Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

DESTAN VE ÖZELLİKLER -AHMET KABAKLI

Destan, sözlü manzum halk verimlerinin tam bir örneğidir. Bunlar belli belirsiz tarih olaylarına ve efsane motiflerine dayanılarak millî cemiyetin dilek ve arzularına uygun hayal gücüyle meydana gelmişlerdir. Hepsi sözlü ve çoğu manzum olan bu verimlerin bir kısmı sonradan yazıya da geçmiştir.
Destan (dasitan) kelimesi Farsçadır. (Şehnâme'nin başkahramanlarından Rüstem'in babası Zal'ın bir başka ismi de Dâsitan'dır). Eski Yunanlılar, ozanların sazla terennüm ettikleri bu türlü şiirlere epos (söz) derlerdi. Bundan ötürü, Batı dillerinde destana epope adı verilmektedir. Türk halk edebiyatında destan benzeri şiirlere koçaklama da denilir.
Destan, milletlerin hayatında büyük yankılar bırakmış tarih olaylarının çağdan çağa değişmiş, ülküleşmiş ve sayısız hayal unsurları katılarak tanınmaz hale gelmiş, uzun manzum hikâyesidir.
Biz destan motiflerine bugün efsane gözüyle bakarız. Oysa bunlar kendilerini meydana getiren kavimlerin inandıkları ve coşkunlukla yadettikleri dinle, imânla hâlhamur olmuş bir çeşit kudsîleşmiş tarihleridir. Buna inanışlarında tarihî olayın vesikalara dayanıp dayanmayışı önemli değildir, Millî vicdana seslenmeleri ve halkın bunları benimseyerek övünülecek ata yadigârları sayması destanı güçlendiren ve yaşatan özdür,
Destan, tarihin henüz yazıya geçmediği, ilim ve akim toplum düzenine iyice hâkim olmadığı veya milletlerin büyük işlere, büyük ıstıraplara, büyük kurtuluşlara kapıldıkları çağların verimidir. Gerçi destanları besleyen menkıbeler, her devirde meydana gelmiştir, fakat bunların milletçe benimsenmeleri, daha çok eski veya çok galeyanlı yeni zamanlarda olmuştur. Çünkü o çağlarda insanlar, tabiat ve toplum hâdiselerini ilim ve akıl süzgecinden geçirmezlerdi. Ölüm, aşk ve yiğitlik onlarda duyguları coşturur; korku, sevgi, kin, umut, özlem hep geniş hayal iklimleri açardı. Savaş, göç, işgal, deprem, kuraklık, fırtına insanlara kaderin oyunu ve tanrıların cilvesi sayılırdı. Şimşek, rüzgâr, yankı, şafak, uyku gibi nice şeyler birer tanrı gibi tasarlanırdı. Tabiatın her şeyine karşı korku veya hayranlık duyulurdu. İşte bu korku ve hayranlık, Önce mitos'ları sonra masal ve destanları meydana getirmiştir.
Tabiattaki kuvvetleri hep birer canlı varlık yahut ölümsüz tanrı farz etmek, bütün eski çağ toplumlarında mitos'ları doğurdu. Bunların sistemleşmesinden mitologyalar meydana geldi. Şunu belirtelim ki mitologya, mit (efsane)lerin topluluğu anlamına geldiği gibi mitleri inceleyen bilgi dalma da bu ad verilmektedir. İşte destan kişileri, bu mitologya (esatir) havası içinde (Paganizm inancı gereği) tanrılar ve insanlarla ilgi kurar; destanımsı bir ömür sürerler. Kişinin, mücadeleye ve boyun eğmeye mecbur olduğu haşmetli tabiat unsurlarına veya olağanüstü iç ve dış kuvvetlere olan hayranlıklarını veya öfkelerini ayrıca onları kavrayış ve düşünüş tarzlarını temsil ederler.

Destanın teşekkülü
Destanın oluşması için, halk muhayyilesinde iz bırakmış bir tarih olayı ve o mucizeli olayı yarattığına inanılan kahramanların bulunması gerektir. Halkın ruh ve vicdanına işleyen bu olay, topluluğun ve ardarda gelen kuşakların hayal güçleri ile genişler, derinleşir, nice efsanelere bürünür. Zaten yazılı olmadığı için her isteyen onu başka türlü anlatır, böylece rivayetler çoğalır, çeşitlenir. Destanın birinci oluş safhası budur.
İkinci safhada ozanlar, bu efsaneleşen tarih olaylarını nazma çekerler. Yeni motifler ve şairane hayâl güçlerini de katarak sazla türkü halinde söylerler. Kendi üslûp ve kişiliklerini de ekleyerek, millî destanın muhtevasını hazırlamış olurlar.
Üçüncü safha, bir büyük destan şairinin çıkması, bu türlü ozanların söylediği parçalan derleyip toplayıp sıraya koyması, ihtişamlı, yeni büyük bir üslûpla terennüm etmesi safhasıdır.
Türk destanlarının bir kısmı ikinci safhada kalmış, Yunan ve İran destanları gibi bazıları ise bir büyük şair tarafından ele alınıp işlenmişlerdir.
Destan Özellikleri

1 - Biçim yönünden
Destanların çoğu manzumdur. Nazım-nesir karışık olanlarına az rastlanır. Nazım şekli ve kafiye, destanı yaratan halkın geleneğine bağlıdır. Meselâ, Homeros destanları vezinli fakat kafiyesiz mısralardan kurulmuştur. Kalevala, dörtlükler şeklinde yazılmış uzun runo (bir halk şarkısı)lardan meydana gelir. Türk destanlarının eski ve bütün bir örneği elimizde mevcut değildir. Fakat Alp-Er Tunga destanının oldukça eski bir parçasını alarak ve buna bakarak Türk destanlarına ait bazı biçim Özelliklerini bulabiliriz:
Tokuş içre uruştım
Uluğ birle karıştım
Töküz atın yarıştım
Aydım: Emdi al Utar!
(Bugünkü dille: Savaş içinde vuruştum. Ulularla bir oldum. Töküz (iyi koşan) at ile yarıştım. Dedim, işte al Utar (özel bir isim).

2.Muhteva (öz) bakımından Destanlarda olaylar
Olağan ve olağanüstü vakaların karmaşığıdır. Bu bakımdan destan konuları, bütün gerçek olayları anlatan roman konuları ile yalnız gerçek-dışı olayları işleyen masal konulan arasında, orta bir yer tutmaktadır.
Destanların, sonradan efsaneleşen bir tarih gerçeğine dayandığım yukarıda görmüştük. Esas ve ayrıntılı olaylarda, çok defa gerçeğe uygunluk gözetilir, fakat bunlara gerçek dışı, masalımsı olayların katılmasından da sakınılmaz.
Meselâ, Oğuz'un çeşitli av hileleri ile bir canavarı öldürmesi, gerçeğe uygun bir olaydır. Gök-tanrıya yalvarırken semadan bir ışık düşmesi, o ışığın içinden güzel bir kız çıkıp Oğuz'a eş olması ise gerçek-dışı, masalımsı motiflerdir.
Yine İlyada destanında, Yiğit Akhilleus ile Kral Agamemnon, insanca bir tutku ile esir alman güzel bir kızı paylaşamamak yüzünden tartışırlar. İş kavgaya dökülür, kılıca sarılırlar. Buraya kadar her şey olağandır. Fakat yiğit Akhilleus tam Agamemnon'u öldüreceği sırada Zeus'un kızı tanrıça Athena, Troya kalesini kuşatmış olan Akhai (Akha)ların başsız kalmasından korkar. Oiympos tepesinden inerek, Akhilleus (Aşileus)'un bileğini tutar ve kahraman kralı öldürmesini Önler. İşte bu bölüm destanın olağanüstü yanlarından biridir.
Bütün destanlarda gerçek olaylar ile gerçeküstü ve gerçekdışı serüvenler yan yanadır. Bunlar, roman ve tarih olaylarının kaplamı dışına açılan maceralardır. Destanı ören vakalar, hem tarihlik, hem romanlık, bazen da masala benzer nitelikte görünürler.

Olayları meydana getiren iyi kötü ilgiler yani mücadele ve uzlaşmalar bu yüzden üç kısımda toplanabilir:
a)İnsanlarla insanlar arasındaki romantik vakalar: Aşk, sevişme, kavga, kin, öç alma, zulüm, kurtuluş vb.
b)İnsanlarla tanrılar, devler, periler ve sert tabiat kuvvetleri arasında geçen olağanüstü çatışmalar,
c)Destana, tarihî olaylardan yansımış olan dış düşmanlar, ordular ve başka milletlerin kahramanları ile mücadele; milletlerarası çatışma.
Toplumlar gelişip akim, büyük dinlerin ve ilmin baskıları hissolundukça destanımsı (epik) mücadelenin edebiyattan silinmeye başladığı görülür. Akla yakın bir ihtimalle:
Toplumlar önce masal ve mitos'ları ve bunlara dayanarak destanı çıkarmışlardır. Medeniyet geliştikçe, destandan romaneske ve oradan realist romana geçmişlerdir. Bir ruhbilimci:
"Edebiyat, gökten yere inmiş ve aklîleşmiş bir mitologyadır" diyor.

Destan kişileri
Yine hem masallarda hem romanlarda bulunması mümkün olan kişiler, destanlarda yan yanadır. Destanlarda ilâh, yarım-ilâh ve insan olmak üzere üç türlü kahraman görülür. Çoğunlukla bu kahramanlar hem insanî, hem de insan-üstü vasıfları kendilerinde toplarlar. Beden yapısı ve karakter bakımından kâh olağan, kâh olağanüstü özellikler gösterirler.
Meselâ Oğuz, Ay Kağan'dan doğmuştur. Yüzü gök rengi, ağzı ateş kızılıdır. Güzel perilerden daha güzeldir. Anasından ilk ağız emip bir daha emmemiş, çiğ et ve kımız istemiştir. Kırk günden sonra büyümüş, yürümüş, oynamış sonra Göktarın'nın kızı ile evlenmiştir...
Fin destanı Kalevala'nın kahramanı Vaynamoinen de Semanın kızı'ndan doğmuştur. Göklerden yere inen kız, rüzgârın nefesi ile gebe kalmıştır. Tam dört yüz yıl çocuğu karnında taşımıştır....
Köroğlu, abıhayat içerek, yenilmezlik, şairlik ve ölümsüzlük kazanmıştır. Kıratı'da soyu deniz içlerinden gelme, ölümsüz ve gizli kanatları olan bir attır.
Destan kahramanları arasında insan ölçülerine uyanlar bile idealize edilmiş, dünyada ya bulunmaz ya da çok az rastlanır tiplerdir. Çünkü onlar toplumun arzu ve emellerini sembolleştiren millî varlıklardır. Hayali seven halk, yiğitlik, aşk, refah, iyilik, kötülük vb. şeyler hakkındaki tasarılarını bir insan timsali haline sokup destanlarda yaşatmıştır.
Destan kişilerinin kimisi akıl almaz irilikte ve yenilmez güçtedirler. Orduları tek başlarına bozar, dağlan kaldırıp yol açabilirler. Uçan atlan veya sihirli gemileri ile kırk günlük mesafeyi bir anda geçebilirler. Devlerle güreşir, tanrılarla evlenirler. Ölümden sonra bile başka bir âlemde yahut bizim dünyamızda yaşadıkları hayâl edilir.
Asıl destan kahramanlarının çoğu üst tabaka insanları, yani krallar, kraliçeler ve kişizadelerdir, Ancak, bu kesin bir kural değildir. Çünkü meselâ Köroğlu destanının kahramanları çobanlar, seyisler, küçük zenaat sahipleri olduğu gibi Kalevaja'nın başkişileri de demirciler, çiftçiler, balıkçılardır. Destanların tarih havasını biraz da üst tabakadan kahramanlar yapar. Çoğu destanlar, pek eski zamanlarda yaşamış soylu kişilerin serüvenlerini hikâye eder.

Destanlarda zaman
Romanlarda olaylar bir takvim zamanı içinde cereyan ederler. Masal olayları ise takvimde kolayca gösterilmeyen, tarih dışı zamanlarda geçer. Destan olaylarının geçtiği zaman, yine roman ile destan arası bir halde yani aşağı yukarı tayin edilebilir. Zaten destanlar, kendilerini meydana getiren tarih olayından çok sonra teşekkül etmişlerdir, Bir görüşle, Oğuz Destanı, milâttan önce yaşamış Hun başbuğu Mete Han'ın yaptıklarını anlatır. Homeros destanları ise, Helen'lerin ilk cedleri olan Akhaî ve Argos krallarının maceralarıdır.

Destanlarda çevre (muhit)
Roman olayları, belli (coğrafî) bir çevre üzerinde geçer; masal olayları belirsiz yerlerde olup biter. Destanlar ise, olayların geçtiği çevreyi, coğrafî bir kesinlikle değil, fakat belli belirsiz yansıtırlar.
Türk destanındaki dağ, bozkır, av, orman, at, ırmak bolluğu; Yunan destanındaki deniz, ada, site, gemi, evcil hayvan çokluğu; Fin destanında, kar, buz, köy ve el sanatçısı kalabalığı bu destanlardaki olayların ne türlü çevrelerde geçtiğini aşağı yukarı anlatmaktadır.

Destan temaları
Destanlar çok büyük ve uzun eserlerdir. Sözgelişi, Kırgız Türkleri'ne ait Manas destanının 200 bin mısra tuttuğu söylenmekte, Hind destanları Mahabharata ile Ramayana 240 bin mısraı bulmaktadır. Kalevala ve Homeros'un destanları da uzundurlar. Bu genişlik ve uzunluktaki eserlerin, insanlığı ilgilendiren bütün temaları kapladıkları kolayca söylenebilir.
Yalnız bu eserlerde en fazla işlenen temalar kahramanlık, yiğitlik, dostluk, aşk, hasret, ölüm, yurt sevgisi vb.dir.

Destanlarda amaç
Bir bakıma destanlar, dünya edebiyatındaki en ülkücü eserlerdir. Bu ülkücülük, ferdî değil millî şuur ve vicdana dayanmaktadır. Yani millet vicdanında, arzu, dilek, tutku, gelenek, değer hükmü halinde yaşayan her şey destanlarda yer bulur ve gerçekleşmiş görünür.
Milletlerin tarihî vasıfları, ırk özellikleri ve millî değerleri, yaratmış oldukları destanlarda açıkça belirir. Oğuz Kağan destanında cihangirlik ve devlet kurma tutkusu, Köroğlu destanında haksızlığa isyan ve devlete itaat yan yanadır. Bütün Türk destanlarında, iyiliğe, kuvvete, savaşçılığa, biniciliğe, sözde durmaya büyük değer verilmektedir. Buna karşılık Odyseia destanında hile ve yalanın âdeta övüldüğü görülür. Şarap, kadın, eğlence ve dünya zevklerine düşkünlük, Yunan destanlarında yaygındır. Bunlardan başka, destanların yaratıldığı ülke İkliminin, sosyal hayat tarzının idare ve devlet düzeninin yankıları, destanlarda açık açık görülmektedir.
Yoksul Fin topraklarında doğan Kalevala kahramanlarının ülküsü aç halkı doyurmak için Sampo değirmenini ele geçirmektir. Çoğu destanlarda manevî inançların kılıç gücüne üstün tutulduğu da görülür. "Nitekim Kalevala'daki halkın nazarında şarkılar sihri, sihir bilgiyi, bilgi ise gücü temsil etmektedir." Hind destanında insanların manevî bakımdan yükselmesi (ermişlik) amacı güdülür. Bol verimli topraklara yerleşmiş olan Yunanlıların destanında ise, aşk, dostluk ve macera hırsı baş yeri tutar.
Destanlar millî ahlâk ve şuuru sağlamak, korumak ve derinleştirmek bakımından eşsiz bir hizmet görürler. Nitekim Türk-Kırgız destanı Manas'ın 1924'te yayımlanması söz konusu edilince istilâcı Sovyet Komünist partisinin organı olan "Türkistanskoya Pravda" gazetesi şu tarzda ateş püskürmeye başlamıştır:
"Bu destan, yerlilerde milliyetçiliği kuvvetlendirecek, Pan-Türkizm'e hizmet edecektir. Bu destan ilmî faydalı bir materyal vermekle beraber Kırgızların ve başka Türk uluslarının kültür bakımından gelişmesine zararlı bir istikamet verebilir. " Kuşner adlı Rus yazarı da, 1927' de Mânâs hakkında şunları söylüyordu:
"Manas destanında İslâm dini, Öldürücü ve boğucu tesirler yapmıştır," (bk: Türk Kültürü, nr. 9, s. 32-33)
Firdevsi'nin Şehnâme'si de Arap kültürünün istilâsı ve baskısı altında çökmüş, bozulmuş olan İran milletine yeni bir şuur ve yeni bir yaşama gücü sağlamıştır. Büyük şair, yaptığı milli hizmeti şöyle anlatır:
"Şu otuz yılda çok zahmet çektim.
Bu Farsça ile İran milletini dirilttim."

Fin destanının yazıya geçmemiş parça parça zenginlikleri de bir koy terzisinin oğlu olan Doktor Elias Lönnrot tarafından köy köy dolaşılarak toplandı, Böylece ünlü Kalevala (1835'te) meydana geldi. Finlandiya'nın Türkiye Büyükelçisi H. R. Mortola, bu destanın Fin halkına ve kültürüne etkilerini şu satırlarla anlatıyor:
"Kalevala'nın Finlandiya için anlamı, onun Fin hayatına olan etkisi sonsuzdur denilebilir. İlme, etnografya, edebiyata ve değişik sanat kollarına ilham kaynağı olmuştur... Daha da önemlisi Fin halkı uyandı; Kalevala'sında millete sevinç veren bir manevî eserin mirasına ve Fin diline sahip olduğunu öğrendi. Millet yeniden meşalesine kavuşmuş olarak daima güçlenen bir kalkınmaya ve ilerlemeye doğru yöneldi. Başka milletlerin yanında kendi hür hayatını yaşamak cesaretini kazandı. Kalevala millî şuuru uyandırdı." (Kalevala, 1966, önsöz)
Homeros destanları ise nice yüzyıllar Helen milletini ayakta tuttuktan başka, bütün dünyada, eski Yunanlılara karşı bir sevgi doğmasını da sağlamıştır.

Destanlarda üslûp
Destan üslubundaki baş Özellik, pek çok tasvir sıfatı ve benzetmeler kullanmış olmasıdır. Kahramanlar, şehirler ve ırmaklar anılırken, birçok unvanlar sıralanır. Bunların çoğu, halkın icat ettiği töre sıfatlarıdır.
Dede Korkut'ta gördüğümüz: Karşı yatan kara dağlar, al kanatlı Azrail, adı görklü Muhammed, görklü Tanrı, yelesi kara kazılık at, Hanlar Hanı Han Bayındır ve Homeros'taki gül parmaklı şafak, Zeus'un gözbebeği uzağa atan Apollon, ayağına- çabuk Akhileus, ak köpüklü deniz gibi tanıtma sıfatlan, söylemek istediğimize bir kaç örnek olabilir.
Destan üslûbunun önemli bir özelliği de ihtişamlı kelime ve cümlelerle kurulmuş olmasıdır. Bayağı söz ve deyimler, uyuşuk, durgun ve sönük bir ifade destanla bağdaşamaz. Çünkü destan, insanoğluna asil duygular, şanlı maceralar, geniş hayaller telkini için çıkarılmıştır.

İLGİLİ İÇERİK

TÜRK DESTANLARI

10.SINIF DESTANSI (EPİK) ANLATIM SLAYTI

DESTANLAR

DESTANLAR ve ÇEŞİTLERİ

TÜRK DESTANLARI ŞEMA

DOĞAL ve YAPMA DESTAN KARŞILAŞTIRMASI

SON EKLENENLER

Üye Girişi