Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ORTAOYUNU ÖRNEĞİ-2


(Zurna Pişekâr havası çalarken Pişekâr gelir ve meydanı bir defa dolaştıktan sonra iki eliyle temenna ederek “Bu akşam taklidini aldığım Gülme Komşuna namındaki oyunu temsil edeceğiz’ der ve bir kenara çekilir.)
(Zurna Kavuklu havası çalmaya başlar. Kavuklu, arkasında cüce ile gelir ve bir defa meydanı dolaşır.)
KAVUKLU — (Cüceye) Kapıyı kilitledin mi? Anahtarı aldın mı?
CÜCE — Kapıyı kitledim ama anahtarı üstünde bıraktım.
KAVUKLU — Anahtar kapı üstünde bırakılır mı?
CÜCE — Geçen akşam hırsız komşuya girerken kapıda zahmet çekmiş, kırmış, kolaylık olsun diye ben de anahtarı üstünde bıraktım.
KAVUKLU — Hay Allah müstehakım versin. Anahtar hırsız girmesin diyedir. Hırsıza kolaylık vermek için değil.
PİŞEKÂR — (Arkalardan) Hay gidi... Anahtarlarını kaybetmişler, kilitli kalmışlar.
KAVUKLU — (Ses gelen tarafa dönerek) Senin çenen amma, açık kalmış. Siz çilingir misiniz?
PİŞEKÂR — Hayır efendim. Ben bu mahallenin muhtarıyım. Bir müşkülünüz mü var?
KAVUKLU — Bizim yok amma, burada düşkün var.
PİŞEKÂR - Ne düşkünü?
KAVUKLU — Senin gibi bir tımarhane düşkünü!
PİŞEKÂR — Efendim.
PİŞEKÂR — Efendim bir müşkülünüz mü var dedim. Yani bir işiniz mi var?
KAVUKLU — Evet bir dişimiz var iki babamız... Sen bizi hindi çobanı mı zannettin?
PİŞEKÂR — Hayır hindi çobanı mindi çobanı değil. Ben sizi hiçbir şeye benzetemedim.
KAVUKLU — Efendim sayenizde biz de adamız.
PİŞEKÂR — Bir adam kendine iftira etmez. Yalan söylüyorsun. (Güler)
KAVUKLU — Sana adam olduğumuzu nasıl ispat edelim. İşte senin gibi başımız, elimiz, ayağımız var.
PİŞEKÂR — Dünyada her şey olağandır. Siz de neden adam olamayacakmışsınız! KAVUKLU — Yediği naneye bak.
PİŞEKÂR — Efendim maksat latife, size takılmak.
KAVUKLU — Bize takılırsan Yenikapı İstasyonunda ayaz çekersin. Bizi şimendifer, lokomotif mi zannettin!
PİŞEKÂR — Hayır efendim, şeker yapalım!
KAVUKLU — İyi amma, sen bunak, ben avanak, kıvamını kaçırırız. Ne şekeri yapıyoruz canım. Sen ayaküstü şekerleme yapıyorsun galiba böyle sözler söylüyorsun.
PİŞEKÂR — Canım efendim siz kimsiniz? Kimin nesisiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz, ananız babanız var mı?
KAVUKLU — Müsaade et, mahalleden kayıtları getireyim bari!
PİŞEKÂR — Ne kayıtları getireceksin?
KAVUKLU — Ne bileyim silsilemi soruyorsun!
PİŞEKÂR — Adını öğrenmek istiyorum. Adın ne?
KAVUKLU— Ali
PİŞEKÂR — Nasıl Ali?
KAVUKLU — Sade Ali
PİŞEKÂR — Maşallah Sade Ali Efendi!
KAVUKLU — Pederi tanır mısın?
PİŞEKÂR — Hayır
KAVUKLU — Peynirli pide. Biz börek sülalesinden miyiz? Niçin bana Sade Ali Efendi diyorsun?
PİŞEKÂR — Şimdi söylemediniz mi?
KAVUKLU — Evet amma, sadenin lüzumu yok. Yalnız Ali Efendi!
PİŞEKÂR — Maşallah Yalnız Ali Efendi!
KAVUKLU — Canım yalnızı malnızı yok. Yalnız Ali Efendi!
PİŞEKÂR — Bu sefer maşallah diyemiyeceğim. Bayağı Ali Efendi!
KAVUKLU — Artık tepem atıyor, benim nerem bayağı. İsmim Ali vesselam.
PİŞEKÂR — Vay Ali Vesselam Efendi!
KAVUKLU — Haydi, defol oradan, benimle eğleniyor musun?
PİŞEKÂR — Yok Ali Efendi, ben seni tanıdım. Yalnız bir parça üzeyim diye yaptım. Nasılsın bakayım, ne âlemdesin?
KAVUKLU — Ben seni tanıyamadım ki!
PİŞEKÂR — Tanımadın mı beni?.. Tanıyacaksın a canım.
KAVUKLU — Tanımadım.
PİŞEKÂR — Tanıyacaksın!
KAVUKLU — Tanımadım!
PİŞEKÂR — Hele bir dikkatli bak. Bana insan sarrafı, lakırdı kavafı, meydan bülbülü, Küçücük İsmail Efendi derler.
KAVUKLU — A İsmail Efendi ben de seni arıyordum. Şimdi derdimi anlatırım. Yalnız şu çocuğa biraz harçlık ver de gitsin.
PİŞEKÂR — (Cüceye) Al oğlan şu yirmi beş kuruşu.
KAVUKLU — (Cüceye) Gel bana bakalım. Ver o yirmi beşliği;
PİŞEKÂR - Sen de mi para veriyorsun?
KAVUKLU — Ne olur ne olmaz. Üstünde para bulunsun. (Cüceye) Haydi bakalım doğruca eve git şimdi (Cüce gider.)
PİŞEKÂR — Ey bakalım ne Âlemdesin Aliciğim?
KAVUKLU — Sorma İsmail Efendi. Pederin vefatından sonra bütün bütün sefil kaldım. Hangi işi tuttumsa muvaffak olamadım. Nihayet Etyemez’de deniz kıyısında bir kahve tuttum. İşlek bir yer olmadığı için pek kazanç olmuyorsa da bir kahve tuttum. İşlek bir yer olmadığı için pek kazanç olmuyorsa da geçiniyorum.
PİŞEKÂR — O da iyi.
KAVUKLU — Bir gün kahvenin yanındaki konağın sahibi bey beni çağırttı. “Oğlum bizim kerime bu perşembe gelin oluyor. Damadın evi Macuncu’da. Mürüvetimi göstermek için gelin alayını Beyazıt’tan Edirnekapısı’ndan dolaştırmak suretiyle göndereceğim. Sen işgüzar bir adam olduğun için bu alayı idare edeceksin. Ben de seni iyice memnun edeceğim.” dedi.
PİŞEKÂR — Ah! Ne âlâ iş!
PİŞEKÂR — Efendim.
PİŞEKÂR — Efendim bir müşkülünüz mü var dedim. Yani bir işiniz mi var?
KAVUKLU — Evet bir dişimiz var iki babamız... Sen bizi hindi çobanı mı zannettin?
PİŞEKÂR — Hayır hindi çobanı mindi çobanı değil. Ben sizi hiçbir şeye benzetemedim.
KAVUKLU — Efendim sayenizde biz de adamız.
PİŞEKÂR — Bir adam kendine iftira etmez. Yalan söylüyorsun. (Güler)
KAVUKLU — Sana adam olduğumuzu nasıl ispat edelim. İşte senin gibi başımız, elimiz, ayağımız var.
PİŞEKÂR — Dünyada her şey olağandır. Siz de neden adam olamayacakmışsınız! KAVUKLU — Yediği naneye bak.
PİŞEKÂR — Efendim maksat latife, size takılmak.
KAVUKLU — Bize takılırsan Yenikapı İstasyonunda ayaz çekersin. Bizi şimendifer, lokomotif mi zannettin!
PİŞEKÂR — Hayır efendim, şeker yapalım!
KAVUKLU — İyi amma, sen bunak, ben avanak, kıvamını kaçırırız. Ne şekeri yapıyoruz canım. Sen ayaküstü şekerleme yapıyorsun galiba böyle sözler söylüyorsun.
PİŞEKÂR — Canım efendim siz kimsiniz? Kimin nesisiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz, ananız babanız var mı?
KAVUKLU — Müsaade et, mahalleden kayıtları getireyim bari!
PİŞEKÂR — Ne kayıtları getireceksin?
KAVUKLU — Ne bileyim silsilemi soruyorsun!
PİŞEKÂR — Adını öğrenmek istiyorum. Adın ne?
KAVUKLU — Ali
PİŞEKÂR — Nasıl Ali?
KAVUKLU — Sade Ali
PİŞEKÂR — Maşallah Sade Ali Efendi!
KAVUKLU — Pederi tanır mısın?
PİŞEKÂR — Hayır
KAVUKLU — Peynirli pide. Biz börek sülalesinden miyiz? Niçin bana Sade Ali Efendi diyorsun?
PİŞEKÂR — Şimdi söylemediniz mi?
KAVUKLU — Evet amma, sadenin lüzumu yok. Yalnız Ali Efendi!
KAVUKLU — Perşembe geldi. Sabahleyin erkenden kapının önüne elli tane araba dayandı. Beş altı tane de binek beygiri.(...)
PİŞEKÂR — Ey sonra.
KAVUKLU — (...) O elli araba iki tarafın arabacıları, davetliler, kendi kendini davet edenlerle beraber lebalep dolu idi. Beyazıt’tan, Fatih'ten Edirnekapı dışına çıktık.
PİŞEKÂR — Orada bakla tarlaları filan vardır.
KAVUKLU — Evet. Yol bozuk, hava da sıcak olduğu için geline bir parça nefes aldırmak maksadıyla Bayrampaşa’da durduk. Arabanın kale tarafına olan kapısını açtık. Biz de mahalle delikanlılarıyla atlardan inerek biraz istirahatten sonra tekrar yola koyulduk. Tam Topkapı’ya geldiğimiz sıralarda idi. Gelin arabasından yenge hanım, başını çıkarıp: “Ali Efendi, Ali Efendi... Ben sıcaktan uyumuş kalmışım... Şimdi gözümü açtım. Ne göreyim. Gelin yanımda yok. Bayrampaşa’da mı kaldı, düştü mü, ne oldu?”
PİŞEKÂR — Eyvah Aliciğim, ne yaptın?
KAVUKLU — Ne yapayım, pek fena bir vaziyet; arabayı boş gönderisen güvey evinden gelin soracaklar. Kızın evine gitsem babası benim yakama yapışacak. Bir lahza düşündüm, derhal vaziyeti kavradım. Misafir arabalarına yavaş yavaş yürümelerini tembih ederek düğün evine doğru yolladım. Gelin arabalarını geri sevk ettim. Aynı yoldan ters geri aramaya başladım.
PİŞEKÂR — Aman Yarabbi... Ey sonra?
KAVUKLU — Bayrampaşa’ya gelince yüreğim ferahladı.
PİŞEKÂR — Gelini mi gördün?
KAVUKLU — Kâfir gelin, gelincik... Bakla tarlasına girmiş, safasına bakmıyor mu?
PİŞEKÂR — Ah gözün aydın.
KAVUKLU — Hemen bir şey söyletmeden kucaklayıp arabaya attım. Sür arabacı, sür arabacı.. Bir solukta Macuncu’ya geldik. Ama herif kızmış... Şeker köpürmüş. “Nerede kaldın a münasebetsiz! Az daha şekeri yakıp kıvamı kaçıracaktım.” dedi. Hiddetle elimden o güzelim gelinciği aldığı gibi şekere attı. Bir limon sıktı... Tencereyi aşağı indirdik.
PİŞEKÂR — Ya gelin ne oldu, anlayamadım.
KAVUKLU — Gelin falan yok, gelincik var.
PİŞEKÂR — Ne gelinciği, gelin gelin.
KAVUKLU — Gelin diye kimi çağırıyorsun. Gelincik dedim anlamadın mı? Şekercinin yanında çalışıyordum. Gelincik macunu yaparken uyumuşum. Ustanın gelincik nerde diye bağırması üzerine uyanmışım.
PİŞEKÂR — Tu...u... Allah müstehakım vermesin. Ben de bunu olmuş bir vak’a gibi dinliyordum.

 

İLGİLİ İÇERİK

ORTA OYUNUNUN BÖLÜMLERİ

ORTA OYUNU HAKKINDA BİLGİ

ORTAOYUNUNDAKİ TİPLERİN ÖZELLİKLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi