EY DİL-İ ŞEYDÂ NE GÜL NE GÜLİSTÂN LÂZIM SANA- NEYLİ
GAZEL
Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün
Ey dil-i şeydâ ne gül ne gülistân lâzım sana
Âşık-ı dil-dâdesin bir dilsitân lâzım sana
Sevdiğin bir tıfl-ı şehr-âşûbdur efsâne-dost
Sergüzeştin söyle ey dil dâsıtân lâzım sana
Sorma tîg-ı gamzesin leb-teşne misin kanına
Lâ’lin em ey âşık-ı dil-haste cân lâzım sana
Şeyh-i şehre minnet etme ey taleb-kârı visâl
Bir kadehle himmet-i pîr-i mugân lâzım sana
Çek licâm-ı rahş-ı kikli geçmesin i-câzı da
Sâha-i ma’nâda Neylî hem-inân lâzım sana
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
Çılgın gönül, sana ne gül gerek ne gül bahçesi. Sen, sevgiliye gönül vermiş bir âşıksın, sana gönül alan bir sevgili lâzım.
Sevdiğin, masal seven, güzelliğiyle şehri birbirine katan bir çocuk; ey gönül, başından geçeni söyle, sana bir destân, bir masal gerek.
Kılıca benzeyen bakışını sorma, kendi kanına mı susadın yoksa? A gönlü yorgun, bitkin âşık, lâ’l dudaklarını em, sana can gerek (Lâ’l, yakut cinsinden kırmızı ve değerli bir taştır. Divan şairleri, sevgilinin dudaklarını lâ’le benzetirler. Eski bir inanışa göre bazı taşlar, güneş ışığıyla lâ’l haline gelirmiş. Sormak, emmek demektir. Tevriyeli kullanılmış.)
Sevgiliyle buluşmak isteyen, muradına ermek istiyorsan şehrin şeyhine minnet etme; sana bir kadehle bir Pir-i mugan lâzım. (Muğ, ateşe tapanların dinindeki rahiplerdir. Bunların büyüğüne Pir-i mugân derler. Şarap ateşe. ateşe tapılan yere. Meyhaneci de Pir-i mugana benzetilmiştir.)
Ey Neylî, soy bir ata benzeyen şâirlik kaleminin dizginini çek de şiirinle mucizeler gösterme menzilini geçmesin, mâna alanında, seninle at başı beraber gidecek bir süvari gerek.
İLGİLİ İÇERİK