Edebiyat tarihinde sanatkârın yerini daima zaman belirleye gelmiştir. Nice şairler, yazarlar vardır ki yaşadıkları çağda baş üzre yer verilmişken sonradan adları anılmaz olmuş ve yine niceleri vardır ki hayatlarında kimse dönüp bakmazken öldükten sonra yere göğe sığdırılamamıştır. Bunun kıstası elbette onların sanatkârlık yetenekleridir ve zaman, er veya geç, herkes için yanılmaz hükmünü verir. Şimdi sözünü edeceğimiz kişi ise bütün bu yaygın teamülün dışındadır ve bir sanatkârı zamanın eline bırakmadan değerlendirmenin çarpıcı bir örneğidir.
Yıl 1931. Sivas'ta bir "Âşıklar Bayramı" yapılmaktadır. O gün sazlarının teline dokunan âşıklar arasında, kırkına merdiven dayamış, hayatının bir anda hayal edemeyeceği şekilde değişeceğinden habersiz, görme özürlü fakir bir köylü de vardı. Şarkışla'nın Sivrialan Köyü'nden gelmiştir. Köyünden ilk defa çıkan bu adam o gün sazını eline aldığında dinleyiciler arasındaki bir edebiyat öğretmeni, şair Ahmet Kudsi Tecer, dikkat kesilip mısralarını sonuna kadar dinler. Bağlaması eşliğinde koşmasını okuyan â-şıkı ilk tebrik eden Tecer, onun yanına yaklaşır ve elinden tutarak kendisini yakından tanımak istediğini söyler. Konuşmaya başladıkları andan itibaren genç Türkiye Cumhuriyeti'nin semalarında yeni bir yıldız parlamaya başlamıştır bile. Bu yıldızın adı Veysel'dir ve o, saz şiiri geleneğinin Cumhuriyet versiyonu olmaya adaydır. Olan olur ve iki yıl sonra Kurtalan Ekspresi, Ankara'ya kıymetli bir misafir getirir. Artık Veysel'in önünde bambaşka bir hayat yardır ve toplumsal gelişmeler, Ankara'nın aydın muhitinde yepyeni Veysel teşekkül ettirecektir. Çok geçmeden, o dönemde henüz kurulan Ankara Radyosu'ndan Veysel'in sesi bütün yurda sık sık yayılır olur. Kimilerine göre bu dönemde sesi ve sazı ile köylü Veysel gitmiş, şehirlilerin emrinde bir Veysel gelmiştir. Kimilerine göre de propagandacı bir saz şairi sahnededir.
Tarikat sözü ve tarikat sazıyla yola çıkan Veysel, Cumhuriyet'in inşaında artık önemli bir görev üstleniyordu. Bu yüzden ona kimileri (Yaşar Kemal) "baldaki tuz" dediler, kimileri (Cahit Öztelli) "şişirilmiş bir balon" olduğunu söylediler. Söylediği kendisi miydi, halkı mı; dedikleri ruhundan mı geliyordu, amirlerinden mi, hep tartışıldı. Özel bir kanunla kendisine maaş bağlanmasının sanatkâr kişiliğini daima gölgelediği söylenip tenkit edildi.
Biz bunlarda değiliz. Zaten bugün için önemli de değildir. Çünkü her şair kendi okuyucusuyla eninde sonunda buluşur. Bugün Veysel bizi birleştiriyorsa, mısralarıyla hepimizin gönlünde bir ışık yakıyorsa, biz ona bakarız. Ölümünden sonra onu istismar etme niyetinde olanlar, onun adını birdenbire havai fişeklere tebdil edip şöhret semasına fırlatmış, büyük tirajlı gazetenin birisi günlerce reklam yaparak Gülhane Parkı'na heykelini diktirmiş, radyo ve televizyonlar özel programlar düzenlemiş, dergi ve mecmualar hususi sayılar çıkarmış, matbaalar hani hani kitabını basmış, adına özel geceler tertiplenip halka Veysel aşkı zerk edilmiş olması, yalnızca yukarıda sözünü ettiğimiz edebiyat tarihini ilgilendirir. Ölümünden sonra Yahya Kemal'e bile gösterilmeyen ilgiyi görmüş olması, kendi sınıfından nice usta saz şairleri içinde parlak bir talih ile önlere sıçramış bulunması da fazla önemli değil gibi görünüyor bize. Yeter ki biz onun d diklerinden gerçek mânâları süzebilelim. Yoksa şu muhteşem dizeler boşamı gitsin:
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın.
Âşıklık geleneği içerisinde yeri daima tartışılsa da Veysel, XX. yüzyıl bize ses bırakan şairlerinden biridir Sivrialan Köyü'nde henüz 10 yaşında gözlerindeki ışığı kaybeden ve karanlık perdelerin arkasından "sadık yarim" dediği kara toprağa karıldığı 21 Mart 973'e kadar çalıp söyleyen adam,
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardeş
diyordu. Şimdi bu çağrıya bütün millet olarak uyacak zamandayız. Bizce Âşık Veysel için düzenlenecek geceler, günler, ilmi toplantılar, haftalık kutlamaların hepsi, bu iki dizeden gerçek yanında pek önemsiz birer protokolden ibarettir. Veysel'deki mâna bu dizelerdedir; gerisi boş!..
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne hâldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm hayli gamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
(...)
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka mikdarınca
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel işbu hâle
Gâh ağlayı gâhi güle
Yetişmek için mendile
Gidiyorum gündüz gece
İSKENDER PALA