Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

NEDİM-İ KADİM -DERDİN NEDİR GÖNÜL SANA BİR HALET OLMASIN

GAZEL
1. Derdin nedir gönül, sana bir hâlet olmasın
    Sad elhazer ki sevdiğin ol âfet olmasın

2. Geh hancer-i tegâfül ü geh nîze-i itâb
    Ol mest-i nâz mest-i mey-i nahvet olmasın

3. Dünyâya oldu velvele endâz-i resthiz
   Gülzâra azmeden o sehî kâmet olmasın

4. Bigâne meşrebâ bize tâ key tegâfülün
    Bir âşinâ nigâha da mı fırsat olmasın

5. Ey andelîb, nâle-i âteş-feşânı ko
   Terdir mizâc-ı nâzik-i gül sıklet olmasın

6. Gelmez o şûh meclise ağyar gelmese
   İster ki arz-ı hâle bile ruhsat olmasın

7. Gâhî nifâh-ı nâza da ver ruhsat-ı niyâz
   Nâz etmemek nigâha da bir âdet olmasın

8. Şâyet eser ide nefes-i âteşîni hayf
    Söylen nedîm-i zâr ile germ ülfet olmasın

Vezni: mef’ûlü fâ’ilâtü mefâ’îlü fa’ûlün

Günümüz Türkçesi
1. Gönül! Derdin nedir? Sana bir hal olmuş olmasın! Sakın, sakın, o afeti sevmiş olmayasın!
2. Bazan onun aldırmazlıktan gelişi bir hançer gibi, bazan da azarlaması bir mızrak gibi yüreğimize saplanır. O hazla kendinden geçmiş olan güzel, gurur şarabının sarhoşu olmasın!
3. Kıyamet dünyaya velvele saldı; gül bahçesine giden, sakın o uzun boylu güzel olmasın.
4. Ey yabancı huylu güzel! Bizi tanımazlıktan gelmen, daha ne zamana kadar devam edecek? Bir dostça bakışı da mı fırsat bulunmaz?
5. Ey bülbül! Ateş saçan feryadı bırak! Gülün nazik tabiatı pek çabuk müteessir olur; feryadın ona bir ağırlık vermesin?..
6. Yabancılar gelmedikçe o güzel de meclise gelmez; ister ki halimizi bildirmeğe bile fırsat bulamayalım.
7. (Naza alışmış) bakışına da, ara sıra yalvarma müsaadesi ver; (ama bu, her vakit olmasın); yani nazlanmak, (Senin o güzel gözlerin)in bakışı, için de bir âdet hükmüne girmesin.
8. 0 güzele söyleyin, ağlayan Nedim ile sıkıfıkı görüşmesin! Yazıktır, Nedim’in ateşli nefesi belki ona da tesir eder, (onu da yakar)

İzahlar:
1. Arapçada elhazer kelimesi sakın! manasında bir ünlemdir.
Bunun baş tarafına Farsça yüz demek olan sad kelimesi getirilmekle ünlemin manası kuvvetlendirilmiştir.

2. Hançer-i tegâfül : (f. is. t.) Tegafül hançeri.
Nîze-i itâb : (f. is. t.) Azarlama mızrağı.
Mest-i nâz : (f. is. t.) Naz sarhoşu.
Mey-i nahvet : (is. t.) Gurur şarabı.
Mest-i mey-i nahvet : (Zincirleme f. is. t.) Gurur şarabının sarhoşu.

3. Velvele-endaz : (f. St.) Velvele salan; gürültü çıkaran.
Sehî-kâmet : (f. St.) Uzun, düzgün boylu.

4. Bîgâne-meşreb : (f. St.) Yabancı tabiatlı; kendisini sevenlere karşı yabancı gibi durmayı huy edinmiş olan. Meşrab kelimesinin sonundaki “â” ünlemdir.

5. Âteş-feşân : (f. St.) Ateş saçan.
Nâle-i âteş-feşân : (f. s. t.) Ateş saçan feryat; ateşli inleme.
Mizâc-i nâziki : (f. s. t.) Nazik tabiat; ince yaradılış.
Mizâc i nâzik-i gül : (f. s. t.) Gülün nazik tabiatı.
Bu beyitte andelîb kelimesinin “lib” hecesini, vezinde bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumalıdır.

6. Arz-i hâl : (f. is. t.) Halin bildirilmesi; ne halde bulunduğunu bildirmek.
Bu beytin birinci mısraındaki şuh kelimesiyle ağyar kelimesinin yâr hecesini, vezinde birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak tarzda uzatarak okumak lâzımdır.

7. Nigâh-nâz : (f. is. t.) Naz bakışı.
Ruhsat-i niyâ : (f. is. t.) Yalvarmai zni.

8. Nedîm-i zâr : (f. s. t.) Ağlayan Nedim. Zâr sıfatı zavallı, düşkün manalarına da gelir.
Germ-ülfet: (f. St.) Görüşmesi hareketli olan; sıkıfıkı görüşen.
Bu gazelin sahibi olan Nedim, XVIII inci asrın meşhur şairi olan Nedim değildir. Bu Nedim, XVII inci asırda yaşamış olup Nedimi Kadim (eski Nedim) diye anılıp tanılır, üstat bir şairdir.
Meşhur Nedim, yukarıda gazeli taştîr ederek, yani her beytin ortasına üçer mısra daha ilâve etmek suretiyle tahmis ederek sonunda:
Hemmahlâsım ki nazm ile etmişti sell-i seyf
diye, adaşına kıymet bilircesine iltifatta bulunmuştur.

İZAHLI DİVAN ŞİİR ANT-N.H.ONAN

SON EKLENENLER

Üye Girişi