Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

BASAT'IN TEPEGÖZ'Ü ÖLDÜRMESİ

Meğer Hanım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi. Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp giderken Aruz Koca'nın oğlancığı düşmüş. Bir aslan bulup götürmüş, beslemiş.

Oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber getirdi, der: Hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. Aruz der: Hanım, ürktüğümüz zaman düşen benim oğlancığımdır belki dedi.

Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular. Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu.

Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçuk'tur, senin adın Basat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi.

Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdi. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma, kızın derdinden, benzi sarardı.

Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü. Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü.

Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler ki bir alamet şey yatıyor. Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi. Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. İçinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana verin, oğlum Basat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi.

Aruz Tepegözü aldı evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi. Memesini ağzına verdi. Bir emdi, olanca sütünü aldı. İki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı. Bir kaç dadı getirdiler, helak etti. Gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler. Günde bir kazan süt yetmiyordu. Beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe başladı. Hâsılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar. Aruza şikâyet edip ağlaştılar. Aruz Tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o dinlemedi. Nihayet evinden kovdu.

Tepegözün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. Tepegöz Oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ vardı. Yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine bir kaç adam gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar işlemedi. Çoban çoluk kalmadı hep yedi. Oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı.

Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. Dünya başına dar oldu. Kazan'ın kardeşi Kara Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Aksakallı Aruz Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu. Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler.

Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam ile beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekâlâ öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi.

Dede Korkut döndü, Oğuz'a geldi. Der: Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Tepegöz'e verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi dedi. Bunlar da razı oldu.

Dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı Üç olan birini verip ikisi kaldı. Kapak Kan derler bir adam var idi. İki oğlu var idi. Bir oğlunu verip biri kalmıştı. Tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti.

Anası feryat edip ağladı, figan etti. Meğer hanım, Aruz oğlu Basat gazaya gitmişti, o sırada geldi. Yaşlı kadıncağız der: Basat şimdi akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı kurtarırım dedi.

Basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun kişi geliyor. Geldi içeri Basat'a girdi selam verdi, ağladı, der:

Avucuna sığmayan karaçalı oğlu

İri teke boynuzundan katı yaylı

İç Oğuzda Dış Oğuzda adı belli

Aruz oğlu hanım Basat bana medet

dedi. Basat der: Ne istiyorsun? Yaşlı kadıncağız der: Yalancı dünya yüzünde bir er ortaya çıktı, otlağında Oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar kar etmedi, alplar başı Kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi Kara Cöne elinde perişan oldu, bıyığı kanlı Bügdüz Emen elinde perişan oldu, aksakallı baban Aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçuk ödü patladı can verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi, yedi defa Oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun istedi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı ona hizmetkâr verdiler, dört oğlu olan birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar, hanım bana medet dedi. Basat'ın karanlıklı gözleri yaşla doldu. Kardeşi için söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der:

Kenar yerde dikilmiş otağlarını

O zalim yıktırdı demek kardeş

Aksakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş

Akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş

Karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş

Akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş

Güçlü belimin kuvveti kardeş

Karanlıklı gözlerimin aydını kardeş

Kardeşimden ayrıldım

diye çok ağladı, feryat figan kıldı. O hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. Hatun aldı, oğlunun yerine verdi. Hem oğlun geldi diye Aruz'a müjdeledi. Aruz sevindi, kudretli Oğuz beyleri ile Basat'a karşı geldi. Basat babasının elini öptü, ağlaştılar bağrıştılar. Anasının evine geldi. Anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı. Basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. Oğuz beyleri toplandı. Yemeler içmeler oldu.

Basat der: Beyler kardeş uğruna Tepegöz ile buluşacağım, ne buyurursunuz dedi. Kazan Bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:

Kara ejderha oldu Tepegöz

Gökyüzünde çevirdim yenemedim Basat

Kara kaplan oldu Tepegöz

Kara kara dağlarda çevirdim yenemedim Basat

Kükremiş aslan oldu Tepegöz

Kalın sazlarda çevirdim yenemedim Basat

Er olsan bey olsan da bre

Ben Kazan gibi olmayasın Basat, dedi.

 

Basat der: Elbette varırım. Kazan der: Sen bilirsin. Babası ağladı, der: Oğul ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi. Basat der: Yok aksakallı aziz baba varırım dedi, dinlemedi. Okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu, kılıcını omzundan çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı, babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi.

Tepegözün bulunduğu Salahana Kayasına geldi. Gördü Tepegöz güneşe karşı yatıyor. Çekti belinden bir ok çıkardı. Tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. Ok geçmedi, parçalandı. Bir daha attı. O da parça parça oldu. Tepegöz ihtiyarlara dedi: Bu yerin sineği bizi usandırdı dedi. Basat bir daha attı. O da parçalandı. Bir parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı baktı. Basat'ı gördü, elini yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. Birinden dışarı çıktı. Tepegöz künbede elini soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu? Basat der: Tanrım kurtardı dedi. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü? Basat der: Gördüm. Der: Orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız keser benim basımı, var getir, benim basımı kes dedi.

Basat mağara kapısına vardı. Gördü bir kınsız kılıç durmaz inerçıkar. Basat der: Ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım deyip kendi kılıcını çıkardı tuttu, iki parçaya böldü. Vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça eyledi. Sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. Kılıç yere düştü gömüldü. Kendi kılıcını kınına soktu. Sapından o kılıcı sımsıkı tuttu. Geldi, der: Bre Tepegöz nicesin dedi. Tepegöz der: Bre oğlan daha ölmedin mi? Basat der: Tanrım kurtardı. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş dedi. Çağırıp Tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Ben Oğuzu kırıp geçirmiştim

Ela gözden ayırdın yiğit beni

Tatlı candan ayırsın Kadir seni, dedi.

 

Tepegöz gene der:

Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir

Savaş günü önden at tepen alpınız kim

Aksakallı babanın adı nedir

Adın nedir yiğit söyle ban dedi.

 

Basat Tepegöze söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Memleketten doğum yerinden yerim güney

Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Allah Tek.

Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han

Savaş günü önden at tepen alpımız Ulaş oğlu Salur Kazan

Babamın adını sorar olsan koca ağaç

Anamın adını dersen kükremiş aslan

Benim adımı sorarsan Aruz oğlu Basat'tır dedi.

Tepegöz der: Şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi.

 

Basat der:

Aksakallı babamı ağlatmışsın

İhtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın

Kardeşim Kıyanı öldürmüşsün

Akça yüzlü yengemi dul eylemişsin

Ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun

Bırakır mıyım seni dedi.

 

Tepegöz de burada söylemiş, der:

Kalkıp yerimden doğrulayım derdim

Kudretli Oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim

Bir defa adam etine doyayım derdim Ela gözden ayırdın yiğit beni

Tatlı candan ayırsın Kadir seni dedi.

 

Tepegöz bir daha söylemiş der:

Aksakallı yaşlıları çok ağlatmışım

Aksakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni

Ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım

Gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni

Bıyıcığı kararmış yiğitçikleri çok yemişim

Yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni

Elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim

Bedduaları tutmuş olacak gözüm seni

Öyle ki çekerim ben göz acısını

Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını

Gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm, dedi.

 

Basat kızıp yerinden kalkıverdi. Erkek deve gibi Tepegöz'ü dizi üzerine çökertti. Tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu. Deldi, yay kirişini taktı. Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Oğuz'a müjdeci gönderdi.

Ak boz atlara binerek koşturdular. Kudretli Oğuz ellerine haber geldi. At ağızlı Aruz Koca evine dörtnala geldi, anasına Basat'ın sevinç haberini verdi. Müjde, oğlun Tepegöz'ü tepeledi, dedi.

Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz'ün başını ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat'a dua verdi:

Kara dağa seslendiğinde cevap versin

Kanlı kanlı sulardan geçit versin, dedi.

Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın, kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi.

Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın, Hanım Hey!

 

Metin İncelemesi:

Biçim Yönünden:

Biçimi: Nazımla karışık düzyazı.

Türü: Halk hikâyesi.

Konusu: Oğuz yiğitlerinden Basat'ın, olağanüs­tü bir yaratık olan Tepegöz'le boğuşması ve sonunda onu öldürmesi olayı anlatılıyor.

Ana düşüncesi: Hayatta başarı, zekâ ve kendine güven duygusu içinde yiğitlikle kazanılır.

Yardımcı Bilgiler:

Eserin adı, "Kitab-ı Dede Korkut alâ Lisan-ı Tâife-i Oğuzân" (Oğuz boylarının dili ile söylenmiş Dede Korkut Kitabı"dır. İçinde bir önsöz ile 12 hi­kâye vardır. Hikâyelerin tamamı Orhan Şaik Gökyay tarafından eski söyleyiş özelliği korunarak günümüz Türkçesiyle yayınlanmıştır. Bu eser üzerinde başka önemli çalışmalar da vardır.

Eser, XIV. yüzyıl sonlarında, halk ağzından der­lenerek yazıya geçirilmiştir. Derleyicisi belli değildir Dünyadaki üç yazma nüshası Dresden, Kahire, Vati­kan kütüphanelerindedir.

Eserde, Kuzeydoğu Anadolu'da yerleşmiş olan Akkoyunların dedeleri Türkmenlerin, yani Müslüman Oğuzların serüvenleri anlatılmaktadır.

Her hikâyenin sonunda yaşlı ve kutsal ozan De­de Korkut, ortaya çıkar. Olayı, Müslüman geleneği­ne uygun biçimde bağlar.

Dil özellikleri:

a) Anlatım nazım-nesir karışık "öyküleme" (hi­kâye etme) biçimindedir. Olaylar nesir halinde, önem­li söyleyişler nazım biçimindedir. Söz dizimlerinde, fiil çekimlerinde, deyimlerde Oğuzcaya özgü deyişler, atasözü niteliğinde söylenişler vardır. Konuşmalar can­lı, anlatım hareketlidir : "Oğuz bir gün yaylaya göç­tü. Uruz'un bir çobanı vardı. Adına Sarı Çoban der­lerdi. Çoban, yıl tamam olıcak, bende emanetin var, gel, al, dedi. Bire kavat, ağ sakallı babamı ağlat­mışsın, Karıcık ağ börçekli anamı buzlatmışsın" gibi.

b) Metnin dili, XIV. yüzyıl sonları Anadolu Türkçesi'nin özelliklerini taşımaktadır. "Uruz Tepegöz'ü aldı, evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi, emciğini ağzına verdi. Bir sordu sütün aldı, iki sordu, kanın aldı, üç sordu, canın aldı."

c) Nesneler ve kişiler sürekli sıfatlarla anlatıl­mıştır : "Ağ sakallı babamı, ağ börçekli anamı, Kaadir Tanrı, ağ sakallı Uruz Koca, Alplar başı Kazan."

d) Eser, halkın konuşma diliyle yazılmasına karşın, İslâm kültürünün etkisiyle, öztürkçe sözcük­lerin yanısıra yabancı kökenli sözcüklere de yer verilmiştir: Şâdlık etmek, meşhur, zeval, zebun, helak olmak, nâgehandan, harami vb.

e) Bazı tümcelerin kuruluşu günümüz tümce kuruluşuna benzememektedir:

Çoban ileri vardı, gördü ki bir yığınak (yığın) yatar: Çoban oraya gittiği zaman önünde bir yığı­nın yattığını gördü. Öyle kim çekerim göz bununu: Ben göz acısını öyle çekiyorum ki. Hiç yiğide vermesin kadir göz bununu: Tanrı hiçbir yiğide göz acısını vermesin. Tepegöz de bildi ki Başat deri için­dedir: Tepegöz, Başat'ın deri içinde olduğunu anla­dı. Gördü ki peri kızları kanad kanada bağlanmışlar, uçarlar: Peri kızlarının kanad kanada gelip uçtukla­rını gördü. Anda iki kılıç var, biri kınlı, biri kınsız: Onda biri kınlı bir kınsız iki kılıç var.

f) Bazı tümceler katkısız Türkçe sözcüklerle kurulmuştur: Kalarda ve koparda yiğit, yerin ne yer­dir? Yiğit, memleketin neresidir? Karanlık gece için­de yol yanılsan umun nedür? Karanlık gece içinde yolu yitirsen parolan nedir? Kırış günü önden giden alpınız kim ? Savaş günü önünüzden giden yiğidiniz kim

g) Kimi fiillerin kipleri bugünkünden başka tür­lü kullanılmıştır: Sındırmışıdım (sindirmiştim), komazam (bırakmak), değil (söyle). "Gil, gıl" eki, es­ki metinlerde fiilin anlamını güçlendirmek için emir kiplerinde sözcüklerin sonunda kullanılırdı.

h) Metindeki kimi sözcükler, günümüzde artık başka anlamda kullanılmaktadır: Dün: Metinde gece; günümüzde geride kalan zamaa Sormak: Metinde emmek; günümüzde bir şeyin anlamını soru yoluyla anlamaya çalışmak. Düşünmek: Metinde kaybolmak; günümüzde ise eldekini yitirmek ve daha aşağı bir düzeye inmek. Konmak: Metinde yerleşmek; günümüzde oturmak, bir yerde mola vermek.

ı) Kimi sözcükler günümüzde kullanılmaz olmuş­tur: Ilkıcı (at çobanı), umun (parola), yaldır yaldır (parıl parıl), emcik (meme), kalarda koparda (otur­ma ve yürüme zamanlarında), demir donlu (zırhlı), buğra (erkek deve), balçak (kabza), aytmak (söyle­mek).

i) Günümüzde Azeri lehçesinde kullanılan söz­cükler de görülmektedir: Yahşi (iyi, hoş, güzel).

j) Metinde klişeleşmiş söz biçimleri vardır: "Hânım hey, Dedem Korkut geldi, aydur, soylamış, bir daha soylamış, adını ben verdim, yaşını Allah versin."

k) Cümlelerin yüklemlerinde secilere yer veril­miştir: "Bire koyun başlan erkeç, bir bir gel geç. Kılıcını çıkardı, tuttu, iki parça böldü."

l) Yer yer alliterasyon örnekleri de görülmek­tedir: "Kara kanlı sulardan geçit versin. Kalarla ko­parda yiğit yerin ne yerdir?" tümcelerindeki "K" sesleri ve "Adam adın sorar olsan kaba ağaç" tümcesin deki "A" sesleri gibi.

m) Bazı tamlamalarda tamlayan eki, bazıların­da tamlanan söylenmemiştir: "Koyun içine" (koyu­nun içine), "Tepegöz olduğu" (Tepegöz'ün olduğu), "mağaranın kapısın" (mağaranın kapısını), "alca ka­nın" (alca kanını), "börklü başın" (börklü başını), "elin soktu" (elini soktu), "iki parça böldü" (iki par­çaya böldü), "kılıcın kınına soktu" (kılıcını kınına soktu).

n) Öykünün manzum kısımları, yazıya geçme­den önce, halk ağzında zamanla değişikliklere uğra­mıştır. Yıpranmamış dizelerde, hece ölçüsünün deği­şik kalıplarını görmek mümkündür, örneğin:

Gözüm gözüm / yalnız gözüm

4       +       4 = 8

öyle çekerim ki / ben göz bununu

6        +      5 = 11

Kara pulat / öz kılıcım / tartmayınca

4       +         4      +        4 = 12

e) Yer yer Oğuzca'ya özgü deyişler görülür: "Apul apul, ün urur, at basıp kan sömürür, yaldır yaldır, elin elin eline çalar, kas kas güldü."

 

İçerik Yönünden:

Araştırmalar:

1. Hikâyede, Oğuz yiğitlerinden Basat'ın, tüm Oğuz'u sindiren, doğaüstü bir yaratık olan Tepegöz'ü öldürmesi olayı anlatılmaktadır. Hikâyenin baştan ara açıklamasına kadar olan kısmı serim bölümüdür. Burada Oğuz Türklerinin başına gelenler anlatılmak­tadır. Bölümün sonunda, sonuncu oğlunu da Tepegöz'e verme sırası gelen bir kadının, savaştan dönen Ba­şat'tan yardım dileği düğüm bölümünü oluşturmak­tadır. Hikâyenin bundan sonraki -kısmı çözüm bölü­müdür. Burada Basat'ın zekâ oyunlarıyla Tepegöz'ü yenmesi olayı anlatılmaktadır.

Hikâyede Başat, "yiğitlik ve iyiliğin"; Tepegöz, "kötülük ve belânın" simgesidir. Hikâye bizi, hayat­ta başarı, iyilik ve yiğitlikle elde edilebilir sonucu­na vardırmaktadır.

2. Hikâyede, çobanın kötü davranmasına neden olan olaylar şunlardır: Periler, Uzunpınar adlı bir pınarın başına konmuşlar, çobanın koyunlarını ürküt­müşlerdir. Buna kızan çoban, merakla ileriye doğru git­miş, pınarın başında perileri görmüştür. Nefsine ege­men olamadığından perilerden biriyle ilişkiye girer­ken kötü davranışta bulunmuş ve bu ilişkiden de Te­pegöz dünyaya gelmiştir.

3. Başat, Tepegöz'ün tüm Oğuz ülkesinin başına bela olması, bir kadının kendisinden yardım isteği, birçok Oğuz Türküyle birlikte kardeşi Kayan Selçuk' un ölümü ve ününün sonucu Tepegöz'ü öldürmeyi göze almıştır.

4.Tepegöz'ün korkunç ve bencil kötülüklerini or­taya koyan olaylar şunlardır: Tepegöz, kendisine sunulan sütle yetinmemiş, büyük bir harami olmuş­tur. Çoban ve çocukları yemiştir. Oğuz ilinde Ka­za'ın kardeşi Güne, Düzen oğlu Alp Rüstem, Usun Kocaoğlu gibi bir pehlivan ile birlikte Aruk'un can­dan iki kardeşini, Demir Donlu Mamak'ı, Bıyığı kan­lı Bügdüz Emen gibi nice kişileri yok etmiştir. Tüm koyunları bitirmiş, Oğuz ilinde çocuk bırakmamıştır. Bu olaylar, onu, korkunç ve bencil kötülüklerin sim­gesi haline getirmiştir.

5.Tepegöz ile Başat'ın savaşında zekâ ve kendi­ne güven duygusu üstün gelmiştir.

6.Hikâyeye başlanırken ve arada "Hânım hey", "Hânım" hitabıyla anlatıma canlılık kazandırılmış, dinleyici ve okuyucunun ilgisi canlı tutulmuştur. Ses­lenişte geçen "han" sözcüğü, "bey" anlamında kulla­nılmıştır. Sözcüğün sık sık yinelenmesiyle hikâyeye destansı bir hava verilmesi, doğal halk anlatımının sağlanması amacı da güdülmüştür.

7.Hikâyede İslâmlığın etkisi açıkça görülmekte­dir, örneğin: Tepegöz'ün "Kurtuldun mu?" sorusu­na Başat, "Tanrı'm kurtardı" yanıtını vermektedir.

8.Hikâyenin sonunda ortaya çıkan Dede Korkut; "Adı­nı ben verdim, ömrünü Allah versin" sözüyle olayı sonuca bağlamaktadır. Hikâyeyi anlatan, hikâyelerin; "Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi" demektedir. Başat, Tepegöz'ün künbedine girerken "Lâ ilahe il­lallah, Muhammeden Resûlallah" kelime-i şehadetini getirmektedir. Hikâyede, "Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu" sözü geçmektedir. "Ölüm vakti geldiğin­de temiz imandan ayırmasın,  günahları adı güzel Muhammed'e bağışlasın" duası edilmektedir. Bunlar ve benzerleri İslâm inanışının Türkler arasında yayıl­dığını göstermektedir.

Metinde yer yer ulusal etkiyle "Tanrı", dinsel etkiyle "Allah" sözü kullanılmaktadır.

9. Bu hikâyenin bir destan kalıntısı olduğu ileri sürülemez. Ancak hikâyede kimi masal öğeleri ile destansal motifler görülmektedir. Pınara perilerin konması, çobanın perilerle ilişki kurması, masal öğe­lerini teşkil etmektedir. Tepegöz, doğaüstü (metafi­zik) yaratık görünümüyle destan kahramanlarını an­dırmaktadır. Bu nedenle Dede Korkut Hikâyelerine "destani halk hikâyesi" denmesi daha doğru olur.

Ayrıca bu hikâye ile eski destanlar arasında kimi benzerlikler görülmektedir, örneğin:

1. Türk destanlarından Bozkurt destanında, ya­ralı bir yiğit, bir kurt tarafından beslenir, büyütülür. Bu hikâyede de Başat, bir aslan tarafından bakılıp büyütülmektedir.

2. Bu hikâye ile eski Yunan destanında, yani Homeros'un Odysseia (Odisse) adlı destanındaki Kyklop Polyphemos arasında şu benzerlikler vardır:

a) Tepegöz ve Kyklop Folyphemos'un tepelerin­de tek gözleri vardır.

b) Her iki kahraman, doğaüstü (metafizik) var­lık görünümündedir ve birer destan öğesi niteliğin­dedir.

c) Tepegöz, Uruz'un çobanı Konur Koca Sarı Çoban'ın bir pınar perisiyle ilişkisinden doğar. Kyklop Polyphemos ise deniz tanrısı Pçsseidon'un oğlu ola­rak dünyaya gelir.

d) Tepegöz, her gün iki insan ve beşyüz koyun yiyerek beslenir; Oğuz Türklerinin erkeklerini tüke­tir. Kyklop da koyunların sütü ve Odysseus' un arka­daşlarını yiyerek beslenir.

e) Başat, ateşte kızdırdığı mızrağı Tepegöz'ün tek gözüne batırarak onu kör eder. Homeros'un des­tanında da Odysseus, ateşte kızdırdığı bir kazığı Kyklop'un gözüne batırır, onu bu yolla kör eder.

f) Tepegöz, gözü kör olduktan sonra mağaranın kapısını tutar. Başat, Tepegöz'ün en büyük koçunu keser, derisine bürünür. Tepegöz'ün bacakları ara­sından dışarı çıkıp kurtulur. Aynı durum Homeros'un destanında da görülür. Gözü kör olan Polyphemos, mağaranın ağzını tutar. Odysseus, Polyphemos'un en büyük koçunun altına gizlenerek mağaranın kapısın­dan çıkıp kurtulur. Bu durum, Anadolu kültüründe çeşitli ulusların ilişkisini gösterir.

Dede Korkut Hikâyeleri, bize eski Türk yaşa­yışına ilişkin bilgiler vermektedir. Hikâyeye göre Oğuzlar göçebedirler, geçimlerini hayvancılıkla sağlamaktadırlar. Toplumu oluşturan bireyler arasında bir dayanışma vardır. Erkeklerinin tümü birer "alp" (yiğit)tir, savaşçı bir kişiliğe sahiptir. Ok, kılıç gi­bi savaş araç ve gereçlerini kullandıklarına göre, tek­nik alanda demirden yararlanabilecek bir düzeye ulaş­mışlardır.

Besledikleri hayvanların başında at ve koyun gelmektedir.

Hayatı renklendiren, yaşamı neşelendiren miza­hı sevmektedirler. "Basat bir dahi attı ol dahi para­ladı, bir parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı, baktu Basat'ı gördü. Elin çaldı, kas kas gül­dü." "Oğuz'dan yine bize turfanda geldi." sözleri bunu göstermektedir. Bu sözler, bir espri, güldürücü öğe olarak görülmektedir.

Büyüklere, yiğitlere, kadına saygının görüldü­ğü hikâyede; Dede Korkut, yaşlı ve kutsal, akıl da­nışılan saygın bir ozan olarak beliriyor. Olayları Müslümanlık geleneğine uygun olarak bir sonuca bağ­lıyor.

Oğuzların yaşayış biçimi Müslüman gelenekle­riyle tamamlanıyor. Tanrı'ya yakarmaları, duaları bunu gösteriyor.

Özetle göçebe yaşam, koyun ve at sevgisi, sa­vaşçı kişilik, büyüklere ve yiğitler ile kadınlara say­gı, soya bağlılık, toplumsal dayanışma, onura düşkün­lük, mizahı sevmek, yiğitlik eski Türk yaşayışına iliş­kin en belirgin özelliklerdir.

N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990

İLGİNİZ ÇEKEBİLİR:

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN ÖZELLİKLİKLERİ

DEDE KORKUT (Prof. Dr. Muharrem Ergin’in kitabının önsözü)

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN

SALUR KAZANIN EVİNİN YAĞMALANMASI

SON EKLENENLER

Üye Girişi