Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

   

ANADOLU'DAN BİR SES

  

Yahut

  

CENGE GİDERKEN

   

Ben bir Türküm dinim, cinsim uludur.

Sînem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evlâdı evde durmaz; giderim!

   

Yaradanın kitabını kaldırtmam.

Osman'çığın bayrağını aldırtmam.

Düşmanımı vatanıma saldırtmam.

Tanrı evi viran olmaz; giderim!

   

Bu topraklar evdâdımın ocağı.

Evim, köyüm hep bu yerin bucağı.

İşte vatan! İşte Tanrı kucağı!

Ata yurdun evlâd bulmaz; giderim!

  

Tanrım şâhid, duracağım sözümde.

Milletimin sevgileri özümde.

Vatanımdan başka şey yok gözümde.

Yar yatağın düşman almaz; giderim!

  

Ak gömlekle gözyaşımı silerim.

Kara taşla bıçağımı bilerim.

Vatanımçün yücelikler dilerim.

Bu dünyada kimse kalmaz; giderim!

 

 MEHMED EMİN YURDAKUL  

 

 

 

ANADOLU'DAN BİR SES

 

Yahut

 

CENGE GİDERKEN

  

Bazı sanat eserleri, bizzat kendi içlerinde derin bir mânâ taşıdıkları ve ahenkli bir yapıya sahip oldukları için güzeldirler. Onları, vücuda geldik­leri zaman ve mekânın dışına çıkarsanız da, hâlis altın gibi, değerlerinden bir şey kaybetmezler.

 

Bazı sanat eserleri ise, değer ve mânâlarını çevrelerine, içinde doğdukları veya göründükleri zaman ve mekâna borçludurlar. Başka bir çerçeve içinde sönük kalırlar.

 

Anadolu 'dan Bir Ses şiiri bu sonuncu gruba girer. Bugün iyi niyetle de olsa, ona estetik bakımından güzel bir şiir denilemez. Mehmed Emin'den sonra gelen Türk şâirleri, hece vezni ve halk dili ile ondan çok daha güzel eserler vücuda getirmişlerdir. Fakat Mehmed Emin'in bu manzume­si ve onun içinde bulunduğu Türkçe Şiirler kitabı, basıldığı tarihte (1898) okuyuculara güzel değilse bile, yepyeni Türk milletinin asıl istediği şiir ve Mehmed Emin, Türklerin yüzyıllardan beri beklediği şâir olarak gözük­müştür.

 

O devir insanları böyle bir zanna kapılmakta haklı idiler. Zira Mehmed Emin bu manzumesi ve diğer eserleriyle Türk edebiyatına gerçekten yeni bir şey getiriyor ve bu yenilik, Türk halkının yüzyıllardan beri özlediği bir şeye cevap veriyordu.

 

Mehmed Emin 'in ilk şiirlerini yayınladığı yıllarda (1897 - 1900), Türk edebiyatına Osmanlı ile Batı edebiyatının karışımından ibaret olan Servet-i Fünun edebiyatı hâkimdi. Aruzu ve Osmanlıcayı büyük bir maharetle kullanan ve o devir İstanbul entelektüellerinin ince, kozmopolit ve kötümser hayat görüşlerini anlatan Fikret, şöhret ve olgunluğun doruğunda idi. Kimse şehre kağnı arabası ile giren kendi halinde bir şâirin, Türk edebiyatında yeni bir çığır açacağına ve başkent aydınlarının hayat görüşlerini alt-üst edeceğine ihtimal vermiyordu. Fakat o, estetik bakımdan hiç de mükemmel olmayan şiirleriyle bu inkılâbı yaptı.

 

Bunun sebebi, Mehmed Emin'in kendisinde ve eserlerinin kuvvetinde değildi. Onun eliyle Türk edebiyatında yüzyıllardan beri süregelen bir tezat, halk ve yüksek tabaka edebiyatı tezadı, beraberinde ihtilâllere gebe bir sosyal tezadı da sürükleyerek, başkentin ortasına sessizce, her şeyi yıkacak olan bombayı koyuyordu.

 

Anadolu'dan Bir Ses şiirinde konuşan savaşa giden bir Anadolu köylüsüdür. Mehmed Emin onu kendi dili ve vezni ile konuşturur. Bu şiirin içinde bulunduğu Türkçe Şiirler kitabını Saray ressamı Mösyö Zonaro süsler.

 

Hiç sosyal görünmeyen, fakat en derin manada sosyal olan Yunus -zira dünyada hiç kimse onun kadar insana sevgi duymaz ve onu Tanrı mertebesine çıkarmaz- bir şiirinde şöyle haykırır:

 

Kasdım budur şehre varam feryâd ü figan koparam

 

Köylü Yunus yüzyıllar boyunca şehre gidememiş, hep fakir halkın arasında kalmıştır. Türk Halk edebiyatı ile yüksek tabaka edebiyatı yüzyıllar boyunca birbirine paralel nehirler gibi uzanırlar, arada sızıntı kabilinden bazı karışmalar olur fakat bu ayrılık devam eder. Tanzimat'tan sonraki Türk yazarları, ikisi de Türk kültürünün bağrından akan bu iki nehir arasında bir kanal açmaya çalışırlar. Nehirde bunu kısmen başarırlar. Şiirde de bazı denemeler yapılırken, araya Servet-i Fünun ede­biyatı ve estetiği girer. Mehmed Emin işte bu büyük dönemeçten sonra ortaya çıkar. Değeri ve manası, yüzyıllardan beri süregelen tezada bir son vermek istemesidir.

 

Edebiyatın temeli dildir. Osmanlı edebiyatı, Osmanlıca denilen, hiç kimsenin konuşmadığı, Arapça-Farsça terkiplerle dolu, yapmacık bir yazı dilidir. Şekilde, üslûpta ve dünya görüşünde yeni olan Servet-i Fünuncular edebiyatın temeli olan dile, Osmanlıcaya dokunmamışlar, bilâkis onu daha koyu bir zemin üzerinde işlemişlerdir. Mehmed Emin şiirin temeli demek olan dil ile vezni değiştirdi.

 

Dil ile vezin, daha sonra Ziya Gökalp'ın ortaya koyduğu gibi, bütün bir kültür sisteminin bir parçasıdır. Dil değişince, hayata bakış tarzı da değişir.

 

Mehmed Emin Anadolu'dan Bir Ses manzumesinde yiğit bir Mehmetçik'i kendi dili ile konuştururken, yüzyıllardan beri unutulmuş, ezilmiş, hakir görülmüş bir sosyal tabakayı -hattâ o devirde kozmopolit Osmanlı devletinin hâlâ ayakta bulunduğu düşünülürse- bir ırkın ruhunu dile getiriyordu.

 

Türkçe Şiir'ler kitabında bulunan Biz Nasıl Şiir İsteriz? Manzumesi Mehmed Emin'in bu dili ve şekil sosyal bir fikre dayanarak seçtiğini açıkça ortaya koyuyor:

  

  

 

Anlayacağı bir dil kullanılmadan halka tesir edilemez. Mehmed Emin bu basit gerçeği anlamış ve tatbik etmişti.

 

Bu mısralarda onun daha sonra takındığı ihtilâlci tavrın çekirdeği de var. Bırak Beni Haykırayım şiiri tam bir ihtilâlci edası taşır.

  Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruhum; Bende esir yaratmayan bir Tanrı 'ya imân var; Paçavralar altındaki yoksu beni yaralar;  

Anadolu'dan Bir Ses şiirinde konuşan sadece Mehmetçik değildir. Burada halktan gelen, dil ile vezindir. Şiirin içini dolduran vatanperver­lik duygusu Nâmık Kemal'e has bir karakter taşır. Asıl Mehmed Emin ve onu daha sonra büyük bir millî şâir şöhretine ulaştıran ses birinci mısrada toplanmıştır.

  

Ben bir Türküm dinim, cinsim uludur,

  

Mehmed Emin'i bir şâir bile saymayan Yahya Kemal, bu pek meşhur mısrada "bir" kelimesini fazla bulurdu. Mehmed Emin'in diğer şiir­lerinde de lüzumsuz kelimeler vardır. Bu, onun şiirlerinin estetik değerini azaltan büyük bir kusurdur. Şiir ancak mükemmel olduğu zaman güzeldir. Fakat bu Mehmed Emin'in "tarihî" rolünü azaltmaz.

 

Dili ve şekli Halk edebiyatından, muhtevası Nâmık Kemal'den geldiğine göre, Anadolu'dan Bir Ses şiirinin yeniliği nerededir, diye soru­labilir. Bu soruya verilecek cevap şudur: İkisinin birleşmesinde.

 

Bunun derin manası, halk ile aydın tabakanın birleşmesidir ki, sosyal ihtilâllerin temelinde de bu vardır.

 

Mehmet Emin'in açtığı çığırdan sonra, halk dili ve hece vezni, Halkçılık ve Türkçülük fikirleriyle beslenerek, son çağ Türk edebiyatının en büyük hareketi olan Millî Edebiyat Cereyanı'nın başlıca temellerinden biri haline geldi.

 

Anadolu'dan Bir Ses şiirinde, Mehmed Emin'in başka şiirlerinde bulunmayan bir ahenk vardır. Bu ahenk, Türk Halk edebiyatında en çok kullanılan 11 heceli vezin ile birbirine bağlı dörtlüklerden gelir. Diğer şiirlerinde Mehmed Emin, hece sayılarını kendi zevkine göre hesaplar. Bu tarz manzumelerinde kulağa hoş gelen bir ahenk yoktur. Burada bile hecelerin 6+5 değil de 4+4+3 şeklinde kesilmesi şiire mekanik bir ahenk veriyor. Mehmed Emin'in kafiyeleri de fazla "kalıplı"dır. Halk şâirleri kafiyelerinde bu kadar kaideci değillerdir. Mehmet Emin şiirlerinde kelimelerin ince ses âhenklerine önem vermez. Cenge Giderken şiirinde kalın sesler hâkimdir. Şiirde Servet-i Fünun estetiğine nazaran bir basit­lik, kabalık vardır. Bu, kafiyelerin basmakalıp ve yeknesak oluşundan ileri geliyor.

 

Şiirin muhtevası da basittir. Mehmed Emin, Nâmık Kemal'den beri çok tekrarlanan vatan fikrine yeni bir şey ilâve etmiyor. Son parçada Mehmetçik'in "ak gömlekle" gözlerini silmesi ve "kara taşla" bıçağını bilemesi saflığın da ötesinde, gülünçtür. Buradaki renk sıfatlarının muhte­va ile bir ilgisi yoktur.

 

Şiirde muhteva bakımından mühim olan, iki kere tekrarlanan "Türk" kelimesidir. Mehmed Emin, Mehmetçik'e bir Türklük şuuru izafe ediyor ki, bu yenidir. Mehmetçik'in, bilhassa o tarihte böyle bir şuura sahip olduğunu sanmıyorum. Burada daha sonra Ziya Gökalp'ta da görülen mübalâğalı bir "yakıştırma" vardır.

 

Osman'çığın bayrağını aldırtmam mısrası, Mehmet Emin'in Türkçülüğün yanı sıra, Nâmık Kemal gibi, Osmanlı tarihine dayanan bir milliyetçilik anlayışına sahip olduğunu gösteriyor. Osmanlı tarihine dayanan milliyetçilik anlayışı ile İslâmlıktan öncesine uzanan geniş Türkçülük ve Turancılık fikri, Türk aydınlarının kafasında, Ziya Gökalp'ta bile, Osmanlı hanedanı tarihten silininceye kadar açık ve seçik bir tarife kavuşmadan devam etmiştir. Mehmed Emin, Gökalp gibi II. Meşrutiyet devrinde hanedana cephe almadan Turancı olur.

 

Türkçe Şiirler şâiri, başka eserlerinde, burada eserlerinde, burada kahramanlığını yücelttiği Mehmetçik'in köydeki hayatını, içinde yaşadığı sosyal durumu ve ıstırabı anlatır. Servet-i Fünuncuların eserlerinde fakir­lere acıma duygusu mühim bir yer tutar. Mehmet Emin'in bu cephesi Fikret'ten gelir. Fakat o bu acıma duygusunu geniş bir sosyal zemine oturtur: Köycülük, Türklük ve Türkçülük. Daha ziyade aydın tabakaya hitap eden Servet-i Fünunculardan sonra, halkın dilini, veznini kullanan ve onun ıstıraplarını anlatan Mehmed Emin bir "millî şâir" olarak selâm­lanır. Daha önce de belirtildiği gibi, onda eksik olan, estetik güzellik ve mükemmeliyettir. Ondan sonra gelenler bu çığırda yürüyerek, Türk diline has yeni bir güzellik yaratırlar.

 

 

  (Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri I, Dergâh Yayınları, İstanbul 1999)     

Biz o şi 'ri isteriz ki çifte giden babalar, Ekin biçen genç kızlarla, odun kesen analar, Yanık sesin dinlerlerken gözyaşların silsinler. Başlarını açık, beyaz sinesine koysunlar; Yüreğinin özleriyçün çarpındığın duysunlar; Bu çarpıntı, bu ses nedir? Neler diyor? Bilsinler.

SON EKLENENLER

Üye Girişi