Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Göstermeye bağlı edebî eserler tiyatrolardır.

Olmuş ya da olması düşünülmüş birtakım olayların sahne üzerinde, gerçeğe uygun bir şekilde oyuncular tarafından gösterilmesine tiyatro denir.

Tiyatro türü, Yunanlıların MÖ 6. yüzyıldaki dinsel törenlerinden (Bereket tanrısı Dionysos adına düzenlenen şenliklerden) doğmuştur.

Tiyatronun ögeleri:

 
Tiyatronun seyirci, oyuncu, sahne, eser, dil ve ifade gibi öğeleri vardır.

 
Tiyatro eserlerinde oyunun temeli konuşmaya dayanır. Bu bakımdan tiyatroda konuşma üslubu ağır basmaktadır.

 
Tiyatro eserinin diğer temel özelliği okunmak için değil, oynanmak için yazılmış olmasıdır.

 
Tiyatro türünü iki grupta ele alabiliriz:
 
 
1- Geleneksel Türk Tiyatrosu: Çağlar boyunca sürüp geldiği ve doğrudan doğruya Türk kültürünün ürünü olduğu için geleneksel Türk tiyatrosu adı verilen tiyatro türleri Karagöz, orta oyunu, meddahlık ve köy seyirlik oyunlarıdır.
 
2. Modern Türk tiyatrosu: Türk edebiyatında ilk tiyatro eseri örneği Tanzimat Döneminde Batı etkisiyle verilmiştir. İlk tiyatro eseri, Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı oyunudur.
 

Modern tiyatro eserleri konularına göre üçe ayrılır:

 
 
TRAJEDİ
 
İlk tiyatro türünün adıdır. Klasik dönem trajedisinin özellikleri şunlardır.

Manzum olarak yazılır.
Konularını mitoloji ve tarihten alır.
Oyun kahramanları soylu kişilerden seçilir.
Trajediler erdem ve ahlâk temeli üzerine kurulur.
Vurma, yaralama, öldürme olayları sahnede gösterilmez; konuşmalarla duyurulur.
Sade, açık, anlaşılır bir dil kullanılır. Halk diline yer verilmez.
Üç birlik kuralı (Konunun bir günle, bir mekânla ve tek bir olayla sınırlandırılması ) uygulanır.
 
KOMEDİ

 
İnsanların ve olayların gülünç yanlarını göstermek için yazılan tiyatro türüdür. Klasik komedyanın özellikleri şunlardır.

Kişilerde ya da toplumda görülen aksaklıklar, gülünç taraflar sergilenerek seyirciyi hem güldürmeyi hem de düşündürmeyi amaçlar.
Kişiler toplumun her kesiminden olabilir.
Her türlü olay sahnede canlandırılır.
Konuşma dili kullanılır.
Nazım ve nesirolabilir.
Üç birlik kuralına uyulur.
Yalnız güldürme amacı güden komedilere vodvil (entrika komedisi), abartılı hareketlerle sivri esprilerle güldürmeyi amaçlayan komedilere fars (kaba güldürü), gerçekte güldürücü olmayan bir olayı gülünçleştirerek işleyen komedilere parodi, yergiye dayanan komedilere satir, bir kişinin karakterini ortaya koymak için yazılan komedilere karakter komedisi denir
 
DRAM

Dramlarda, trajedilerde işlenen acıklı olaylarla komedi oyunlarında işlenen güldürü unsurları bir arada işlenir.

 
Bu türün özellikleri şunlardır:

Hem acıklı hem de güldürücü olaylar, hayatta olduğu gibi bir arada bulunur.
Olaylar tarihten ve günlük olaylardan alınır.
Kişiler toplumun her kesiminden olabilir.
Üç birlik kuralına uyulmaz.
Nazım ya da nesir şeklinde olabilir.
Kahramanlar ait oldukları çevrenin diliyle konuşurlar.
Perde sayısı sınırlı değildir.
Başlıca dram çeşitleri şunlardır.

 
Melodram: Heyecan verici, acıklı ve duygusal olaylara dayanan müzikli drama melodram denir.
 
Feeri: Masalımsı oyunlara feeri denir.

 
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU

 
Çağlar boyunca sürüp geldiği ve doğrudan doğruya Türk kültürünün ürünü olduğu için geleneksel Türk tiyatrosu adı verilen tiyatro türleri şunlardır:

 
 
Karagöz

 
Bir beyaz perdenin arkasına konulan bir ışıkla ve bu ışığın önünden geçirilerek perdeye yansıtılan şekillerle oynanan bir perde oyunudur.

 
Oyunun kahramanlarından Karagöz, saf ve temiz ruhlu, olayların gülünç taraflarını büyük ustalıkla yakalayan, zeki, okumamış fakat irfan sahibi Türk halkını temsil etmektedir.

 
Hacivat ise medrese tahsili görmüş, sofu, görgülü, yabancı kelimelere sıkça yer veren bir tiptir.

 
Karagöz oyunu, seyircileri güldürmeyi fakat güldürürken düşündürmeyi amaçlar.

 
Dört bölümden oluşur:

 
Giriş (Mukaddime): Hacivat'ın müzik eşliğinde perdeye geldiği kısımdır. Bu bölüm, Hacivat ile Karagöz'ün kavga etmesine kadar sürer.

 
Muhavere (Söyleşme): Oyunun ana tipleri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçer. Bu bölüm yanlış anlaşılmalarla gelişir. Olmayacak bir olay gerçekmiş gibi anlatılır, sonra bunun bir rüya olduğu anlaşılır.

 
Fasıl: Asıl oyunun bulunduğu bölümdür. Bu bölüme Zenne, Tuzsuz Delibekir, Efe, gibi tipler de katılırlar.

 
Bitiş: Oyundan çıkartılacak dersin söylenip, kusurlar için özür dilendiği bölümdür.

 
Orta Oyunu
 
Dört bir yanı seyircilerle çevrilmiş bir meydanda, herhangi bir yazılı metne bağlı kalmadan oynanan oyundur. XIX yüzyılda Karagöz ve meddah oyunlarının gelişmesiyle ortaya çıkmıştır.

 
Oyunun kahramanlarından Pişekar, Karagöz oyunundaki Hacivat'ın; Kavuklu da Karagöz'ün karşılığıdır.

 
Ortaoyunu dört bölümden oluşur:

 
Giriş: Pişekârın müzik eşliğinde oyunu takdim ettiği bölümdür.

 
Tekerleme: Pişekârla Kavuklu arasında geçen ve Kavuklu'nun gerçekleşmesi mümkün olmayan hayalî bir olayı ( genellikle rüyayı) olmuş gibi anlattığı kısa konuşmadır.

 
Fasıl: Asıl oyunun ortaya konulduğu bölümdür. Bu bölümde Pişekâr ve Kavuklu'nun yanısıra zenne, Kayserili, Külhanbeyi, Cüce ve Kambur, Laz, Arnavut, Çelebi, Rumelili gibi oyunun diğer kahramanları da yer alır.

 
Bitiş: Pişekâr ile Kavuklu, kendi aralarında kısa bir konuşma yaptıktan sonra "Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola" diyerek bir sonraki oyunun adını ve yerini belirtirler ve oyun sona erer.

 
Karagöz oyunundan tek farkı, Karagöz oyununun perdeye yansıtılan gölgeler tarafından, orta oyununun ise canlı kişiler tarafından sergilenmesidir.

 
Gerek Karagöz oyunu, gerekse ortaoyununda konu ve olayın ana hatları bellidir. Fakat yazılı bir metin olmadığı için oyuncular kendi yetenekleri doğrultusunda doğaçlama olarak oyunu sergilerler.

 
Meddah
 
Bir tek kişinin bir olayı veya hikâyeyi seyirci önünde hareket ve taklitlerle canlandırması sanatına meddahlık denir. Bu sanatı sergileyene de meddah denir.

 Meddahlık hareketten çok ses taklidi, jest ve mimiklere dayanan bir sanattır. Meddah her türlü insan sesini, ağlama, gülme gibi her türlü duyguyu, hareketi, doğayla ilgili türlü durumları başarıyla taklit eder.
 
Aksesuar olarak kullandığı mendil ve sopasıyla bir iskemleye oturarak söze, nükteye ve taklide dayanan hünerini sergiler.
 
Günümüzdeki stendapçılara modern meddah denilebilir mi? Tartışınız.

 
 
 
Köy Seyirlik Oyunları
 
Yılın belli günlerinde, düğünlerde, bayramlarda, kutlama törenlerinde oynanan köy oyunları davardır.

 
Bu oyunlarda da ana öge taklittir ve yazılı bir metin bulunmaz. Oyuncular da halktan insanlardır. Oyun belli bir olay seçilerek hiç hazırlık yapılmadan sergilenir. Amaç birlikte eğlenerek hoş vakit geçirmektir.

 
Köy oyunlarının Karagöz ve orta oyunundan farklı yönü, oynadıkları yörelerin özelliklerini taşımalarıdır. Yöre insanının yaşayış biçimi, gelenekleri, mizah anlayışı oyunlara büyük ölçüde yansır.
 
Modern tiyatro ile geleneksel Türk tiyatrosu arasındaki farklılıklar:

 
1. Modern tiyatro, bir metne dayanılarak hazırlanır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise metin yoktur, tespit edilmiş bir olay vardır ve bu olay metinsiz ve hazırlıksız olarak sahnede canlandırılır.

 
2. Modern tiyatroda, sergilenmeden önce defalarca prova yapılır. Geleneksel Türk tiyatrosunda ise prova yapmadan sahnelenme söz konusudur.

  

Tiyatro: Günlük hayatta her an karşılaşabileceğimiz olayları sahnede göstermek amacıyla yazılan eserlere tiyatro denir. Drama, dramatik edebiyat gibi sözler de tiyatro anlamına gelir. Dilimizde tiyatro sözcüğü sahne eseri, sahne eserlerini oynama sanatı ve sahne eserlerinin oynandığı bina anlamlarında da kullanılır.

 

Tiyatro, olayları dekorlar ve kişiler yardımıyla günlük hayatta olduğu gibi gözümüzün önünde canlandırır. Bunun için hem göze, hem de kulağa hitap eden güzel sanatlardan yararlanır. Söz ve hareketler birbirini tamamlar. Oyuncu ile seyirci bütünleşir. Bu bakımdan edebî türler arasında en canlı, hayata en yakın olanıdır.


Tiyatro eserinde başlıca iki öğe bulunur:

olay ve kişiler. Olay anlatılmaz oyuncular tarafından canlandırılır. Kişiler, olayları yaşayan ya da olaydan etkilenen varlıklardır. Olayları ön planda yaşayan varlığa olayın başkahramanı denir.


Tiyatro eserleri de hikâye ve romanda olduğu gibi üç bölümden oluşur: Serim düğüm ve çözüm. Serim (giriş) bölümünde olay ve olayla ilgili kişiler kısaca ele alınır. Düğüm (gelişme) bölümü olaydaki kişilerin çatışması ve çatışmanın merak uyandıracak bir hâl aldığı bölümdür. Çözüm (sonuç) de ise olay bir sonuca bağlanır.


Tiyatro Çeşitleri: Bugünkü tiyatronun kaynağı Antik Yunan Tiyatrosudur. Antik tiyatronun iki türü olan trajedi ve komedinin kaynağı Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerdir. Trajedi ve komedinin ayırıcı özelliklerini Aristoteles ilk kez Poetika adlı eserinde belirtmiştir.


İlk örnekleri Antik Yunan edebiyatında görülen trajedi ve komedi, daha sonra Yunan ve Lâtin edebiyatlarının örnek tutulduğu klasisizm akımı devrinde özellikle Fransa'da yeniden canlanarak 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.


19. yüzyılda romantizm akımına bağlı sanatçıların trajedi ve komedinin klâsik kalıplarını kırması ve bir ölçüde bunları kaynaştırmasıyla dram doğmuştur.
Türk tiyatrosunda, Batılı anlamda ilk eser, Şinasi'nin Tanzimat döneminde yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik komedidir. Tanzimatla birlikte Türk tiyatrosu komedi ve dram türüne yönelmiştir.


Komedi türünde yazanlar özellikle Moliere (Molyer)'den etkilenmişler, zaman zaman geleneksel oyunlarımızdan da yararlanmışlardır. Şinasi'nin yanı sıra Teodor Kasap, Âli Bey, Ahmet Vefik Paşa komedi türünde eserler vermişlerdir.


Dram türünde Namık Kemal, Abdülhak Hâmit Tarhan gibi yazarlar, romantizmin etkisiyle aşırı duygusallığa kapılmışlar, konuşma dilinden uzaklaşma, olay örgüsüne ve oyun tekniğine önem vermeme yüzünden pek başarılı olamamışlardır.


II. Meşrutiyet Dönemi'nde de tiyatro çalışmaları sürmüş, ancak başarılı ürünler Cumhuriyet Dönemi'nde verilmiştir.


Meşrutiyetten bu yana dram türünde eser veren bazı sanatçılar şunlardır: Müsahipzâde Celâl, Vedat Nedim Tör, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Oktay Rıfat, Haldun Taner, Turgut Özakman, Sermet Çağan, Güngör Dilmen.

 

1. Trajedi: Yaşamın acıklı yönlerini, kendine özgü kurallarla sahnede yansıtmak; ahlâk, erdem örneği göstermek için yazılmış manzum tiyatro eserine trajedi denir. Trajedi; izleyicide korku, heyecan, acındırma duyguları uyandırarak ders vermeyi amaçlar. Trajedilerde işlenen trajik olay, iki yüksek değer arasındaki çelişkiyi yaşayan insanın durumundan doğar.


Klâsik trajedinin özellikleri şunlardır:
Trajedilerde erdem ve ahlâka her şeyin üstünde yer verilir.
Trajedi, konularını tarihten ve mitolojiden alır. 17. yüzyıla kadar yazılan trajedilerde konular, Yunan ve Lâtin mitolojisinden, tarihinden alınırdı.
Trajedilerde; çirkin sayılan vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar, sahnede, seyircilerin gözleri önünde sergilenmez, bu olaylar sahne gerisinden duyurulur.
Trajediler, manzum olarak yazılır.
Trajedi beş perdeden oluşur.
Kahramanlar olağanüstü varlıklar veya soylulardır: Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar; krallar, kraliçeler vb.
Trajedilerde üç birlik kuralı vardır. Bir eserin zaman, mekân (yer), olay birliği içinde verilmesine üç birlik kuralı denir:
Zaman Birliği: Eserin konusunu oluşturan olay, 24 saat içinde geçer. Eserin konusu, olayın sonuca en yakın yerinden seçilir
Yer Birliği: Olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir.
Olay Birliği: Piyesin tek bir ana olay çevresinde gelişmesidir.
Klâsik trajedinin önemli yazarları şunlardır: Aiskhylos (M.Ö. 6. yüzyıl), Sophokles (M.Ö.5. yüzyıl), Euripides (M.Ö. 5. yüzyıl), Ennius (M.Ö. 3. yüzyıl), Corneille (M.S. 17. yüzyıl), Racine (M.S. 17. yüzyıl).

 

2. Komedi: İzleyiciyi güldüren, eğlendiren ve eğlendirirken düşündüren tiyatro türüne komedi denir. Aristoteles, komediyi Poetika adlı eserinde şöyle tanımlar: "Komedi, ortalamadan daha aşağı (kötü) olan karakterlerin taklididir. Bununla birlikte komedi, her kötü olanı taklit etmez; tersine gülünç olanı taklit eder. Bu ise soylu olmayanın bir bölümüdür. Çünkü gülünç olanın özü soylu olmayışa ve kusura dayanır."


Klasik komedinin özellikleri şunlardır:
Komedide kişilerin ya da toplumun gülünç yanları ortaya konularak seyirciyi güldürme yoluyla düşündürme ve doğru yola yöneltme amacı güdülür.
Konular günlük yaşamdan alınır.
Kişiler çoğunlukla halk kesiminden kimselerdir.
Acı veren olaylar (vurmak, yaralamak vb.) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilebilir.
Üslûpta soyluluk aranmaz; her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilir.
Nazımla yazılır. (17. yüzyıl klâsik edebiyatında nesirle yazılmış komediler de vardır.)
Trajediler gibi komediler de birbiri arkasından sürüp giden "diyalog" ve "koro" bölümlerinden oluşur. Eser ara vermeden oynanır, perde arası yoktur.
Komedide de üç birlik kuralına uyulmuştur. Sonraları bu kuraldan vazgeçilmiştir. Günümüz komedi yazarları komedinin bu klâsik kuralına bağlı kalmadan eserlerini oluşturmuşlardır.


Başlıca Komedi Çeşitleri:


Karakter Komedisi: İnsan karakterinin gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere'in Cimri, Shakespeare ( Şekspir)'in Venedik Taciri adlı eserleri karakter komedisidir.


Töre Komedisi: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını konu alan komedidir. Moliere'in Gülünç Kibarlar, Gogol'un Müfettiş, Şinasi'nin Şair Evlenmesi adlı eserleri töre komedisidir.


Entrika Komedisi: Olayların şaşırtıcı biçimde düzenlendiği, çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedidir. Moliere'in Scapin'in Dolapları, Shakespeare'in Yanlışlıklar Komedisi adlı eserleri entrika komedisidir. Entrika komedilerine vodvil de denilmektedir.


Klâsik komedinin önemli yazarları şunlardır: Aristophanes (M.Ö. 5.yüzyıl), Menandros (M.Ö. 4. yüzyıl), Terentius (M.Ö. 3. yüzyıl), Plautus (M.Ö. 3. yüzyıl), Moliere (M.S. 17. yüzyıl).

 

3. Dram: Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne dram denir.


Komediler yalnız gülünç, trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır. Oysaki yaşam, acıları ve sevinçleriyle bir bütündür. 19. yüzyılda Fransa'da, yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır.
Dram türünün gelişiminde Shakespeare (Şekspir)'in önemli katkıları olmuştur. Shakespeare, klâsik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır. Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede iç içe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir. Sanatçının, şiir ile düz yazıyı iç içe kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır.


Fransız romantiklerinden Victor Hugo (Viktor Hugo), Cromwel adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar: "Dramın özelliği gerçektir. Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin; yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar. Doğada olan her şey sanatta da vardır."


Dramın özellikleri şunlardır:
Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
Hem acıklı hem de gülünç olaylar, yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir.
Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir.
Kişiler halkın her kesiminden seçilebilir.
Klâsik trajedi ve komedilerdeki Eski Yunan mitolojisine yönelik değerler yerine ulusal değerlere yönelme görülür.
Acı veren olaylar (vurma, öldürme vb.) sahnede oluş hâlinde gösterilebilir.
Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.
Hem şiirle hem düz yazıyla yazılabilir.

Romantik dönemden günümüze kadar her edebî dönemde dram türü gelişmiş, düzeyli, ciddi bir anlatım aracı olarak varlığını korumuştur.
Dram türünün önemli yazarları şunlardır. Rönesans dönemi tiyatro yazarlarından William Shakespeare (16. yüzyıl), Goethe (18.yüzyıl), Schiller (18.yüzyıl) Victor Hugo (19. yüzyıl).

 

4. Çağdaş Tiyatro: Teknik buluşların getirdiği yenilikler ile uygarlığın insan üzerindeki etkileri tiyatroya yeni olanak ve temalar getirdi. İnsanoğlunun yaşamındaki değişim ve gelişimler, tiyatroya sayısız yenileşme öğeleri kattı ve bu sanat dalına yeni sorumluluklar yükledi. Art arda gelen iki büyük savaş, birbirinin ardı sıra doğan düşünce ve sanat akımları tiyatronun iç yapısında köklü değişiklikler oluşturdu. Şiir, resim, heykel ve müzikteki hızlı değişimler de, onlardan yararlanan tiyatroyu etkilemiştir. Günümüz oyun yazarları, bu sanat dallarının kendilerine sunduğu olanakları da kullanarak değişik anlayışlarla oyunlarını yazmaktadır.


Çağımız tiyatrosunda, tiyatro geleneklerinin ve kurallarının değiştiğini görürüz. Tiyatro, artık, yaşamı olduğu gibi değil, görünmeyen iç yüzüyle yansıtır. Sanat, doğayı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Bu nedenle sahnede saçma gibi görünen sözler söylenebilir, dengesiz hareketler olabilir.


a) Absürd (Uyumsuz, Saçma) Tiyatro: Absürd tiyatro, bir bakıma geleneksel tiyatronun kurallarını ve düzenlerini hiçe saymıştır. Tiyatro, her şeyi anlamaktan, canlandırmaktan çok, bir ses ve hareket düzeni olmalıdır. Olaylar arasında bağ kurulması her zaman şart olmayıp oyun, birbirine ilgisiz görünen sesler, sözler, eylemler hâlinde sürüp gitmelidir. Az olay ve az sözle çok mesaj vermek gerekir. Acıklı olaylar bile alay konusu olabilir. Absürd tiyatroda perde düzenine; serim, düğüm, çözüm bölümlerine önem verilmez. Eser; bilinmeyenlerle, sembollerle ve saçma denilebilecek kurgularla doludur. Bu tiyatro anlayışında önemli olan; bir duygu ve olayın biçimini, oluşumunu göstermektir.
Absürd tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Eugene İonesco, Amedee, Samuel Beckett, Seraphin Audiberti, John Osborn.
Türk tiyatrosunda Güngör Dilmen’in "Canlı Maymun Lokantası" adlı eseri bu türün bir örneğidir.


b) Epik (Destansı) Tiyatro: Çağdaş tiyatronun başka bir kolu da Epik tiyatrodur. Bu tiyatro türünün önderi, Alman yazar Berthold Brecht'tir.


Epik tiyatro, oyunun izleyiciyi büyülemesine karşıdır. Yani temsil sırasında, izleyicinin oyuna kendini kaptırmasını ve büyülenmesini önlemek ister. Bunun için sahne, dekordan ve olaylardan uzak tutulur. İzleyiciye de temsilde gördüklerinin gerçek değil, bir oyun olduğu hatırlatılır. Epik tiyatro, izleyiciyi uyanık tutmak ister. Bunu sağlamak için araya şarkılar, tekerlemeler, oyunu birdenbire kesen açıklamalar konur. Entrikaların iç yüzü durup dururken açıklanır.


Epik tiyatronun önemli yazarları şunlardır: Arthur Adamov, Max Frisch, Frederich Dürrenmatt.


Türk tiyatrosunda Haldun Taner, "Keşanlı Ali Destanı" adlı eseriyle epik tiyatro örneği vermiştir.

 

5. Müzikli Tiyatrolar: Sözleri bestelenmiş tiyatro türüdür. Tamamen bestelenen tiyatro türleri olduğu gibi, yarısı beste yarısı söze dayanan tiyatro türleri de vardır.
Opera: Müzik eşliğinde söylenen şarkılı oyunlara opera denir. Lirik dram olarak da bilinir. Tamamen nazım (şiir) şeklinde yazılır ve bestelenir. Eserde şiir, müzik, ışık, kostüm, raks (oyun) ve estetik zenginlik tam bir uyum içerisinde bulunur.
Opera 17. yy başlarında İtalya’da doğmuş ve oradan, önce Fransa'ya sonra da Avrupa ülkelerine yayılmıştır.
Opera – Komik: Güldürücü bir biçimde yazılan operadır.
Operet: Halka hitap eden müzikli komedidir. Halk şarkılarına dayalı, sade üslupla haşf ve coşkun eğlenceli konularda yazılıp bestelenmiş sahne oyunudur. Daha çok eğlendirici yanı vardır.
Komedi Müzikal: Sözlerinin arasında müzikli parçalar bulunan vodvil ya da komedilere denir. Acıklı, gülünç sahnelere yer verilir. Müzikli bölümlerde halk şarkılarından yararlanılır.
Bale: Konusunu, müzik eşliğinde hareketlerle anlatan tiyatro türüdür. Balede konuşma yoktur. Her şey danslı hareketlerle anlatılır.
Revü: Revü; tablo, skeç, şarkı ve monolog gibi sahnelerden kurulu, daha çok gündelik olayları alaya alan ve taşlayan bir gösteri türüdür.
Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan, az kişili ve yalın, şakacı bir içeriği olan kısa oyundur. 

 

6. Gelenekli Türk Tiyatrosu: Zamanımızdan yaklaşık dört bin yıl önce Orta Asya'da yaşayan Türk boylarının bulunduğunu biliyoruz. Türklerin sığır, yuğ, şölen adları verilen törenlerindeki gösteriler, gelenekli Türk tiyatrosunun ilk örnekleri sayılabilir. Bu törenlerin yönetmen ve oyuncuları şaman adı verilen din adamlarıdır.


 
Zamanla içeriği genişleyen dinsel törenler, geleneksel törenler hâline gelir. Ergenokon Destanı'nda yer alan demir dövme töreni bu örneklerden birini oluşturur. Bu törene bütün boy halkı katılır, büyük bir alan sahne olarak kullanılırdı. Dede Korkut Öyküleri incelendiğinde, ozan ve kopuzun dram sanatının bir parçası olduğu anlaşılır. Ayrıca Şamanizm ayinleri bu bakımdan dikkati çeker.


 
11. yüzyılda İslâmiyet'i tamamen kabul etmiş olan Türkler, yeni kültürün etkisiyle tiyatrodan uzak kaldılar. Buna karşılık, gölge (hayal) oyunları cansız olduğu için, hoşgörüyle karşılanmıştır. Ayrıca Türkler; kültür, inanış ve yaşayışlarına uygun olarak geleneğe dayalı bir canlandırma sanatı geliştirdiler. Gelenekli Türk tiyatrosu adı verilen bu tiyatro anlayışının kolları şunlardır:


 
Köy Seyirlik Oyunları: Geleneksel Türk tiyatrosunun kaynakları içerisinde köy seyirlik oyunların özel bir önemi vardır. Halen özellikle Anadolu da ki pek çok köyde devam ettirilen köy seyirlik oyun geleneğinin tarihi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Geçmişin tiyatrosundan geleceğin tiyatrosuna önemli bir kaynaktır bu oyunlar. Binlerce yıl önce Anadolu insanları, toplayıcılık kültüründen tarım kültürüne geçtiği dönemlerden itibaren günümüze kadar mevsim dönüşümlerine, ekim-dikim ve hasat zamanlarına özel bir önem vermiş, bu zamanları oruç, ritüel ve şenliklerle kutsamıştır. Binlerce yıl önce Anadolu insanları, geçimlerini günümüzde de olduğu gibi tarımdan sağlıyorlardı. Ekim yapılmadığı kış ayları onlar için kıtlık zamanlarıydı. Yaz ayları ise tam bolluk ve bereket dönemleri idi. Kıtlık, karanlıkla özdeşti, kara ile simgeleniyordu. Bolluk ise beyazla özdeşti, beyaz ile simgeleniyordu. Mevsimler arasındaki bu ak-kara çatışması köy seyirlik oyunların temel yapısını belirliyordu.

  
Günümüze kadar gelen köy seyirlik oyunların büyük bölümü işte bu ak-kara çatışması üzerine kuruludur.

 
Özellikle Sivas köylerinde karşılaştığımız "saya gezme" adı verilen ritüelde, yazı ve kışı simgeleyen aklar giyinmiş genç kız ile yüzü karaya boyanmışa "Arap" ve onların peşine takılan çoluk çocukla dolu bir alay, köyde kapı kapı dolaşır, her evden geçen hasattan kalma hububatı toplar, köy meydanında bu hububat pişirilerek tüm köylülerce yenir. Hemen arkasından oynanan köy seyirlik oyunun da Arap, genç kızı kaçırır. Sonra da kızın yakınlarının genç kızı yeniden bulmasıyla şenlik yapılır. Arap kovalanır, böylece kış ayı kovulur, yazın gelmesi coşkuyla kutlanır, genç kız evlendirilerek düğünü yapılır. Az önce genç kızın kaçırılmasına üzülen, yas tutan seyirciler, az sonra, genç kızın Arap’ın elinden kurtulmasıyla sevinir, hep birlikte halay çekerek, dans ederek bu olayı kutlar.
Köy seyirlik oyunlar, adı üzerinde seyirlik oyunlardır. Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında, köy meydanında oynanır. Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.

 
Oyuncu - seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur. Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar. Bir tas, bir şapka, bir baston, bir deve, bir sopa, bir tüfek olabilir. Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır.

  
Meddah: Methedici (övücü), taklitler yapıp hoş öyküler anlatarak halkı eğlendiren sanatçıya meddah denir. Türk halk zekâsının ve halkın, olayları karikatürize etme gücünün büyük sanatlarından biri olan meddahlık, yüzyıllar boyu yaşamış, Türk halkı arasında çok ilgi görmüştür. Meddahlık için tek adamlı tiyatro diyebiliriz. Meddah, tiyatronun bütün kişilerini varlığında birleştiren bir aktördür. Yüksekçe bir yerde oturarak bir öyküyü başndan sonuna kadar, canlandırdığı kişileri ağız özelliklerine göre konuşturarak anlatır. Perdesi, sahnesi, elbiseleri, dekoru, kişileri bulunmayan bu tiyatronun her şeyi meddah denilen o tek adamın zekâsına, bilgisine, söz söylemedeki başarısına bağlıdır. Meddahların çoğu, klasikleşmiş beyitlerle öykülerine başlarlar. Meddah anlatacağı öyküye geçmeden önce: "Haak dostum Haak!" diyerek çoğunlukla şu beyitle öyküye girer:
"Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letafet,
Dinle imdi bende-i âcizden hoş bir hikâyet."

 
Meddah kişilerin ağız özelliklerini taklit ettiği gibi hayvanların, doğanın ve cansız nesnelerin seslerini de taklit eder. Meddahın iki aracı vardır; biri boynuna doladığı mendili, öteki de elinde tuttuğu sopasıdır. Mendille çeşitli başlıklar yapar, terini siler. Sopayı da oyunu başlatmak, seyirciyi suskunluğa çağırmak, kapıyı vurmak için ya da saz, süpürge, tüfek, at yerine kullanır.

 
Bitişte özür diler, oyundan çıkan sonucu (kıssa) bildirir. Daha sonra anlatacağı öykünün adını ve öyküyü nerede anlatacağını söyler.

 
Günümüzde meddahlıkla ilgili birkaç dağınık yazma ve taş baskısı kitap dışında fazla kaynak yoktur. İstanbul Üniversitesi Kitaplığında bulunan "Mecmûa-ı Fevâid" meddahlar üzerine yazılmış önemli bir kaynaktır.

 Orta Oyunu: Orta oyunu, çevresi izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan, yazılı metne dayanmayan, içinde müzik, raks ve şarkı da bulunan doğaçlama bir oyundur. Orta oyunu adının geçtiği ilk belge 1834 tarihlidir. Daha eski kaynaklarda bu oyun; kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, zuhuri gibi adlarla anılmıştır.
Orta oyunu, han ya da kahvehane gibi kapalı yerlerde de oynanmakla birlikte, genel olarak açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur. Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana palanga denir. Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir kafesten oluşur. Yeni dünya ev olarak, dükkân da işyeri olarak kullanılır. Dükkânda bir tezgâh, birkaç hasır iskemle bulunur.


 
Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda benzerlik gösterir. Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ile Pişekâr'dır. Kavuklu, Karagöz oyunundaki Karagöz'ün karşılığı, Pişekâr da Hacivat'ın karşılığıdır. Orta oyununda da gülmece öğesi, Karagöz oyunundaki gibi, yanlış anlamalara, nüktelere ve güldürücü hareketlere dayanır. Oyunda çeşitli mesleklerden, yörelerden, uluslardan insanların meslekî ve yöresel özellikleri, ağızları taklit edilir. Bunlar arasında Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Kürt, Frenk, Laz, Yahudi, Ermeni vb. sayılabilir. Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına girmiş erkeğe Zenne denir.

 
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustaları sayılır.

 
Orta Oyununun Bölümleri:

 
Mukaddime (Giriş): Zurnacı, Pişekâr havası çalar. Pişekâr çıkar ve izleyiciyi selâmladıktan sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada, oynanacak oyunun adı bildirilir. Daha sonra zurnacı Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile Kavuklu arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden Pişekâr'ı görüp korkarlar ve korkudan birbirlerinin üstüne düşerler. Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi'nin daha önce çıkıp Pişekar'la konuştukları bir sahne de vardır.

 
Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirleriyle tanıdık çıktıkları tanışma konuşmasıyla başlar. Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirinin sözlerini ters anlamaları bir gülmece oluşturur ki buna arzbâr denir. Arzbârdan sonra tekerleme başlar. Tekerlemede Kavuklu, başından geçen olağan dışı bir olayı Pişekâr'a anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş gibi dinler, sonunda bunun düş olduğu anlaşılır.

 
Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü, belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr'ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen ev dekorunda geçer. Zenne takımının, Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi biçiminde olaylar gelişir.

 
Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr, izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirir. Oyunu kapatır.

 
Geleneksel Türk halk tiyatrosunun önemli seyirliklerinden olan orta oyununun başlıcaları şunlardır: Mahalle Baskını, Terzi Oyunu, Yazıcı Oyunu, Büyücü Hoca, Fotoğrafçı, Hamam, Tahir İle Zühre, Kale Oyunu, Pazarcılar, Çeşme, Gözlemeci, Çifte Hamamlar, Kunduracı, Eskici Abdi.

 
Karagöz: Karagöz, bir gölge oyunudur. Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir adı verilen birtakım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.

 
Gölge oyununun önce Çin'de (M.Ö. 2. yüzyıl) veya Hint'te çıktığı söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz ile Hacivat'ın Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında (13. yüzyıl) yaşamış gerçek kişiler olduğunu belirtir.

 
Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat, Sultan Orhan (14. yüzyıl) zamanında Bursa'da bir cami yapımında çalışmış işçilerdir. İkisi arasındaki nükteli konuşmalar, diğer işçileri oyaladığı için Sultan Orhan tarafından öldürtülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşterî, Hacivat ve Karagöz'ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı da denir.
İslâm dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zill (gölge hayali) adı verilmiştir. Karagöz oyunu, özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda Karagöz, kısaca, hayal oyunu diye anılmış, bu oyunu oynatan sanatçılara da hayalî (hayalci, Karagözcü) denmiştir.

 
Karagöz oyunu, halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz, tuluata dayandığı için oyunun sözlerini, her sanatçı, oyun sırasında kendine göre düzenler. Karagöz oyunları 19. yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmıştır.

 
Karagöz Oyunun Bölümleri:

 
Mukaddime (Giriş): Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü verilir. Hacivat “Of... hay, Haak!” diyerek perde gazeline başlar.


Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere İki bölüme ayrılır: Bunlar, fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız, Hacivat ve Karagöz bir oyun oynar. Bu oyun, önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi anlatılmasıyla başlar, sonra bunun düş olduğu anlaşılır.

 
Fasıl (Oyun): Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagöz'den başka oyun kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu bölümün içeriğinden alır.

 
Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz, oyunun bittiğini haber verir, kusurlar için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagöz'le Hacivat arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkarılacak sonuç da belirtilir.


Karagöz Oyununun Kişileri: Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ile Hacivat'tır. Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek, yöre ve uluslardan kişiler, kendi şiveleriyle taklit edilir. Karagöz oyununun diğer önemli kişileri şunlardır:
Çelebi (Genç, züppe bir mirasyedi)
Kürt (Hamal, bekçi)
Altı Kulaç Beberuhi (Cüce ve aptal)
Arnavut (Bahçıvan, korucu, bozacı)
Tuzsuz Deli Bekir (Sarhoş, zorba)
Acem (Zengin tüccar)
Efe (Zorba)
Ak Arap (Dilenci, kahve dövücüsü)
Matiz (Sarhoş)
Zenci Arap (Lala, köle)
Zenne (Kadın)
Yahudi (Bezirgan)
Kastamonulu (Oduncu, bekçi)
Ermeni (Kuyumcu)
Bolulu (Aşçı)
Frenk ve Rum (Doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)
Kayserili (Pastırmacı)
Laz (Kayıkçı, kalaycı)
Rumelili (Pehlivan, arabacı)
Tiryaki (Lâf ebesi)


Karagöz oyununun dağarcığı: Bilinen Karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun klâsik dağarcığı yirmi sekiz oyunda birleşmiştir. Bu oyunlardan bazıları şunlardır: Ağalık, Bahçe Sefası, Balıkçılar, Baskın, Leylâ ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Cambazlar, Sahte Esirci, Hain Kâhya, Horozlu Düğün, Karagöz'ün Yalova Sefası, Cin Çarpması.
 
http://www.edebiyatekibi.com
 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi