Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Kuva-yı Milliye

Millî istiklâl dâvasına atılmış olan Türk milletini bu dâva devam ettiği müddet­çe, bu istiklâle inanan ve onu tahakkuk ettirmek için hesapsız fedakârlığı göze olan bir ruh haleti sarsıyordu. Bu ruh haletine "Kuva-yı Milliye Ruhu" diyoruz.

Bu ruh, millî mücadele devrinde bütün memlekete ve millete aynı kesafette hâkimdi. O, memleketin her yerinde ve her köşesinde her vesile ile tezahür edi­yordu.

Bu ruhun büyük tezahür sahnesi Birinci Büyük Millet Meclisi idi.

Türk milletine bu ruh binlerce seneden beri dünyanın her köşesinden geliyor­du. Bu mazi en mükemmel üniversitelerden daha ziyade bu milleti yetiştirmiştir. Müstakil devlet fikri Türk milleti için babadan oğla kanla geçen fıtrî bir miras­tır. Eğer bu mazi olmasaydı İ918'in mağlûp Türk'ü 1922'nin muzaffer Türk'ü ola­mazdı.

Kuva-yı Milliye ruhunu Birinci Büyük Millet Meclisi zabıtlarının basılışların­da bile görmek mümkündür. Kâğıt yoktur. Fakat ne zararı var? Büyük Meclisin büyük müzakereleri gelecek nesiller için millî bir vedia olarak saklanmalıdır. İs­tida kâğıtlarına, mektup kâğıtlarına, kese kâğıtlarına basmakla Türk milletinin bu ölüm dirim günlerinde, ölümü yenmek için tedbir arayan insanların konuş­malarındaki kıymet azalır mı? Söylenilmiş bir tek cümle, bir tek kelime bile tespit edilmelidir ve edilmiştir.

Kuva-yı Millîye ruhunu Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplandığı bi­nada bulabilirsiniz. Mütevazı milletvekilleri bu mütevazı, yan karanlık ve dar ev­de, tarihin en ağır bir felâketini Önleyerek zulüm ve istibdat ve tahakküm fikrine, esaret ve zillet hissine muhteşem bir şekilde karşı koydular.

Birçok akşamlar petrol lâmbaları dahi bulunmayarak, mum ışığı altında sa­bahlara kadar süren ateşli, asabi ve zengin müzakerelerde Türk milletinin tarihi­ne yeni bir şeref sayfası bu küçük binanın içinde yazıldı.

1921 yılında Matbuat Umum Müdürü olan babam şu hâdiseyi daima anlatırdı:

O sene Ankara'ya gelen bir yabancı muharrir, galiba bir İngiliz, gazetesine çe­kilmek üzere şu şekilde bir telgraf yazıyor ve telgrafhaneye yolluyor:

"Ankara, dağlar arasında bir bataklıktır. Bu bataklığın içinde bir yığın kurba­ğa başlarını havaya kaldırmış, durmadan ötüp durmakta ve dünyaya meydan oku­maktadır."

Harice giden bütün telgraf ve mektuplar Matbuat Umum Müdürünün sansü­ründen geçerdi. Bu telgrafı da babama getiriyorlar; alıyor ve şöyle değiştiriyor:

"Ankara, Anadolu'nun ortasında çorak, bakımsız ve kerpiç evli küçük, bir şe­hirdir. Bu şehirde bir avuç kahraman, medenî Avrupa'nın zulüm ve istibdadına karşı isyan ederek millî istiklâllerini korumağa çalışmaktadırlar."

İngiliz gazetecinin "bir yığın kurbağa" diye alay etmeğe cür'et ettiği bu kahra­manlar, bir sene sonra ordularını Akdeniz'e doğru yıldırım hızıyla koşturdukları zaman yabancı gazeteler, Türk Başkumandanı ordulara, "İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri." Acaba ikinci hedef neresidir? Avrupa'nın Türkler tarafından istilâsı mı başlıyor? endişesiyle haftalar geçirdiler.

(Samet Ağaoğlu, Kuva-yı Milliye Ruhu, 1944)

 

 

İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MAKALE SLAYTI

MAKALE ÖRNEKLERİ

MAKALE ÖZELLİKLERİ

MAKALE - TÜRK TARİHİ

KÜLTÜR VE DİL - MAKALE

MAKALE-TÜRK DİLİ ZENGİN BİR DİL MİDİR?

SON EKLENENLER

Üye Girişi