Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞEYHİ- BAHAR MEVSİMİDÜR HEMDEM-İ SABA OLALUM

GAZEL
1. Bahâr mevsimidür hemdem-i sabâ olalum
   Gül ile dost kuhusuyla âşinâ olalum

2. Çü devr-i lâledür ihlâs ile kadeh dutalum
    Nite ki nerkis olur mest-i bîriyâ olalum

3. Zamâne sırrını ko gonca gibi ser-best
    Çemen safâsına gül gibi dil-küşâ olalum

4. Cihan fütûhına Cem câmdur dimiş miftâh
   Gelün mülâzim-i câm-i cihan-nümâ olalum

5. Amelden ücret umunca gurûr-i tâat ile
   Günehde muhtazır-i rahmet-i Hudâ oallum

6. Bahâr tevbeye Şeyhî cünun dimiş âkıl
   Bugün muvâfakat et irte pârsâ olalum

Vezni

Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)


Bu gazelin vezninde olduğu gibi, son parçalan Feilün olan bütün vezinlerde, bu Feilün yerine Fa’lün de kullanılabilir

Günümüz Türkçesiyle
1. Bahar mevsimidir; tan yeline arkadaş, gülle dost ve kokusuyla bildik olalım.
2. Mademki lâle mevsimidir, o halde samimiyetle ele kadeh alalım ve nergis nasıl riyasız sarhoş oluyorsa, biz de öyle sarhoş olalım.
3. Bırak, yaşadığımız devrin sırrı konca gibi kapalı kalsın: Biz bağ, bahçe safasına gül gibi gönlümüzü açalım.
4. Cem, "dünyada neşe ve emel kapısının anahtarı kadehtir" demiş. Gelin, biz de içinde cihanı seyrettiren kadehten ayrılmayalım.
5. İbadetimize gururlanarak amelimizn karşılığını umacağımıza, günahımızın affı için Allah'ın rahmetini bekleyelim; ondan ümidimizi kesmeyelim.
6. Ey Şeyhî! Aklı başında olan, baharda edilen tövbeye deliliktir demiş. Gel bugün bu söze uy, içelim, keyfimize bakalım da yarın işi sofuluğa vururuz.

 

İzahlar:
1. Hemdem-i sabâ: (f. is. t.) Tanyelinin arkadaşı.
Burada, arkadaş manasına gelen başka bir kelime kullanılmayıp hemdem kelimesinin sabâya tamlanan yapılışı, rüzgârla dem arasındaki mana münasebetinin göz önünde bulundurulmuş olmasından dolayıdır. Çünkü, hemdem kelimesi içinde bulunan dem, Farsçada zaman, nefes, koku, şarap ve Arapçada kan gibi muhtelif manalara gelir. Bu itibarla, hemdem, zamanları beraber geçen ve nefesleri, solukları bir olan arkadaş demektir ki bu suretle hemdem-i sabâ olmanın, rüzgârla nefes nefese olmak, beraber esmek gibi bir mana ile kullanıldığı anlaşılıyor. Ayrıca demin şarap manası dolayısıyla, bu kelimenin ikinci mısradaki gül ile renk bakımından münasebeti olduğu da hatıra gelmektedir.
Bu beyitte koku kelimesinin kohu tarzında kullanılışı eski bir şive hususiyeti dolayısıyladır. K olarak h olarak söylenişi Azeri lehçesiyle şarki Anadolu şivelerinde bugün de vardır.
Beytin birinci mısraındaki bahar kelimesinin har hecesiyle ikinci Dost kelimesini vezinde, birer kapalı ve birer açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lazımdır. Dost kelimesinin Farsçada asıl söyleniş tarzı dust tur.

2. Farsça çü yahut çün; gibi, nasıl, mademki manalarında olup benzetmek ve sebep bildirmek yolunda kullanılan bir edattır.
Devr-i lâle: (f.is.t.) Lâle devri: lâle mevsimi.
Nite ki; bugün bizim nitekim diye kullandığımız edattır.
Buna eski eserlerde hem nite kim şeklinde rast gelinir. Bu beyitte vezin icabı olarak, ikinci hecesi olan te imâle ile, yani Türkçemizde fonetik bir lüzum olmaksızın uzatılarak okunmaktadır. Bazan da birinci hecesi olan ni uzatılarak kullanılır. Manzumelerde bu iki okunuş tarzını ayırt etmek için vezne dikkat etmek lazımdır.
Nerkis; asıl renkli yaprakları sarı ve göbeği yeşil olan ve bizim nergis dediğimiz çiçektir.
Eski şiirlerimizde güzel ve baygın gözlerden bahsedilirken bu çiçeğin ismine hemen daima rastlanır. Çiçeğin manzarası uykulu ve mahmur bir göze benzer; nergisin sıfatı olarak da mest, bîmâr ve haste gibi kelimeler kullanılır.
Nergis çiçeği hakkında, eski Yunanlılardan gelen bir efsane vardır. Narsis “Narcisse", fevkalâde güzel ve güzelliğine mağrur bir delikanlı imiş. Ormanlar perisi Eko "Echo",Narsisin aşkıyla muztarip ve meyus olarak ölmüş. Narsis bir gün bir pınar başında suya bakarken kendi güzelliğine hayran olarak, aksini kucaklamak için suya atılıp boğulmuş ruhu da bir çiçek halinde meydana çıkmış
Bu çiçeğe mest, mahmûr gibi sıfatlar verilmesinde, uyuştuşturucu "narcotigue” bir nebatî hassa taşımasının da tesiri vardır. Esasen “narcotigue” sıfatı da "Narcisse" isminden gelir.

Mest-i bîriyâ: (f. s. t.) Riyasız sarhoş.
Bu beyitte lâle ile kadeh arasında şekil ve renk münasebeti göze çarpmaktadır. Bundan başka devr-i lâle tamlaması da kadeh ile münasebetidir. Devr kelimesinin zamandan başka bir de asıl dönme manasına geldiği düşünülünce, içki meclisinde kadehin elden ele gezip dönmesi keyfiyetiyle devr-i lâle arasındaki münasebet kolayca hatıra gelebilir. Ayrıca, lâleden sonra, diğer bir çiçek adı olan nergisin zikredilmesi de bu beyitteki mana münasebetlerini tamamlamaktadır.

3. Ser - beste: (f. st.) Başı bağlı; kapalı, açılmamış.
Koncaya ser-beste sıfatının verilmesi, yapraklarının henüz açılmamış, sımsıkı kapalı olmasından dolayıdır.
Dil - kuşa: (f. st.) Gönül açan; gönlü ferahlandıran.

4. Cem yahut Cemşîd (Cemşit); eski Iran tarihine göre, Pişdadyan sülâlesinin dördüncü ve meşhur hükümdarıdır. Yunanlıların Bakü’sü gibi, Cemşîd te şarkta şarabı icat etmiş olmakla tanınır.
Rivayete göre: Cemşit zamanında üzüm meydana çıkmış. O da halkın bu meyveden istifade etmesini dileyerek birkaç kap içine üzüm koydurmuş. Her gün bir kaptaki üzümü alıp yerlermiş. Bir müddet sonra son kaptaki üzümü alıp yemek istedikleri zaman, onun bozulup köpürdüğünü görmüşler ve bu kah kendi haline bırakmışlar. Birkaç gün daha geçtikten sonra, bakınca, durulduğunu görmüşler ve muayene için suyundan biraz içmişler; acılığından dolayı zehir sanmışlar. Sonra da süzüp bir şişeye koymuşlar.
Cemşid’in gayet güzel bir cariyesi şiddetli ve devamlı bir baş ağrısına tutulmuş ve derdine hiç kimse deva bulamadığı için canından bezerek, intihar maksadıyla, zehir sanılan üzüm suyunu tamamen içmiş. Fakat bakmış ki bunun kendisine zararı olmadıktan başka garip bir neşe verici tesiri de olmuş. Günlerce uyuyamadığı halde, bunu içtikten sonra güzelce uyumuş. Uyanınca, ıstırabının geçtiğini görerek sevinçle Cemşid’in huzuruna koşmuş ve işi anlatmış. Üzüm suyu olan şarap da bu suretle bulunarak şahdârû (şah ilâcı) adını almış.
Şevkli ve muhabbetli şarap meclislerine bezm-i Cem, âyîn-i Cem denir.

Câm; Farsça da kadeh demektir. Eski edebiyatımızda, gene kadeh manasına gelerek çok kullanılan başka kelimeler şunlardır: Farsça piyâle, sâgar, eyâğ yahut ayâğ ve Arapça rıtl.
Büyük ayaklı kadeh demek olan ayağ, kelimesinin aslı, Türkçe olup, eskiden kadeh manasına da gelen ayak’tır.
Cem yahut Cemşîd, şarabın mucidi olduğuna göre, onunla câm arasındaki münasebet meydandadır. Câm-i Cem tamlaması Cemşid’in meşhur esatiri kadehi için kullanılır ki cihan-numa sıfatı da ona verilir. Bu kadeh adeta yapma küre gibi dünyanın beş kıt’asını içinde gösterirmiş.
Cihan - nümâ: (f. st.) Cihanı gösteren; dünyayı seyrettiren.
Câm-i cihan - nümâ: (f. s. t.) Cihanı gösteren kadeh; içinde dünyayı seyrettiren kadeh. Cem’in şarapı kadehi.
Mülâzim-i câm-i cihan - nümâ: (f. is. t.) İçinde cihanı seyrettiren kadehten ayrılmayan. Bu isim tamlamasında mülâzim tamlanan, câm-i cihân-nümâ ise tamlayandır.

5. Gurûr-i tâat: (f. is. t.) Tâatin gururu; insanın ettiği ibadete güvenmesi.
Güneh, günahın muhaffefi, yani hafifletilmiş şeklidir ki şerlerde vezin icabı olarak, bazı Farsça kelimeler böyle hafıfletilmiş Sekilde de kullamlırdı: mah’ meh – rah, reh – nay, ney gibi
Rahmet-i Hudâ: (f. ad. t.) Allah’ın ölümden sonraki ihsanı. Bu isim tamlaması bir tamlayan gibi alınarak ve muntazır tamlananı verilerek ayrıca muntazır-i rahmet-i Hudâ şeklinde ve Allah’ın rahmetinin bekleyicisi, Allah’ın merhametini bekleyen manasında ikinci bir isim tamlaması yapılmıştır. Bu gibi zinpirleme tamlamalara tetâbuu izâfât denir.

6. Bahâr tevbe: Baharda içki içmemeğe edilen tövbe.
Farsça olan bahâr kelimesi bildiğimiz ve kullandığımız malûm mevsim manasından başka manalara da gelir. Meselâ alelûmum çiçek ve bilhassa sarıpapatya, bu kelimenin aldığı diğer manaların en tanınmışlarındandır.
Arapçada delilik manasına gelen cünûn kelimesinin ikinci hecesi olan nûn’un sesli harfi aslında memdut ise de, burada uzatılmaması vezin icabındandır; böyle “n” ile biten uzun heceler, aruz vezninde, hemen daima uzatılmadan okunurlar.
Irte; bugün erte şeklinde kullandığımız kelime olup yarın manasındadır.
Sofu, zahit manasına gelen Farsça pârsâ kelimesinin pâr hecesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece karşılığı olacak surette uzatarak okumak lâzımdır.
Baharda tabiatın güzelliğinden istifade ederek, bu mevsimin yılda bir geldiğini fırsat bilerek neşelenmek, keyfe, safaya bakmak düşünce ve duygusuyla yazılmış olan Şeyhi’nin bu gazelinde, bütün beyitlerin bu mana bütünlüğüne girebildiği görülmektedir.

Hâlbuki Divan Edebiyatının beyit telâkkisi, yani her beytin tamam bir manayı ifade etmesi, şairleri ekseriya eserde bir mana bütünlüğü kaydından ve endişesinden uzak bulundururdu. Bir gazelin muhtelif beyitlerinin muhtelif manalar taşıdığı ve birbirlerine bu bakımdan bağlanmadıkları vakidir.
Şeyhi’nin yukarıdaki gazeli gibi, beyitleri aynı mana bütünlüğü içine girebilen eserlere yekâhenk denir.
Yekâhenk yerine bazan yekâvâz tabirinin kullanıldığına da rast gelinir. Fakat yekâvâz, bütün beyitleri ayni mana bütünlüğü içine girebilen gazellerden ziyade, bütün beyitleri aynı kuvvetle söylenmiş olan gazellere denir.

İZAHLI ŞİİR DİVAN ANT. N.HALİL ONAN

SON EKLENENLER

Üye Girişi