzı kuruluşlarda ve TRT’de tercümanlık, teknik sekreterlik ve denetçilik yaptı. 7 Haziran 1987 senesinde İstanbul’da vefât etti.
Cahit Zarifoğlu, ilk şiirlerinde madde-ruh çatışması ve Batı diktasına karşı Doğu protestosu gibi temaları işledi. İşâret Çocukları adlı ilk şiir kitabının ardından Yedi Güzel Adam adlı şiir kitabını neşretti. Bu ikinci kitabında Anadolu insanının acılarını, ümitlerini, sevgilerini ve dînî inançlarını yansıttı. Üçüncü şiir kitabı Menziller’de İslâmiyetteki insan sevgisi ve içtimâî (sosyal) mutluluk konularını işledi. Sosyal adâleti ve mutluluk özlemini işlediği son dönem şiirlerini ise Korku ve Yakarış adlı kitabında topladı. Cahit Zarifoğlu ’nun bütün şiirleri onun vefâtından sonra 1989 yılında Şiirler adıyla neşredildi.
Cahit Zarifoğlu ’nun seçkin özelliklerinden birisi de çocuk edebiyâtına yönelmiş olmasıdır. Şiirlerinde de çocuk temasını işleyen Cahit Zarifoğlu, bilhassa 1980’den sonra çocuklara hitâb eden çocuk romanları yazmıştır.
Çocuk romanları şunlardır: Ağaçkakanlar, Serçe Kuş, Yürek Dede ile Pâdişâh, Küçük Şehzâde, Motorlu Kuş. Yürek Dede ile Pâdişâh adlı çocuk romanıyla 1985 senesinde Çocuk Edebiyâtı dalında Yazarlar Birliği Ödülünü kazandı.
Bunlardan başka İns adıyla ütopik hikâyeler, Savaş Ritimleri diye bir roman, Sütçü İmam adıyla bir oyun yazmıştır. Denemelerini Bir Değirmendir Bu Dünyâ’da toplamış olan Cahit Zarifoğlu ’nun günlükleri Yaşamak adlı eserde yayınlanmıştır.
KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 4. CİLT
Cahit Zarifoğlu Hayatı ve eserleri: (1940-1987)
İslâmî akımın başta gelen şairi, İkinci Yeni’ye de bağlantısı bulunan Cahit Zarifoğlu ’nun nesir yazıları ve çocuk kitapları da bulunmaktadır. Kahramanmaraşlı olan Cahit Zarifoğlu , İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatını bitirdikten sonra, (kendi deyişiyle) Avrupa’nın başlıca şehirlerini “otostopla” gezdi, dil kurslarına katıldı. Dönüşünde bir özel lisede öğretmenlik, bazı kuramlarda ve TRT’de çevirmenlik, sonra denetçilik yapan Cahit Zarifoğlu, genç yaşında İstanbul’da öldü.
Şiir ve yazıya, Maraş’ta, lise öğrencisi iken (aynı lisedeki) Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Akif İnan, Nuri Pakdil gibi (ilerde İslamcı Edebiyat Akımı’nı teşkil edecek) arkadaşları ile okul dergilerinde ve Maraş mahalli basınında başladı. Daha sonra (1966-72) şiirleri Türk Dili, Papirüs, Yeni Dergi’de yayımlanan Cahit Zarifoğlu, asıl kişiliğini ise Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerinde göstermiştir. Bazı gazetelerde takma adla yazdığı köşe yazıları ise, onun fikir şahsiyetinin gelişme safhaları olmuştur.
Şiir Kitapları:
1.İşaret Çocukları (1967),
2.Yedi Güzel Adam (1973)
3.Menziller (1977),
4.Korku ve Yakarış (1986)’tır. Cahit Zarifoğlu ’nun bütün şiirleri ise 1989’da “Şiirler” adıyla neşrolunmuştur.
Cahit Zarifoğlu ’nun çocuk kitapları da büyük ilgi toplamış ve ödüller kazanmıştır. Daha önceki şiirlerinde de çocuk temleri çok bulunan şairin özellikle 1980’den sonra çocuk konularına yönelmesi ilgi çekicidir. Bu yoldaki eserleri:
1.Katıraslan (1983),
2.Ağaçkakanlar (1983),
3.Serçe Kuş (1983),
4.Yürekdede ile Padişah (1984),
5.Küçük Şehzade (1987),
6.Motorlu Kuş (1987)’tur.
Bunlardan başka İns adı ile ütopik hikâyeler (1974) , Savaş Ritmleri diye bir roman (1985), Sütçü İmam (1987) adıyla bir oyun yazmıştır. Denemelerini, Bir Değirmendir Bu Dünya (1986) da toplamış olan Cahit Zarifoğlu ’nun günlükleri Yaşamak (1980)’da yayımlanmıştır.
Cahit Zarifoğlu ’nun başkalarına benzemeyen, çok yönlü şahsiyeti, elbet eserlerine de yansımıştır. Bu bakımdan, onun karakterini anlatan bazı paragrafları (dostlarının ağzından) sunuyorum:
“Taşıdığı bu dervişane sevgi onun ruhsal kişiliğinin de ana çizgilerinden biridir. Sevgi gösterişi de kendince ve özgündür Cahit Zarifoğlu ’nun, coşkuludur. Yanında bulunduğunuzda, çay içtiği bardağa, okuduğu gazeteye, yazdığı daktiloya, baktığı resme, konuştuğu insana, okşadığı çocuğa sürekli sevgi dalgaları yayarak yöneldiğini görürsünüz. Bu durum hemen, onun kişiliğiyle şiirinin ne derece iç içe, ne derece birbiriyle bütünleşmiş olduğunu da düşündürür bize. Cahit Zarifoğlu bir memur çocuğudur. Çocukluk ve gençlik dönemi Anadolu’nun çeşitli yörelerinde geçmiştir. Anadolu’yu, Anadolu’nun şartlarını, orada yaşayan insanın dünyasını içinden tanımıştır. Sarıkamış’ta sert kışlar görmüştür, Maraş’ta yemyeşil baharlar. Uzun, renkli bir üniversite yaşamıştır İstanbul’da. Serüven, hareket, hız dolu Avrupa gezileri yapmıştır. Bütün metropollerini, önemli kentlerini gezmiştir Avrupa’nın. Değişik yüzler, değişik çevreler, değişik iklimlerle karşılaşmıştır. Sayısız dostluklar, ilişkiler kurmuştur. Yazışma köprüleri oluşturmuştur dünyanın dört bir yanıyla. Şahsen onun kadar çok yazışan bir başka insan daha tanımış değilim. Çantasında, ceplerinde tomar tomar mektuplar gezdiren bir kişiydi O. Mavera’da uzun süre okuyucularla sürdürdüğü açık yazışmalarını okumaya doyamazdık. İnanıyorum ki mektupları Türk yazışma edebiyatının baş eserleri arasında yer alacaktır.
Denebilirse hep taşıra taşıra yaşamış bir şairdir Cahit Zarifoğlu. Hınca hınç dolu yaşanmış hayatının yansımaları az değildir eserinde. Diyeceğim, hayatıyla ilgili bilgimiz, onun şiir labirentlerine daldığımızda rehberlik eder bize, yolumuzu şaşırmayız. Gerçekten de o, kendi deyimiyle “tepeleme şair gibi yaşadığından ” olacak, hayatı bilinmeksizin şiiri geçit vermeyen bir şairdir. “Her sanatta olduğu gibi şiirde de “en yeni” diye zaman zaman tecelli eden kıymet, hakikatte yeni bir şahsiyettir. ” diyor Yahya Kemal. Cahit Zarifoğlu’nu bu anlamada “yeni şahsiyet” yapan önemli etkenlerden biri, bizce, şiiriyle yaşantısı arasındaki kopmaz bağdır.” (Ramazan Dikmen, Mavera, 129, Eylül 1978, s. 72)
Bu kişiliğinin yanı sıra, Cahit Zarifoğlu ilhamına ve şiir tesadüflerine güvenen bir şairdir. Geniş ve müsamahalı bir İslâm irfanına yaslanan Cahit Zarifoğlu, Almancası dolayısıyla de geniş ölçüde Batı kültürüne sahip bir aydındır. Nabi Avcı (aynı dergide, s. 139-141) Batı’dan da feyz alan Cahit Zarifoğlu ’nun, “Dinci-Varoluşçu” filozof Kirkgard’la ilgileri konusunda şunları söylüyor.
“Cahit Zarifoğlu, Diriliş dergisinde şiirleri yayımlanmış bir şairdi. Kirkegard’ın “Korku ve Titreyiş”! de o yıllarda aynı dergide çıkmıştı… Cahid’in “Dinci Varoluşçu bir şair olduğu, bununla da pekâla kanıtlanabilir” Avcı, Rasim Özdenören’e soruyor “Kirkegard’ı okur muydu Cahit Zarifoğlu ?” Adı geçen şu cevabı veriyor: “Evet, Cahit, Kirkegard’ı okumuştur”.
Mavera’da (sayı, 129 Cahit Zarifoğlu, özel sayısı) Şaban Abak’ın hazırladığı “Cahit Zarifoğlu ’nun Kişiliği ve Sanatı Çevresinde Söyleşi’’de (s. 118-154) yakın arkadaşları, (O sırada ölmüş olan) bu şair dostları hakkında, samimi ve ilgi çekici malzeme vermektedirler.
Nitekim, aynı konuşmada Cahit’in, ünlü Alman düşünür ve eleştirmeni R.M. Rilke’yi de iyi okuduğu anlaşılıyor. Bilindiği gibi Cahit Zarifoğlu İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi mezunu idi. Özdenören bu konuda şunları söylüyor:
“-Rilke, Cahit’in mezuniyet tezi idi. Rilke hakkındaki tezi, bilimsel bulunmadığı için reddedilmişti. Fakat onun tezindeki düşünceleri, Rilke’yi belki en iyi anlatan yorumlardı. ”
Ancak, Cahit Zarifoğlu ’nun yine de kitaptan ve kitabîlikten, kaçtığı, felsefeden ve hatta fazla okumaktan da hazzetmediği bazı yakınlarının kanaatleri arasındadır.
Ancak bu, Cahit Zarifoğlu ’nun, şiirinde felsefe yoktur anlamına gelmez. Tam tersine metafizik kuşkular, “kozmik” duyum ve duyuşlar, dünya, öbür dünya, ölüm ve hayatla ilgili temalar, Cahit Zarifoğlu şiirinin başlıca öğeleridir. Ancak, mü’min bir müslüman olan Cahit Zarifoğlu bu felsefî konulara, materyalist veya Marksistlerin şüpheci, karamsar ve ümit giderici bakışları ile yaklaşmaz. Ölümden söz ederken dahi, bu ezeli alınyazımızı kabullenmişliğin huzuru içinde görünmektedir. “Kartal Ölüsü“şiiri bu açıdan da okunabilir:
“Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim
Kan akıtılmadan Kesildi damarlarınızın sıcaklığı Söyleyin kim yokladı Bir ateş salmayla içinizi
Şimdi doya doya seyredin gövdenizi Kalabalıklardan eli mızraklılardan Otomobillerden nüfus patlamasından Ve koca denizlerin kirlenip ağrımasından”
(Menziller, s. 32)
Mavera, Cahit Zarifoğlu özel sayısında M.R. Şirin’in (s. 25) ve Ramazan Dikmen’in (s. 73) aktardıkları şu iki parça şiir de Cahit Zarifoğlu ’nun ölüm karşısındaki duygu ve tutumunu ortaya koymaktadır:
“Bana bu gece ölümüm gösterildi.
Büyük ak saçlı başım
Dolunay gibi kaydı iki taşın arasında
Dört kutsal kelime duydum
Acz
Nasip
Rahmet
Ölüm
Dört kutsal kelime daha duydum
Tutsaklık
Teklif
Kabul
Özgürlük
Ve dört kutsal kelime daha, duydum Kendi sancağımdı tuttuğum
Zulmedince kendim
Lütfedince sen
Seni andım hamdettim sana taptım”
(s. 73)
“Ölüm başucumda
Bir melek elini uzatıyor bana
Yapayalnız Bir yolculuk
Ruhların beklediği bir yer var
Orada
Bir sığırgözü gibi bakıyor bana
Ölüm
Neden örtülerin altındasın, hadi çık
Görün bana
Zaman yol alıyor O saat, ah o saat
Kim bilir nerede konaklar
Şatom kararıyor, ay ışığında mezar
Lâmbayı yak anne, üşüdü parmaklarım
Gidiyoruz azar azar”
(s. 25)
Nazarî bilgi ve kitâbî anlatıştan hoşlanmayan Cahit Zarifoğlu, şiir üzerinde ve özellikle kendi şiiri üzerinde konuşmaktan, görüş beyan etmekten de uzak duruyor.
O kadar ki, arkadaşları, bu konuda “Cahit’in poetikası yoktur” diyecek kadar ileri gidiyorlar. Kendisi de bu görüşü benimsemişçesine şunları söylüyor:
“Şair, kendi şiirlerini bilmeli, şiir anlayışını açıklayabilmeli, edebiyatta nelerin olup bittiğini, izleyerek bilmeli ve bilerek izlemeli, gibi kanaatlar var. Bu yeteneklerin, hepsinden yoksunum.
Bir köşede, ortak aramadan, hemen hemen tek başına, tevazu içinde edebiyatın zevkü safasını yaşayan biriyim. Edebiyatın eylemi, pratiği, hareketi içersindeyim. İyice, şöyle geriye çıkıp bakabiliyorum diyemem ona.
Ben şahsen, bazı şiirleri, ertesi gün sadece kendim gizlice okuyacakmışım gibi yazarım. Bazılarım ise bütün dünya okuyacak, anlayacak ve kendine çeki düzen verecekmiş gibi. Mesela şu beyti böyle yazmıştım:
O sabah ezan sesi gelmedi camimizden
Korktum bütün insanlar adına”
(Türkiye Yazarlar Birliği, T. Fikir ve Sanat Yıllığı, s. 210-211)
Şiirinin Özellikleri
Cahit Zarifoğlu ’nun şiirleri (ve hikâyeleri de) umum hatları ile “kapalı” hatta zaman zaman “anlamsız” denilebilecek kadar örtülü bir şiirdir. Ancak, “anlamsız” hatta “kapalı” sıfatlan yazdığı bütün şiirler için kullanılamaz. Hatta aynı kitabında bile normal anlaşılır şiirlerin yanı sıra anlaşılmaz denilebilecek şiirler bulunmaktadır. Menziller kitabında yan yana iki şiirini bu açıdan karşılaştıralım:
GÜZELCİN
Koşu koşuver nar-gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçaların üzerinde
Koştur azaplarından kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ayince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahana
Mutluyuz bütün cihana duyur
(Menziller, s. 55)
Apaçık bir aşk şiiri olduğu kadar da burcu burcu tabiat, köy Maraş, âdet ve töre unsurları kokan bu şiirin açıklığı, üstelik mecaz (imge) yokluğundan veya azlığından da gelmiyor. Buna karşılık aynı kitapta yine bir aşk şiiri… Aşka Dair’den 2. bölümü okuyalım:
“Diren su
Çok benizli at nal sesi
Bırakmadan evlerimizin kaslarına
Karşı geliyor
Gövdenin ıhlamur yumuşatmasına
Yolladıkları
O yollar-ince- urgan dövünmeler
Yorgan altında
Fokurdayan kızamıklı çocuklar
(Menziller, s. 56)
Buradaki kapalılık ve hatta anlaşılmazlık da, imaj (imge) çokluğundan değildir. Öyle geliyor ki, her şeye rağmen, ilk çıkışını yaptığı İkinci Yeni”nin, Türkçeyi tersyüz eden, anlaşılmazlığı bilhassa isteyen üslûp anlayışı, Cahit Zarifoğlu ’nda (son şiirlerine kadar) etkili olmuştur. Bunun sebebi; şüphesiz, hem modaya kapılmışlığı vardır, hem de fazla açık yazarsam, tükenirim, “basit görünebilirim” endişesi mevcuttur. Bu yüzden ilhamı gürbüz, mecaz gücü, zaman zaman erişilmez olan bu şair, rahat yazdığı şiirlerinin çoğunu anlaşılmazlığa feda etmiştir.
Şiirinin “kapalı olduğu”., “neden kapalı yazdığı” gibi sorulara karşı, bazen aykırı sözlerle direnmiş görünmektedir. Çok “zarif olduğu bilinen tabiatı ile, bu alayı biraz utana sıkıla yapmaktadır. Şöyle:
“Cahit Zarifoğlu hayatı boyunca şiirinin zor anlaşılırlığı, kapalı olduğu, şiirlerine bir anlam verilemediği yolundaki sorulara muhatap olmuştur. İşte bu tür sorulardan birine cevabı:
“- Şiirlerimi genellikle ifade ettiğiniz gibi “örtülü manalı” bulanlar çoğunlukta. Bu şiirin diline aşina olmayanların kolay kolay anlamaları mümkün değil. Biraz gayretle anlaşılabilirler. Tarzım böyle. Buna rağmen yine isabetle belirttiğiniz gibi, bu kapalı anlamın gerisinde İslâmî bir muhteva mevcuttur, hepsinde olmasa bile. Şiir anlayışım üzerinde uzun boylu düşünmedim. Bu şekilde bir soruyla karşılaştığım zaman emin olun biraz bocalıyorum…”
Aynı konudaki başka bir soruya verdiği cevap:
“- Şiir tarzım öyle. Zor anlaşılırlık bu şiirlerin kendisinde olmalı. Ben bir amaçla yola çıkıyor değilim. Şu da sorulabilir, acaba zor anlaşılır şiirler mi var, yoksa zor anlayan şiir okuyucuları mı? Doğrusunu isterseniz bu tartışmaya hiç heves duymuyorum.”
Cahit, anlaşılmaz bulunduğu için buna kırılıp kırılmadığını ve bu duruma nasıl dayandığını ifade eden bir soruya da şu cevabı veriyor:
Ben değil, anlaşılmaz bulanlar nasıl dayandılar? Bu soruyu asıl onlara sormak gerekli. Ben bu tür yakınmalar karşısında hiç irkilmedim. Hemen hiç rahatsız olmadım. Hiç kırılmadım. Biraz da şöyle oldu, karşımdakinin malın alıcısı olmadığım görüyordum. Satıcı, alıcıyla ilgilenir. Ötekinin sorularını geçiştirir. Ama çürük mal satıyorsa her gelene tezgâhtarlık yapmaya çalışır. ”
(Mavera, sayı: 129, s. 44-45)
Ancak, daha sonra Akif İnan’la bir konuşması da, şiirinin ve eserlerinin birçok yanlarına ve özelliklerine ışıklar sunduğu gibi “kapalılık” konusuna da açıklık getiriyor.
Akif İnan’ın Mavera 129 (Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı)’da yazdığı “Cahit Zariîoğlu ile Konuşmalar” (s. 101-104)’ın tamamını buraya almak mümkün değil. Ancak başlıca kısımlarını alacağım. Alamadığım bölümlerin temel görüşleri ise şunlardır:
1.Çocuk edebiyatına yönelip dört kitap yazmasını, başlangıçta önem verip düşünmediği bir geçiş sayıyor. Yalnız bu eserlerini de, “Tıpkı büyüklere yazar gibi aynı ciddiyet ve önemle yazdığını” açıklıyor.
2.Kalem oynatmadığı tür kalmadığını hikâye, roman, günlük sohbet, piyes, fıkra, radyofonik oyunlar yazdığını… Fakat kendisinin bilhassa ve hatta sadece şair olduğunu vurguluyor. Biz de Zarifoğlu ’na o gözle baktığımızdan, şiiri üzerinde ağırlıkla duruyoruz. Nitekim Akif İnan’ın “Şiiri sever misiniz?” sorusuna şu güzel cevabı veriyor:
“- Bir şaire bu sorulur mu demiyeceğim. Belki de bu soruyu en çok şairlere sormak lazım. Orkestranın birinde çalan bir kemancı varmış. Yüzü hep asıkmış. Aradan çok uzun yıllar geçmiş. Nihayet şefleri bu adamı birinci keman yapmış. Fakat adamın yüzünün aşıklığı hep dikkatini çekermiş. Sormuş, artık birinci keman da oldun. Ama yüzün hep asık. Acaba niçin? Adam sıkılarak: “Efendim, demiş bendeniz müziği pek sevmem de…” Şiiri sevmeden birinci sınıf şair olmak mümkün olmasa gerek. Şiiri seviyorum galiba.
Ama birçok şair sayabiliriz ki şiiri sevmiyorlar. Örnekleyeyim, ama yazmayın olmaz mı?”
Cahit Zarifoğlu, Akif İnan’ın “kapalılık” konusundaki şu sorusuna ise, eserlerinde geçtiği merhaleleri izah ederek, daha değişik bir cevap vermektedir»
Evet, şiirinizin güç anlaşılırlığı konusunda oldukça yaygın bir kanaat var. Bu konuda ne dersinizi
“Evet zor bir şiir yazdığım söylenebilir. Evet böyle demeyi uygun görüyorum. Anlaşılmaz değil, zor şiir.
Bunun çeşitli sebebleri olabilir. Ne gibi? Belki biraz fazla imajlı serbest çağrışım metodunun fazla kullanıldığı şiirler. Özellikle öncekiler. “Korku ve Yakarış” kitabı için birkaç yazı yayınlandı. Veya dostlarla o konuda konuştuk. Genel kanaat bu kitapta yer alan şiirlerin “daha anlaşılır” oldukları. Bu bir bakıma daha önce anlattığımız konunun, anlama da yansımasından ileri gelmektedir. İlk şiir kitabını “İşaret Çocukları”, belirttiğim gibi işaret edilen, kendilerinden bir şey beklenen ama bir parça “mübhem” çocuklarıdır. İkinci kitap olan “Yedi Güzel Adam ”da biraz, giderek “Menziller” de ise daha belirginleşirler. Son kitap olan “Korku ve Yakarış’ta ise menzile varmışlar, bulunmaları gereken makamı, havfü-reca makamını idrak etmişlerdir. Bu serüven içerisinde dikkat edilirse bir durulma, açığa kavuşma da söz konusudur. Ben anlaşılırlığı, kolay veya zor anlaşılırlığı, benim şiir hayatım içerisinde böyle de yorumluyorum.
Bu soru daha önceleri de soruldu. O zamanlar nasıl cevaplar verdiğimi pek hatırlamıyorum. Belki de gençliğin verdiği bir sorumsuzlukla biraz ukala cevaplar olabilir onlar. Bugünse bunları söyleyebiliyorum.”
“Belki bize öykünen (taklit eden) bazı şairler gerçekten anlamsız şiirler yazdılar veya yazıyorlar. Onlara anlamsızlığı benimsemelerini tavsiye etmem. Zor anlaşılırlıkla, zor şiirle, gerçekten anlaşılmaz abuk sabuk, hatta anlamsız olsun diye zorlanmış şiirler farklı şeylerdir. Şiirin ayağı yere basmalı diyorum, şimdilerde. Şairlere, yeni yeni şiire koyulanlara anlaşılır olmalarını salık veririm. Şiirin sırrını aynı zamanda anlaşılır olmanın içinde yakalamaya çalışsınlar. Keşke ben de en başta bunu yapabilseydim. Okuyucum yüzlerce katlanırdı. Ah bu anlaşılır olmak konusu ne kadar geniş ve ilgi çekici. Bir Yunus Emre olmak isterdim. Herkes anlar onun şiirini. Bir okuma yazma bilmez, eğitim görmemiş köylü de, bir veli de. Onların hepsine bir şey anlatır. Görünüşte, ön plânda basit bir yakarış, bir arz vardır. Bunun altı ise derin de derindir. Herkes nasibi miktarıncayı eşeler, anlar, yararlanır. Onun için bu özellik yüksek bir şiir gücü ile de birleşince milyonlar, asırlardır sevegelmişlerdir, okuyagelmişlerdir onu.”
Cahit Zarifoğlu ’nun Akif İnan’la konuşmasında en değerli bir taraf da (gerçeğe yüzde yüz uyup uymadığı bir yana) kendi şiir kitapları üzerinde yaptığı açıklamalardır. Bu anlatışında, şiirlerinin kapalılıktan açıklığa doğru mesafe aldığı… Bunun ise İslâm’da ve tasavvufta “menzile ” yanaşmak ve halka ulaşmakla ilgili olduğu belirtilmektedir. Şüphesiz ki bunun “şairane bir zann” olduğunu düşünebiliriz ve şüphesiz ki onu yalanlamaya kimsenin gücü yetmez. Nitekim, daha sonra, arkadaşları tarafından, Cahit Zarifoğlu ’nun şiirleri ve şiir kitapları hakkında yapılan bütün izahlar, şairin buradaki imana dayalı ama biraz fantastik sözlerine dayandırılmıştır. İşte İnan’ın sorusu ve onun cevabı:
İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller’den sonra, yakınlarda “KORKU VE YAKARIŞ” adını taşıyan bir şiir kitabınız daha yayınlandı. Kitaplarınıza ilgi çekici isimler koyuyorsunuz. Bu son kitabınızın adı ile ilgili bir açıklama yapar mısınız?
Cahit Zarifoğlu : “Şiir kitaplarımın isimlerine sırayla bakarak gerçekten özel bir serüvene tanık olmak mümkün. İşaret Çocukları bir bakıma işaret edilen, gösterilen, seçilen çocuklardır. Bunlarda birtakım manevî yetenekler vardır. Bunlar büyürler ve “Güzel Adamlar” olurlar. “Yedi Güzel Adam” başlıklı kitap ve içinde yer alan şiirler, bu güzel adamları anlatır. Fakat bunlar âdeta dünyevî, maddî bir mücadele içindedirler. Evet bir mücadele içindedirler. Soylu bir davanın kavgasını yaparlar. İçlerindeki soyluluk, manevî güç bu kitapta daha çok irilik, adale kuvveti, şecaat şeklinde belirginleşir. Öfkeli adamlardır, bunlar. İri gövdelerine, rüzgârlı başlarına rağmen ipince bir yürekleri vardır. Hassastırlar. Âşık olurlar. Sevgilileri, anlatılan bu atmosfer içerisinde biraz belirsizdir. İyi gören gözler, bu şiirleri okuduğunda sevgilinin zaman zaman bir kadın, zaman zamansa manevi bir özellik olduğunu görür. Davadır sevilen. Uğruna mücadele edilen şey İslâmî bir öz. Ama henüz tam yola koyulmamıştırlar. Bir anlamda kabukta seyrederler. İşte bu “Yedi Güzel Adam” kitabından sonra “Menziller” gelir. Bu güzel adamlar belli bir menzile doğru yola koyulurlar. Allah ve Peygamber sevgisi, dünya ihmal edilmeden ön plâna çıkmaya başlar. Ve tasavvufa algılama daha netleşir. İşte son kitabımız olan “Korku ve Yakarış” menzile doğru yol alan güzel insanların, bu müminlerin vardıkları bir makamdır. Korku ve Yakarış makamı. Tüm İslâmî deyimiyle “Havf ü Reca” makamı. Bütün müminler bu makamda bulunurlar. Korkarlar Allah’tan ama aynı zamanda umarlar. Beklerler. Allah’ın af ve merhametini, lütuf ve keremini beklerler.
Allah’a giden yol ibadetle, sadakatla, sabırla, cihatla, Allah’ın emirlerine uymakla, yap dediklerini yapmak yapma dediklerinden sakınmakla mümkündür. Ama bunlar bir veli için bile maksuda varmaya yeterli değildir. Bunları yaptıktan sonra sadece umulur. Bu reca makamıdır. (Mavera, 129, s. 101-104)
Not: Cahit Zarifoğlu hakkında, çok güzel bir eser, bu şairin vefatı üzerine, dostlarının Eylül 1987’de çıkardıkları, Mavera, 129, “Cahit Zarifoğlu özel sayısı’’dır.
Ayrıca, Cahit Zarifoğlu şiirinin, diğer arkadaşlarında bulunmayan özellikleri olarak şunları da sayabiliriz:
Şiirleri baştanbaşa okunduğunda aşkın her türlüsüne rastlanılır: günlük sevişmeler bedenî maddî aşk, manevileşen aşk, ilahî aşk… Peygamber ve İslâm sevgisi vs. Şiirinde aşkın yeri büyüktür; hatta çoğu şiirinde “cinsellik” âdeta altyapıdır. Onda sevgili ve kadın, her zaman melekleşmese bile şair onları asla bayağılaştırmamıştır. Kadın sevilen eş, kudsileşen anadır da…
Cahit Zarifoğlu ’nun şiiri asla öğretici (didaktik) olmadığı gibi sırf davacı (ideolojik) bir şiir de değildir. Öğreticilikten ve ideoloji telkininden özellikle kaçmanın şuurundadır. İslâm asla bir “öğreti” değil, onun dünyası, inanç ve güzellik âlemidir. Şair o dünyayı İslâm’ın timsalleri, sembolleri ve çağrışımları ile doldurmaktadır.
Şiirlerinin bazılarında, Sezai Karakoç’un olduğu kadar, Attilâ İlhan’ın, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Cemal Süreya’nın ses izleri sezilebilir. Ancak, uzaktan gelip kaybolan, Cahit Zarifoğlu ’nun bütünlüğü içinde eriyen ve sonraki şiirlerinde izi de kaybolan seslerdir. Kendi sesini bulmuş şairlerdendir Cahit Zarifoğlu, mecaz ve imaj dünyası da ona göredir.
Edada, sentaksı bozmada, serbest çağrışımda, (çok az olarak) zorlama hissini veren mısralarında İkinci Yeniye özenmiş ve zaman zaman da ona benzemiş olmakla beraber, cümlelerini, mısralarını, halk dilinin ve “yerel” kelimelerin de zenginleştirmesiyle mükemmel mısra âhenklerine ulaşmıştır. Kendisine özgü, şiir di- linq ulaşan şairlerdendir. Daha da övülecek bir tarafı, şiirini ve nesrini TDK yahut kendi icadı uydurma sözcüklerle doldurmamış olmasıdır. Müslüman lügatçesinden, tarihî Türkçemizden, sade dilden ve konuşma dilinden ve Maraş çevresi sözlerinden oluşma, güzel bir şiir ve hikâye dili, onun şiirini seçkin yapan sebeplerdendir. Kendisini “an Türkçe”ye kaptıran “Yeni İslamcı Akım”a bağlı bazı kimselerin Cahit Zarifoğlu ’nu bu “komplekssiz” yanı ile de örnek tutmaları gerekirdi.
- Önceki
- Sonraki >>