Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 Eskici-Refik Halit Karay

 Bu hikâyede  olaylar kronolojik bir sıra ile verilmiştir:

 1. Hasan'ın, İstanbul’dan vapurla Filistin'in sapa bir kasabasına gönderilmesi ve yolculuk sırasında görüp yaşadıkları,

2. Hasan'ın, kasabadaki yaşamı ve Türkçe konuşacak birini bulamayınca hissettikleri,

3. Hasan'ın, eskici ile karşılaşması hem kendisinin hem de eskicinin yaşadığı duygular ve çözüm.

 Hikâyedeki olay örgüsü hikâyenin ana düşüncesini güçlendirecek şekilde sıralanmıştır: Babadan yetim kalan Hasan, anası da ölünce Filistin'in ücra bir kabasına gönderiliyor. Hasan, gerek yolculuk sırasında gerekse bu kasabada ana diliyle konuşabileceği, duygularını paylaşabileceği, iletişim kurabileceği birini bulamamanın ıstırabını yaşamaktadır. Çünkü bulunduğu yerde Arapça konuşulmaktadır. Bu durum, onun ana dili Türkçeye olan özlemini, sevgisini daha da artırmaktadır. Eskiciyle karşılaşan Hasan müthiş bir sevinç yaşamaktadır. Aynı sevinç eskicide de vardır: Ana dili ile konuşabileceği birini bulmanın verdiği sevinç.

 Metindeki temel karşılaşma, eskici ve Hasan'ın karşılaşmasıdır. Bu karşılaşma Türkiye'de olsaydı, sıradan bir karşılaşmadan öteye geçemeyecek, ancak bir ayakkabı tamircisini ya da boyacısını hatırladığımız kadar belleğimizde bir yer edecekti. Ama hikâyedeki karşılaşma sıradan bir karşılaşma değildir. Küçük yaşta anne babasını kaybedip memleketinden ayrılmak zorunda kalan Hasan ile yurdundan yıllar önce ayrılıp Türkçe konuşacak birini bulamayan eskici arasındadır.

 Yazar, hikâyesini ana dili Türkçeye karşı duyduğu sevgiyi ve özlemi dile getirmek için yazmıştır. Bunu da hikâyesindeki kahramanlarla ifade edebilecektir. Öyleyse hikâyesindeki kahramanlar aynı ortak duygulara sahip olmalıdır; yani yurdundan, yârinden, sevdiklerinden, akrabalarından ayrı düşmüş olmalıdır. Bunlar da küçük yaşta anne babasını kaybeden Hasan'la Türkçe konuşulmayan bir memlekette yaşamak zorunda kalan yaşı ilerlemiş, saç sakal dağılmış, göğsü bağrı açık, dişleri eksik olan eskicidir.

 Eskici ile Hasan'ın ilişkisi uzun bir geçmişe dayanmamaktadır. Onların ilişkisi bir anda ortaya çıkan bir ilişkidir. Fakat bir anda ortaya çıkan bu ilişki öylesine güçlüdür ki iki kahramanı da derinden etkiler. Yürekler dolar, gözlerden yaşlar boşanır. Sadece ana dil ve aynı yurdun evladı olma, onları birbirine sıkı sıkıya bağlar. Bu öylesine güçlü bir bağdır ki yeni tanışan iki dost, birbirinden hiç ayrılmak istemez.

 Hikâyedeki kişiler birbiriyle gerçekten karşılaşmış olabilir. Fakat buradaki karşılaşmayı, yazarın o dönemde sözü edilen yerlerde sürgün hayatı yaşamasından dolayı, eskici ile kendisinin karşılaşması gibi düşünmek de mümkündür.

 "Eskici başka söz bulamamıştı. Bunu işiten çocuk hıçkıra hıçkıra, katıla katıla ağlamaktadır; bir daha Türkçe konuşacak adam bulamayacağına ağlamaktadır." sözleri, ana dilin bir insan için ne kadar önemli olduğunu, kendini ana diliyle ifade edemeyen bir insanın içine düştüğü zor durumu gözler önüne sermektedir. Zaten hikâyedeki bütün bölümler de ana fikri destekler bir niteliğe sahiptir. Hikâyede, serimden çözüm bölümüne kadar ana dil sevgisi ve özleminin aşamalı olarak arttığı görülüyor. Öyleyse hikâyenin teması "ana dil sevgisi, yani Türkçe sevgisi" olur.

 Hikâyedeki olay, Anadolu dışında geçmekle birlikte yazar, Anadolu'ya da Hasan'ın ağzından yer vermeden edemiyor: "Sonra Kanlıca'daki evlerini tarif etti; komşunun oğlu Mahmut'la balık tuttuklarını, anası doktora giderken tünele bindiklerini söyledi."

 "Bunlar da bitti; göz alabildiğine uzanan bir düzlüğe çıkmışlardı; ne ağaç vardı, ne dere, ne ev! Yalnız ara sıra kocaman kocaman hayvanlara rastgeliyorlardı; çok uzun bacaklı, çok uzun boylu, sırtları kabarık, kambur hayvanlar trene bakmıyorlardı bile..." Sanatçı, bu cümleleriyle betimlenen çevreyi ve develeri âdeta bir ressam gibi gözümüzün önüne seriyor.

 Refik Halit'in, renkli görgü ve gözlem zenginliği, başarılı betimlemeleri her hikâyesinde olduğu gibi Eskici hikâyesinde de dikkati çeker. Eskiciyi betimlerken bu özelliği hemen göze çarpar: "Eskicide saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonu dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı; gözlerinin akına kadar sarıydı."

 Halide Edip, anlattığı hikâyenin kahramanlarından biri olurken yanlı bir tavır takınıyordu. Refik Halit ise hikâyesinde sadece gözlemlerine yer veriyor, hikâyedeki kişilerden biri olmuyor, olaylı ve kişileri objektif bir bakış açısıyla anlatmayı yeğliyor.

 Sanatçı dili ustaca kullanırken hikâyeye yoğun bir duygusallık katmayı da ihmal etmemiş. Anlatımını konuşma diliyle, akıcı, açık bir şekilde yapıyor. Bu duyguyu anlatmak için en uygun sözleri kullanıyor:

 "O zaman gördü ki, küçük çocuk, memleketlisi mini mini yavru ağlıyor... Sessizce, fitreye titreye ağlıyor...

- Ağlama be! Ağlama be!

 Yazar, Hasan'ın sevincini ve onun içinde bulunduğu durumu anlatırken anlamca birbirine en yakın, birbirini destekleyen sözleri kullanıyor: "Durmadan, dinlenmeden nefes almadan, yanakları sevincinden pembe pembe, dudakları taze, gevrek, billur sesiyle biteviye konuşuyordu..."

 "Eskici" hikâyesi yazarın Beyrut ve Halep'te sürgünde bulunduğu yıllara aittir. Bu hikâye, yazarın "Gurbet Hikâyeleri" adlı eserinde yer almaktadır. Yazar, bu eserindeki hikâyeleri sürgün yıllarında tanık olduğu olaylardan yola çıkarak kaleme almıştır.

 Milli Edebiyat döneminin sanatçıları gibi Refik Halit’in hikâyelerindeki olaylar da birbirine bağlı bir zincir halinde serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Eskisi hikâyesi de bu anlayışla yazıldığından, hikâye Maupassant hikâye geleneğine göre yazılmıştır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi