ARİF NİHAT ASYA'DAN KİTAP HAKKINDA
KİTAP -I-
Kitabın ağaçla, çiçekle akrabalığı vardır, bunun içindir ki birçok dillerde «Kitap yaprağı» anlamına gelen kelime, «ağaç yaprağı» anlamına olanın aynıdır.
Adanalı, kitabı deniz bildi.. Yaprağa «dalga» dedi.
Dante. Cehennem'inde her çeşit ceza düşünmüş; yalnız yanılmıyorsam, zehirli kitap yazanların sırtına kitaplarından bir hörgüç koymayı unutmuştur.
Gönül isterdi ki, şu memleketin kadınları, aynaya baktıklarının yansı, dörtte biri, onda biri kadar da kitaba baksınlar!
Rahmetlik Hüseyin Rahmi, bir eseri yüzünden mahkemeye verildiği zaman. «Kitaplarımı yığsanız mahkemenin çatısını aşar.» dedi. Yazınca böyle yazmalı: deyince böyle demeli!
Mukaddes kitaplara gökyüzü, noktalama işareti olarak, irili ufaklı yıldızlarını gönderdi.
Kitap II
Açık kalmış bir kitap, «Yarabbi, beni bir okuyan gönder bana!» diye açılmış iki eldir.
Ey kesilmemiş kitap, bir gün gelecek, okunacaksın! Üzerine belki mavi, belki elâ, belki yeşil gözler eğilecek ve seni okurken ağlayanlar olacak, gülenler olacak!
Gösterişsiz cildinin altında bekâretini sakla, ey kitap: güzel yüzler, güzel kirpikler göreceksin... o gün. beklenmeye değer.
Mevsim, üşütmesin seni, çiçekler gibi, baharı beklemeyi bil!
Yaprakların bono değil, çek değil, fatura değil, banknot değildir, yazık ki okunsan da anlaşılmayacağın çağlar, nöbetler geçirmekteyiz.
Kilitleyen kilitlemiş seni böyle sımsıkı, açılma, ey kitap, açılma!
Belki de anahtarın göklerden inecek, bilmeyenler, anlatanlar.
- Bir yıldız kaydı, diyecekler.
Yarın çocuklarımız, çocuklarına, kelimelerinden adlar sekecekler ve taşıdıkları adlara lâyık insanlar olacaklar!
Yaprakların, ötekiler gibi, şu sokakta geçseydi sen yarına çıkamazdın, ey kitap!
Ateşten kurtulduğun gibi, selden de kurtulacaksın ve selden kurtulduğun gibi hoyrat elden de kurtularak sana lâyık eller bulacaksın!
Gösterişsiz kabına bürünmüş, uyuyorsun şimdi... uyu ey kitap, uyu... günü gelecek, uyanacaksın. Bir gülün, bir şark lâlesinin açılışıyla açılacaksın, rengin olacak, kokun olacak: altın Kanatlı arıların, altın kanatlı kelebeklerin olacak!
Bayrak tanıyacak seni, toprak tanıyacak seni... gözler, yıldızlar, dudaklar tanıyacak; okuyacak seni!
Yapraklarını kanat yapıp uçabilenler neslinin geleceğine ben inandım.. Sen de inan, ey kutlu kitap!
Ben unutmadım seni: gecelerin bile okuyabileceği bir aydınlık yazın vardı...
Kendini küçük görme, ey kitap, kitabımsın!
Sayfaların, bir güzel yüz olup gülümseyecek.. uyanacaksın... iki kabını iki yanına açıp gerineceksin, yaprakların, kanat olduklarını hatırlayacaklar, kızlarımız, aynanda tarayacak saçlarını, senden uzaklaşanlar, sana dönecekler, senden af dileyenler olacak!
Çevremizde ateşböcekleri gibi pırıl pırıl uçuşan noktalarınla gökleri yeniden yıldızlayabileceğiz! Kitaplardan kovulmuş destanımızı kitaplara çağırabileceğiz!
Törensiz, nutuksuz ve sessiz, fakat sevinç yaşlarıyla açacağız seni!
Ben, elimde, kesilmemiş yapraklarını kesecek kudreti görüyor: lâkin seni açmak zevkini oğlum tatsın diye bu işi ona bırakıyorum ve sen, çiçekler gibisin: baharı beklemeyi bilirsin, ey çiçeğim kitap, destanım kitap, kitabım kitap!
8 Şubat 1963
KİTAP -III-
Ağabey kardeşini, rafta cilt cilt sıralanmış bir kitap takımına sıradağları seyreder gibi bakarken yakaladı. - Her cildi için beş kuruş var, okur musun?
Kitaplar azametliydi, ama cilt başına beş kuruş da fena para değildi.
Her cildin bitirilmesinde küçük bir yoklama yapılacak, bunu ödeme takib edecekti.
Kardeş, onar, on beşer gün arayla imtihanlarını veriyor; ödemenin -toptan yapılmasını tercih ettiğinden- sonraya bırakılmasını istiyordu.
Fakat son sayfayı bitirip son cildi kapayınca, okuduklarının, parayla değerlendirilemeyecek kadar büyük bir benlik ve kişilik kazandığı için, alacağını reddetti.
Yıllar önce geçmiş bu olayda ağabey, imzasıyla öteden beri tanıdığım bir inanç sahibi; kardeş, yakın bir inanç arkadaşımdır.. kitap ise Rıza Nur'un tarihiydi.
8 Eylül 1962
Arif Nihat Asya, Top Sesleri, 69-71