Aruz ölçüsü, Arapların inadıdır. Onlardan Acemlere geçmiştir. Acemler aruz ölçülünün bazı kalıplarını kendi dillerinin özel yapısına uydurmuşlar, böylece bir Acem aruzu meydana getirmişlerdir. Daha sonra, Acem edebiyatıyla sıkı ilişki kuran Türk şairleri de aruzu, Acemlerden aldılar. Fakat Türk şairleri, aruzu Türk zevkine göre işlediler ve böylece bir Türk aruzu meydana getirdiler.
Aruz, Türk edebiyatında o derece köklendi ki, Yunus Emre, Âşık Garip, Gevheri, Emrah, Dertli ve Seyrani gibi birçok ünlü halk şairlerimiz bile bu ölçüyle şiirler yazdılar.
Araplar Faale sözcüğünden (kelimesinden) fâ'lün, faulün, fâilün, fâilâtün, müstef'ilün, mefâilün, müstef'ilâtün gibi birtakım kalıplar çıkarmışlardır. Bu kalıpların her birine tef'ile denir. Bu tef'ileler düzenine göre aruzda on dokuz bahr vardır. Her bahr, tekrar parçalara bölünerek evzanı fer'iye (ayrıntı ölçüler) denen ölçüleri meydana getirir.
Fâilâtün kalıbıyla yapıları fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün ölçüsüne (veznine) remel bahri denir. Sadece bu bahrden yirmi iki ölçü çıkarılır.
Görülüyor ki aruzun kuramsal (nazarî) yönüyle uğraşmakta hiç bir fayda yoktur.
Bütün Türk edebiyatında kullanılan aruz bahrlerinin sayısı ortalama olarak altıdır. Daha fazlasını Şeyh Galip kullanmıştır ki o da dokuzu geçmemiştir. Şairlerin yüzyıllar boyunca kullandıkları bu ölçülere canlı aruz ölçüsü diyoruz.
UYGULAMADA ARUZ:
Aruz ölçüsü (aruz vezni), sözcüklerin hecelerindeki karakter ayrılığından doğar.
Aruza göre, bütün sözcüklerdeki heceler önce iki kümeye, bu kümeler de tekrar ikişer bölüme ayrılır: Birinci kümedekilere açık hece, ikinci kümedekilere de kapalı hece denir.
1. Açık Hece:
Açık hece, ünlüyle (sesliyle) biten hecedir. Bu çeşit heceler ses tartısı bakımından iki ayrı durum gösterirler:
a) Açık - kısa heceler:
Açık - kısa heceler ince ve hafif olabileceği gibi, kalın ve ağır da olabilirler. Örneğin benim, elim, demin, yemin gibi sözcüklerin ilk heceleri açık - kısa, hafif ve ince hecelerdir. Fakat kapı, başım, kaşım gibi sözcüklerin ilk heceleri açık - kısa, kalın ve ağırdır.
Açık hecelerin incelik ve kalınlıklarının aruz ölçüsünde pek önemi yoktur. Burada bilinmesi gereken şey, açık - kısa hecelerin yarım ses sayılmasıdır. Çünkü böylesi hecelerde ses tamamlanmadığı için durulamaz. Sözgelimi yukarda örnek olarak gösterilen sözcüklerin ilk hecelerinde durmak olanağı yoktur. Bir sözcüğün ilk kısa hecesinden sonra gelen kısa hecede de durulamaz. Bu çeşit hecelerde ses tanrılığını sağlayabilmek için, kendilerinden sonra kapalı bir hecenin gelmesi gerekir.
Aruzda, arka arkaya üç açık heceli sözcük kullanılmaz. Çünkü bu ölçüde üç açık heceli kalıp yoktur, örneğin devekuşu, yönetici v.b. sözcükler aruz ölçüsüne giremezler. Bu da aruzun bir kusurudur.
b) Açık-uzun heceler:
Açık - uzun heceler tam sesli hecelerdir. Bu hecelerde ses tamamlandığı için elimizde olmadan duraklarız, örneğin hâkim, şâir, bîkes, nebinin, enisin, icra, Mûsa sözcüklerinde olduğu gibi. Yalnız burada dikkat edilecek bir nokta var: uzun söylenen açık heceler, sözcüğün yapısında üç şekilde yer alırlar. Yani sözcüğün ya başına, ya ortasına, ya da sonuna gelebilirler. Böylesi heceler sözcüğün neresine gelirlerse gelsinler, tam sestirler, örneğin örnekteki hâkim sözcüğünde açık - uzun hece başa, Nebinin sözcüğünde ortaya, icra sözcüğünde de sona gelmiştir.
2. Kapalı hece:
Ünsüzlerle (sessizlerle) bilen hecelere kapalı hece diyoruz. Geldim’deki "heceler gibi. Kapalı heceler de kapalı - kısa ve kapalı - uzun olmak ü/ere ikiye ayrılır. Bu hecelerin de kalını ve incesi vardır:
a) Kapalı - kısa heceler:
Bu çeşit heceler sadece ünsüzle biten fakat söylenirken uzatılmayan hecelerdir: Ben, sen, bel, gül, al, yap, yırt, sat, kat, kurt gibi.
b) Kapalı - uzun heceler:
Bu çeşit hece'er Hem ünsüzlerle bittikleri için kapalıdırlar, hem de uzun söylenirler, örneğin şîr, pîr, şâh, mâh, dost sözcükleri gibi. Bu çeşit, yani hem kapalı, hem de uzun söylenen heceler, tek başlarına söylendiklerinde tam seslidirler. Fakat sonlarına bir de yarım sesli hece gelirse, bir buçuk sese çıkarlar. Bir buçuk s s aruzda ayrı bir konu olan kabarma ( = met = med) i.ın büyük önem taşır..
İşle nitelik bakımından birbirine benzeyen heceleri, bütün mısralarda alt alta getirme dizgesine (= sistemine). «Aruz ölçüsü» denir.
Aruzla yazılmış bir şiirin ölçüsünü bulmak için, mısradaki sözcüklerin hecelerini, nokta ve çizgi ile işaretleriz. Açık - kısa heceler nokta ( . ) ile; kapalı - kısa, kapalı - uzun ve açık - uzun hedef de çizgi ( — ) ile işaretlenir( = simgelenir).
Mısra sonuna gelen hece, açık da olsa, kapalı sayılır.
Örnek: Gün ler ce ne gör düm ne de bir kim se ye sor dum
— — . . — — . . — — . . — —
Yâ rab! He le kalp ağ rı la rıh dur du di yor dum
— — . . — — . . — — . . — —
Yahya Kemal BEYATLI
Görülüyor ki kapalı heceler kapalılarla, açık heceler de açıklarla alt alta gelmişlerdir. İşte aruzun dayandığı düzen budur. Aruz hakkındaki diğer bütün bilgiler, bu düzenin tamamlayıcı ayrıntılarıdır.
*** ***
ARUZ ÖLÇÜSÜNDE SEKİZ KURAL
Kural : 1 — Aruzda takti, mısraın sözcüklerine göre değil, hecelerine göre yapılır. Bir kalıba birden fazla sözcük rastlayabileceği gibi, kalıbın şekline göre sözcükler başlarından, ortalarından ve sonlarından bölünebilir.
Kural : 2 — Mısraların son heceleri, kısa-açık da olsalar, uzun sayılır.
Kural: 3 — Fars dili kurallarına göre yapılmış olan isim ve sıfat tamlamalarının tamlama «i» si, ölçü gereğince bazen uzun, bazen de kısa hece sayılabilir.
Kural: 4 — Divan ve Tanzimat edebiyatlarndaki anlayışa göre Türkçe sözcüklerdeki kısa hecelerin uzatılması, yani bu hecelerde imâle yapılması uygundur; fakat Servet-i Fünun ve onu izleyen edebiyat akımlarına göre uygun değildir.
Kural : 5 — İki yarım ses, bir bütün sese denktir. Yani iki kısa hece bir uzun heceye eşittir. Onun için fellün yerine fâ'lün kullanılabilir.
Kural : 6 — Açık hecelerde durmak mümkün olmadığından, böylesi heceler, kendilerinden sonra gelen kapalı hecelere bağlanmak zorundadırlar. Bu açık-kısa heceler arka arkaya iki tane de olsalar bağlanma koşulu değişmez.
Kural : 7 — Ünsüzle biten bir sözcükten sonra ünlüyle başlayan bir sözcük gelirse, ikisi arasında vasl (ulama) yapılarak kapalı olan hece açık duruma getirilir. Kalıp ulamayı istemiyorsa bu bağlama yapılmaz, kapalı hece kapalı olarak bırakılır.
Kural : 8 — Met, kendinden sonra bir açık hece gelen kapalı hecede yapılır. Açık hecenin harfi «takti» de meydana çıkar. Metli hece, okunurken bir buçuk ses uzatılır.
KONU ANLATIM VİDEOSU ( Youtube Kanalımız için TIKLAYINIZ )
ARUZ KUSURLARI
1. İmale: Kısa hecelerin uzun okunmasıdır. Çekme demektir. Arapça, Farsça sözcüklerdeki kısa hecelerde yapılmaz. Daha çok Türkçe sözcüklerdeki kısa hecelerde yapılır.
Dehân-ı gonceyi bâz et zebân-ı sûseni ter kıl
Şikest-i tevbeye dahl edene hâzır-cwabımsın
Nedim
Kamû bîmânna cânân devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı
Fuzûli
2. Ulama (Vasl): "Bağlayış, ulama” demektir. Ölçü gereğ kapalı heceyi açmak için sonu ünsüzle biten bir sözcüğü, ondan sonra gelen sözcüğün ünlü harfine bağlamaktır. Ulama, ölçüde yan yana iki açık hece gerektiği zaman yapılır.
Hürr_olmak eğer ister_isen olma cihânın
Zevkında safsında gamında kederinde
Ziya Paşa
Bülbüller öter güller_açar şâd gönül yok
Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı bahânn
Şeyhülislâm Yahya
3. Zihaf: "Kısma” demektir. Ölçü gereği Arapça, Farsça sözcüklerdeki uzun heceyi kısa okumaktır. İmalenin tersdir.
Ol kadar âsûde âlem sâye-i adlinde kim
Hâb-gâh eyler gazele pehlu-yı şîr-i neri
(pehlû-yı)
Nefi
Can verme gam-ı aşka ki âfet-i candır (Cân)
Aşk âfet-i can olduğu meşhûr-ı cihandır
(cihândır)
(Fuzûli)
4. Med: "Uzatma” demektir. Yani, iki kapalı hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde yapılır.
tâb, nâz, mecâl (Arapça, Farsça sözcükler) dost, rahm, derd (Arapça, Farsça sözcükler) yâr, zâr, var, yok, çok (Türkçe sözcükler) az (Türkçe sözcük)
Med, bir hecenin "Bir kapalı + bir açık" değerinde okunmasıdır.
Ya bir nigâha dahi yok mu çeşminde O hastası tâ böyle bî-mecâl midir tâb, nâz, mecâl (_. )
Ağyâra nigâh etmediğin Asanıydım Çok lutfimiş ol âşıka ben sanırdım nâz, az (_. )
İLGİLİ İÇERİK