Kerem ile aslı
Yazarı Hakkında
Söyleyeni belli olmayan anonim Türk aşk hikayesidir.
KEREM İLE ASLI
Kerem ile Aslı hikayesinin ilk olarak kim tarafından, ne zaman ve hangi coğrafyada ortaya çıktığı bilinmemektedir. Ancak bilinen bir gerçek vardır ki o da aslı ile kerem hikayesinin eski aşıklar tarafından en çok anlatılan bir aşk hikayesi olduğudur. Kerem ile Aslı Türkiye’de ve Oğuz grubu Türk boylarında olduğu gibi bazı başka milletlerde de (Ermeni, Gürcü, Lezgi, vb.) bilinen ve sevilen bir halk hikayelerinden biridir. Bunun sonucu olarak hikaye geniş bir coğrafyaya yayılmış ve farklılıklar oluşmuştur.
Kerem ile Aslı hikayesinde Olayların Geçtiği Yerler (mekanlar)
İsfahan, Hoy, Şuşi köyü, Kelb şehri, Kars, Gence, Revan, Çıldır, Ahıshay, Şerki, Orhan, Oltu, Narman, Bayat, Ürgüp, Tiflis, Ahlat, Muş, Malazgirt, Pasin Ovası, Uzun Ahmet, Ha-sankale, Erzurum, Eşenkale, Varbik, Tercan, Çincibeli, Eşkat, Ibrit, Ayaş, Zile, Sivas, ırmak Ovası, Kayseri, Antakya ve Halep.
Kerem ile Aslı hikayesindeki Kahramanlar (Kişiler)
Ahmet Mirza (Kerem), Kara Sultan (Aslı), Kerem’İn Babası (Padişah), Kerem’İn Annesi (Hanım Sultan), Ash’nın Babası (Keşiş), Ash’nın Annesi (Keşişin Karısı), Nur Yüzlü İhtiyar, Sofi (Kerem’İn yanından Ayrılmayan Arkadaşı), Külhanbeyi (Halepli bir kabadayı), Hancı, Kahvehaneci, vb.
Kerem ile Aslı Hikayesinin Özeti
Gözyaşları içinde ihtiyarın ellerine sarılan Hanım Sultan:
Mirza”, kızın adını ise “Kara Sultan” koymuşlar.
- Bir süre sonra kızımızın öldüğünü söyleriz ve buralardan bu nedenle uzaklaşmak isteriz, demiş.
Bunun üzerine padişah keşişe biraz altın vererek azat etmiş.
Diğer taraftan padişahın oğlu Mirza Bey 13-14 yaşlarına gelmiş. Babası onu en iyi hocalarda okutuyormuş. Mirza Bey’in çok kurnaz ve zeki bir arkadaşı varmış. Adı Sofi olan bu arkadaşı bir gün Mirza Bey’e:
- Bak Mirza Bey! Bu kadar okuduğumuz yeterli. Bu gençlik bir daha elimize geçmez. Biraz da eğlenelim, avlanmaya gidelim, seyahatlere çıkıp dünyayı dolaşalım, demiş.
Başı yastık göre mi? Gözü dilber görenin Gözüne uyku gire mi? Zülfüne berdar olanın
demiş ve kollarından yakalayarak kendine doğru çekmiş. Sonra da :
- Ey güzel, sen hangi bahçenin sümbülüsün, deyince,
- Babam İsfahan şahının eski hazinedarı Keşiş’tir. Kerem eyle… Görmesin… Beni salıver gideyim, diye yalvarmış.
Delikanlı:
- Aslı nedir, salıvereyim? Kız:
- Kerem eyle, diyerek yalvarmış.
Delikanlı aslı nedir? Derken birden bire aklına gelmiş ve kıza şunları söylemiş:
- Seni bırakırım ama bir şartım var. Benim adım Kerem, senin adın da Aslı olacak ve bundan sonra birbirimizi böyle çağıracağız, demiş.
Bunun üzerine güzel kız, Kerem’in ateş ve aşk dolu gözlerine bakarak:
- Oğlum ben senin babanım. Niçin derdini anlatmıyorsun, diye sorunca Kerem:
- Baba benim derdim bu şekilde anlatılmaz. Bana bir saz getirin size derdimi anlatayım, demiş.
Kerem bunları söyledikten sonra susmuş. Babası:
Kerem’in böyle üzüldüğünü gören babası:
- Oğlum ben Keşiş’e beş ay süre verdim, bu süre de doldu. Artık düğün hazırlıklarına başlayabiliriz, demiş.
Kerem gözyaşları içinde bunları söyledikten sonra doğruca Aslı Han ile buluştukları bahçeye girmiş. Ancak orada kızın işlediği gergeften başka bir şey kalmadığını görmüş. Yüreğinden aşkın alevleri yükseliyormuş. Gözyaşlarını Ash’nın ellerinin değdiği gergefe dökerek bir türkü söylemiş.
Bunları ah vah içinde söyleyen Kerem şehrin içinde gezerken birisini Aslı Han’a benzetmiş ve eyvah sevgilim beni unutmuş, burada eğlenmekte, diyerek yine almış eline sazı ve bir türkü söylemiş.
Bu türküyü işiten kız:
Bak beyim, ben Aslı Han değilim sen beni ona benzetmiş olacaksın. Senin aradığın kız Hoy şehrine gitti demiş. Kerem arkadaşı Sofi’yi de yanına alarak Ash’nın peşine düşmüş. Gide gide Hoy şehrine varmışlar. Orada bulunan birilerine bu taraftan bir keşişle ailesi geçti mi, diye sormuş, Onlar da:
- Geçti ama onlar Şuşi köyüne gitti demişler. Kerem ile Sofi ertesi gün Şuşi köyüne doğru yol almışlar. Yolda bip yaylada bulunan yolcuları görmüşler ve onlara Aslı’yi görüp görmediklerini sormuşlar. Onlar da, Aslı’yı gördüklerini ancak bir türkü söylemesi karşılığında yerini bildireceklerini söylemişler. Kerem almış sazı eline ve bir türkü söylemiş.
Türküyü çok beğenen yolcular:
- Senin aradığın keşiş buradan geceli otuz gün oluyor. Onlar Kelb’e gitti, demişler.
Bundan sonra Kerem ile Sofi Kelb’e doğru yol almaya başlamış. Kelb’e vardıklarında bu defa da Kars’a gittiklerini öğrenmişler. Oradan tekrar Hoy’a gitmişler. Kerem Ash’nın peşinde perişan bir vaziyette iken padişaha haber gitmiş. Bunun üzerine padişah:
- Eyvah! Biricik oğlum mahvolacak, diyerek hemen Kerem’i aramaya koyulmuş. Nihayet onu Ash’nın bahçesinde ahvahlar içinde bulmuş. Koşarak Kerem’in yanına gelmiş ve ona:
-Ey oğul… Bu ne hâl? Hele sabret, bir çaresini bulacağız, diye teselli etmeye başlamış. Ancak aşk ateşiyle yanan Kerem eline sazını alarak derdini dökmeye başlamış.
Bu arada Keşiş Halep’e gelip bir Ermeni evine misafir olmuş. Ev sahibi onun yabancı olduğunu anlayınca nereden geldiğini sormuş. O zaman Keşiş bir ah çekip:
- Hâlimi hiç sorma! Ne kadar kaçtıysam Kerem peşimi bırakmadı. Kaça kaça nihayet buralara geldim. Neredeyse burayı da bulur. Bir türlü elinden kurtulamıyorum, demiş, Ev sahibi:
- O gelmeden kızı buradan birine verelim, bakar ki kızı başkaları almış, o zaman vazgeçer, sen de kurtulursun, demiş. Keşiş de hemen alelacele kızı nişanlayıp düğün hazırlıklarına başlamış.
Gelelim Aslı Han’a: Ah edip, gece gündüz:
“İlahî, babamın iki gözlerini kör eyle!” diyerek ağlayıp dururmuş. Kerem ile Sofi Halep’e varmışlar. Oradaki bir kahveye oturmuşlar. Halep Paşası’nın külhanbeyi kol gezerken Kerem’i görmüş o da kahveye girmiş, bakalım Kerem külhanbeyine ne söylemiş:
Ela gözlüm sana meftun olalı, Benim çektiğimi bir Mevla bilir. Yay niçin açılmaz gülün dehan Gönül ne yaz bilir, ne şita bilir
Mecnun olur gezerim dağlar yolunu Deremedim şu cananın gülünü Aşık olan anlar aşkın hâlini Yalandır, doğrudur pek ala bilir
Külhanbeyi:
- Ey âşık, hangi bağın gülü, hangi bahçenin sümbülüsün? Nereden gelir nereye gidersin, demiş.
Kerem:
- Buralardan bir Keşiş geçti mi? Kendisi Isfahanlıdır, diye sormuş.
Külhanbeyi:
- Onlar buradadır, deyince, Kerem öyle bir ah etmiş ki ağzından alevler yükselmiş. Bu alevler neredeyse külhanbe-yini yakacakmış. Kerem’in derdini anlayan külhanbeyi:
- Sen merak etme, ben seni kıza kavuştururum; ama kız da seni istiyor mu, deyince Kerem “evet” demiş.
Bu arada Aslı Han’ın düğünü olmaktaymış. Külhanbeyi hemen bir kadın bularak Aslı Han’ın yanma göndermiş. Kadın Aslı Han’ı bulmuş ve Kerem’in geldiğini söylemiş. Gizlice birlikte Kerem’in yanma gelmişler. Uzun ayrılıktan sonra kavuşan âşıklar bir süre hasret gidermişler. Kerem’in geldiğini haber alan Keşiş:
- Bizi burada da buldu bundan kurtulmanın çaresi yoktur. İyisi mi kızı vereyim; ama bir oyun edeceğim ki kıyamete kadar söylensin, demiş. Kızı Kerem’e vermiş ancak kızının elbisesini kendisi yapmak istemiş. Elbiseyi yapmış, boydan boya sihirli düğmeler koymuş, kızına da:
- Bak kızım muradına ereceksin ama bir şartım var, eğer bu şartımı yerine getirmezsen hakkımı sana helal etmem, düğün gecesi bu elbisenin düğmelerini Kerem’e açtıracaksın demiş.
Bir mübarek gecede Aslı ile Kerem’i gerdek odasına koymuşlar. Kerem:
- Ey sevdiğim Hakk Teala’ya şükür bizi yine kavuşturdu, deyince Aslı:
- Ey sevdiğim, sana bir şey söyleyeceğim ama sakın gücenme. Babam yemin verdirdi, elbisemin düğmelerini sen çözeceksin, yeminimin yerine gelmesini isterim. Kerem düğmeleri çözmeye başlamış; ama son iki tanesine gelince bakmış ki düğmeler yeniden iliklenmiş. Yine çözmeye başlamış, yine son iki tanesine gelince hepsi iliklenmiş. Böylece devam etmiş. Nihayet sabah namazı olmuş. Muradına eremeyen Kerem bunun bir oyun olduğunu anlamış, öyle bir “ah” etmiş ki ağzından çıkan alevler tepesinden başlayarak onu yakmaya başlamış. Aslı Han bir de bakmış ki Kerem’i ateş bürümüş, yaptığına pişman olup:
-Vay baba, ocağım söndü, diyerek başlamış Kerem’in üstüne su dökmeye. Bu sırada Kerem yine sazına sarılıp alevler arasında bakalım ne demiş:
**
Bir han köşesinde kalmışam hasta
Gözlerim kapıda kulağım seste
Kendim gurbet elde gönül heveste
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Erzurum dağları duman dildedir
Başım yastıktadır gözüm yoldadır
Aslı hayın yârdır adam aldadır
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Erzurum dağları kardır geçilmez
Gizli sırdır her adama açılmaz
Ayrılık şerbeti zehir içilmez
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Felek sen mi kaldın bana gelecek
Akıttın göz yaşım kimler silecek
Kerem'e dediler Aslı'n gelecek
Gelme ecel gelme üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver.
Kayseri'de musalla taşı üstünde bir cenaze görürler. Kerem cenazeye şunları söyler:
Mal sahibi nice gördün halini
Felek pençesine düşmüş gidersin
Beğenmezdin türlü libas giymeyi
Şimdi uryan ceset olmuş gidersin.
Tutmaz idin bir fakirin elini
Sormaz idin yoksulların halini
Haram helâl kazandığın malını
Şu fâni dünyaya dökmüş gidersin.
Malın vardı yükseklerden uçardın
Meclisler kurup da bâde içerdin
Atın binip sağa sola koşardın
Şimdi kara yere koşmuş gidersin.
Dertli Kerem eder nic' olur halim
Bana senden oldu ey kanlı zalim
Hiç vâdeye bakmaz erişir ölüm
Ecel şerbetini içmiş gidersin.
Kerem ile Aslı hakkında bilgi
Kerem ile Aslı Anadolu’da yüzyıllardır söylenen oldukça yaygın bir halk hikâyesi. Türk Folklorunun önde gelen örneklerindendir. İlk önce el yazması olan kopyalardan okundu. Daha sonra taş baskısı kitaplarla köylere yayıldı. Hikâyede, kökünü tasavvuftan alan insanın kaderini değiştiremeyeceği fikri ve gerçek güzelliğin Allah’ta olduğu, insanın emellerine bu dünyada ulaşamayacağı inancı vardır. Hikâyede, Şiraz şehrinde Sururi Şahın oğlu Ahmed Mirza ile musahibi (hazine nazırı) Keşiş Yahud
Kerem ile Aslı Anadolu’da yüzyıllardır söylenen oldukça yaygın bir halk hikâyesi. Türk Folklorunun önde gelen örneklerindendir. İlk önce el yazması olan kopyalardan okundu. Daha sonra taş baskısı kitaplarla köylere yayıldı. Hikâyede, kökünü tasavvuftan alan insanın kaderini değiştiremeyeceği fikri ve gerçek güzelliğin Allah’ta olduğu, insanın emellerine bu dünyada ulaşamayacağı inancı vardır.
Hikâyede, Şiraz şehrinde Sururi Şahın oğlu Ahmed Mirza ile musahibi (hazine nazırı) KeşişYahud’un kızı Kara Sultan’ın başından geçenler anlatılır.
Sururi Şah ile musahibi Keşiş Yahud’un çocukları olmadığından ikisi de dertlidir. Bir gün birlikte seyahate çıkarlar. Yolda eğer çocukları olursa birbirleri ile evlendirmeye söz verirler. Önlerine çıkan bir dervişe dertlerini açarlar. Dervişin verdiği elmaları hanımları ile yedikten sonra, Hatice Sultan bir oğlan, Keşiş’in hanımı da bir kız doğurur.
Çocuklar büyür, Ahmed Mirza on beş yaşına gelir. Bir gün Mirza, candan arkadaşı Sofu ile avdan dönerken bir bahçede rastladığı gergef işleyen bir kıza tutulur. Bu kız ise Kara Sultan’dır. Ahmed Mirza kızla konuşup isimlerini değiştirirler. Mirza, Kerem Kara; Sultan da Aslı Han ismini alır.
Daha sonra Kerem bu aşktan dolayı yemeden içmeden kesilir. Bu durumu babası duyar. Sururi Şah verdikleri sözü hatırlatarak kızı Keşiş’ten ister.
Keşiş’in kardeşi olan Manuk sihirbazdır. Güzel olan Aslı’nın kendisine bir bela getireceğini söyleyip azerbaycan’dan Anadolu’ya kaçmalarını söyler. Aslı’yı din ayrılığından Kerem’e vermeyi kabul etmeyen Keşiş Aslı’yı alarak kaçar.
Kerem de vefalı arkadaşı Sofu ile birlikte Aslı’yı aramaya çıkar. Kerem ile Sofu köy köy, şehir şehir onların peşinden giderler. Bir keresinde Kerem bazı Beylerin yardımıyla Aslı ile birleşeceği sırada Manuk ve Yahud türlü hilelerle Aslı’yı kaçırır.
Kerem onların Kayseri’de yerleştiklerini öğrenir. Keşiş’in vazife yaptığı manastırı bularak orada kıyafet değiştirip hizmetçilik yapar. Ama gerçek kimliği anlaşılınca kovulur. Buna çok üzülen Kerem’in dişleri ağrımaya başlar. Bir çocuğun yardımıyla bulduğu dişçi Aslı’nın anasıdır. Kerem diş çektirmek bahanesiyle, Aslı ile konuşur. Kerem bu esnada başı Aslı’nın dizinde otuz iki dişini çektirir. Ağzını silerken evvelce verilen nişan çevresinden onu tanır, Kerem’i oradan kovarlar. Kerem buna çok üzülür. Dört kitabın hürmetine Allah’tan çektiği sevdanın bir kısmını Aslı’ya verip hak dine dönmesi ve kendisine yar etmesi için dua eder; duası kabul olur. Aslı’ya gaflet gelir uyur. Pirler aşk dolu su verir, hak dini kabul eder. Kerem elini yüzüne sürünce otuz iki dişi tekrar bitip yerine gelir.
Daha sonra kendisine, müracaatı sebebiyle evde pusu kuran beyin adamları Kerem ile Sofu’yu yakalarlar. Beyin kız kardeşi bu işi çözmek için, Aslı’yı da aralarına katıp kırk tane güzel kızı süsleyerek gül bahçesine salar. Bahçeye getirilen Kerem gözlerini Aslı’dan ayırmaz. Keşiş kızını tekrar kaçırır. Bu defa Kerem ile Sofu onları Halep’te bulurlar. Halep Paşasının arzusu üzerine Keşiş düğüne razı olur. Keşiş bu sefer de, gerdek gecesi kızına sihirli bir elbise giydirir.
Gerdek gecesi düğmeleri çözüldükçe iliklenen bu elbiseyi sabaha kadar çıkaramaz. Sevgilisine kavuşamayan Kerem, tan yeri ağarırken yürekten bir ah çeker. Ağzından çıkan alev Kerem’i yakıp kül eder. Aslı, Kerem’in külleri başında kırk gün bekler. Küller dağıldıkça saçını süpürge yaparak dağılan külleri toplar. Kırkıncı gün külleri toplarken saçı tutuşur, o da yanar. Aslı’nın külleri de Kerem’in küllerine karışır.
Azerbaycan’ı içine alan sahada doğan ve Doğu Anadolu’da yayılan Kerem ile Aslı Hikâyesi, şekil yönünden Dede Korkut Hikâyeleri’nde görülen “nazım-nesir” geleneğine bağlıdır. Hikâyede duygular nazımla, olaylar ise nesirle anlatılmaktadır. Hikâyedeki dil, yaşayan Türkçedir. Hikâyenin içinde geçen şiirlerin büyük bölümü 11 ve az bir kısmı 8’lik hece ile yazılmıştır.
Hikâyenin kahramanı Kerem, bir saz şairi tipidir. Kerem elinde sazı, Aslı ve sıla hasreti içinde, arkadaşı Sofu ile Aslı’yı bulmak için şehir şehir, köy köy Anadolu’yu dolaşırlar.
Eserin motifleri olarak şunları görüyoruz: Çocuğu olmayan padişah; veludiyet unsuru olan elma; aşk badesi ve rüyası; Hızır; acuze; diş çektirme, kuru kafa ve en önemlisi yanmadır.
Kerem “yanma” motifi ile kendi bildiği teknik ve şiirleri ile hikayeyi süsleyerek Ünlü eseri tasnif etmiştir.
Sonraki hikâye ve tasniflere girmiş şiirlerin, sahiplerini tayin etmek oldukça zor bir iştir. Kerem ile Aslı’nın hikâyesinin etkisi uzun zaman dillerde dolaşmıştır.
Ayrıca hikâyeye Türk divan ve halk şiirlerinde yer verilmiş veya telmih yapılmıştır.
Kaç bahardır gülüsün bu karlı Erzurum’un Bakışın efsaneler anlatır uzun uzun Kerem ile Aslı var üstünde yolumuzun Karanlığa karışıp geceye sırdaş ol sen
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi