Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

Cahil bir güruh olarak nitelendirilen ahali, yazarın süzgecinden geçmediği için aydınlatılmaya muhtaçtır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban romanı bazı çevrelerce milli mücadele edebiyatının köşe taşı olarak kabul edilir. Bazı çevrelere göre ise, yazar eserde kendine bile "yaban" kalmıştır. Bu iki zıt görüş, eser yayınlandığı günden beri pek çok kişi tarafından yapılmıştır. Bir birine taban tabana zıt bu iki görüşün, edebi değer olarak aynı eserde nadir buluna­bileceğini düşünerek, eseri incelemeyi uygun bulduk.

Eser için konu seçimi ve edebi tarz olarak söylenecek çok şey var. Ancak bizce ele alınacak en önemli husus Yakup Kadri'nin Anadolu insanını id­rak biçimi. Ancak bu değerlendirmeyi anlayabilmek için, eseri belli çerçevede bilmek gerekiyor.

"Yaban" , Milli Mücadele döne­minde İstanbullu bir zabitin Eskişe­hir civarında bir köyde yaşadıklarını ele almaktadır. Olaylar kitabın ana karakteri Ahmet Celal'in çevresinde cereyan etmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nda sağ kolunu kaybeden Ah met Celal, hizmet eri Mehmet Ali'nin teklifi ile onun Porsuk Çayı bölge­sindeki köyüne gelir. Onlar köye geldiklerinde Cihan Harbi bitmiş ve memlekette düşman işgali başlamış­tır. Ahmet Cemal gelişen hadiseleri köyden takip etmektedir. Bu arada bir taraftan da köy halkını tahlil edip onları nasıl değiştireceğine kafa yor­maktadır. Asıl olay da bu tahliller etrafında geçmektedir.

Buraya kadar, her şey normal seyrinde gözüküyor. Ancak yazar ana karakter Ahmet Celal'in gö­züyle Anadolu insanını kendi değer süzgecinden geçirmeye başlayınca, eser hakkında zıt kutuplu değer­lendirmenin de sebebi oluyor. Bu noktadan sonra yazarın kendine bile "yaban" olduğunu savunanların gö­rüşleri, şu başlıklar altında toplana­bilir. Başta yazarın "değer süzgecinin ölçeği" dönemin Türkiye'sinin düşünce yapısından beslenmemekte­dir. Neticede yazar, cehalet ile cahil­liği, bilgi ile görgüsüzlüğü, ilim ile hurafeyi ayırt etmekten aciz kalıyor. Cahil bir güruh olarak nitelendirilen ahali, yazarın süzgecinden geçme­diği için aydınlatılmaya muhtaçtır. Ancak aynı halk Balkan Savaşı'ndan, Cihan Harbinden iltifatlara layık şekilde çıkmıştır. Ve milli mücadele döneminde de bu iltifatların daha fazlasını hak edecek işler yapacaktır. Zaten halk, Ahmet Celal'in getirdiği ışığı sevmemiştir. Onunla aydınlan­mak istemez. Ahmet Celal dışlanır ve o "yaban" olarak nitelenir. Bu sı­rada Yunanlılar köyü işgal etmişler­dir ve Ahmet Celal’de bu işgalden kaçarak canını zor kurtaranlardan biridir.

Yine bu görüşe göre yazar, kitabının başkarakteri Ahmet Celal'in gözünden, Anadolu'nun o günkü durumunu göstermek isterken Anadolu insanını öyle bir anlatmaktadır ki, okuyucu kendini başka bir millet ile muhatap zan­netmektedir. Hatta öyle değerlen­dirmeler yapanlar var ki, yazarın kendinden sonrakilere bu bakış açmayla kötü misal teşkil ettiğini iddia etmektedirler. Buna göre yazar sergilediği "yaban" yakla­şımı ile kendinden sonra milli ve muhafazakâr çevreleri aşağılamak için kullanılacak jargonun çerçeve­sini çizmiştir. Daha sonra gelenler bu çerçeveye bakarak Anadolu insanını değerlendirmeye başlamış­lardır.

Bu konuda birkaç misali paylaşmakta fayda var. Kurtuluş Savaşı'nda canını dişine takan Anadolu insanı için, "Yontulmamış taş devrinden insanlar gibi yaşayan, henüz sosyal bir yaratık haline bile girmemiş insanlar." Halkı min­berlerden cephelere davet eden, gerektiğinde silahı omzuna atıp cepheye giden müftülere, "düşmanın akıl hocası" değerlendirilmesi­nin yapılması. Yapılan milli mü­cadelelere her şeyi ile katılan eşraf ise, "her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden" olarak nitelendirilmiştir. Bu hali ile bu halkın, "kurtarılmaya bile layık olmadıkları hükmü verilmesi" ise çok ilginçtir. Hatta eser içerisinde Anadolu insanı çeşitli hayvanlara bile benzetilmiştir.

Bu bakış açısıyla değerlendirme­lerin mahiyetini anlayabilmek için Ahmet Celal karakteri üzerinde de durmak icap eder. Zira bu karakter, yazarın kendi duygu dünyasını yan­sıtmaktadır. Aslında Ahmet Celal, yazarın ideolojisinin resmî ağzıdır. Bu ideoloji kendisine rehber olarak, kime ve neye göre olduğu belli olmayan bilimi almıştır. Ahmet Celal'in karşısında ise, yobaz olarak takdim edilen Şeyh İsmail ile eşraftan sahtekâr olarak nitelendirilen Salih Ağa vardır. Yazar bu şekilde okuyucusuna safları gösterir. Bu tavır o dönemde pek çok yazarın bilinçli tercihidir. Okuyucu böylece o dönemi yazarın gözünden değerlendirebilecek (sözde) doğru safı seçecektir.

Bizce Ahmet Celal karakteri yazarın iç dünyasında yaşadığı travmanın tezahürüdür. Yazarın yaşadığı dönemde meydana gelen değişimler, ruh dünyasında büyük sarsıntılara sebep olmuştur. Bu dönemde kendini aydın olarak nitelendiren zümre, köklü bir geçmişi ret ve asırların birikimi olan mefkûreyi inkâr etmişler ve bu davranışı aydın olmanın gereği say­mışlardır. Anadolu insanına rağmen ve açıkça Anadolu insanına karşı yapılan bu davranış hali ile redde­dilmiş ve dışlanmıştır. Denilebilir ki bu roman halkı aydınlatmaya çalışan (sözde) aydının kendine ve aslına yabancılaşmasının romanıdır.

15 Yaban, 39. bs., İstanbul, 1995, s. 90. Yazıda Yaban'dan yapılacak alıntılar bu baskıya aittir, Karaosmanoğlu, Yaban, s. 110. S.151

Hilmi AYGÜN

İNSAN VE HAYAT, OCAK 2011

SON EKLENENLER

Üye Girişi