Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

VÂMIK ve AZRÂ

 

Adını baş kahramanlarından alan Doğu edebiyatlarına ait bir aşk hikâyesi.

 

Hikâyenin aslı Helenistik dönemde yazılmış (I. yüzyıl) Mètiokhos kai Parthenopè adlı Yunanca mensur bir aşk romanına dayanır. Bu isimlere ilk defa II. yüzyılda Kıptîce, Yunanca ve Arapça bir papirüste rastlanmış, daha sonra Âsi nehri kıyılarında Daphne’de yapılan kazılarda üstünde Mètiokhos ve Parthenopè adlarının yazılı olduğu, birbiriyle konuşma halindeki bir kadınla bir erkeğin tasvir edildiği II. yüzyıla ait bir mozaik bulunmuş, ayrıca Amerika’da ortaya çıkan, Zeugma-Belkıs’tan çalınmış bir mozaikte bir seki üstünde sırt sırta oturmuş bir kadınla bir erkeğin tasvirinin üstünde aynı adların yazıldığı görülmüştür. Mètiokhos ile Parthenopè arasında geçen aşk hikâyesi, milâttan önce VI. yüzyılda Anadolu sahillerinde eskiden İyonya’ya (Ionia) bağlı Sisam (Samos) adasında başlar. Parthenopè bu adanın hâkimi Akos (Aeaces) oğlu Polycrates’in (m.ö. 537-522) kızı, Mètiokhos ise Krutis adası hükümdarı Mildiates’in oğludur. Eserin ve kahramanlarının İslâmî edebiyatlardaki versiyonları Vâmık ve Azrâ adını taşır. Azrâ (delinmemiş inci, bâkire) Parthenopè, Vâmık (âşık) Mètiokhos kelimesinin Arapça’sıdır.

 

Çeşitli kaynaklarda eserin Yunanca’dan Süryânîce ve Pehlevîce’ye yahut Süryânîce’den Pehlevîce ve Arapça’ya çevrildiğine dair rivayetler varsa da eserin bu dillerden biriyle yazılmış bir nüshasına günümüze kadar rastlanmamıştır. İranlı tezkirecilerin kaydettiğine göre hikâye ilk defa Sâsânîler’den I. Enûşirvân zamanında (531-579) kaleme alınmış ve bir nüshası Horasan Emîri Abdullah b. Tâhir’e (ö. 230/844) sunulmuştur. Ancak emîr, ateşperestler tarafından yazıldığı ve müslümanların Kur’an ve hadis dışında kitap okumamaları gerektiği düşüncesiyle kitabı suya attırmış ve ülkesinde özellikle ateşperestlere ait bütün kitapların yakılarak yok edilmesini emretmiştir. Fakat bu bilgiler ihtiyatla karşılanmalıdır. Çünkü eser eğer Sâsânîler döneminde yazılsaydı adının Arapça olmaması gerekirdi. Buradan hareketle eserin İranlılar’ın İslâmiyet’i kabul etmesinden sonra kaleme alındığını kabul etmek daha doğru bir yaklaşımdır. Bu fikri Devletşah da teyit etmektedir. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist’inde Abbâsî Halifesi Me’mûn’un kütüphanesinden sorumlu İran asıllı meşhur mütercim ve şair Sehl b. Hârûn’un (ö. 215/830) eserleri arasında el-Vâmıķ ve’l-ǾAźrâ adlı bir kitabın varlığını haber vermektedir. Abdullah b. Tâhir ile Sehl b. Hârûn’un aynı dönemde yaşamaları Abdullah b. Tâhir’e takdim edilen nüshanın bu zata ait olabileceğini düşündürmektedir.

 

Bugün elde bulunan Vâmıķ u ǾAźrâ nüshası, Gazneli Mahmud’un meliküşşuarâsı Unsurî’nin (ö. 431/1039-40) “feûlün feûlün feûlün feûl” vezninde yazdığı Farsça bir eserdir. Ancak günümüze sadece sözlüklerde şevâhid olarak nakledilen birkaç beyti ulaşan eserin bazı bölümleri bir tesadüf sonucu bulunmuştur. Pakistanlı araştırmacı Muhammed Şefî‘, kendisine hediye edilen el-Kitâbü’l-Muħtaśar min Kitâbi’l-Vaķf adlı bir eserin kapağının iç kısmına üstünde yazılar bulunan eski kâğıtların yapıştırıldığını görmüş, kâğıtları söküp okuduğunda eserin Unsurî’nin Vâmıķ u ǾAźrâ’sının bölümleri olduğunu anlamıştır. Muhammed Şefî‘, kayıp olan eserin ele geçirdiği 372 beyitlik kısmını sözlüklerde kaydedilmiş 141 beyitle birleştirerek 513 beyit halinde yayımlamıştır (aş. bk.). Eserin bu bölümünde yer alan Vâmık ve Azrâ dışındaki şahıs adları ile yer adlarının hepsi Yunanca’dır. Eserin özeti şöyledir: Krutis adası hükümdarı Mildiates’in oğlu Vâmık üvey annesinin kendisini zehirleyeceğini öğrenince arkadaşı Tûfân ile (Teofanos) birlikte gemiyle Sisam adasına, adanın yöneticisi olan akrabası Akos oğlu Polycrates’in (metinde Filikrat) yanına gider. Deniz kıyısındaki Hera Tapınağı’nın önünde Polycrates’in kızı Azrâ ile karşılaşır ve iki genç birbirine âşık olur. Bir süre sonra Azrâ’nın annesi kocasına durumu haber verince Vâmık huzura çıkar. Hükümdar onu bir dizi sınavdan geçirerek kendisine sarayda bir yer gösterir. Başka bir gün Vâmık’ın savaş yeteneğini sınamak için onu bu konuda çok mahir olan Azrâ ile karşılaştırmak ister, fakat Vâmık bunu kabul etmez. Vâmık sarayın bahçesinde dolaşırken Azrâ ile karşılaşır. Bu arada Vâmık ile Azrâ birbirine yaklaşır, zaman zaman bir araya gelerek içki içerler. Azrâ’nın hocası Filatos gençlerin buluştuklarını annesine haber verir. Bir gece Azrâ, Vâmık’ın odasına gidince onu izleyen hocası Azrâ’yı kınayarak olup biteni babasına bildirir. Bunun üzerine Polycrates kızının Vâmık’la görüşmesini yasaklar. Azrâ buna çok üzülür; annesine Vâmık’tan ayrı kalamayacağını, onunla evlenmediği takdirde kendini öldüreceğini söyler. Babası da Azrâ’yı Vâmık’a vermeyi kabul eder. Muhammed Şefî‘in neşrettiği metin burada sona ermektedir. Hikâyenin geri kalan kısmı, büyük bir ihtimalle Unsurî’nin eserini veya kaynağını gören Ebû Tâhir-i Tarsûsî’nin kaleme aldığı sanılan Dârâbnâme’de şöyle devam eder: Azrâ’nın annesi ölünce babası kızını Vâmık’la evlendirmekten vazgeçer. Bu arada adaya saldıran düşmanlar Polycrates’i esir alıp öldürürler. Ülkeyi ele geçiren hükümdar Vâmık ve Azrâ’yı da yakalatır. Hükümdar veya yanındakilerden biri Azrâ’ya sahip olmak isteyince Azrâ bunu kabul etmez ve esir olarak satılır; Sakız adası dahil birçok Yunan adasında esir tüccarlarının elinde kalır; neticede Eflâtun’un öğrencisi filozof Hirankalis’in eline geçer. İki yıl sonra bir gece Azrâ başından geçenleri efendisine anlatıp bir kral kızı olduğunu söyleyince Hirankalis kendisini âzat ederek Vâmık’a götürmeye söz verir. Azrâ’nın dört yıl süren esaret hayatı mutlu bir şekilde sona erer.

 

Arap ve Fars edebiyatlarında Vâmık ve Azrâ’nın çoğu günümüze ulaşan ve bir kısmı yayımlanan versiyonları şunlardır: Arapça. 1. Sehl b. Hârûn, Zamanımıza intikal etmeyen eser Muhammed Ali Terbiyet’e göre hikâyenin ilk Arapça versiyonudur ve Farsça çevirilere kaynaklık etmiştir. 2. Bîrûnî (ö. 453/1061 [?]). Kayıp olan bu eser muhtemelen Unsurî’nin Vâmıķ u ǾAźrâ’sının Arapça çevirisidir. Farsça. 1. Unsurî (Lahor 1967), I. Kaladze eseri Rusça’ya tercüme ederek açıklamalarla birlikte yeniden neşretmiştir (Mîrâsî ez Mesnevîhâ-yi Unsurî: Epicheskoe nasledie Unsuri, Tbilisi 1983). 2. Fasîhî-yi Cürcânî (XI. yüzyıl). Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 1213/8, vr. 61-78) bir kısmı tesbit edilmiştir. 3. Emîr-i Ferhârî (XIII. yüzyıl). 4. Katîlî-i Buhârâî (XV. yüzyıl; nşr. Pûrenduht Berûmend ve Mihrengîz Riyâhî, Tahran 1389 hş.). 5. Hüseyn-i Zamîrî-i İsfahânî (ö. 973/1565-66). 6. Ebü’l-Kāsım Esîrî (ö. 982/1574). Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Fâtih, nr. 4141). 7. Muhammed Ali Kısmetî-i Esterâbâdî (XVI. yüzyıl). 8. Hâce Şuayb-ı Cûşikânî (XVI. yüzyıl; nşr. Hasan Zülfikārî - Pervîz Aristo, Tahran 1387 hş., Unsurî’nin eseriyle birlikte). 9. Ya‘kūb b. Mîr Hasan Sarfî-i Keşmîrî (ö. 1003/1594-95; Leknev 1307/ 1889). 10. Nev‘î-yi Habûşânî (ö. 1019/1610; Bombay 1889). 11. Sulhî (XVII. yüzyıl). 12. Âkā Mirzâ İbrâhim Zahîr-i Kirmânî (XVII. yüzyıl; Tahran 1303 hş.; Meşhed 1370 hş.; nşr. Esedullah Şehriyârî, Meşhed 1386 hş.). 13. İrâdethân-ı Vâzıh (ö. 1128/1716). 14. Mirzâ Muhammed Sâdık-ı Nâmî (ö. 1204/ 1790; nşr. Rızâ Enzâbînejâd - Gulâmrızâ Tabâtabâî Mecd, Tahran 1381 hş./2002; nşr. Rahmetullah Cebbârî, Tahran 1386 hş.; nşr. Nisrîn Rüstemî-i Tahrânî, Tahran 1389 hş.). 15. Hacı Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî (ö. 1249/1833; şairin diğer bazı eserleriyle birlikte, Şîraz 1324, 1329; nşr. Kâvûs Hasanlî - Kâvûs Rızâyî, Tahran 1382 hş.). 16. Bibliothèque Nationale’de müellifi belli olmayan mensur Vâmıķ u ǾAźrâ (Blochet, IV, 75). 17. Pencap Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki müellifi meçhul mensur Vâmıķ u ǾAźrâ (geniş bilgi için bk. Meŝnevî-yi Vâmıķ u ǾAźrâ, neşredenin girişi, s. 3-126).

 

Bu eserlerde Vâmık ve Azrâ çok değişik ülke padişahlarının çocukları olarak gösterilmiştir. Ayrıca hikâyede olayların gelişmesi, hikâyede geçen diğer kahramanlar, zaman, mekân ve hikâyenin sonu birbirinden farklıdır. Eserlerin bazılarında mutlu sona erişilirken bazılarında âşıklar birbirine kavuşamamıştır. Vâmık, Unsurî’de Krutis adası hükümdarı Miltiades’in oğlu, Lâmiî’nin Türkçe eserinde Çin fağfûru Taymos’un, Cûşikânî’nin kitabında Sâsânî Hükümdarı Flatos’un, Sulhî’nin eserinde bir Arap melikinin, Zahîr’inkinde Sabâ Sultanı Nâsır’ın, Katîlî, Sarfî, Nâmî ve Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî’nin eserlerinde Yemen hükümdarının oğludur. Azrâ, Unsurî’de Sisam adası hâkimi Polycrates’in kızı, Lâmiî’nin eserinde Gazne sultanının, Cûşikânî’nin eserinde Karluk Hükümdarı Kadir Han’ın, Sulhî’ninkinde Keşmir hükümdarının, Zahîr’inkinde Câbelsâ Hükümdarı Şahbâl b. Salsâl’ın, Katîlî’ninkinde Hicaz hükümdarının, Sarfî’ninkinde Rum kumandanlarından Suheyl’in kızı, Nâmî ve Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî’ninkinde bir köylü kızıdır. Vâmıķ u ǾAźrâ ilk defa Joseph F. von Hammer-Purgstall tarafından Almanca’ya çevrilmiştir (Wamik und Asra. Das ist der Glühende und die Blühende. Das älteste persische romantische Gedicht, Wien 1833). Hikâyenin büyük kısmının Farsça ve Yunanca versiyonlarından edisyon kritiğini ve İngilizce’ye çevrisini de Tomas Hägg ve Bo Utas gerçekleştirmiştir (The Virgin and her Lover. Fragments of an Ancient Greek Novel and a Persian Epic Poem, Leiden 2003).

 

BİBLİYOGRAFYA:

 

İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (trc. Rızâ Teceddüd), Tahran 1346 hş., s. 198; Unsurî, Meŝnevî-yi Vâmıķ u ǾAźrâ (nşr. Muhammed Şefî‘), Lahor 1967, neşredenin girişi, s. 1-129; Devletşâh, Teźkiretü’ş-şuǾarâǿ (nşr. Muhammed Abbâsî), Tahran 1337, s. 35; Ebû Tâhir Tarsûsî, Dârâbnâme (nşr. Zebîhullah Safâ), Tahran 1344 hş., s. 206-210; Gibb, HOP, III, 26; P. Horn, Geschichte der Persischen Litteratur, Leipzig 1901, s. 178; Browne, LHP, I, 275; E. Blochet, Catalogue des manuscrits persans de la Bibliothèque Nationale, Paris 1928, IV, 75 (nr. 2120); M. Ali Terbiyet, Maķālât-ı Terbiyet (nşr. Hüseyin Sıddîk), Tahran 2535 şş., s. 321-335; Gönül Ayan, Lâmi‘î’nin Vâmık u Azrâ Mesnevisi (doktora tezi, 1983), Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Merkezi; a.mlf., “Vâmık u Azrâ’lara Genel Bir Bakış”, JTS, XIV/1 (1990), s. 21-32; M. İsmâilpûr, “Vâmıķ u ǾAźrâ”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381, III, 1080-1084; M. Ca‘fer Mahcûb, “Vâmıķ u ǾAźrâ-yı ǾUnśurî”, Suħen, XVIII/1, Tahran 1347 hş., s. 43-52, 131-142; Pervîz Nâtil Hânlerî, “Vâmıķ u ǾAźrâ-yı ǾUnśurî ve Şâhnâme-i Firdevsî”, a.e., XXI/5 (1350 hş.), s. 433-441; Bo. Utas, “Did Adhrâ Remain a Virgin?”, Orientalia Suecana, XXXIII-XXXV, Uppsala 1984-86, s. 429-441; a.mlf., “The Ardent Lover and the Virgin: A Greek Romance in Muslim Lands”, AOH, XLVIII/1-2 (1995), s. 229-239; a.mlf., “Wāmiķ wa ǾAdhrāǿ”, EI² (İng.), XI, 134-135; Kâvûs Hasanlî, “Dâstân-ı Vâmıķ u ǾAźrâ ve Rivâyet-i Ĥüseyin Şîrâzî”, Mecelle-i ǾUlûm-i İctimâǾî ve İnsânî Dânişgâh-ı Şîrâz, sy. 34, Tahran 1381 hş., s. 1-18; Ali Eşref Sâdıkī, “Dâstân-ı Vâmıķ u ǾAźrâ ve Aśl-ı Yunânî-i Ân”, Neşr-i Dâniş, XX/20, Tahran 1382 hş., s. 4-16; Cl. Huart - [Nazif Şahinoğlu], “Vâmık ve Azrâ”, İA, XIII, 190-194.

 

A. Naci Tokmak  

 

 

 

TÜRK EDEBİYATI

 

XVI. yüzyılın başlarından itibaren Türkçe “Vâmık ve Azrâ” mesnevileri daha ziyade Farsça’dan tercüme veya adapte yoluyla meydana getirilmekle birlikte Türk muhayyilesinin zenginliği ve olayların coğrafyası bakımından bazı farklılıklar içerir. Yazıya geçirilmeden önce de Anadolu’nun destansı hikâyeleri arasında yer alan bu eserlerin Türkçe’lerindeki olaylar şöylece özetlenebilir: Birçok defa evlenmesine rağmen çocuğu olmayan Çin Hakanı Taymus, Turan Şah’ın resmini görerek beğendiği kızıyla evlenir ve bir oğlu doğar. Adını da Vâmık koyar. Çocuk büyüdükçe güzelliği dillerde dolaşır ve sonunda Gazne hükümdarının kızı Azrâ’nın kulağına kadar gider, Azrâ ona âşık olur. Bundan kendisini haberdar etmek için resmini yaptırıp Vâmık’a gönderir. Vâmık da resmi görünce Azrâ’ya âşık olur ve sevgilisini bulmak üzere sırdaşı Behmen ile birlikte yola çıkar. Çok maceralı ve tehlikelerle dolu birçok yolculuk yaparlar; kendilerini yoldan alıkoymak isteyen düşmanlar ve tabiat üstü varlıklarla mücadele eder, savaşır, yaralanır ve iyileşirler. Yolda Sultan Erdeşîr’in kızı Dilpezîr onlara yardım eder ve Dilpezîr ile Behmen arasında bir aşk doğar. Behmen, Belh Sultanı Tûr’un eline düşünce Dilpezîr, Vâmık’ı kurtarmak için Kal‘a-i Dilküşâ’ya götürür. Oradan da Lâhîcân adlı bir peri sultanının oğlu ile, Kafdağı’nda oturan Perîzâd adlı prenses tarafından Kafdağı’na kaçırılır. Bu arada Lâhîcân ile Perîzâd da birbirlerine âşık olurlar. Artık ayrılığa dayanamayıp Vâmık’ı aramaya çıkan Azrâ yolda Dilpezîr ile karşılaşıp sevgilisinin Kal‘a-i Dilküşâ’da bulunduğunu öğrenir. Kafdağı’na ulaşıp Lâhîcân’ın izniyle Vâmık’a kavuşur. Fakat Vâmık, vefa duygusuyla arkadaşı Behmen’i araması gerektiğini söyleyerek yine tehlikeli yolculuklara girişince Azrâ ile Dilpezîr de beraberinde giderler. Tûs Şahı Mizbân ile savaşları sırasında Azrâ Mizbân’a esir düşer ve Mizbân ona âşık olur. Vâmık, Azrâ’yı kurtarmaya çalışırken ateşperest Hindular tarafından yakalanır. Birçok maceradan sonra Dilpezîr’in yardımıyla Azrâ Mizbân’dan, Vâmık da ateşte yanmaktan kurtulup Tûs şehrinde birbirlerine kavuşurlar. Tûs Şahı Mizbân onların şerefine verdiği ziyafet sırasında Hümâ adlı bir kızla evlenir. Bu arada Lâhîcân Perîzâd’a, Behmen de Dilpezîr’e kavuşmuştur. Böylece bütün sevenler Mizbân’ın ülkesinde mutlu zamanlar geçirir. Hikâye Vâmık’ın babasının yerine tahta geçmek üzere Azrâ ile birlikte ülkesine dönmesiyle sona erer.

 

Vâmık ve Azrâ, Türk edebiyatında bütün kahramanlarının birbirine kavuştuğu bir mesnevi olarak hayli rağbet görmüştür. İçinde binbir gece masallarını andıran, hatta cinli, perili öğelerle fantastik konuları barındıran pek çok hikâye vardır.

 

Türk edebiyatında ilk Vâmık ve Azrâ’nın Bihiştî Ahmed Sinan Çelebi (ö. 917/ 1511-12 [?]) tarafından yazıldığı belirtilirse de eser elde mevcut değildir. Şair, Ali Şîr Nevâî’nin yanında kaldığı dönemde ilgi duyduğu konuyu İstanbul’a döndükten sonra yeniden kaleme almıştır. Türk edebiyatında ikinci ve en dikkate değer Vâmık ve Azrâ’yı Lâmiî Çelebi yazmıştır. Lâmiî, eserini Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle Farsça’dan tercüme ederek altı aylık bir süre sonunda padişaha sunmuştur (Âşık Çelebi, vr. 135b). Lâmiî’nin bu eserinden Latîfî dışında bütün kaynaklar söz etmiş ve en önemli Vâmık ve Azrâ çevirisi olduğu hususunda birleşilmiştir. Eser 5879 beyit olup Lâmiî Çelebi’nin ifadesine göre Unsurî’nin eserinde yer almayan 100 beyit civarındaki “Kasîde-i Gül-i Sadberk” ile “taçlandırılmıştır.” Yer yer orijinal epizotlar içeren eser Gönül Ayan tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.). Kalkandelenli Muîdî’nin de (XVI. yüzyıl) bir Vâmık ve Azrâ kaleme aldığı belirtilmektedir. Latîfî ve Kınalızâde Hasan Çelebi, onun hamsesini oluşturan mesnevilerinden birinin de Vâmık ve Azrâ olduğunu söylerler. Bu eser de kayıptır. Kanûnî Sultan Süleyman devri şairlerinden Manisalı Câmiî, Sinan Paşa’nın kaptan-ı deryâlığı döneminde (1550-1554) onun emriyle Kanûnî Sultan Süleyman adına bir Vâmık ve Azrâ yazmıştır. Muhabbetnâme adıyla da bilinen ve 181 varak tutarındaki tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı olan eser (Fâtih, nr. 4142) 5240 beyit olup hikâyenin genel özelliklerini taşımakla birlikte hemen hiçbir şairden etkilenmemiş hissini uyandıracak bir anlatıma sahiptir. Aşk ve savaş etrafında gelişen hikâye boyunca sevmenin ve iyiliğin sembolü olan aşkın nefret ve kötülüğün sembolü olan savaşa üstünlüğü dile getirilir. Şair eserine serpiştirdiği gazel ve kasidelerle daha serbest davranma imkânı bulmuş ve diğer Vâmık ve Azrâ’lardan farklı bir mesnevi meydana getirmiştir. Eser üzerine iki doktora tezi hazırlanmıştır (bk. bibl.). Bursalı Mehmed Tâhir bunlardan başka Havâî Mustafa Bursevî (ö. 1017/1608) ve Havâî Abdurrahman İstanbulî’nin de (ö. 1122/ 1710) birer Vâmık ve Azrâ kaleme aldıklarını söyler (Osmanlı Müellifleri, II, 488, 489).

 

Muhammed Ali Terbiyet (Maķālât-ı Terbiyet, s. 38) ve Muhammed Şefî‘ (Meŝnevî-i Vâmıķ u ǾAzrâ, s. 38), Bursalı Sûfîzâdeler’den Hamzavî’nin beş mesnevisinden birinin Vâmık ve Azrâ olduğunu kaydederse de böyle bir mesneviye rastlanmamıştır. Yine Muhammed Şefî‘, Cemâlî adlı bir şairin de Vâmık ve Azrâ yazdığından bahseder. Agâh Sırrı Levend, Blochet’nin hazırladığı Paris Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Kataloğu’nda Kādirî Çelebi adına bir Vâmık ve Azrâ mesnevisinin kayıtlı bulunduğunu, ancak bunun Lâmiî Çelebi’ye ait eser olduğunu belirterek bu yanlışı düzeltir (Türk Edebiyatı Tarihi, s. 134). Kādirî Çelebi, Lâmiî’nin bu hikâyeyi mesnevi haline getirmesine yardım edenlerden biri olmalıdır.

 

BİBLİYOGRAFYA:

 

Unsurî, Meŝnevî-i Vâmıķ u ǾAźrâ (nşr. Muhammed Şefî‘), Lahor 1967, s. 38; Sehî, Tezkire (Kut), s. 224; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, İÜ Ktp., TY, nr. 2406, vr. 135b; Latîfî, Tezkiretü’ş-şu’arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), İstanbul 2000, s. 208, 457, 502; Beyânî, Tezkire (haz. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 33; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 153; Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-şuarâ, Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 602, vr. 262b; Osmanlı Müellifleri, II, 96-97, 488, 489; E. Blochet, Catalogue des manuscrits persans de la Bibliothèque Nationale, Paris 1928, IV, 75 (nr. 2120); Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1973, s. 134; M. Ali Terbiyet, Maķālât-ı Terbiyet (nşr. Hüseyin Sıddîk), Tahran 2535 şş., s. 38; Gönül Ayan, Lâmi’î Vâmık u Azrâ: İnceleme-Metin, Ankara 1998, s. 13-54; a.mlf., “Vâmık u Azrâ Hikâyesinin Menşei”, II. Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı, Ankara 2007, VIII, 519; a.mlf., “Vâmık u Azrâ’lara Genel Bir Bakış”, JTS, XIV/1 (1990), s. 21-32; Selami Ece, Manisalı Camiî’nin Vamık u Azra Mesnevisi (doktora tezi, 2002), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; M. Esat Harmancı, Manisalı Câmi‘î: Muhabbetnâme (Vâmık u Azrâ): İnceleme-Metin-Nesre Çeviri (doktora tezi, 2003), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2007, s. 471-472.

 

Gönül Ayan   cilt: 42; sayfa: 505

SON EKLENENLER

Üye Girişi