Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş
Cahil bir güruh olarak nitelendirilen ahali, yazarın süzgecinden geçmediği için aydınlatılmaya muhtaçtır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban romanı bazı çevrelerce milli mücadele edebiyatının köşe taşı olarak kabul edilir. Bazı çevrelere göre ise, yazar eserde kendine bile "yaban" kalmıştır. Bu iki zıt görüş, eser yayınlandığı günden beri pek çok kişi tarafından yapılmıştır. Bir birine taban tabana zıt bu iki görüşün, edebi değer olarak aynı eserde nadir bulunabileceğini düşünerek, eseri incelemeyi uygun bulduk.
Eser için konu seçimi ve edebi tarz olarak söylenecek çok şey var. Ancak bizce ele alınacak en önemli husus Yakup Kadri'nin Anadolu insanını idrak biçimi. Ancak bu değerlendirmeyi anlayabilmek için, eseri belli çerçevede bilmek gerekiyor.
"Yaban" , Milli Mücadele döneminde İstanbullu bir zabitin Eskişehir civarında bir köyde yaşadıklarını ele almaktadır. Olaylar kitabın ana karakteri Ahmet Celal'in çevresinde cereyan etmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nda sağ kolunu kaybeden Ah met Celal, hizmet eri Mehmet Ali'nin teklifi ile onun Porsuk Çayı bölgesindeki köyüne gelir. Onlar köye geldiklerinde Cihan Harbi bitmiş ve memlekette düşman işgali başlamıştır. Ahmet Cemal gelişen hadiseleri köyden takip etmektedir. Bu arada bir taraftan da köy halkını tahlil edip onları nasıl değiştireceğine kafa yormaktadır. Asıl olay da bu tahliller etrafında geçmektedir.
Buraya kadar, her şey normal seyrinde gözüküyor. Ancak yazar ana karakter Ahmet Celal'in gözüyle Anadolu insanını kendi değer süzgecinden geçirmeye başlayınca, eser hakkında zıt kutuplu değerlendirmenin de sebebi oluyor. Bu noktadan sonra yazarın kendine bile "yaban" olduğunu savunanların görüşleri, şu başlıklar altında toplanabilir. Başta yazarın "değer süzgecinin ölçeği" dönemin Türkiye'sinin düşünce yapısından beslenmemektedir. Neticede yazar, cehalet ile cahilliği, bilgi ile görgüsüzlüğü, ilim ile hurafeyi ayırt etmekten aciz kalıyor. Cahil bir güruh olarak nitelendirilen ahali, yazarın süzgecinden geçmediği için aydınlatılmaya muhtaçtır. Ancak aynı halk Balkan Savaşı'ndan, Cihan Harbinden iltifatlara layık şekilde çıkmıştır. Ve milli mücadele döneminde de bu iltifatların daha fazlasını hak edecek işler yapacaktır. Zaten halk, Ahmet Celal'in getirdiği ışığı sevmemiştir. Onunla aydınlanmak istemez. Ahmet Celal dışlanır ve o "yaban" olarak nitelenir. Bu sırada Yunanlılar köyü işgal etmişlerdir ve Ahmet Celal’de bu işgalden kaçarak canını zor kurtaranlardan biridir.
Yine bu görüşe göre yazar, kitabının başkarakteri Ahmet Celal'in gözünden, Anadolu'nun o günkü durumunu göstermek isterken Anadolu insanını öyle bir anlatmaktadır ki, okuyucu kendini başka bir millet ile muhatap zannetmektedir. Hatta öyle değerlendirmeler yapanlar var ki, yazarın kendinden sonrakilere bu bakış açmayla kötü misal teşkil ettiğini iddia etmektedirler. Buna göre yazar sergilediği "yaban" yaklaşımı ile kendinden sonra milli ve muhafazakâr çevreleri aşağılamak için kullanılacak jargonun çerçevesini çizmiştir. Daha sonra gelenler bu çerçeveye bakarak Anadolu insanını değerlendirmeye başlamışlardır.
Bu konuda birkaç misali paylaşmakta fayda var. Kurtuluş Savaşı'nda canını dişine takan Anadolu insanı için, "Yontulmamış taş devrinden insanlar gibi yaşayan, henüz sosyal bir yaratık haline bile girmemiş insanlar." Halkı minberlerden cephelere davet eden, gerektiğinde silahı omzuna atıp cepheye giden müftülere, "düşmanın akıl hocası" değerlendirilmesinin yapılması. Yapılan milli mücadelelere her şeyi ile katılan eşraf ise, "her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden" olarak nitelendirilmiştir. Bu hali ile bu halkın, "kurtarılmaya bile layık olmadıkları hükmü verilmesi" ise çok ilginçtir. Hatta eser içerisinde Anadolu insanı çeşitli hayvanlara bile benzetilmiştir.
Bu bakış açısıyla değerlendirmelerin mahiyetini anlayabilmek için Ahmet Celal karakteri üzerinde de durmak icap eder. Zira bu karakter, yazarın kendi duygu dünyasını yansıtmaktadır. Aslında Ahmet Celal, yazarın ideolojisinin resmî ağzıdır. Bu ideoloji kendisine rehber olarak, kime ve neye göre olduğu belli olmayan bilimi almıştır. Ahmet Celal'in karşısında ise, yobaz olarak takdim edilen Şeyh İsmail ile eşraftan sahtekâr olarak nitelendirilen Salih Ağa vardır. Yazar bu şekilde okuyucusuna safları gösterir. Bu tavır o dönemde pek çok yazarın bilinçli tercihidir. Okuyucu böylece o dönemi yazarın gözünden değerlendirebilecek (sözde) doğru safı seçecektir.
Bizce Ahmet Celal karakteri yazarın iç dünyasında yaşadığı travmanın tezahürüdür. Yazarın yaşadığı dönemde meydana gelen değişimler, ruh dünyasında büyük sarsıntılara sebep olmuştur. Bu dönemde kendini aydın olarak nitelendiren zümre, köklü bir geçmişi ret ve asırların birikimi olan mefkûreyi inkâr etmişler ve bu davranışı aydın olmanın gereği saymışlardır. Anadolu insanına rağmen ve açıkça Anadolu insanına karşı yapılan bu davranış hali ile reddedilmiş ve dışlanmıştır. Denilebilir ki bu roman halkı aydınlatmaya çalışan (sözde) aydının kendine ve aslına yabancılaşmasının romanıdır.
15 Yaban, 39. bs., İstanbul, 1995, s. 90. Yazıda Yaban'dan yapılacak alıntılar bu baskıya aittir, Karaosmanoğlu, Yaban, s. 110. S.151
Hilmi AYGÜN
İNSAN VE HAYAT, OCAK 2011