ŞEYH GALİP - YİNE ZEVRAK-I DERUNUM KIRILIP KENARAE DÜŞTÜ TAHLİLİ
GAZEL
Yine zevrâk-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şişedir bu reh-i sengsâre düştü.
O zaman ki, bezm-i canda, bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i muhabbet, dil-i pare pare düştü
Gehi zih-i serde desti, geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka haste-i gam, der-i lûtf-ı yâre düştü.
Erişüp bahâre bülbül, yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül, dil-i bikarare düştü.
Meh-i bürc-i arızında gönül oldu hâl'e mail
Bana kendi taliimden bu siyeh sitâre düştü.
Süzülüp ol çeşm-i âhû, dedi zevk-ı vasla yâhû
Bu değildi neyleyim bu yolum intizare düştü.
Reh-i Mevlevi'de Galib, bu sıfatla kaldı hayran
Kimi terk-i nâm u şâne, kimi i'tibâre düştü.
ŞEYH GALİP
GÖNLÜMÜN GEMİSİ
Şeyh Galib'in bu yazımızda bir gazelini anacağım. Böylece, senaryo film, hikâye, resim yapıcı ve yazıcılarımıza, çizgiye, figüre, kaleme gelir yeni Şeyh Galip sunuşları olacak.
Güzel bir besteyle musiki hazinemizi süsleyen bu gazel, bir bakıma, Kulekapısı'nda yatan Mevlevi şeyhi büyük şairimizin hayat hikâyesi, bir bakıma da yaşama, inanç ve felsefesinin, divan mazmunları içerisinde harikalı bir yorumudur.
Divan şiirimizin üslup ihtişamı bakımından da en parlak örneklerinden olan bu şiir," musammat" denilen iç kafiyelerle zenginleşmiş, ahengiyle, (her beyit) dörtlük'ler gibi de okunabilir. Şiirin nadide cevherlerini beyit beyit sunmaya çalışalım:
1-"Zevrâk-ı derûn":İçimin, gönlünün gemisi..." reh"=yol. "Seng-sâr"=taşlık, kayalık. Şair, gönlünün kırıklığını, gamım, hüznünü, bir geminin kenara, kuma oturması, kayaya çarpıp kırılması gibi tasarlıyor. Sırçadan (şişe) olan bu gönlün, taşlık yola (bu kadar ıstıraba, çileye, aşk derdine) elbette dayanamayacağını belirtiyor. Yılgın (pasif) bilinen ıstırap, burada bir geminin devimsi parçalanışı halinde, göz önünde bir yıkılış gibi ele alınıyor.
2-"Kâle-i kâm"=Zevk alma, mutluluk kumaşı... "bezm-i can"= Canlar (mutasavvıflar, Mevleviler) meclisi. Daha doğrusu, canlara kader biçilen, Tanrı'nın ruhlarla beraber olduğu ilk meclis (Bezm-i elest)... "Hisse-i muhabbet" sevgi payı., "dil-i pâre pâre"= parça parça gönül.
Galib, daha dünya ve insanlar olmadan, Allanın ruhlarla yaptığı Elest meclisini tasarlıyor. Orada canlar (ruhlar) için birer " muhabbet payı" takdir edilmiştir. İşte o bölüşmeden Galip Dede'nin hissesine, şu paramparça, yaralı gönül düşmüştür.
3- "zir-i ser" başın altı, omuz üstü... "haste-i gam"=gam hastası.." der-i lutf-ı yâr"-sevgilinin lütuf kapısı. Burada,"desti" kelimesinin hem "eli" hem de "testi", "ayağı" kelimesinin de "ayağı ve kadehi" mânâsına getirilerek "tevriye" yapıldığı bilinmektedir.
Beyitte şairimiz, kelimeler, âhenkler yardımı ile aşk sarhoşunun tavırlarını canlandırmaktadır. Bu "gam hastası" kâh elini ensesine kâh ayağını kolluğuna alarak (yahut omzunda testi elinde kadeh olarak) düşe kalka, sevgilisinin iyilik kapısına (Allanın lütuf dergâhına)"düşmektedir".
4- "nevbet-i tahammül"=katlanma sırası.."dil-i bikarar"=kararsız, âşık gönül..
Burada baharın, baharda gül-bülbül sohbetlerinin, gül ve çiçek öbeklerinin her yıl yenilenmesine karşılık, insandaki gamın da eksikliği, yerleştiği anlatılıyor. Bülbül yine bahara erişti, gülle sohbete koyuldu. Ancak, biz sevgiliyi (Ulu Mahbubu) yine göremiyoruz. Ele sohbet, bize tahammül düşüyor.
5-"meh-i bürc-i ârız"=yanağının burcundaki ay. "hâl"=ben, yanak beni... "mâil"=meyleden, düşkün.."sitâre"=yıldız.
Sevgilisinin yanağı bir burç, bu çehrenin parıltısı ay gibi. Parlak ay üstünde kara yıldız gibi duran "ben"e şair meyil vermiştir. Şairin talihine bakınız ki o kadar beyazlık arasında ona bu "siyah yıldız"(kara baht) düşmüştür.
6- "çeşm-i âhu"=ceylan gözü..."zevk-ı vasl"=sevgiliye kavuşma, onunla vuslat zevki... " intizar"=bekleme, hasret.
Sevgilinin ceylan bakışları süzülüyor ve onunla kavuşma zevkine "hayır!"diyor. Galib'in hayattan umduğu bu değildi ama ne yazık ona ıstıraplı bekleyişler düştü.
7- "reh-i Mevlevi"=Mevlevilik yolu, tarikatı... "terk-i nâm u şân"= şöhret ve şânı terk etmek, onlardan sıyrılmak.
Bütün gazelin felsefi derinliği, tasavvufî mânâsı bu son beyitte (makta') toplanıyor. Üç çeşit insanlık dile geliyor burada: Biri (Galibin kendisi) İlâhî aşka sürekli hayranlık içinde, Mevlevi yolunda kalıyor. Kimi insanlar: ad, san, mevki, servet gibi maddi şeyleri küçümseyen olgunluğa ulaşıyorlar. Kimileri de bilâkis "i'tibâr" yani şöhret, mevki, para hırsına düşüyorlar.
AHMET KABAKLI Tercüman, 18 Ocak 1976
- Önceki
- Sonraki >>