Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 


 
  SAYFA:2/ 11-20

11-BABA BANA BAĞIRMA - AKGÜN AKOVA

 
          yol ıslanmasın diye
          şemsiye açanlara...
 
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
 
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
 
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın
 
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
 
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
Eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
 
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
 
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir.


 
BABA – NAZIM HİKMET RAN

Baba!
her yılbaşında
sana söyleyecek
bir tek
sözüm var:
‘Seni ne kadar çok seversem
o kadar
çok olsun ömründen geçen yıllar…’

Baba!
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku
başımı eğemez!
Yalnız senin elini öpmek için
eğilir başım.


SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? – CEMAL SÜREYA


Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?



BABA – RIFAT ILGAZ

Küçük işler peşinde harcadın
altmış üç yılını
mum sattın, kürek çektin
kul oldun sonunda bir kapıya
çıkarı olduğu halde işinin
kaplarını doldurmadın vaktinde
sessiz sedasız göçtün aramızdan

ne ölümün geçti gazeteye
ne dokuz göbek soyun
kötü mü olurdu
beş on para ayırsaydın bir kenara
kara günler için
hiç olmazsa başımızı sokacak
iki göz bir ev bıraksaydın
sokakta kalmış değiliz
adını herkese hatırlatacak
bir dikili çöpün bile yok yeryüzünde
mezar taşından gayrı
büsbütün unutulup gideceksin

seni üç aydan üç aya hatırlatan
elimizdeki cüzdanda olmasa
bizi ukardan konuşturacak
ne ham bıraktın, ne hamam
iki karışlık arsa da kalmadı
yangın yerinde
borcun bile yoktu ödenmiyecek kadar
neyinle övüneyim
şöyle böyle bir memurdun
kolculuktan yetişme
kimlerin yanında lafını edeyim.



15-BABAM İÇİN – SABAHATTİN ALİ

Allahım! .. İşte bugün,
Şu zavallı ömrümün
En matemli bir günü.


Elim böğrümde kaldım,
Ben bugün haber aldım:
Babamın öldüğünü.


Bitti hayatın tadı,
Bu haber bırakmadı,
Dudağımda tebessüm.

Kalbim oyuldu yer yer,
Aman Yarabbi, meğer
Ne acıklı imiş ölüm

Daha birkaç gün evvel,
Yüzümü okşayan el,
Şimdi toprak oluyor.

Kendi vücudum kadar
Bana yakın olanlar,
Birden, uzak oluyor.

Ah Baba! ..Daha düne
Kadar senin göğsüne
Saklıyordum başımı.

İnan babacığım, inan,
Bu ateş, menba’ından
Kuruttu gözyaşımı...




SİYAH VE KARANLIK – FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Kur’an okurdu babam bazen,
Galiba kadir gecelerinde.
Onun inanmış sesiyle biz çocuklar
Daha küçülürdük odanın en uzak bir yerinde.

Müteessir olurduk kışı gören kırlangıçlar gibi,
Garip sedalarda hiçbir şey anlamadan.
Henüz mektebe giden ablam, bilgiç bilgiç:
‘Arapça’ derdi, nefesiyle o zaman.


Arapça. Uzak karanlıklarda,
Siyah ve lâmba sönmüş gibi… uzar.
Ve çocuk kalplerimizi mâtemiyle kaplardı
Meçhul ölülere âit mezarlar.
Arapça’dan nefret ederdik, lâkin,
Okşardı babamın okuduğu şey, muhayyilemizi.

Korkudan ve hayretten bir yeni dünya içinde
Muhakkak ki iman zaptederdi bizi.
Bir sesten sonra muhakkak bir başka ses gelirdi,
Ama nasıl başka, anlatılmaz.
Babamın sonsuz âhengi arasında
Olurdu yaşamalar daha az.

Ve olurdu vücûdumuzdaki tarif edilmez çocukluk,
Nedense, daha uzun.
Uyanırdı karanlık hücrelerde,
Bütün yâdigârlığı, ruhumuzun.
Ve babamın nefesleri yavaşlardı, hep aynı seslerle,
Tevekkül ve akıl dolu gelirdi bize, her taraf.
Babamın elleri büyürdü ve büyürdü babamın ellerinde
MUSHAF

ve nelerden sonra ben hatırlıyorum,
Bazı geceler, yani her gece.
Babamın ve başka sevgililerin arapçasını
Tesellisiz şeyler düşündükçe.



AĞLAMALAR – HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


gördüm babaların ağlamasını
dalları düğüm düğüm
gövdesi kahve falı
bir zeytin ağacını köklemek var ya

sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı
kazma vurmak beş yüz yıllık meşeye
acısı duymak var ya kopmanın

babaların ağlaması işte o
babaların ağlaması öyle zor

gördüm babaların ağlamasını
anaların ağlaması bir başka
anaların ağlaması bir ayrı
anaların ağlaması bir beter

dövülen döş
yolunan saçları damlayan bir çığlık
ağustosta çam ormanı yangını

sokaklar alanlar evler kapılar
mutfaklar kilerler ocaklar ağlar
zıbınlar beşikler uykusuzluklar ağlar
ağlaşırken analar

dağ taş toprak ağaç su yıldız
yeşeren buğday ağlar savrulan saman ağlar
ağlaşırken analar

kanın umudun hakkı
sütün ekmeğin hakkı
ne söylersin bre ozan
duru tek tel üstünde inceden sızlaşmağa

bütün bir evren ağlar
ağlaşırken analar

gördüm babaların ağlamasını
anaların ağlaması bir başka
anaların ağlaması bir beter


DİYALOG – ÖZDEMİR ASAF

Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Benden sıcaklığını esirgemedi.

O gün, o evdeki o kedi
Beni bana götürdü getirdi.
Ona şarkılarımı söyledim;
Uyudu, bakıyordum, benimleydi.

Bir ikilem oldu beklenmedik;
Geçmiş günlerin yumaklarını didikledi.
Var mıydı, yok, var gibi
Kucağımdaydı kedi.

Gözlerindeydi gözlerim,
Gözleri gözlerimdeydi.
Ellerimi tırmalıyordu elleri...
Ürperdim, birden içim titredi.

Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Beni taa çocukluğumdan aldı.

O gün, o evdeki, o kedi,
Bak-işte, neler olmuş der gibi,
Getirdi beni gençliğime bıraktı.
Anı bahçelerinde üşümek sıcaktı.

Babamın öldüğünde aylardan Hazirandı,
O elli dördündeydi, ben yedi.
Bir ışık söndüğünde yol yandı.
O kedi bunları nasıl da bildi.

Bir gündü, bir evdi, o kedi
Taş attı bütün kuyularıma.
Durup-dururken dikenli uykularıma
Ninniler söyledi.

Bu bir öykü idi;
Ben mi anlattım, o mu dinledi.
Saklamalı mıydı, ya da söylemeli mi;
Ne o ev vardı, ne o gün, ne de o kedi.


RUHİ BEY ANLATIYOR: BİR DÜĞÜN GÜNÜ VE SONRASI – EDİP CANSEVER

Şöyle böyle hatırlıyorum
Beni ölüme uğurlayan bir düğün günü
Babamı hatırlıyorum
Babamın ölümünü
Kırbacıyla birlikte bir çam ağacına gömülü
Annemse odasında babamın
Hasta yatağında
Kımıldamadan yatıyor


20-ANNELER KAÇAR GİBİDİR – TURGUT UYAR

“Her akşam nerden baksan yine de bir eksiği doldurur
Babalar geri çekilir, anneler onlara teslim olur

Saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim
Çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur

Gölleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu
Babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur…

SON EKLENENLER

Üye Girişi