ÂŞIK DERÛNÎ
Hayatı hakkında bilgimiz yoktur. Uzun bir destanına konu olarak aldığı bir isyan hareketinden 1799’da hayatta olduğunu anlamaktayız. Sun’î, Hızrî ve Gubârî’de sadece adı geçmektedir.
Size vasf edeyim nazm ile bir dem
Vidin üzerine olan destânı
Hiç sevmesen nâdân ile câhili
Gözlerim daima arar yaranı
Kâmil olup anlayana söylerim
Kulak verip dinleyene söylerim
Ehl-i kemâlâtın medhin söylerim
Başladım söze bâ izn-i Subhânî
Tuna Yalısı’nda Urumeli'nde
Her zaman söylenir halkın dilinde
Görmeyen de söyler onu gören de
Bin iki yüz on dördünde olanı
Bir azîm serhaddir Vidin demişler
Ziyaret etmeğe gidin demişler
Sıdk ile bunu gûş edin demişler
Geldiğin başına türlü seyrânı
Bir metîn kaledir âlemde meşhûr
Gazi Sultân Ahmed eylemiş mâmûr
Rumeli'nde bir er eyledi zuhûr
Bu Halk-ı âlemin bir kahramânı
Cem etti başına nice leşkeri
Tuttular şer(i)ate uymaz işleri
Yıktı harâp etti memleketleri
Tâmir olunmanın yoktur imkânı
Nice ki eyledi böyle bu hâli
Yüz tuttu feryâda cümle ahâli
Yazdılar ol güne çok arz-ı hâli
Ki yıktı her birin kıldı vîrâni
Devlete dâda feryâda geldiler
Rical ü kibâra yüzler sürdüler
Hâllerin ifâde edip dediler
El'amân def eyle işbu Pazvan’ı
Sultân Selîm Hân'ın mâlûmu oldu
Dinleyüben hemen hayrette kaldı
Mübârek gözleri yaş ile doldu
Haberi olunca bu perîşâni
Gelip bir araya ricâl-i devlet
Hakkında olundu azîm meşveret
Eylemen üstüne hezâr husûmet
Dünyâ'dan def etmek muhâldir anı
Hatt-ı Hümâyûnlar tahrîr kılındı
Her yana menziller çıktı salındı
Geşt ü güzâr edip hemen dolandı
Her ne var ülke-i Âl-i Osman'ı
Başlandı askerler cem edilmeğe
Veziri alişanlar bir bir gelmeğe
Vidin Kafesini harâp etmeğe
O denlü kalmaya nâm u nişânı
Anadolu'nun tüfenkçisi delisi
Kar(a) Osman Oğlunun azim ordusu
Akkirman'a kadar Tuna Yalısı
Sürdüler İçel'den Deli Osman'ı
On bin Boşnak ile Bosna Valisi
Tepedelin atlısı yayası
Yakova İşkodra Pizrim Paşası
Arnavutluk'tan hep mîr'i mirânı
Gürcü Osman Paşa Kürd Osman Paşa
Milâslı Mehmed Paşa Aloş Paşa
Şinikçi Paşa hem Silâhtar Paşa
Rumeli'nin dahi cümle âyânı
Kimisi Piyade kim süvari
Kalmadı gelmedik hiçbir diyârı
Şam'ı Mısır'ı Haleb'i Cezâiri .... .
Bilemem kaldı mı Arabistannı?
Nizâm-ı Cedid ite beşbin Soldat
Top humbara cephâne hep mühimmat
Donanma yelkenin eyledi küşât
Yüze yüze gelip âb-ı revânı
Kâzı olduk her ne gelirse başa
Onu dahi gördük kıldık temâşa
On beş bin askerle Hüseyin Paşa
Geldi deryâ'dan hem de kapudân'ı
Ne mümkün bunları söyleyim bir bir
Otuz dört vezir-i sâhib-i tedbîr
Kırk bin var idi bil sâfice İspir
Hesap eyle gayri bâki kalanı
Vidin civarında kuruldu ordu
Gelip herkes yerli yerinde durdu
Topçu humbaracı nizamın verdi
Her biri yerince tuttu mekânı
Topu humbarayı çünkü düzdüler
Keşf edip de etrâfları gezdiler
Münasip yerlerde hendek kazdılar
Anda dahi girdi kurşun atanı
Vardılar ordunun çadırlarına
Haber eylediler birbirlerine
Yayaları girdi hendeklerine
Atlıları çıktı okur meydânı
Vidin askeri de olup âmâde
Küçük büyük cümle eli duâda
Vidin civârında bir çöl ovada
Başladılar olmağa imtihanı
Bunu şerh eylemek değildir kâbil
İki asker tamâm oldu mukâbil
Bozulup neferât zelîl ü sefîl
Gâyetle çok oldu adam ziyanı
Leş kapladı ol gün rûy-ı zemini
Göklere çıktı yaralı emîni
Gâyet medh ederler Küçük Emin'i
Perîşân eyledi nice inşânı
Bağlar kenarında hoş savaş oldu
Rumeli valisi anda bozuldu
Kimi firâr edip kimi tutuldu.
Gâyretle çok oldu düşüp kalanı
Vidin'in halinden haber verelim
Gel bu kavgaları şöyle koyalım
Her ne ki olduysa bir bir sayalım
Edelim ahbâba bunda beyânı
Yerli Serdengeçti hem Yeniçeri
Binbaşı Subaşı hem Sekbanbaşı
Topçu arabacı cebecileri
Fedâ kıldılar hep baş ile cânı
Bunlar da düzdüler top humbarayı
Zeynettiler burçlar ile tabyayı
Dediler vermeyiz biz bu kaleyi
Huda'nın olursa bize ihsânı
Bu kale uğruna cân vermeyince
Vermeyiz kaleyi ta ölmeyince
Kınla kınla bir kalmayınca
Eyledik cümlemiz ahd ü peymânı
Başladılar top humbara atmağa
Yıkıp haneleri harâp etmeğe
Kimisi maildir seyre bakmağa
Kiminin vurulur dostu yârânı
Yağmur gibi yağar humbara gülle
Yıktı çok câmii evleri bile
Sabî sıbyânı kopardı velvele
Âsümâna çıkar âh ü figânı
Arası kesilmez Leyl ü nehârı
Taaccüb eyledi çok ihtiyarı
Böyle etmez deyu Moskof küffarı
Ki odur dâima dinin düşmânı
Bekleyip rûz u şeb tüfenk elinde
Cümlenin işleri derd ü elemde
Gülbâng-i Muhammed olup dilinde
Yektir Allah yek çağırır sıbyânı
Böyle bu hâl üzre sekiz ay geçti
Kimi de ordudan dağılıp kaçtı
Kimi de başının derdine düştü
Kiminin aklına geldi mekânı
Yürüyüş etmeğe destûr aldılar
Cümlesi birbirine hamle kıldılar
Hendeklere değin yakın geldiler
Urun diyerek şu kâfiristânı
Hışımla cümlesin tamam kıralım
Cümlemiz mâl ü ganî olalım
Tutup çıkaralım esir alalım,
İçeride olan kızı kızanı
Bu hâle çün râzı olmadı Mevlâ
Buldurmadı zafer bunlara aslâ
Hakk'a şükreyledi âlâ ve ednâ
Dediler korkmayın bulduk emânı
Yine gördüler ki tariki yoktur
Onlara imdâd eden yüce Hak'tır
Akıbet ferâget etmek gerekti
Zulme rızâ vermez Hükm-ı Yezdânî
Top humbara gülle atılır hemân
Dağları taşları bürüdü duman
Bozulup neferât çağırır emân
Ovada bırakıp hem nerdibânı
Cana kâr eyledi bunca meşakkat
Bu derdi çekmeğe kalmadı tâkat
Etmedi bir kimse bize şefâat
Bulmayınca nedir işin âsânı
Vakt-i asîr idi hemen her gece
Küçük büyük elin vurdu kılıca
Âlâ ve ednâsı hacı ve hocası
Dediler çıkmanın geldi zamânı
Allah Allah dedi çıktı bir sedâ
İçerden yürüdü bay ile gedâ
Gecede dağıldı ordu ibtidâ
Şaşırıp yolları aldı Balkan’ı
Ordunun yerinde kalmadı nişân
İki yüz bin asker oldu perişân
Nihâyeti yoktur Tuna'ya düşen
Arnavudlar başa giydi ormanı
Kimisi der aman get(ü)rün atları
Kimisi der aman kesin ipleri
Topçuları kaçtı kaldı topları
Yaralısı kaldı hemen uzam
Velhâsıl ol gece ordu kalmadı
Çadırları yıkmağa vakt kalmadı
Her eşyâdan geçip nesne kalmadı
Başını kurtaran sormaz ziyânı
Sabah oldu çün biz orduya vardık
Kalan mühimmâtı temâşâ kıldık
Denkleri bozulan çarşıya girdik
Metâını bırakmış bezirgâni
Fıstık ile badem nar ile turunç
Rugan ile asel gayet çok pirinç
Şişhâne tüfenk hem yatağan kılınç
Kimisi de buldu hançer sor anı
Çadırlar müzeyyen kalmış bîkıyâs
Türlü cevâhir ile nice elmâs
Hiç hesâba gelmez bulunan libâs
Paşaların bile kendi kaftânı
Hınta ile dakîk erzen ve sâir
Ovalar içinde yığılmış durur
Kimi yanaştırmış çuval doldurur
Kimisi yükletip ezmiş hayvanı
Kahve üzüm sabun leblebi şeker
Kimi kumaş alır ya kahve çeker
Hokkayla afyon mâcunu kim bakar
Yığılı durur çok bohça duhânı
Mutbahda var idi taâm bîbesâp
Şişte kalmış durur kızarmış kebap
Kimisi yemeğe eyledi hicâp
Dopdolu durmada helva kazanı
Kuburlar şöyle kalmış cümlesi
Yanında sandığı ve cephânesi
Osman Paşa'nın o idi gâ(i)lesi
Emreden getirin halat urganı
Ne mümkün vasf ile çıkalım başa
Anda bulunanlar etti temâşâ
İkinci gün çün kalktı Alo Paşa
Tutup getirdi çok taze civanı
Şevketlimiz geçti kusurumuzdan
Cümle husûmeti kaldırdı bizden
Bâ-emr-i Rabbânî oldu bu yüzden
Hakkımıza verdi ıtlak fermânı
Fermânda zikreder kılmayın firak
Cürmünüz affedip buyurdum ıtlak
Üç tuğ verip sana eyledim çırak
Osman Paşa lâlâm vezîr aslanı
Hemen bir nazm ile rûzâmımızdır
Derûnî dedi ki îcâdımızdır
Gece gündüz Hakka niyâzımızdır
Cümlemize nasip ede imânı