Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (1896-1901)

 

Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.

Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir. Adından da anlaşılacağı gibi önceleri “fen” konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).

Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılan “Edebiyat-ı Cedide” (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.

Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesinin II. Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.

 

Servet-i Fünûn’da Şiir

  • Abdülhak Hamit'in şekilde yaptığı yeniliği daha da genişletirler Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima" gibi nazım türlerini alırlar. Müstezad (serbest nazım)yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına çıkarlar.
  • Türk şiiri nazım şekilleri bakımında modernleşir. Türkçeyi aruza uygularlar.Tevfik Fikret oldukça başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat için denenir, büyük ilgi görür.
  • Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden yararlanılır. Konunun yapısına uygun, aruzun değişik kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin).
  • Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi benimsenir; kafiye, ahenk unsuru olarak eli alınır.
  • Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler.
  • Şiirde anjambmanlar (şiirde cümledeki anlamın bir dizede bitmeyip sonraki dizelere geçmesi, kayması, sarkması) kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur.
  • Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat ve allı hayatı başlıca temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde dikkat çekici boyutlardadır.
  • Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı duygusallık ve yeni hayâl dünyası kurma eğilimi, onları ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat konusuna ağırlık verir.
  • Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâlleri şiire sokarlar.
  • Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire resim ve mûsikî girer. Ses ve ahenk şiire egemen olur (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir mûsikî dili görülür. Şiire dış mûsikî (yani vezin ve şekil kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü kuvvetli şiir) egemendir. Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar.
  • Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp peşindedirler.
  • Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı semen fem" (yasemin renkli saat). Fransızca " neige d'or " karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb...
  • Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet'in ilanıyla (1908) sosyal meselelere yönelir (Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Süleyman Nazif...)
  • Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol oynar; şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.

Servet-i Fünun Şiiri Biçim Özellikleri

NAZIM BİRİMİ:

  • En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan beyti kullanmışlardır.

ÖLÇÜ: 

  • Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır
  • Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.

UYAK TÜRÜ: Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı" yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir.

DİL ve ÜSLUP:

  • Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır.

NAZIM ŞEKİLLERİ:

  • Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır
  • Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının "sone" ve "terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma" nazım biçimleri kullanılmıştır.
  • "Mensur şiir" örneklerine ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır.

 

Servet-i Fünun Şiiri İçerik Özellikleri

  • "Sanat için sanat" ilkesi benimsenmiştir.
  • Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır.
  • Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele alınmamıştır.
  • En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa görüntüleri, karamsarlık, düş kırıklıkları, ölüm.
  • Nazım nesre yaklaştırılmıştır.
  • Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir.
  • Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır.
  • Şiirde musikiye önem verilmiştir.
  • Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde kıvranmaları şiirlerine yansımıştır.
  • Yalnızca Tevfik Fikret "toplum için sanat" ilkesine bağlı, sosyal içerikli şiirler yazmıştır. 

 

Serveti Fünûn Şiirinde Kullanılan Nazım Şekilleri

  • Servet-i Fünûn şairleri, Batı'dan yeni nazım biçimleri alarak, eskileri tümüyle bırakmışlardır. Onların kullandığı yeni nazım biçimlerinin genel özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
  • Bir nazım biçimi, değişik sayıda dizesi olan bentlerden oluşabilir. 
  • Anlam yönünden bentler arasında sıkı bir bağ vardır ve bentlerin yeri değişmez. Bu da şiirde konu birliğinin ve plan düşüncesinin olduğunu gösterir. Ayrıca her şiirin, konuyla ilgili bir adı vardır.
  • Şiirde konu birliğinin sağlanmasıyla, şiirin sonunda adını söylemesi yersiz olacağından, şairin mahlası bulunmaz.
  • Yeni Türk şiirinde, nazım birimi beyit ya da dörtlük değil, dizedir.
  •  Şiirler "Sanat, sanat içindir." anlayışını yansıtır.
  • Bu anlayış, ilk kez Servet-i Fünûn şairlerince Batı edebiyatının etkisiyle Türk edebiyatına sokulmuştur.

 

Servet-i Fünûncuların Kullandığı Nazım Biçimleri:

1. DİVAN EDEBİYATINDAN ALIP GELİŞTİRDİKLERİ 

    Serbest Müstezat

2. BATI EDEBİYATINDAN ALDIKLARI ŞEKİLLER

    Sone

    Triyole

    Terzarima

    Balad

3. KENDİ GELİŞTİRDİKLERİ ŞEKİLLER

 

Sone

  • Özel bir uyak düzeni olan nazım şeklidir.
  • Genel olarak "kısa şiir, türkü" anlamına gelir.
  • İki dörtlük ve iki üçlükten oluşur.
  • Kafiye örgüsü, "abab, abba, ccd, eed" biçimindedir.
  • İlk dörtlük "abba" biçiminde de olabilir.
  • Türk edebiyatında birçok şair sone tarzı şiirler yazmıştır. Ayrıca Batılı şairlerden sone çevirileri de yapılmıştır.

 

Sone Örneği:

Dağılır yele karşı altın saçları

Uçuşurdu bin bir büklüm içinde.

Bir hoş ışık vardı gözlerinde

Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.

 

Bir iyilik sarardı yüzünü bazan

Bilmem, belki bana öyle gelirdi.

Ben, o sevdadan can atan deli

Nasıl yanıp tutuşmazdım o zaman.

 

Yürüdü mü yerden kurtulurdu sanki

Melekler öyle yürüse gerek. Sözleri

Bir başka türlüydü insan sözlerinden.

 

Gökte bir ruhtu o,bir canlı güneşti.

Öyle gördüm ben; öyle değilmiş şimdi.

Yay gevşemiş, ne çıkar,yara gitmez gönülden.

Francesco PETRARCA

Çeviren: Sabahattin EYUBOĞLU

 

Terzarima

  • İtalyan edebiyatına özgü bir nazım şeklidir.
  • Üçer mısralık bentlerle kurulur.
  • Bent sayısı sınırsızdır.
  • Tek bir mısra ile sona erer.
  • Kafiye örgüsü, "aba, bcb, cdc, d" biçimindedir.
  • Dante, "İlahi Komedya"sını bu nazım şekliyle yazmıştır.
  • Terzarima, sone kadar yaygın değildir.
  • Tevfik Fikret'in "Şerhayin" adlı şiiri edebiyatımızdaki tek terzarima örneğidir.

 

Terzerima Örneği:

GİZ

Bu kadar uzak mıydı

Git git bitmiyor yol

Görünmüyor dağın ardı

 

Oysa bilmem kaç yıl

Bu yollardan yürünmüş

Şimdi sanki bir masal

 

Bu dilsiz dağ ve taş

Nerde saklar kuşları

Hangi gizle sarmaş dolaş

 

Anlamak zor susuşları.

Ahmet Telli

 

Triyole

  • On mısralı bir nazım şeklidir.
  • Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir.
  • Kafiye şeması, "ab, aaaa, bbbb" biçimindedir.

Triyole Örneği:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var, 

Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher?

 

Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr 

Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr: 

Niçin? ben anlamadım kimden etsem istifsâr? 

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var!

 

Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter 

Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber 

Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler, 

Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher? 

 

Serbest Müstezat

  • Aruz ölçüsünün klasik kalıplarının bozulmasıyla oluşmuş bir nazım şeklidir.
  • Serbest müstezatta aynı anda birden çok aruz kalıbı bir arada bulunur.
  • Fransız şairlerinin özgür biçimde yazdıkları şiirlerden etkilenen Servet-i Fünun şairleri serbest müstezatı oluşturmuşlardır.
  • Serbest müstezatın başarılı örneklerini Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin ve Ahmet Haşim vermiştir.

 

Serbest Müstezat Örneği:

KIŞ

Yine kış,

Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,

Yine yollarda serseri dolaşan

Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)Tehi kalan ovalar

Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla

Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,

Ne giden,

Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)

Mütemadî sürüklenir bir uzak

Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış

Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış

Ahmet Hâşim

 

Mensur Şiir

Türk edebiyatında mensur şiir sınırları içinde değerlendirilebilecek ilk denemeleri Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Celal ve Mustafa Reşit kaleme almıştır. Bunları “Aşkımın Mezarı” başlıklı denemesiyle Halit Ziya, izlemiştir. Sanatçının yazarlık hayatının ilk yıllarında Tercüman-ı Hakikat‘te gönderdiği bu metin, gazetede Muallim Naci‘nin “Mezarda aşk aramak, ölüye can aramaya benzer.” eleştirisiyle birlikte yayımlanır. Bu eleştiriye çok üzülmekle beraber mensur şiir çalışmalarını sürdüren Halit Ziya, Recaizade Mahmut Ekrem‘in de teşvikiyle çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı bu tür şiirlerini “Mensur Şiirler (1891) ve “Mezardan Sesler” (1891) adlı kitaplarında bir araya getirir.

Bu eserler mensur şiirin edebiyatımızdaki ilk olgun örnekleri sayılır. Halit Ziya’dan sonra “Siyah İnciler” adlı eseriyle Mehmet Rauf türün en ünlü örneklerinden birini verir. Bu iki ismi, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler. II. Meşrutiyet sonrasında ise Halide Edip, Yakup Kadri, Emin Bülent, Selahattin Enis, Tahsin Nahit de bu alanda eser verir.

Recaizade Mahmut Ekrem‘in “nesr-i muhayyel” dediği bu şiir türüne geçmişte “nesr-i şairane”, “mensure”gibi karşılıklar bulunmuştur. “Mensur şiir” adı, ilk defa 1886’da Halit Ziya’nın Hizmet gazetesinde yazdığı ve daha sonra “Mensur Şiirler” başlığıyla topladığı örneklerle karşımıza çıkmıştır. Servetifünun ve Meşrutiyet yıllarında bu adlandırma yaygınlık kazanmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise “mensur şiir” adlandırmasının yanı sıra “şairane nesir”, “şiirsel düz yazı”, “düz yazı-şiir”, “düz yazısal şiir” gibi çeşitli karşılıklar kullanılmış ya da önerilmiştir.

 

 

Mensur şiirin başlıca özellikleri:

 

  • Belli bir başlığı olan, başka bir türün parçası olmayan, bağımsız, bütünlük taşıyan metinlerdir.
  • Kısalıklarına karşın anlamca yoğun metinlerdir.
  • Şiirdeki arayıştan doğmuş olmakla birlikte düz yazı nitelikleri ağır basar.
  • Bireysel duygulanmaların ifade edildiği lirik, şairane ürünlerdir.
  • İç ahenk öğelerine önem verilmiştir.
  • Betimleme ve çözümleme öğelerine geniş yer verilmiştir.
  • Uzun cümlelerin daha çok kullanıldığı görülür.
  • Ünlemlere, seslenişlere sık sık başvurulur.

 

 İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI

SON EKLENENLER

Üye Girişi