GERÇEKÜSTÜCÜLÜK
(Surrealisme)
Aklın hiçbir denetlemesi olmaksızın, hiçbir töre, ahlâk ve estetik baskısı tanımaksızın, hatta sanatçının yaratıcı gücüne (icatlarına) bile meydan vermeksizin, insandaki iç ben'in yorumu olmaya çalışan sanat anlayışlarına Sürrealizm denilmektedir. 20. yüzyılın başından beri türlü adlarla süregelmiş, şiirde, resimde ve romanda derin izler bırakmıştır.
Bu akımı incelemeden önce, onu hazırlayan fikir kaynaklarını ve sosyal şartları gözden geçirmek gerekiyor:
19. yüzyılın ikinci yarısında gelişen pozitivist ve maddeci fikirlerin, Realizm, Natüralizm ve (şiirde) Parnasçılık gibi edebî akımları doğurduğunu; 19. yüzyıl sonuna doğru tavsayan fikir temelleri ile birlikte, bu edebî akımların da zayıfladığını görmüştük. İşte bu sıralarda maddeciliğe, ilimciliğe ve akılcılığa sert bir tepki hâlinde mistik (gizemci) ve ruhçu felsefe akımları beliriyor, ayrıca psikolojide büyük keşifler oluyor. Bunlar ilme, akla ve maddeye verilen aşın değeri sarsıyorlar. Aklın ve maddenin inkârına kadar giden yeni sanat yolları ortaya çıkıyor
Mistik felsefeyi en üstün tarzda temsil ederek çağını etkileyenlerin başında daha önce adı geçen Fransız filozofu Henri Bergson (1859-1941) vardır. Kurduğu felsefeye Sezgicilik (İntuitionisme) adı verilir.
Bergson, akılcı ve zihincilere karşı ruhu savunmuştur. Ona göre ruh beyne bağlı bir nitelik değil, akıl ve mantıktan daha üstün ve bağımsız bir varlıktır. Ruhla beyin arasında paralellik yoktur. Beyin yalnız kelimeleri saklayan bir depodur. Zihin (zekâ) nesneleri faydalı bir hâle sokmak ve âlet yapmak yeteneğidir. Ancak nesnelerin kabuğuna yani maddenin dış yüzüne ait hakikatleri kavradığı için zihnin gücü de sınırlıdır. Deney ise bize sadece maddenin bir hâlden öteki hâle geçişini izah eder.
Şu hâlde biz hakikatleri, zihin ve deney ile değil, ruha ait olan sezgi (intution) ile kavrarız. Sezgi aracımız, temel benliğimiz olan içgüdü'lerdir. Hayat, bu atılma ve sezginin kendisidir.
Bergson'un zekâ ve akla karşı, sezgi ve içgüdüyü (iç ben) çıkaran felsefesi Gerçeküstücülüğün önemli bir desteği olmuştur. Bu filozof, Freud'dan önce rüya ve telepati olaylarına ve ruh hayatının akıl ile çatışmalarına da dikkati çekmiştir.
Ruhbiliminde unutulmaz bir çığır açarak, yirminci yüzyıldaki bütün sanat ve düşünce akımlarını etkileyen Avusturyalı Dr. Sigmand Freud (1856-1939) da insan ruhunun ve alt-şuurun derinliklerine ait önemli buluşlarını yine o sıralarda yaymıştır.
Freud, ruh hastaları, isteri hâlleri, marazı durumlar üstünde yaptığı incelemeler sonunda insan varlığının birbirine sımsıkı bağlı iki benlik taşıdığını ileri sürmüştür. Bu benlik, iki âlem gibidir: a) Şuuraltı b) Şuur âlemi.
Şuur-altı: Kontrol tanımayan asıl benliğimizdir. Bu âlemi, içgüdülerimiz gerçek ve samimî arzularımızla eğilimlerimiz idare eder. Bu âlem, toplum baskısı, eğitim ve ahlâk zoru ve ayıp korkusu ile şuuraltına itilmiş, boğulmuştur. Freud'a göre bu itilmiş arzuların en güçiüsü libido denilen cinsî isteklerdir. Bunun yanında kıskançlık, korku, yükselme hırsı, düşmanlık, nefret gibi birçok gizli eğilimler şuur-altında yer alır. Rüya, bunalım, sayıklama gibi şuurun zayıfladığı hâllerde bunlar dışarı vurulur, Şuur onları durmadan baskı altında tutarsa ve boşalma imkânı yoksa ruh hastalıkları meydana gelir. Freud, psikanaliz, telkin vs. adını verdiği metotlarla bu gizli arzulan tesbit etmek ve söyletip ferahlatmak suretiyle hastalıkları tedaviye çalışmıştır.
Şuur âlemi ise, toplum törelerine, ahlâk ve terbiye kurallarına uyan ideal ve fakat yapmacık benliğimizdir. Düşünce ve davranışlarımızı sert bir denetleme altında tutarak, fazla samimî, töre dışı, uygunsuz hâllerimizi önler. Bu istekleri şuur altına iter ve bir manevî polis gibi onların yüze çıkmasına engel olur. Freud, şuur ile alt-şuuru, başka deyişle, dış ve iç benliklerimizi sürekli bir çekişme içinde farz eder. Şuurun varlığına rağmen alt-şuurun belirtilerini şu hâllerde görür:
Marazî durumlar, isteri hâlleri, rüyalar, uyanıkken çarpık ve yanlış hareketler, ağızdan kaçırılan sözler, aşırı sevgi, nefret ve hayranlıklar, kelimeleri yanlış telâffuz etme, söz ve el şakaları tarzı, korku, sayıklama vb.
Freud'un bilhassa alt-şuur belirtileri ve libido'yla ilgili görüşleri Gerçeküstücülerin tükenmez sermayesi olmuştur. Onlar da Freud gibi, şuuru değil alt-şuurun belirtilerini yorumlayarak şiir yazmak veya resim yapmak istemişlerdir.
Bu felsefe ve psikoloji görüşlerinin yanı sıra, 20. yüzyılın ilk yarısını dolduran iki büyük cihan savaşı, Nazizm, Komünizm gibi toptancı, ezici baskı rejimleri; hepten imha edici silâhlar; cemiyet ve fert yaşayışlarında görülen hızlı değişmeler de kâh olumlu, kâh olumsuz tarzda, bunalımlar, marazî davranışlar, tedirginlikler, çıkmazlar halinde Gerçeküstücü eğilimleri beslemiştir.
Tarihçe
İlk Gerçeküstü belirtiler, sırf akla dayanan anlamla ve manzaranın dış görünüşü iie yetinmeyip ruhlardaki gizli ifadeyi ve eşyanın sırrını dile getirmek isteyen Romantik eserlerde görülüyor. Sonra Sembolistler ve bilhassa Arthur Rim-baud, alt-şuur verilerinden faydalanmak, hayalî ve gizli dünyalara yelken açmak ve yaşanan hayatın ikiyüzlülüğü ile boğuşan tedirgin şiirleri yazmak suretiyle Gerçeküstücülere öncü olurlar.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ
- Önceki
- Sonraki >>