Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER

“Deneme ‘ben’ ülkesidir. Ben demekten çekinen her görüşüne her görevine ister istemez benliğinden bir parça katmayan denemeye özenmesin.”

Nurullah ATAÇ
   

DENEME
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava içinde anlattığı yazı türüdür.

DENEMENİN ÖZELLİKLERİ
* Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
* Samimi bir dil kullanılır.
* Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
* Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
* Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
* Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
* Denemelerde, edebiyat, sanat, insanlar, gelenekler, hatta gülünç olaylar gibi değişik konular ele alınabilir

DENEME YAZARKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
yi bir deneme yazmanın yollarından biri, belli bir konudaki düşünceleri önce bir kâğıda gelişigüzel not etmektir. Bundan sonra not edilen düşünceleri, anlaşılmalarını kolaylaştıracak bir düzene sokmak gerekir.
Bir deneme için her zaman, okurun ilgisini çekecek ve denemeyi sonuna kadar okunmasını sağlayacak bir giriş cümlesi çok önemlidir. Deneme, aynı ölçüde dikkat çekici bir biçimde de bitirilmelidir. Denemeyi okurken yazarla birlikte düşünsel yolculuğa çıkan okurun sonunda düş kırıklığına uğramaması, deneme yazarı açısından dikkat edilmesi gereken bir noktadır.
Öte yandan, düşüncelerin paragraflara göre düzenlemesi gerekir. Öne sürülen her yeni düşünce için ayrı bir paragraf kullanılmalı ve her paragrafta bir ana düşünce işlenmelidir. Birçok deneme üç ya da daha fazla paragraftan oluşur. Denemenin paragraflara bölünmesi, söylenmek istenilenin kolay ve açık bir biçimde ortaya koyulmasını sağlar.

DENEME YAZARKEN DİĞER HUSUSLAR

  • Konuyu belirleyin
  • Konu seçiminde özgür olun
  • Konun hayatınızla ilgili olan yönlerini belirleyin
  • Düşüncelerinizi ispatlamaya çalışmayın
  • Yazınızı hem açıklayarak hem de kendinizden söz ederek yazın
  • Anlatıma senli benli bir hava verin

 

DENEME TÜRÜNÜN TARİHÇESİ
Bu tür ilk yazıları 16. yüzyılda Fransız yazar Michel de Montaigne yazdı ve Essais (Denemeler) adıyla yayımladı. Bugün birçok ülkede ilgiyle okunan edebiyat türünün de adını koymuş oldu.
Deneme Fransız yazar Montaigne ile başlamış olmasına karşın, daha sonraki yıllarda İngiliz yazarlar tarafından geliştirilmiştir. Ünlü İngiliz denemecileri arasında Sir Francis Bacon, Joseph Addison ile İrlandalı Richard Steele sayılabilir.

TÜRK EDEBİYATINDA DENEME TÜRÜ
Batı edebiyatlarının etkisiyle Tanzimat'tan sonra girmiş ve Cumhuriyet'ten sonra gelişmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmed Haşim ve Fatih Rıfkı Atay aynı zamanda başarılı deneme yazarlarıydı.
 Deneme türünün en güzel örneklerini ise Nurullah Ataç verdi.    
Bu türde örnekler veren öbür önemli yazarlarımız arasında ise Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, Onat Kutlar, Mehmet Fuat, Salah Birsel, Nermi Uygur, Fethi Naci, Cemal Süreyya, Füsun Altıok ve Selim İleri sayılabilir.

TÜRK EDEBİYATINDA İLK DENEME KİTAPLARI

Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurabahane-i Laklakan (1928);
Ahmet Rasim’in pek çok yazısı;
Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912);
Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944);
Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.

DENEME TÜRÜNDE YAZILMIŞ ÖNEMLİ ESERLER

  • Cemil Meriç: Bu Ülke, Mağaradakiler
  • Ahmet Hamdi Tanpınar: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi
  • Ahmet Turan Alkan: Altıncı Şehir, Üç Noktanın Söylediği
  • Nurullah Ataç: Diyelim-Söz Arasında, Karalama Defteri
  • Suut Kemal Yetkin: Günlerin Götürdüğü, Düş’ün Payı
  • Yahya Kemal Beyatlı: Aziz İstanbul (1964);
  • Mitat Enç Uzun Çarşının Uluları (1997 Antep'i anlatır);
  • Hilmi Yavuz Şehirlerin iskeleti (1988),
  • Beşir Ayvazoğlu: Şehir Fotoğrafları (1997);
  • Salah Birsel: Kendimle Konuşmalar (1969), Salah Bey Tarihi, 1001 Gece Denemeleri;
  • Enis Batur: Alternatif Aydınlar (1985), Saatsiz Maarif Takvimi (1995)...
  • Sabahattin Eyüboğlu: Mavi ve Kara (1961), Sanat Üstüne Denemeler (1974);
  • Yakup Kadri Karaoosmanoğlu: Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940),Ergenekon (1929), Alp Dağlarından (1942);

 

NURULLAH ATAÇ
21 Ağustos 1898’de İstanbul Beylerbeyi'de doğdu. 1957’de Ankara'da yaşamını yitirdi. Türk edebiyatında modern anlamda deneme türünde ürün veren ilk yazar ve eleştirmen.
Asıl ismi Ali Nurullah Ata. Öğretmen Mehmet Ata Bey'in oğlu. İlkokuldan sonra 4 yıl Mekteb-i Sultani'de öğrenim gördü. Öğrenimini tamamlamak ve Fransızca öğrenmek için İsviçre'ye gitti. 1919'da Türkiye'ye döndü. Sınava girerek Darülfünun öğretmeni oldu. İstanbul'da Nişantaşı, Vefa, Üsküdar liseleri ile Adana Lisesi'nde Fransızca dersleri verdi. Ankara Orta Öğretim Mektebi, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, Gazi Terbiye Enstitüsü, Ankara Atatürk Lisesi'nde de öğretmenlik yaptı. Cumhurbaşkanlığı çevirmeni oldu. Emekliye ayrılana dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Yahya Kemal Beyatlı'nın yönettiği Dergâh dergisinde yayınlanan şiir ve yazılarıyla başladı. Daha sonra yalnızca deneme ve eleştiri türünde ürünler verdi ve çeviriler yaptı. Eski Türk edebiyatı ile çağdaş Batı edebiyatını inceledi. Yeni bir kültür, edebiyat ve dil arayışı içinde oldu. Çoğulcu bir düşünce yapısına ulaşmak için Batı hümanizmi ve demokratikleşme sürecini sindirmek gerektiğini savundu. Türkiye'de ulusal benliği koruyan bir Batılalaşma modeli uygulanmasını önerdi. Eleştirmenin okura sezinleyemediği güzellikleri tanıtması gerektiğini savundu. Kendi türettiği sözcükleri, devrik tümceleri ve kendine özgü biçemiyle dili bir uygarlık sorunu olarak ele aldı. Batılılaşma, Divan şiiri, yeni şiir, eleştiri gibi çeşitli konularda, kişisel yönü ağır basan yazılarındaki kuşkucu ve cesur tavrıyla pek çok genç yazarı etkiledi.

"Özdenlik (samimilik), bir erdemdir; ama ne demektir özdenlik? Ağzını yaya yaya ötekine berikine “sen” demek midir? Özdenlik; duygularımızı, düşüncelerimizi kendi kendimize inceleyip iyice kavrayıp onları söylemek, onlara göre davranmaktır. Aklına ne eserse onu söyleyen, karşısındakini kırmaktan çekinmeyen, tanımadığı kimselere yakınlık göstermeye kalkışan kimse, özden değildir, düşüncesizin biridir. Beni tanımıyorsunuz, bilmiyorsunuz kim olduğumu, ne türlü bir kişi olduğumu, belki en sevemeyeceğiniz, hoşlanamayacağınız insanlardanım, bana “kardeş, amca, baba” demenizin ne yeri var? Öyle demekle yalan söylemiş olmaz mısınız? Yalan da özdenliğin tam tersi değil midir? "

ESERLERİ
Günlerin Getirdiği (1946)
Sözden Söze (1952)
Karalama Defteri (1953)
Ararken (1954)
Diyelim (1954)
Söz Arasında (1957)
Okuruma Mektuplar (1958)
Prospero ile Caliban (1961)
Söyleşiler (1964)
Günce I -II (1972) Dergilerde (1980)

DENEME

İnsan ve insanı ilgilendiren herhangi bir konuda, kesin sonuçlara varmadan; ele alınan düşünceyi, kesin hükümler vererek değerlendirmeden; yazarın şahsî düşünce ve duygularıyla, samimiyetle ve kendisiyle söyleşi tarzında ele aldığı yazılara deneme denir.
Başlangıçta ayrı bir tür olarak değerlendirilemeyen, çoğunlukla diğer türlerle bağlantıları olduğu düşünülen deneme türü, zamanla kendi ölçü ve sınırlarını ortaya koymaya başlamış, bugünse kendine özgü bir tür olarak edebî türler arasındaki yerini almıştır. Denemenin bir tür olarak edebiyatta varlığını kabul ettirmesi Montaigne'le gerçekleşmiştir.

Her konuda yazılabilen deneme türünün Montaigne'den beri var olan örneklerinde diğer türlerden en belirgin fark olarak konu sınırlamasının olmaması görülür. Bunun yanı sıra deneme, bir fikir yazısı olması özelliği ile de diğer türlerden ayrılır. Kanıtlama ve iddia etme söz konusu olmadığı için deneme yazarının çok güçlü bir bakış açısı ve deneyimlerinin olması gerekir.

Deneme türünde yazar, kendine özgü düşünce ve duygularını, güçlü dünya görüşü ve bakış açısındaki çeşitliliği ile üslubundaki etkileyiciliği ve canlılığı titiz bir işçilikle örerek okuyucuya aktarır.

İçten ve samimi bir üslupla yazılan deneme yazılarında yazarın deneyim ve birikimleriyle okuyucuya zevk vermesi esastır. Bunu yaparken öğretme amacı gütmeyen denemenin öğretici tarafı da ortaya çıkar. Bu anlamda deneme türünde estetik yapının kuvvetli ve sağlam olduğunu ifade etmek gerekir.

Bütün edebî türlerde olduğu gibi denemede de diğer türlerle yakınlıklar bulunmaktadır. Örneğin şekil ve içerik olarak denemenin anı, söyleşi, eleştiri, fıkra ve makale ile benzer yönleri vardır. Samimi üslubu, gelişigüzel plansız yazılmasıyla anılara ve günlükle¬re yakın duran deneme çoğu kez kısa yazılması ile fıkralara benzer.

Yukarıdaki benzerliklere rağmen deneme öncelikle senli benli tarzı ile diğer türlerden ayrılır. Deneme, kendisiyle en çok karşılaştırılan tür olan makale gibi bir plan dâhilinde yazılmaz. Tamamen serbest davranma hakkına sahip olan yazarın akıcı ve farklı bir üslup kullanması önemlidir. Her yönüyle özgün bir tür olan deneme bu anlamda makaleden olduğu gibi fıkra, eleştiri ve anı türlerinden de kesin çizgilerle ayrılır. Felsefî ve bilimsel yazılardan da farklı olan denemede yazarın doğrulama çabası yoktur. Deneme makale gibi ispatı gerektiren, fıkra gibi güncel konuları işlemek zorunda olan, anı gibi kişinin başından geçen yaşanmışlıkları olduğu gibi ele alan, eleştiri gibi bir düşünceye karşı farklı fikirlerle yaklaşmak zorunda olan bir tür değildir. Kesin yargılar bildirmemesiyle makaleden, kesin sonuçlara ve yargılara varmamasıyla eleştiriden, yazarın kendi içindeki bir konuşma süreci olmasıyla ve olayları açıklayarak sonlandırması ile sohbetten, ince, samimi, zaman zaman içinde ironinin saklı olduğu üslubuyla diğer türlerden ayrılır.

Kesin sonuçlara varmayan denemeye yazarı, bir anlamda denemenin sonucunu okuyucu için açık bırakmalı, okuyucunun daha ileri düzeyde düşünmesini sağlamalıdır. Ürettiklerini kalıplaşmış düşüncelerden uzak tutarken yeniliklere de açık olmalıdır.

Genellikle kısa ve tek seferde okunacak deneme yazılarının uzun olanları da vardır. Bu sebepten sayfa sayısıyla ilgili kesin sınırlar koymak doğru değildir.

İnsan ve insanı ilgilendiren her konuda yazılsa da denemede asıl olan, ön planda yer alan insandır. Deneme yazarı, samimi üslubu, okura sunduğu farklı bakış açıları, deneyimleriyle insanı merkez alarak okuyuculara yeni kapılar aralar. Bu anlamda okumayı sevmek ve alışkanlıkları arasına katmak isteyenler için deneme okumak, bilinen ve vazgeçilmez bir gerçektir. Diğer türlere göre plan ve sınırları daha hassas olan deneme aynı zamanda sanıldığından daha zor yazılan bir türdür.

Deneme türü bilimsel yazılardan daha akıcı ve etkileyici olan üslubuyla ayrılır. Bu tür, okuru düşündürmesiyle, gerçeklerden hareket etmesiyle, kül¬türel anlamda yenilikleri haber vermesiyle, insanın toplumla bağlantısını kurması özellikleriyle diğer türlerden daha geniş bir okur kitlesine sahiptir.

Ele aldığı konulara göre denemeleri klâsik deneme, edebî deneme, felsefî deneme, eleştirel deneme, izlenimsel eleştirel deneme olmak üzere beş başlık altında toplayan kaynaklar vardır. Klâsik denemede yazar, herhangi bir konudaki bakış açısını ve dünya görüşünü samimi bir üslupla okuyucuyla paylaşırken zevk alarak öğrenme sonucuna varılır. Edebî denemede daha çok edebiyat üzerine konulara yer verilerek okuyucuya yeni kapıların aralanması sağlanır. Felsefi deneme bir felsefe yazısı değildir. Ancak yazar, farklı bakış açıları ve yorumlar getirerek dünya görüşüyle okuyucuyu düşünmeye yönlendirerek yeniliklere kapılar aralar. Eleştirel deneme de bir eleş¬tiri yazısı değildir. Ele alınan konunun iyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak okuyucuyu düşündürür. İzlenimsel eleştirel denemede yazar özellikle kendi bakış açısı ve deneyimleri sonucunda elde ettiği tespitlerinden hareket ederek deneyimlerini okuyucuyla paylaşır.

İnsanda yeni ufuklar açan deneme türü diğer türlerle benzerlikleri olsa da kendi sınırlarını belirlemiş haliyle, özgün bir tür olarak bütün dünya edebiyatlarında görülür. Geçmişi çok eski yüzyıllara dayalı, 16. yüzyıldan sonra başlı başına ayrı bir tür olan denemenin ilk örnekleri Montaigne, tarafından verilmiştir. "Essais" (Denemeler) bu türün en önemli temsilcisi aynı zamanda da öncüsüdür. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi eserde hemen her konu ele alınmıştır. Yaşam, ölüm, yalnızlık, arkadaşlık, sevinç, keder, savaş, barış, ahlâk, eğitim vb. birçok konuda düşüncelerini ve hislerini dile getiren Montaigne deneme deyince akla ilk gelen isimdir. Daha sonraki dönemlerde yine Denemeler adlı eseriyle bu türe farklı bir yaklaşım getiren F. Bacon, denemelerinde özellikle başarı ve mutlulu¬ğu esas almıştır. Deneme, ayrı bir tür olarak 20. yüzyılda daha da önem kazanmıştır. Dünyada hızla artan bu türün temsilcileri arasında J. Addison, J. Boswell, T. S. Eliot, A. Huxley, R. De Gourmont, B. Julien, A. Camus, E. C. Alain, J. R Sartre, M. De Unamuno, R. M. Rilke en bilinen yazarlar arasındadır.

Türk edebiyatında bugünkü anlamıyla deneme türü, pek çok türde olduğu gibi Tanzimat'tan sonra görülmeye başlar. Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Suut Kemal Yetkin, Nermi Uygur, Ahmet Cemal, Mehmet Fuat, Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Enis Batur, Nurettin
Topçu, Vedat Günyol, Cemal Süreyya, Attila İlhan, Selim İleri bu türün Türk edebiyatındaki önemli temsilcilerindendir.

TÜRK DİLİ
N.DEMİR, E. YILMAZ


CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA DENEME

Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce, şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.

Nurullah Ataç bu konuda şöyle der: "Yazı dilinin konuşma dilinden başka olmasını isteyen dar görüşlüler dilediklerince tef insinler, devrik tümce giriyor, girdi yazı diline. Ben istediğim için değil, çağımız istediği için. Genci de ona gidiyor, yaşlısı da. Yaşsızlar vardır, yaşsız, çağsız, tatsız tuzsuz, olu gibi yaşayanlar, bir onlar gitmiyor, gidemiyor konuşma diline. Konuşma dili, devrik tümce, yarının canlı, güzel ışıklı Türkçesi. Onun geldiğini göremeyenler, sezemeyenler kendilerine ağlasınlar!" (Nurullah Ataç, Günce, TDK Yayınları, Ankara 1972, s. 306). Tanzimat’ta bir süre gazete ve dergilerde "musahabe" üst başlığı altında deneme benzeri yazılar yazılmıştır.

•    Ahmet Haşim Bize Göre (1928), Gurebahane-i Laklakan (1928);
•    Refik Halit Karay Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), ilk Adım (1941), Uç Nesil Uç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944);
•    Falih Rıfkı Atay Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965),Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.


KONULARI BAKIMINDAN DENEMELERİN SINIFLANDIRILMASI

Türk edebiyatında deneme türünde verilmiş ürünler genel konuları itibariyle sınıflandırılabilir
Sanat ve Edebiyat Konulu Denemeler
Sanat ve edebiyat konulu denemelerin çoğu sistematik olmayan öznel birer eleştiri yazısı niteliğindedir. Onun için Türk edebiyatında deneme ile eleştiri birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiş gibidir. Bizim burada deneme olarak aldığımız pek çok örnek, aynı zamanda birer eleştiri yazısı olarak da görülebilir.
Şiir
Bu bölümde yer alan denemeler, bütünüyle olmasa da ağırlıklı olarak şiir türüyle ilgili olan ürünlerdir; birkaç örnek:
•    Mehmet Salihoğlu Gün Işığına Çıktıkça (1975);
•    Cemal Süreya Şapkam Dolu Çiçekle (1976);
•    Oktay Akbal Önce Şiir Vardı;
•    İsmet Özel Şiir Okuma Kılavuzu (1980);
•    Enis Batur Şiir ve Cinayet (1979)...

Manzum-Mensur Karışık Edebî Türlerle ilgili Denemeler
Sanat ve edebiyat konulu deneme eserlerinin çoğu, şiir, hikâye, roman gibi değişik türleri içeren çalışmalardan oluşmaktadır.
•    Vedat Günyol Dile Gelseler (1966); Denemeler Eleştiriler (1964);
•    Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Üzerine Makaleler (1969);
•    Peyami Safa Sanat Edebiyat Tenkit (1970);
•    Bedri Rahmi Delifişek (1975);
•    Mehmet Kaplan Büyük Türkiye Rüyası (1969); Oktay Akbal Konumuz Edebiyat (1968),Yaz¬mak Yaşamak (1972), İstinye Suları (1973), Vatan Mahzun Ben Mahzun (1983)... Yedi Meş'aleciler arasında yer almış olan
•    Cevdet Kudret Bir Bakıma (1977);
•    Memet Fuat Düşünceye Saygı (1968), Çağını Görebilmek (1982), Unutulmuş Yazılar(1986), Konuşan Toplum (1996), Dağlarda Yüreğim (1996), Özgünlük Avı (1996)... Şiiriyle tanınmış olan
•    Sezai Karakoç Edebiyat Yazıları I, II, III, (1982), (1986), (1996);
•    Hilmi Yavuz Denemeler Karşı Denemeler (1988), Yazın Üzerine (1987);
•    Suut Kemal Yetkin Edebi¬yat Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952), Günlerin Götürdüğü (1958);
•    Nihad Sami Banarlı Şiir ve Edebiyat Sohbetleri (1982); Fethi Naci insan Tükenmez(1956), Ede¬biyat Yazıları (1976);
•    Nermi Uygur insan Açısından Edebiyat (1969);
•    Adalet Ağaoğlu Başka Karşılaşmalar (1997);
•    Mehmet Kemal Denemeler Elemeler (1997);
•    Melih Cevdet Anday Yiten Söz (1992).


Dil Konulu Denemeler

Bu konuda yazılmış denemeler; dil felsefesi, dilin güncel sorunları, eski dil, yeni dil, uydurmacılık, öztürkçecilik, yaşayan dil, halkın konuşma dili, kültür dili gibi tartışmaları ele alınır. Dilin sadeliği; günlük hayatta, sosyal ilişkilerde ve sanat eserlerin¬deki önemini ele almaktadırlar.
Öz Türkçecilik Akımını Savunanlar: Bu düşünceyi savunan başlıca yazarlar ve eserleri şunlardır:
•    Suat Yakup Baydur Dil ve Kültür (1952),
•    Sebati Ataman’ın, Dil Çıkmazı (1981);
•    Emin Özdemir Öz Türkçe Üzerine (1969);
•    Berke Vardar Dil Devrimi Üstüne (1977) ve
•    Tahsin Yücel'in Tartışmalar (1994)...

Milletin Canlı Konuşma Dilini Savunanlar:
•    Mehmet Kaplan Kültür ve Dil (1982);
•    Nihad Sami Banarlı Türkçenin Sırları (1972);
•    Peyami Safa Osmanlıca -Türkçe - Uydurmaca (1970);
•    Necmettin Hacıeminoğlu Türkçenin Karanlık Günleri (1972);
•    Ahmet Bican Ercilasun Dilde Birlik (1984)...
Dili Felsefî ve Kültürel Boyutuyla İrdeleyenler:
•    Nermi Uygur Dilin Gücü (1962);
•    Aydın Köksal Dil ile Ekin (1980);
•    M.Bedri Gültekin Türkçenin Dunu ve Yarını (1983)...
Felsefe Konulu Denemeler
Bu gruba giren denemeler, genellikle felsefe eğitimi görmüş ve bu alanda çalışan bilim adamları tarafından yazılmaktadır.
Nurettin Topçu Kültür ve Medeniyet (1970), İradenin Davası (1968);
Nusret Hızır Felsefe Yazılan (1976, Türk Dil Kurumu 1977 De¬neme Ödülü), Geride Kalanlar (1987);
İsmail Tunalı Denemeler (1980)...

Şehir Konulu Denemeler

Günümüzde Türk edebiyatında ilk örnekleri şehrengizlerdir. İlk şehrengiz XVI. yüzyılda Mesihî tarafından yazılmıştır. Kimi denemeciler, gezip gördükleri, yaşadıkları şehirlerin tarihi, kültürü, gelenekleri, mimarîsi... üzerindeki görüşlerini kaleme almışlardır:
•    Yahya Kemal Beyatlı Aziz İstanbul (1964);
•    Nihad Sami Banarlı İstanbul’a Dair (1986);
•    Samiha Ayverdi İstanbul Geceleri (1971);
•    Mitat Enç Uzun Çarşının Uluları (1997 Antep'i anlatır);
•    Hilmi Yavuz Şehirlerin iskeleti (1988),
•    Beşir Ayvazoğlu Şehir Fotoğrafları (1997);
•    Cengiz Bektaş Mimarlıkta Eleştiri (1967)...
•    Ahmet Turan Alkan: Altıncı Şehir
•    Ahmet Hamdi Tanpınar: Beş Şehir

Sosyal ve Siyasî Konulu Denemeler

Siyasetçiler, gazeteciler, siyaset üzerine gözlemci ve izleyici olarak düşünce üretenler hem güncel hem de evrensel nitelikli siyasal ve sosyal konularla ilgili düşüncelerini, kimi zaman, deneme türünde yazmışlardır:
•    Oktay Akbal Atatürk Yaşadı mı (1975);
•    Vedat Nedim Tör Kemalizmin Dramı (1979);
•    Nadir Nadi Atatürk ilkeleri Işığında Uyarmalar (1961), Olur Şey Değil (1981), Ben Atatürkçü Değilim (1982);
•    Seyfettin Bulut Gençliğin Arayışları (1996);
•    Hülya Yakut Üstündağ Sezgiler (1996)...

Psikoloji Konulu Denemeler

Psikoloji biliminin verileri ışığında insanların gündelik ruhsal sorunlarıyla ilgili düşünceler işlenir. Bu tür çalışmalar
•    Doğan Cüceloğlu insan insana,
•    Sefa Saygılı Strese Son (1996);
•    Suna Tanaltay Sevdikçe, Çocuklar Ağlamasın, Gençlik Sevgidir, Ben Sevgiyim, Yaşam Nehri.

Kadın Konulu Denemeler

Özellikle kadın yazarlar, feminizm akımının da etkisiyle kadınların sorunlarını, sosyal ve siyasî haklarını dile getiren denemeler yazmaktadırlar.
•    Duygu Asena Kadının Adı Yok (1987);
•    Esra Nuray Sezer Bir Genç Kız Yetişiyor (1997);
•    Gülay Atasoy Aile Huzuru (1994)...

Karışık Konulu Denemeler

Tarih, kültür, gündelik hayat, sanat, uygarlık gibi alanlara ait değişik pek çok konuda deneme yazılabilir:
•    Ahmet Haşim Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan;
•    Ahmet Hamdi Tanpınar Yaşadığım Gibi;
•    Cemil Meriç Bu Ülke (1974), Mağaradakiler (1978), Kırk Ambar (1980);
•    Selahattin Batu (1905-1973) İnsan ve Sanat (1945);
•    Ali Nihad Tarlan Kuğular (1970);
•    Salah Birsel Kendimle Konuşmalar (1969), Salah Bey Tarihi, 1001 Gece Denemeleri;
•    Enis Batur Alternatif Aydınlar (1985), Saatsiz Maarif Takvimi (1995)...
•    Sabahattin Eyüboğlu Mavi ve Kara (1961), Sanat Üstüne Denemeler (1974);
•    Ruşen Eşref Ünaydın Ayrılıklar (1923), Boğaziçi Yakından (1938);
•    Yakup Kadri Karaoosmanoğlu Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan  (1940), Ergenekon  (1929), Alp Dağlarından (1942);
•    Cevdet Kudret Benim Oğlum Bina Okur (1983);
•    Azra Erhat Sevgi Yönetimi (1978);
•    Nermi Uygur Güneşle (1969) Yaşama Felsefesi (1981), Kültür Kuramı (1984)...
•    Ferit Edgü Ders Notları (1978. 1979 Türk Dil Kurumu deneme ödülü), Yazmak Eylemi(1980);
•    Yusuf Çotuksöken Denemenin Kıyılarında (1992);
•    Doğan Hızlan Güncelin Çağrısı (1997);
•    Ahmet Altan Geceyarısı Şarkıları (1996);
•    Ahmet Turan Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar (1998)...
          Yazar: Yrd. Doç. Dr. Nurullah ÇETİN

SUUT KEMAL YETKİN (1903 – 1980)

•    Yurt dışında felsefe eğitimi almış, öğretim üyeliği ve milletvekilliği yapmıştır.
•    Edebiyat hayatına şiirle başladı.
•    Deneme ve incelemeleriyle tanınmıştır.
•    Denemelerinde genellikle sanat, edebiyat, roman, şiir, okumak üzerinde durdu.
•    Sanat, estetik, inceleme,  resim ve felsefe alanlarında eserler vermiştir.
•    Düşüncelerini açık ve yalın bir anlatımla kaleme almıştır.
Eserleri:
Deneme: Günlerin Götürdüğü, Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine,  Düşün Payı,  Yokuşa Doğru,  Şiir Üzerine Düşünceler, Denemeler
İnceleme-Araştırma:  Ahmet Haşim ve Sembolizm,  Sanat Felsefesi,  Edebiyatta Akımlar, Estetik Doktrinler

SABAHATTİN EYÜBOĞLU(1908-1973)

•    Denemeci, sinemacı, sanat tarihçisi eleştirmen ve çevirmendir.
•    O, etkinliklerinde halka ve köye yönelme, Doğu-Batı köprüsü kurma taraftarıdır.
•    Dilimizin gelişmesine, edebiyatımızın milli ve evrensel özellikler kazanmasına katkıda bulunmuştur.
•    Anadolu, Anadolu halkı, Atatürk tutkunluğu, demokrasi, halk dili, halk sanatı, halk eğitimi en çok işlediği konulardır.
•    Anadolu kültürünü en iyi bilen sanatçılardandır.

Deneme: Mavi ve Kara, Sanat Üzerine Denemeler,
Yunus Emre’ye Selam, Anadolu Ormanları,
Hitit Güneşi, Anadolu Ormanları…


SALAH BİRSEL(1919-1999)

•    Deneme ve günlük türü ile neredeyse özdeşleşen Salâh Birsel, esasen edebiyat hayatına şiir ile başlamıştır.
•    Şiirleri zekâya ve ince alaya dayalıdır.
•    Denemelerinde mizahı elinden düşürmeyen usta yazar, yazdığı günlük/güncelerle de kalemindeki tılsımı edebiyat dünyasına göstermiştir.
•    Duygulu şiiri değil, usta şiiri; lirik şiiri değil, zekâ şiirini savunur.
•    Az bilinen sözcükleri değil, yığınların diline yerleşmiş sözcükleri kullanır.
•    Nesir konusunda usta bir edebi yaşamı olan Birsel’in oldukça önemli inceleme yazıları ve dilimize aktardığı çeviri eserleri de bulunmaktadır.
ESERLERİ.
ŞİİR: Kikirikname, Dünya İşleri, Sevdim Seni Ey İnsan…
DENEME, ELEŞTİRİ, GÜNLÜK: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Sergüzeşt-i Nono Bey, Şiirin İlkeleri, Papağanname, Gece Mavisi, Nezleli Karga, Aynalar Günlüğü, Amerikalı Tolstoy, Elmas Boğaziçi…
ROMAN: Dört Köşeli İnsan


Oktay AKBAL(1923-)

•    1923 yılında İstanbul'da doğdu.
•    Kitap eleştirileri yazdı, fıkra yazarlığı yaptı.
•    Daha çok öykücülüğüyle tanındı.
•    Roman, deneme, söyleşi, anı kitapları, günceleri de vardır. Suçumuz İnsan Olmak ile Türk Dil Kurumu 1958 Roman Ödülü'nü, Berber Aynası ile 1959 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, bütün yapıtları ile 1999 yılı Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.
ESERLERİ:
•    Deneme-Eleştiri-Makale-Tahlil
Anı: Şair Dostlarım, Anı Değil Yaşam
Günlük:
Günlerden 1, Anılarda Görmek, Yeryüzü Korkusu, Yüzyıldır Umutsuzluk
Deneme :
Konumuz Edebiyat, Dost Kitapları, Yaşasın Edebiyat, Temmuz Serçesi, Önce Şiir Vardı, Geçmişin İçinden, Birde Simit Ağacı Olsaydı


Vedat GÜNYOL(1911-2004)

•    İstanbul' da doğdu. İ.Ü. Hukuk Fakültesini bitirdi.
•    Çevirmenlik yaptı.
•    Kitap eleştirileri yazdı, fıkra yazarlığı yaptı.
•    Yücel dergisinde başladığı yazı hayatına 1952 yılından itibaren Ufuklar dergisinde, 1953 yılından itibaren ise kendi yönetiminde olan Yeni Ufuklar dergisinde sürdürdü. Bu arada Çan Yayınları’nı kurdu.
•    Ölümünden sonra anısına Vedat Günyol Deneme Ödülü düzenlenmiştir
Deneme-Eleştiri Dile Gelseler, eni Türkiye Ardında, Devlet İnsan mı? Bu Cennet Bu Cehennem, Çalakalem (Tenkitleri), Orman Işırsa, Daldan Dala, Bilinç Yolunda, Güler yüzlü Ciddilik, Gün Doğarken, Dünden Bugüne, Gün Ola Harman Ola,
Hatıraları-günlükleri: Gölgeden Işığa, Giderayak Yaşarken, Uzak Yakın Anılar I, Yine de Yaşarken, Yaza Yaza Yaşarken, Yaşa Yaşa Gör Temaşa.

MEMET FUAT(1926-2002)

•    İstanbul' da doğdu. Öğretmenlik, çevirmenlik, muhabirlik, inşaatlarda mimar yardımcılığı gibi işlerde çalıştı.
•    Yazarlığa kısa hikâyelerle başladı. Daha sonra denemeye ve eleştiriye yöneldi.
•    Biyografi türündeki eserleri ile de önemli eserler vermiştir.
•    Edebi hayatında en çok deneme türüne emek harcamıştır.
Birçok türde eser vermiştir.
Deneme-Eleştiri: Düşünceye Saygı, Çağını Görebilmek, Unutulmuş Yazılar, Çağdaşımız Makyavel, Eleştiri Sorumluluğu, İki Yönlü Yozlaşma, Konuşan Toplum, Biçemden Biçeme, Yaşlı Bir Şaire Mektuplar, Aykırılıklar
Biyografileri: Yunus Emre, Şinasi, Pir Sultan,
Karacaoğlan, Ahmet Haşim,
Tevfik Fikret, Namık Kemal
Köroğlu, Dadaloğlu



MAKALE

TANIMI
Makale, belirli bir konuda, bilgi vermek, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazı türüne denir. Gazete dergi ve internette yayınlanır. Ayrıca herhangi gerçeği açıklığa kavuşturmak, bir konuda görüş ve tezler ortaya koymak ve bir hipotezi savunmak, desteklemek için yazılmış olan yazılara da makale denir.

MAKALE ÇEŞİTLERİ

Makaleleri “gazete makaleleri” ve “dergi makaleleri” olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir.

Gazete makalelerinin konusunu sosyal,  siyası ve toplumsal sorunlar gibi günlük olaylar  oluşturduğu için uzmanlık  aranmaz  konu  ile  ilgili  bilgisi   olan  herkes  yazabilir. Sade  akıcı. Samimi bir dil kullanıldığı için  fıkra türüne yakındır.

Dergi makalelerinin konusunu akademik konular   oluşturur. Uzmanlık  gerektirir Ancak  o  konunun  uzmanı  olan  kişiler  yazar  daha  bilimsel  ve   alanın  gerektirdiği  terimlerle  yüklü   ağırbaşlı bir  anlatımı  vardır.  Bu    makaleleri , “genel makaleler” ve “bilimsel makaleler” şeklinde  gruplama  yapanlar  da  vardır.
Bilimsel makale, özgün araştırma sonuçlarını içeren, yazılmış ve basılmış raporlardır.
Gazetelerin çoğunlukla ilk sayfasında yer alan ve o gazetenin genel fikrî   yapısını   temsil  eden   yazılara başmakale, bu yazıyı yazan kişiye de başyazar denir.

MAKALENİN ÖZELLİKLERİ

  • Öğretici bir metin olduğu için daha çok açıklayıcı anlatım biçimi kullanılır.
  • Her konuda makale yazılabilir. (din, sağlık, güncel konular, teknoloji, tarih vb.)
  • Makaleler gazete, dergi ve internette yayımlanır.
  • Doğrudan anlatım türü kullanılır, süslü ifadelerden kaçınılır.
  • Makalenin amacı hangi konuda olursa olsun “bilgi vermek”tir.
  • Makale başlığı konunun içeriğini açıklayıcı bir biçimde konulmalıdır.
  • Öne sürülen görüşler kanıtlanmalıdır.
  • Yazar anlattıklarına güvenmelidir.
  • Okuyucuya konunun önemini vurgulamak için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden yararlanmalıdır.
  • Kolay anlaşılır, açık, sade, akıcı bir dil kullanılmalıdır.

TÜRK EDEBİYATINDA MAKALE

Türk edebiyatındaki bu ilk makale Şinasi tarafından yazılan Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi‘dir. (1860) yayımlanmıştır.
“Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şâmildir” Namık Kemal, Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan (1876) bu makalesinde “edebiyat” ile ilgili konulara değinir.
“Şiir ve İnşa” : Ziya Paşa, 1868’de “Hürriyet” gazetesinde yayımlanan bu makalesinde yeni Türk edebiyatının Halk edebiyatına bağlanmasıyla ortaya çıkacağını belirtir. Anlatımda halkın seviyesine inmeyi amaçlar. Divan edebiyatının milli bir edebiyat olmadığını savunur
Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuad gibi sanatçılar bu türün gelişmesini sağlamıştır. Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır.
Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır


MAKALE YAZARI

  • Kendi alanında geniş bilgiye sahip olmalı
  • Diline hâkim olmalı
  • Olaylara objektif bir gözle bakmalı
  • Genel kültürü geniş olmalıdır.

MAKALE İLE SOHBET ARASINDAKİ FARKLAR

Makalenin konuyu derinlemesine incelemesine karşılık, sohbetlerde konu yüzeyden incelenir.
Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise ispat etme gibi bir gaye yoktur.
Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır.

MAKALE İLE FIKRA ARASINDAKİ FARKLAR

Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken, fıkra yazarı kişisel bir görüşle inceler.
Makalede yazar fikirlerini kanıtlamak zorundadır. Fıkrada ise bu zorunluluk yoktur.
Makale bilimsel bir yazı olduğu için resmi ve ciddi bir anlatım kullanılır. Fıkrada ise, samimi, içten ve rahat bir anlatım vardır.

MAKALE İLE DENEME ARASINDAKİ FARKLAR

Denemeci özgürce seçtiği bir konu üzerinde kişisel görüşlerini okurlarıyla dostça paylaşırken okuyucuyu düşündürme amacı taşır. Yazınsal bir dil kullanarak toplumun geneline hitap eder.

Makaleci ise öğretmeyi, bilgilendirmeyi amaçladığı için bilimsel belge, anket ve istatistikler gibi verilerle savını kanıtlama yoluna gider. Bilimsel ve terimsel bir dil kullanarak konuyla doğrudan ilgisi olan sınırlı bir okura seslenir.

MAKALEDE PLAN

Giriş Bölümü

Öne sürülecek sav, görüş ya da düşünce yazının girişinde sergilenir. Makalenin en kısa bölümüdür. Makalenin geneline göre bir iki, paragrafı geçmez. İyi bir giriş makalenin oluşmasını sağlayabilir. Giriş bölümünde, yazıdaki fikir gelişiminin hangi yönde olacağı saptanır. Okuyucu bilgi ve fikir atmosferine yavaş yavaş sokulur.
Genellikle okuyucu ilk bakışta bu bölümü okur; sararsa, ilgisini çekerse yazıyı sonuna değin okumaya karar verir. Bu yönden makalelerde girişin çok ustaca ve özenle biçimlendirilmesi gerekir. Bu bölümde konu hiçbir ayrıntıya girmeden ortaya konulur. Bunun aşırı dolaylamalara kaçılmadan yapılması gerekir. Neyin üzerinde durulacağı, ne hakkında söz söyleneceği bir iki paragraf içinde ortaya konulmalıdır.

Gelişme Bölümü

Gelişme bölümünde, giriş bölümünde dile getirilen konu açıklanır, makalenin yazılış amacı ve bu amaca yönelik bilgi, belge ortaya konularak tez savunulur, antitezler çürütülür. Konu ile ilgili bilgi ve belgelerin ele alınıp işlendiği, konunun genişletildiği ve ortaya konmak istenen fikrin doğruluğuna deliller gösterildiği bölüm, gelişme bölümünü oluşturur (Korkmaz 1995:220). Gelişme bölümü, derlenen, ortaya atılan fikirlerin çeşitli yönlerden genişletilmesi, desteklenmesiyle meydana gelir. Bütün fikir yazılarında olduğu gibi makalede de gelişme bölümünde açıklanacak fikirlerin derli toplu olması lazımdır. Dile getirilen fikirlerin inandırıcı, iddiacı kesin bir karaktere sahip olması için onları uygun yollarla açıklamak, desteklemek ve yerine göre de ispatlamak gerekir.

Gelişme bölümü makale yazarının inandırıcı olabilmek için tüm gücünü ortaya koyduğu alandır Bu bölümde ileri sürülen görüşlerin doğruluğunu ispatlamak için kanıtlar gösterilir, karşılaştırmalar yapılır, sayılar ve örnekler verilir. Öne sürülen sav, görüş ya da düşüncenin açımlanması, kanıtlanması bölümü makalenin gövdesini oluşturur. Yazar bu bölümde düşüncelerini açacak, geliştirecek, boyutlandıracaktır. Bunun için de tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, tanıklama, nesnel verilerden yararlanma gibi yollara sık sık başvuracaktır. Böylece okuyucuyu söylediklerinin doğruluğuna ve geçerliğine inandırmış olacaktır.

Sonuç Bölümü

Sonuç bölümü; bir bakıma özetleme bölümü sayılabilir. Başta ileri sürülen, sonra açıklanan görüş, sonuç bölümünde -genellikle- bir paragrafta yinelenir. Ama asıl işlev burada yazının etkisinin doruğa ulaştırılmasıdır Ele alınıp işlenen, geliştirilen konunun hükme varıldığı ve o konunun ana fikrini oluşturan kısım sonuç bölümüdür. Bu bölümde yazar söylediklerinin tümünü belli bir sonuca ulaştıracak biçimde bir iki cümle ile sonucu vurgular.

MAKALE

Diğer milletlerde olduğu gibi Türk yayın hayatında da modern anlamıyla makale gazeteyle beraber XIX. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bunların ilk örnekleri 1840’lı yıllarda ilk Türkçe gazetelerden Cerîde-i Havâdis’te ilim, ahlâk ve edebiyat üzerine bir kısmı imzasız olarak kaleme alınan metinlerdir. 1860 yılından itibaren Şinâsi’nin, Agâh Efendi’yle birlikte çıkardığı Tercümân-ı Ahvâl ile daha sonra kendi başına yayımladığı Tasvîr-i Efkâr’da (1862) bazılarına imza koyarak yazdığı başmakaleler, hem bu türün ilk yetkin örnekleri olması hem de siyasî ve içtimaî meselelere eğilmesiyle dikkat çekmektedir. Aynı dönemde Ziyâ Paşa Muhbir ve Hürriyet, Nâmık Kemal Tasvîr-i Efkâr, Hürriyet ve İbret, Ali Suâvi Muhbir ve Ulûm gazetelerinde tartışmalara da konu olan siyasî ve edebî muhtevalı makaleler yazmışlardır. Ahmed Midhat Efendi, Ebüzziya Mehmed Tevfik, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci ve Beşir Fuad aynı devirde makale türünde eser vermiş diğer yazarlardandır. Bu makalelerin bir kısmı daha sonra kitap halinde basılmıştır. Şinâsi’nin Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr (seçen Ebüzziya Tevfik, İstanbul 1311), Makaleler (haz. Fevziye Abdullah Tansel, İstanbul 1960); Nâmık Kemal’in Makālât-ı Siyâsiyye ve Edebiyye (İstanbul 1327), Nâmık Kemal ve İbret Gazetesi (haz. Mustafa Nihat Özön, İstanbul 1938); Ahmed Midhat’ın Müntehabât-ı Ahmed Midhat (I-II, İstanbul 1306-1307); Muallim Nâci’nin Yazmış Bulundum (İstanbul 1301), Muallim (İstanbul 1303) gibi eserleri bunların belli başlıcalarıdır. Bu dönemde makaleden daha çok ilim, ahlâk, edebiyat ve siyaset konularıyla ilgili gazete yazıları anlaşılmıştır.
Bu tarz makale yazarlığı yanında Mecmûa-i Fünûn ve Hazîne-i Evrâk gibi ilk ilmî muhtevalı dergilerle başlayan makale yazarlığının II. Abdülhamid devrinde dergilerin çoğalmasıyla mahiyeti genişlemiş ve gelişmiştir. Daha sistematik hale gelen edebî tenkit, sanat ve sanat felsefesi konuları etrafında Edebiyât-ı Cedîde dönemi makale yazarları arasında Cenab Şahabeddin (Nesr-i Harb Nesr-i Sulh, Dersaâdet 1334; Evrâk-ı Eyyâm, Dersaâdet 1331), Tevfik Fikret (Dil ve Edebiyat Yazıları, Ankara 1987) ve Hüseyin Câhid (Kavgalarım, İstanbul 1326) yer almaktadır.

Özellikle II. Meşrutiyet’ten sonra Avrupa ilim ve metotlarının Türkiye’ye aktarılması çalışmalarının belli bir safhaya girmesiyle Rıza Tevfik (Rıza Tevfik’in Tekke ve Halk Edebiyatı ile İlgili Makaleleri, haz. Abdullah Uçman, Ankara 1982; Rıza Tevfik’in Sanat ve Estetikle İlgili Yazıları I, haz. Abdullah Uçman, İstanbul 2000), Ziya Gökalp (Makaleler I-IX, Ankara 1976-1980) ve M. Fuad Köprülü (Edebiyat Araştırmaları, Ankara 1966) gibi ilim ve fikir adamlarınca dünyadaki örneklerine uygun, dipnotlu, kaynakçalı ilmî makaleler de yayımlanmaya başlanmıştır.

Bu arada ilimle uğraşan belli bir kesimi ilgilendiren alan dergilerdeki araştırma ürünü makaleler dışında gazete ve dergilerde siyaset, edebiyat ve sosyal hayatın problemleri başta olmak üzere her konuda başmuharrirler ve diğerleri tarafından makale yazarlığı bir meslek haline dönüşerek Cumhuriyet’ten sonra da devam etmiştir. Tanınmış makale yazarları arasında Süleyman Nazif, Ali Kemal (Makaleler, haz. Hülya Pala, İstanbul 1997), Abdullah Cevdet, Mehmed Âkif Ersoy (Mehmed Âkif Ersoy’un Makaleleri, haz. Abdülkerim-Nuran Abdülkadiroğlu, Ankara 1990), Yahya Kemal Beyatlı (Eğil Dağlar, İstanbul 1975; Edebiyata Dair, İstanbul 1971; Tarih Musâhabeleri, İstanbul 1975), Ahmet Ağaoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Necmettin Sadak, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ali Naci Karacan, Hakkı Tarık Us, Refi Cevat Ulunay gibi isimler bulunmaktadır.

1960’lı yıllardan sonra gazetelerde başmakale formu alışılmış özelliğini yavaş yavaş kaybederek bu yıllara kadar fıkra denilen türle birleşip köşe yazısı şeklinde yaygınlaşmıştır. Bu tip fıkra ve köşe yazarları arasında Burhan Felek, Necip Fazıl, Peyami Safa, Abdi İpekçi, Bedii Faik ve Ahmet Kabaklı sayılabilir.

Günümüzde makale denildiğinde belli ölçülere göre yazılmış, dergilerde yer alan ilmî ve fikrî yazılar anlaşılmaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Hilmi Ziya Ülken, Mümtaz Turhan, Remzi Oğuz Arık, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan, Erol Güngör bu tür yazılarıyla tanınmış isimler arasında yer alır. Süreli yayınlardaki ilmî makalelerin tesbiti yolunda atılan en önemli adım, her zaman düzenli çıkmamış olsa bile 1952’de Türkiye Makaleler Bibliyografyası’nın yayımlanmaya başlanmasıdır.

PEYAMİ SAFA

1899’da İstanbul’da doğan sanatçı, şair İsmail Safa’nın oğludur. Sabası Sivas’ta sürgünde yaşamını yitirdiğinden dolayı yoksullukla savaşmış, buna bir de 9 yaşında yakalandığı kemik veremi eklenmiştir. Bu durumdan dolayı bir eğitim almamıştır. Küçük yaşta para kazanmak zorunda Peyami Safa 13 yaşında hayata atılmış, Posta Telgraf Nezareti’nde memur olarak çalışmıştır. Öğretmenlik ve gazetecilik de yapmıştır. Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ve Ali Kâmi’nin yönlendirmesiyle edebiyata başlayan sanatçı hayatını yazıları ile kazanmıştır. Birçok dergide yazıları yayımlanmıştır. Para kazanma kaygısıyla Server Bedii takma adıyla “Cingöz Recai” isimli polisiye roman dizisi yazmıştır. Çok sevdiği oğlunu askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsılmıştır. 1961 yılında, bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul’da beyin kanaması sonucu yaşamını yitirmiştir.

EDEBİ KİŞİLİĞİ

  • Cumhuriyet döneminde her şeyin kaynağının madde olduğunu kabul eden materyalist anlayışa karşı olmuş ve psikolojik çözümleyici roman sahasının en büyük ustası kabul edilmiş önemli sanatçımızdır.
  • Nurullah Ataç’ın dahi Türk Edebiyatı’na tahlil romanın Peyami Safa ile girdiğini belirttiği sanatçı, olaylardan çok kişileri ve eşyayı dikkatli gözle incelediği, şuur ve alt şuuru araştırdığı romanlar yazmıştır.
  • Yoksul olan, okula gidemeyen ve çok kitap okuyarak kendini yetiştiren sanatçı geçimini temin etmek için Server Bedii adıyla özellikle polisiye türde eserler yazmıştır. Yazdığı Cingöz Recai isimli polisiye serisi bir döneme damga vurmuştur.
    Yazarın yoksulluk içinde büyümesi, küçük yaşta para kazanmak zorunda kalması, 13 yaşında hastalanması, babasını erken yaşta kaybetmesi romanlarındaki konuların maddi ve manevi ıstıraplar, hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımları, kişi-toplum çatışmaları, vicdan azapları, yalnızlık duyguları, psikanaliz deneyişleri olmasına neden olmuştur.
  • Çok fazla kültür birikiminin olması ve edebiyat, hukuk, tarih, tıp, felsefi resim, musiki, sosyoloji, psikoloji gibi çok çeşitli alanlarda yazabilmesinden dolayı “Ansiklopedik Yazar” olarak anılmıştır.
  • Bütün romanlarında bir sorun ortaya atmış, ancak taraf tutmadan sorunları tartışmalar halinde okuyucusunun gözleri önüne sermiştir.
    Eserlerinde ruhbilime, sosyal konulara ve tıbba dair kelimelere çokça yer vermiştir.
  • Usta bir tekniğinin olması, üslubunun kudreti ile sanat çevrelerince de büyük takdir toplamıştır. Bir düşünce ve duyguyu en kısa yoldan anlatma gücünü göstermiş ve Türkçenin bütün imkânlarını kullanmıştır. Çirkin ve bayağı sözlere yer vermeyen Peyami Safa çok kelimeli, bol sıfatlı ve zarflı, sanatlı bir teknik benimsemiştir.
    Eserlerinde Doğu-Batı sentezi yapması onun özgün özelliklerindendir. Bu anlayışla kültür çatışmalarını konu edindiği eserler de meydana getirmiştir.
  • Peyami Safa fıkra, makale, eleştiri, hikâye ve roman türlerinde Ahmet Mithat’ın rekorunu kıracak kadar çok sayıda eser kaleme almış, başarısını en çok romanlarında göstermiştir.
  • Eserlerinden en ünlüleri hasta çocukluğunu anlattığı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ile Doğu ve Batı karşılaştırılmasının yapıldığı Fatih Harbiye’dir.

ESERLERİ:

ROMAN: Gençliğimiz, Şimşek, Sözde Kızlar, Mahşer, Bir Akşamdı, Süngülerin Gölgesinde, Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Canan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Atilla, Bir Tereddüdün Romanı, “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”, Bir Mekteplinin Hatıratı, Karanlıklar Kralı, Siyah Beyaz, İstanbul Hikâyeleri, Cumbadan Rumbaya, Yalnızız, Biz İnsanlar
ÖYKÜ: Hikâyeler
OYUN: Gün Doğuyor

İNCELEME-DENEME: Türk İnkılâbına Bakışlar, Büyük Avrupa Anketi, Felsefi Buhran, Millet ve İnsan, Mahutlar, “Mistisizm-Nasyonalizrn-Sosyalizm “, Doğu-Batı Sentezi, Sanat- Edebiyat-Tenkid, “Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca”, Sosyalizm-Marksizim- Komünizm, Din-İnkılâp-İrtica, Kadın-Aşk-Aile Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar” Eğitim-Gençlik-Üniversite 20. Asır- Avrupa ve Biz

DERS KİTAPLARI: “Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi”, “Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe”, “Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat”, Yeni Talebe Mektupları, Büyük Mektup Numuneleri, Türk Grameri, Dil Bilgisi, Fransız Grameri, Türkçe İzahlı Fransız Grameri

FALİH RIFKI ATAY

Atatürk ilke ve inkılâplarının yayılıp yerleşmesi ve korunmasına destek vermiştir.
Meşrutiyet döneminde Ziya Gökalpçi, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolucu, Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürkçü’ dür.
Makale ve fıkra yazarı olmasına karşın asıl ününü gezi yazısı ve Atatürk’le ilgili anılarıyla sağlamıştır.
Eserlerinde Suriye ve Filistin’deki savaş anıları “Ateş ve Güneş” adıyla yazmıştır. Ayrıca Brezilya, İngiltere, Rusya ve Hindistan’daki izlenimleri anlatmıştır.
Mustafa Kemal ile ilgili anılarını “Çankaya” adlı kitapta toplamıştır. Diğer anı kitapları: Zeytindağı Mütareke Defteri
İNCELEME: Başveren İnkılâpçı, Atatürkçülük Nedir, Londra Konferansı Mektupları, Türk Kanadı, Kanat Vuruşu
FIKRA: Eski Saat, Niçin Kurtulamamak, İnanç, Kurtuluş, Pazar Konuşmaları, Bayrak
GEZİ: Gezerek Gördüklerim, Taymis Kıyıları, Denizaşırı, Bizim Akdeniz, Yolcu Defteri, Tuna Kıyıları

NURETTİN TOPÇU(1909-1975)

Nurettin Topçu baba tarafından Erzurumludur.
Milletimizin son dönemde yetiştirmiş olduğu önemli fikir ve aksiyon adamlarından biridir.
Felsefeden sanata, dinden ekonomiye ve eğitime kadar pek çok sahada kendine has tahlilleri, bakış açıları ve önerileri olan Topçu, hem Batı’yı çok iyi tahlil eden, gözlemleyen ve Batı düşüncesini bilen hem de ailesi ve muhiti dolayısıyla geleneksel yapı ve değerleri tanıyan, bilen ender düşünürlerden biridir.
“Türklük beden, İslamiyet ruhtur.” düşüncesinin kurucusudur. Muhafazakardır.
İnceleme-Makale:  Türkiye’nin Maarif Davası, İsyan ahlakı, Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, Büyük Fetih, Bergson, Kültür ve Medeniyet, Varoluş Felsefesi Hareket Felsefesi, Mehmed Akif

CEMİL MERİÇ  (1917 – 1987)

Hatay’da doğmuş, edebiyat öğretmenliği ve çevirmenlik yapmıştır.
Yoğun bir kültüre sahip olan sanatçı, Fransızca ve Arapçayı çok iyi bilirdi.
Gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başlamış, Balzac ve Victor Hugo’dan çeviriler yapmıştır.
Deneme türünün usta isimlerindendir. Hisar dergisinde  “Fildişi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdır
Denemeleri dışında, edebiyat tarihi, felsefe, tarih çalışmaları ve çevirileri de vardır.
Dil meseleleri üzerinde önemle durmuş; dilin bir milletin özü olduğunu savunmuştur.

Uydurma dile karşı çıkmış. Özgün bir cümle  yapısı kurmuştur.
“argo, kanundan kaçanların dili. uydurma dil, tarihten kaçanların... argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. biri günâhları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement. argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin. argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin."
Sanatçı çok fazla okumaktan 1955’te görme yetisini kaybetmiş; fakat çocukları ve öğrencileri yardımıyla çalışmalarına devam etmiştir.

Eserleri:
Günlük: Journal 1-2
Deneme: Bu Ülke, ,Mağaradakiler
Araştırıma-İnceleme: Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar,  Bir Dünyanın Eşiğinde, Kültürden İrfana, Işık Doğudan Gelir, Hint Edebiyatı Saint-Simon-İlk Sosyolog

AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)
Türk romancı, öykücü ve şair, Edebiyat Tarihçisi
Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valéry ile Marcel Proust'u kendisine üstad olarak seçmiştir.
Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde göstermiştir. "Bursa'da Zaman" şiiri ile tanınır.
Şiirlerinde zaman, bilinçaltı, rüya kavramlarını sıkça yer alır
Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaman teması olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.  

DENEME: Beş Şehir (1946)( İstanbul, Konya, Ankara, Bursa, Erzurum) Yaşadığım Gibi (1970) (ölümünden sonra derlenmiştir)
İnceleme XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi
Roman: Huzur (1949) Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962)  Sahnenin Dışındakiler  (1973) Mahur Beste (1975)Aydaki Kadın (1986)

MEHMET KAPLAN(1915-1986)

Eskişehir’de doğmuştur.
Makale, eleştiri, deneme, inceleme, araştırma türünde eserler vermiş; şiir ve hikâye tahlilleri yapmıştır.
Araştırmalarında Tanzimat sonrasını ve Halk edebiyatını incelemiştir.

ESERLERİ:
Deneme-Eleştiri-Makale-Tahlil Kültür ve Dil, Büyük Türkiye Rüyası,  Nesillerin Ruhu Şiir Tahlilleri, Hikâye Tahlilleri, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri, Tevfik Fikret ve Şiirleri, Türk Milletinin Kültürel Değerleri

NİHAT SAMİ BANARLI (1907-1974)

1907 yılında İstanbul'da doğdu.
Çeşitli liselerde ve üniversitede edebiyat hocalığı yaptı.
Türk edebiyatı tarihi üzerine çalışmalar yaptı.
Dil konusundaki çalışmalarıyla tanınır
Tiyatro yazarlığı da vardır.

ESERLERİ:
Makale-İnceleme-Araştırma Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Türkçenin Sırları, Kültür Köprüsü Bir Dağdan Bir Dağa
Oyun: Kızılçağlayan, Bir Yuvanın Şarkısı
Roman: Bir Güzelliğin Romanı


Erol GÜNGÖR (1938-1983)

Türk sosyal psikoloji profesörü.
Erol Güngör üniversitede verdiği derslerle, ilmi yayınlarıyla Türkiye'de sosyal-psikoloji dalını önemli bir saha haline getirdi.
Hemen hemen bütün eserlerinde geleneği, halk, kültür, din ve şahsiyet ile yorumlamaktadır.
Gençlik yaşlarında Ziya Gökalp'ten büyük ölçüde etkilenmiştir.
Eserlerinde Türk toplumunun Tanzimat'tan bu yana yaşadığı kimlik sorununa ve kültür buhranına parmak basmıştır.
17 kitaba imza atan Erol Güngör'ün eserlerinin bir kısmı çeviri metinlerden oluşmaktadır.

Makale-Araştırma
Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak,  Dünden Bugüne Tarih Kültür ve Milliyetçilik
İslam'ın Bugünkü Meseleleri, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Türkiye'de Misyoner Faaliyetleri, Tarihte Türkler, Kelâmî Sahada Estetik Yapı Organizasyonu, Şahıslar Arası İhtilafların Çözümünde Lisanın Rolü
Değerler Psikolojisi Üzerine Araştırmalar



GEZİ YAZISI

•    Gezi türü için daha önceleri Arapça kökenli "seyâhat", "cevelân" gibi terimler kullanılıyordu.
•    Gezi notlarının kaleme alındığı eserlere ise "seyâhatnâme" deniyordu.
•    Modern zamanlarda ise Türkçe bir kelime olan "gezi" terimi tercih edildi.
•    Gezi yazarı gezip gördüğü yerlerin hem kendisi hem de okuyucular için tarihî ve coğrafî açıdan ilgi çeken yönlerini, özelliklerini, kültürel, jeolojik, güzelliklerini, halkının gelenek, görenek, törelerini yazar.
•    Dünya edebiyatının en önemli gezi yazıları arasında 13. yüzyılda Venedikli Marko Polo'nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren Seyahatnamesi
•    14. yüzyılda yaşamış Arap (Fas) gezgin İbn-i Batuta'nın İslâm dünyası gezilerini konu edinen Seyahatnamesi yer alır.
•    16.YY. Babürşah’ın yazdığı Babürname (Rihlet'ül- İbni Batuta isimli Seyahatnamesi),
•    16.YY. Seydi Ali Reis “Miratü’l Memalik”
•    17.YY. Evliya Çelebi Seyahatnamesi
•    Gezi yazılarını yurt içi ve yurt dışı gezi yazıları diye ikiye ayırabiliriz

1. YURT DIŞI GEZİ YAZILARI
•    Osmanlı Devleti, 17. yüzyıldan itibaren değişik Avrupa devletlerine elçi göndermeye başlamıştır. Bunlar ülkeye dönüşlerinde resmî raporlar halinde yazdıkları sefaretnamelerde bulundukları ülke hakkında ayrıntılı bilgiler vermişlerdir. Bunları gezi yazısı olarak da değerlendirebiliriz. Bunlardan Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin Fransa Sefaretnamesi (1720-1721) en ünlü olanıdır.
•    
YURT DIŞI GEZİ TÜRÜNE AİT ESERLER:

•    Rauf Kemal: 1924 Senesi Avrupa Tetebbu Heyeti Raporları (1925).
•    Yusuf Ziya ORTAÇ: Göz Ucuyla Avrupa (1958).
•    Tahir Kutsi MAKAL: Köylü Gözüyle Avrupa.
•    Sıtkı YIRCALI: Batıya Kalkan Tren(1965).
•    Ümit Yaşar OĞUZCAN: Avrupa Görmüş Adam.
•    A. Süheyl ÜNVER: Avrupa İzlenimleri (1969).
•    Selahattin BATU: Avusturya ve Venedik Günleri, İspanya Büyüsü.
•    İsmail Habib SEVÜK: Tuna'dan Batıya (1935).
•    Yaşar Nabi NAYIR: Balkanlar ve Türklük (1936).
•    Falih Rıfkı ATAY: Tuna Kıyıları, Taymis Kıyıları...
•    Yılmaz ÇETİNER: Şu Bizim Rumeli.
•    Abdi İPEKÇİ: Yarının Ülkesi Afrika.
•    Samet AĞAOĞLU: Sovyet Rusya İmparatorluğu.
•    Ahmet Bican ERCİLASUN: Türk Dünyası Üzerine İncelemeler  (1993).
•    Murat ÖZSOY: Turkuaz Günlüğü.
•    Erdem BAYAZIT: İpek Yolundan Afganistan'a.
•    Füruzan: Yeni Konuklar.
•    Haldun TANER: Berlin Mektupları(1984).
•    Şevket RADO: Amerikan Masalı(1950).
•    Bedii Faik AKIN: Sam Amca'nın Evinde, Amerika Seyahatları Notları(1954).
•    İlhan SELÇUK: Güzel Amerikalı (1965). Sovyetler-İran-Amerika İzlenimleri (1976).
•    Gülten DAYIOĞLU: Amerika'ya Yolculuk (1990).
•    Melih Cevdet ANDAY: Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965).
•    Mustafa CANELLİ: Kâbe'ye Doğru (1995),
•    Cengiz ÇANDAR: Güneşin Yedi Rengi (1987).
•    Hasan Ali YÜCEL: İngiltere Mektupları (1958), Kıbrıs Mektupları (1958).
•    Işıl ÖZGENTÜRK: Büyülü Bir Yolda (1998).
•    Afet Muhteremoğlu ILGAZ: İtalya Mektupları.
•    Fikret OTYAM: Ne Biçim Amerika Ne Biçim Rusya..

YURT İÇİ GEZİ TÜRÜNE AİT ESERLER:

•    Aşık Cemal: Amasya Seyahatnamesi (1926).
•    Afet İNAN: Ankara-Samsun Arasında Tarih Gezisi (1946).
•    Nahit Sırrı ÖRİK: Anadolu (1939), Bir Edirne Seyahatnamesi (1941), Kayseri, Kırşehir, Kastamonu (1955).
•    İsmail Habib SEVÜK: Yurttan Yazılar (1943).
•    Sadri ERTEM: Kıyılardan Stepe Bir Vagon Penceresinden (1943).
•    Yusuf Kenan EKŞİOĞLU: Türkiye'de Otobüsle 10.000 Kilometre (1961).
•    Reşat Nuri GÜNTEKİN: Anadolu Notları I, II (1936,1966).
•    Azra ERHAT: Mavi Anadolu (1969).
•    Mahmut MAKAL: Bizim Köy (1975).
•    Ata ANBARCIOĞLU: Gezi Anıları (II. Bölüm).
•    Mehmet ÖNDER: Atatürk'ün Yurt Gezileri (1975).
•    Taha TOROS: Atatürk'ün Adana Seyahatleri (1981)...
•    Atilla İLHAN: Abbas Yolcu

İSMAİL HABİP SEVÜK (1892 – 1954)

Türk edebiyatı tarihi ve Avrupa edebiyatı tarihi konularında yapmış olduğu çalışmalarla tanındı. İsmail Habib Sevük; kişisel gözleme dayalı, renkli, kıvrak bir anlatımı; bilgiden, fikirden kuvvet alan edebî sanatlarla yüklü bir üslûbu vardır. Şöyle der: "Ne büyük ırklar kan karışımından, ne de büyük diller kelime karışımından korkarlar. Türkçe büyük dildir. Irkımıza bu kadar kan karışmasına rağmen, bu millet nasıl Türkse dil de şarktan ve garptan alıp kendisine malettiği o kadar kelimelere rağmen Türkçedir. Dilde hiç yabancı kelime bırakmak istemeyiş dile hizmet değil, aksine, dile güvenmemek olur. Dile güvenenlerdir ki ona hürmet ediyorlar... Sanatın güldürdüğü gülünç de olsa sevilendir, sövülen değil." Tanpınar’a göre: "İsmail Habib, edebiyat ve şiir aşkını bir nevi din hâline yahut daha sıkı bir şart haline sokmuştu. Bir insanla dost olması için onun şiirden anlaması kâfi değildi, hayatında şiirin hâkim olması lâzımdı. Türk tarihi için de böyleydi. İmparatorluğun güzel günleri onun rüya cenneti idi."

Edebiyat tarihçisi,  gazeteci, siyasetçi.
Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’da çıkarılan çeşitli gazetelerde Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme alan yazar, Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı olan “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” adlı eserin yazarıdır.
Yazar "Tuna'dan Batı'ya" (1935) ve "Yurttan Yazılar" (1943) kitapları ile gezi türünde güzel örnekler verdi.
Atatürk'le ilgili anılarını "O Zamanlar" (1936), Atatürk'ün kişiliğini ve devrimlerini değerlendiren yazılarını da "Atatürk için" (1939) adlı eserlerinde topladı.
Gezi:Tuna'dan Batı'ya, 1935-44., Yurttan Yazılar, 1943. O Zamanlar 1920-1923
Araştırma-İnceleme: Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi (1924) Edebî Yeniliğimiz: Tanzimat'tan Beri (1940) Avrupa Edebiyatı ve Biz (2 cilt, 1940-1941) Edebiyat Bilgileri (1942), Mevlana (1958)
Makale: Atatürk İçin (1939), Türk Güreşi (1948), Dil Davası (1949) İmtihan Veren Millete (1989), Kurtuluş Savaşında Yunanlılar ve Anadolu Rumları Üzerine Makaleler (1999)

NEDİM GÜRSEL (1851 –)

•    Romancı, yazar.
•    Kitapları yabancı dillere çevrildi.
•    Eserleri yalnızca Türkiye'de değil, Batı ülkelerinde de yankılar uyandıran bir yazardır.
•    Edebiyatımızı sınırlarımızın dışına taşmış bir yazarımızdır.
•    “Uzun Sürmüş Bir Yaz” isimli eseri ile 1976 Türk Dil Kurumu Ödülünü kazanmıştır.
•    “Boğazkesen (Fatih'in Romanı)” romanı ile uluslararası çapta ses getirmiştir.
•    Çok sayıda gezi türünde eseri vardır.
Gezi:
Seyir Defteri (Gezi, 1990), Pasifik Kıyısında (Gezi, 1991), Balkanlara Dönüş (Gezi, 1995), Gemiler de Gitti (Gezi, 1998), Bir Avuç Dünya, Toplu Gezi Yazıları [1977-1997] (Nisan 2003), Güneşte Ölüm, İspanya İzlenimleri (2003)

BUKET UZUNER  (1855 –)

Türk roman, öykü ve gezi edebiyatı yazarıdır.
Biyoloji ve Çevre Bilimi eğitimi almıştır.
Buket Uzuner'in 1980'lerde tek başına sırt çantalı interrail (Avrupa Demiryolları İşletmeleri tarafından uygulanan, gezginlere ucuz ulaşım olanağı sağlamayı amaçlayan bir pas bilet uygulamasıdır.) seyahatleri sırasında yazdığı ”Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları” 300.000'den fazla satarak gezi Edebiyatı alanında Kadın Gezgin olgusuna dikkat çekmiştir.
Gezi: Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları (1989), Şehir Romantiğinin Günlüğü (1998), New York Seyir Defteri (2000)




HATIRA
Çankaya
... Bir Yörük Ali Efe de vardır. Vurguncu değildir. Gözü pektir. Aydın baskınında iki yüz kişi ile bir alay Yunanlı kaçırmıştır. Çeteler Kuvayımilliyesi Yunan tehlikesi ile batıda, Ermeni tehlikesi ile güneyde, Pontus tehlikesi ile Karadeniz bölgesinde kendini göstermiştir. Bir ara Pontus çeteleri altı-yedi binden yirmi beş bine yükselmiştir. Bunlara karşı koymak için için de Kel Oğlan veya Topal Osman gibi halk kahramanları çıkmıştır. Topal Osman beş on kişi ile harekete geçti. ...

GENÇLİK VE EDEBİYAT HATIRALARI

Tevfik Fikret, Fecr-i Ati edebiyatçılarınca, eskiler arasında, değeri söz götürmez bir şiir üstadı ve kişiliği dokunulmaz bir fazilet örneği sayılır tek insan olduğu halde kendisini şahsen tanımakta hayli gecikmişimdir. Bu gecikmem ne onu görmek isteksizliğimden ne de gençlik ve toyluk gereği bir çekingenliğe kapılışımdandı. Tam tersine, edebiyat âlemine ilk adımımı attığım günden beri onunla buluşup görüşmeye can atıyordum. Sis'i, Tarihi Kadim'i, Gökten Yere'yi yazan nasıl bir adamdır? Hep bunları anlamak merakı içindeydim. Zira biraz önce sözünü ettiğim ve ancak o sıralarda okuduğum şiirleriyle Tevfik Fikret, benim gözüme, yalnız Edebiyat-ı Cedide çığırının önderi değil, bu memlekette hür düşüncenin, insanlık ve medeniyet yolunun akıncılarından biri olarak görünmeye başlamıştı. O zamanlar bizim özlediğimiz, beklediğimiz büyük adam da bu vasıfları taşıyandan başka bir kişi değildi.
Eski devirde bu vasıfları taşır fakat adına istibdat denilen bir zulüm rejiminin karanlıkları içinde bunlardan hiçbirini gösteremez sandığımız nice fikir ve kalem sahipleri Meşrutiyet İnkılâbının ışığında ortaya çıkmışlardı ama heyhat ki birkaç iyi niyet hamlesinden sonra her biri başka bir yönden günlük politika ihtiraslarının girdaplarına kapılıp gitmişlerdi. Bize, o zamanın gençlerine, bunlar arasında yalnız Tevfik Fikret yüksek bir kayaya tırmanarak kendini böyle bir akıbetten kurtarmış görünüyordu. Gerçi, bu kaya sarp ve çetindi ve bunun üstünde Fikret, ömrünün sonuna kadar, tıpkı Promete gibi türlü türlü azaplar çekmek zorunda kalacaktı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Toplum hayatında önemli görevler üstlenmiş, toplumu ilgilendiren önemli olayları bizzat yaşamış veya bu olaylara şahit olmuş kişilerin bu olayları duyurmak için sanat değeri taşıyan bir üslupla yazdıkları yazılara “anı” (hatıra, hatırat) denir.

Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken anı yazarı, tarih olmuş eski zaman olaylarını belleğe ve belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımından anı metinleri yalnızca hatırlanabilen olayları içerdiği için tarihi aynen yansıtmaktan uzaktır. Tam objektif değildir.
Anıların yazıldığı defterlere “hatıra defteri” denir

Göktürk Yazıtları’nı edebiyatımızın ilk anı örnekleri saymak mümkündür.
Ebulgazi Bahadır Han’ın 17. yüzyılda yazdığı “Şecere-i Türk’ adlı eseri anı türündedir.
Osmanlı İmparatorluğunda devletin resmî tarihçileri olan vakanüvislerin eserlerinde (vak’aname) anı niteliği taşıyan metinlere rastlanır. Ayrıca sefaretnameler, özellikle Fransa ve Avusturya sefaretnameleri başta olmak üzere, anı özelliği taşır.
Anı türü, edebiyatımızda Tanzimat’la birlikte Batılı yazarlara özentiyle başlamış ve ilgi artarak günümüze kadar gelmiştir.

İlk anı Akif Paşa’nın (19.YY.) “Tabsıra” adlı eseridir.
Ziya Paşa’nın “Defter-i Amal”,
Namık Kemal’in “Magosa Hatıraları”,
Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”,
Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” adlı eserleri Tanzimat Döneminde yazılan anı türünde eserlerdir.
Ahmet Rasim: Eşkâl-i Zaman, -Falaka ve Gecelerim
Halit Ziya UŞAKLIGİL: Kırk Yıl, -Bir Acı Hikâye, -Saray ve Ötesi
Ruşen Eşref ÜNAYDIN: Hatıralar, -Atatürk’ü Özleyiş
Y. Kadri KARAOSMANOĞLU: Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Falih Rıfkı ATAY: Çankaya,  - Zeytindağı
Y.Kadri KARAOSMANOĞLU: Zoraki Diplomat
Halide Edip ADIVAR: Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev
Yahya Kemal BEYATLI: Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım
Yusuf Ziya ORTAÇ: Portreler, -Bizim Yokuş
Halit Fahri OZANSOY: Edebiyatçılarımız Geçiyor.
Hakkı Süha GEZGİN: Edebi Portrelerim
Hüseyin Cahit YALÇIN: Edebî Hatıralar
Beşir AYVAZOĞLU: Defterimde 40 Suret
Oktay Rıfat HOROZCU: Şair Dostlarım
Ahmet Hamdi TANPINAR: Kerkük Anıları
Samet AĞAOĞLU: Babamın Arkadaşları
Salah BİRSEL: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu
Cevat Şakir KABAAĞAÇLI: Mavi Sürgün, Halikarnas Balıkçısı
Şevket Süreyya AYDEMİR: Suyu Arayan Adam
Necip Fazıl KISAKÜREK: Cinnet Mustatili, Yılanlı Kuyudan
Rıfat ILGAZ: Kırkyıl Önce Kırkyıl Sonra

1.ERCÜMENT EKREM TALU  (1886 – 1956)

Tanzimât devri sanatçılarından olan Recâizâde Mahmud Ekrem’in oğludur.
1908’den ölümüne kadar pek çok gazete ve dergide fıkralar, makaleler yazan, hikâye ve roman türlerinde eserler vermiştir.
Şöhretini “Meşhedi” adlı bir İranlının abartmalı serüvenlerini anlattığı mizahî romanları ve hikâyeleriyle yaptı.
Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim çizgisini tercih etmiştir.
Eserleri:
Hatıra: Dünden Hatıralar
Hikâye: Teravihten Sonra, Sevgiliye Masallar, Kız Ali, Meşhedi’nin Hikâyeleri
Roman: Evliya-yı Cedid (Yeni Evliya Çelebi), Asriler, Gün Batarken, Kopuk, Sabir Efendinin Gelini, Kan ve İman, Kundakçı Meşhedi ile Devriâlem, Meşhedi Aslan Peşinde

2.HALDUN TANER  (1915 – 1986)

Öykülerinde bireyin toplumdaki yaşam biçimleri üzerinde durdu. Bunların aksayan yanlarını mizah unsurları kullanarak anlattı.

Eski ve yeni yaşam biçimi arasında kalmış insanların, sonradan görme zenginlerin yaşamlarını ele aldı. Toplumun değişik kesimlerden seçtiği kişilerin tutarsızlıklarını, çelişkilerini ikiyüzlülüklerini sergiledi.

Öykülerinin arka planında da çoğunlukla İstanbul manzaraları oldu. Tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini verdi.

Ardından epik tiyatro denemelerine girişti. “Keşanlı Ali” adlı oyunu Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro örneğidir. Bu oyun Türkiye’nin yanısıra Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, Yugoslavya’nın çeşitli kentlerinde oynandı.  Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Zeki Alasya ve Metin Akpınar ile Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nu, Ahmet Gülhan ile Tef Tiyatro Grubu’nu kurdu.  Türk ortaoyunu ve tuluat tiyatrosu ögelerinden de yararlanarak toplumsal olayları alaylı bir dille eleştirdiği oyunlarıyla büyük başarı kazandı.

Eserleri:

ÖYKÜ: Yaşasın Demokrasi (1949), Tuş (1951) Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu (1953) Ayışığında Çalışkur (1954), Onikiye Bir Var (1954), Konçinalar (1967) Sancho’nun Sabah Yürüyüşü (1969) Kızıl Saçlı Amazon (1970) Yalıda Sabah (1983)

OYUN: Günün adamı-Dışardakiler (1957) Ve Değirmen Dönerdi (1958) Fazilet Eczanesi (1960) Lütfen Dokunmayın (1961) Huzur Çıkmazı (1962) Keşanlı Ali Destanı (1964) Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (1964) Zilli Zarife (1966) Vatan Kurtaran Şaban (1967) Bu Şehr-i Stanbul Ki (1968) Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) Astronot Niyazi (1970) Ha Bu Diyar (1971) Dün Bugün (1971) Aşk-u Sevda (1973) Dev Aynası (1973) Yâr Bana Bir Eğlence (1974) Ayışığında Şamata (1977) Hayırdır İnşallah (1980) Eşeğin Gölgesi Haldun Taner Kabare

FIKRA–GEZİ–SÖYLEŞİ:

Devekuşuna Mektuplar (1960) Hak dostum Diye başlayalım Söze (1978) Düşsem Yollara Yollara (1979) Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (1979) Yaz Boz Tahtası (1982) Çok Güzelsin Gitme Dur (1983) Berlin Mektupları (1984) Koyma Akıl Oyma Akıl (1985) Önce İnsan Olmak (1987)



FIKRA

Bir yazarın, günlük olaylara ya da ülke ve toplum sorunlarına ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini, akıcı bir dille anlatan yazılara fıkra denir.
Fıkra türü yazılar Türk edebiyatında Tanzimat dönemine Batı'dan geçmiştir. Genelde 1908'den sonra bu yazı türü Türk edebiyatında görülmeye başlanmıştır.
Fıkra yazarlığı gerçekten zor bir uğraştır. Gündemi yakalayabilmek, her gün yazılacak değişik konular bulabilmek, bunu yaparken tekrara düşmemek kolay değildir. Fıkra yazarının zengin bir bilgi ve kültür birikimine sahip olması gerekir. Kendini hemen her konuda yenileyebilmeli, gündemi yakından takip etmelidir.
Fıkra yazarlarının ömrü de tıpkı yazdıkları gibi kısadır. “Fıkra yazarlığı, kelebeğin yaşamına çok benzer. Kelebek gibi renkli, parlak, göze çarpan bir şeydir, ama yine kelebek gibi yaşamı ancak bir günlüktür… Yirmi yıl hiç aksatmadan her gün yazmış bir fıkra yazarı bile, kalemi elinden bırakınca çok çabuk unutuluverir.” (Aziz Nesin)

Fıkra Türleri

Genel anlamda üç tür fıkra vardır.
1. Güncel Fıkralar: Güncel olaylar üzerine yazılan, kalıcılığı olmayan, kısa sürede etkisini kaybedip unutulan fıkralardır.
2. Edebî Fıkralar: Güncel bir konudan hareketle yazılmış olsa da dilin kullanımı ve üslûp yönlerinden kalıcılık gösteren fıkralardır. Bu tür fıkralar, güncelliğin sınırını aşar. Bu yazılar bir araya getirilerek kitap halinde yayımlanabilir. Yıllar sonra da keyifle okunabilir.
3. Makaleye Benzeyen Fıkralar: Bu tür fıkralarda yazar, yine güncel bir konuyu ele alır, ancak ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gider.
Türk edebiyatında özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır. Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Y.Kadri, Halide Edip, Şevket Rado, Refik Halit Karay, Orhan Seyfi Orhon, Peyami Safa, Burhan Felek, Ahmet Kabaklı ve Çetin Altan da fıkralarıyla öne çıkmıştır.

1. ŞEVKET RADO  (1913 – 1988)

1913 yılında Makedonya’da doğdu.
50 yıllık gazetecilik hizmetinden dolayı 1987 Burhan Felek Ödülü’ne layık görüldü.
Sanat hayatına şiirle başlamıştır.
Şevket Hıfzı imzasıyla Varlık dergisinde (1933/34) yayımlanmış bu şiirlerini yıllar sonra şairliğinin tarihçesini ve şiirleri üzerine yazılmış eleştirileri de ekleyerek Şiirler (1970) kitabında topladı.

Eserleri:
Sohbet, Deneme: Eşref Saat, Ümit Dünyası,  Hayat Böyledir, Aile Sohbetleri, Saadet Yolu
Gezi: Sovyet Rusya


2. OKTAY AKBAL (1923 – )

Cumhuriyet gazetesinde Evet/Hayır adlı köşenin yazarıdır.
Vatan gazetesinde sanat yazıları ve kitap eleştirileri yazdı, fıkra yazarlığı yaptı.
Daha çok öykücülüğüyle tanındı. Roman, deneme, söyleşi, anı kitapları, günceleri de vardır.
Suçumuz İnsan Olmak ile Türk Dil Kurumu 1958 Roman Ödülü'nü, Berber Aynası ile 1959 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, bütün yapıtları ile 1999 yılı Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

Eserleri:
Fıkra:Yazmak Yaşamak, Ölümsüz Oyun, Atatürk Yaşadı mı? Zaman Sensin
Hikâye: Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi, Bulutun Rengi, Berber Aynası
Roman: Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak
Anı: Şair Dostlarım, Anı Değil Yaşam
Gezi: Hiroşima'lar Olmasın  

3.AHMET RASİM(1865-1932)

Fıkra türünün edebiyatımızdaki ilk önemli ustasıdır.
Roman, öykü, tarih, coğrafya, gezi, fıkra, anı, dilbilgisi gibi pek çok alanda eserler vermiştir.
Anı, fıkra ve makalelerinde başarılıdır. Sohbet ve fıkra türündeki yazılarında şehir yaşamını, kendi döneminin yaşantısını bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Hüseyin Rahmi’nin romanlarında yaptığı yaşamı anlatma işini Ahmet Rasim, fıkra ve anılarıyla başarmıştır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar ile “Boşboğaz” isimli bir mizah dergisi çıkarmıştır.
Konuşma dilini ve İstanbul Türkçesini bütün incelikleriyle ustaca kullanmıştır. Kısa cümleli, yalın ve açık bir üslup kullanmıştır.
En önemli özelliği sohbet içinde yazması ve okuru daha ilk cümleden itibaren sarıp sarmalamasıdır.
Yaşama hep iyimser bakmış, en acı olayları bile gülümseyerek mizahi bir üslupla anlatmıştır.
Başarılı bir gözlemcidir. Gözlemlerini bir ressam gibi tasvir etmiştir.
Cep romanları adıyla yayımlanan birçok romanı vardır. Romanları teknik açıdan pek başarılı değildir.
Aynı zamanda altmış kadar bestesi vardır. Zekai Dede’den müzik dersleri almıştır.
Edebiyattaki Batılılaşmaya karşı çıkmış, Servet-i Fününcuları eleştirmiştir.
Hiçbir edebi topluluğa katılmamış, sanat yaşamını bağımsız olarak devam ettirmiştir.
Şehir Mektupları”nda II. Abdülhamit Döneminin İstanbul’unu büyük bir gözlem yeteneği ile sade ve kıvrak bir üslupla anlatmıştır.

Eserleri
Fıkra: Eşkâl-i Zaman, Muharrir Bu Ya, Şehir Mektupları, Gülüp Ağladıklarım, Cidd ü Mizah
Anı: Falaka, Gecelerim, Fuhş-i Atik, Muharrir-Şair-Edip
Gezi: Romanya Mektupları
Monografi: İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi
Tarih: Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi
Öykü: Güzel Eleni, Meyl-i Dil, Ülfet, İki Günahkâr
Roman: İlk Sevgi, Askeroğlu, Tecrübesiz AşkSohbet: Ramazan Sohbetleri

Yusuf Ziya ORTAÇ(1895-1967)

Vefa Lisesi’nde okudu. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı.
İlkönce Servet-i Fünun akımına mensup olanlardan etkilendiyse de Milli Edebiyatçıların etkisiyle öz değerlere dönüş düşüncesini benimsedi.
Şiire aruzla başlamış Ziya Gökalp’in etkisiyle hece ölçüsüne dönmüştür. Hece ölçüsüyle 11’li ve 14’lü ölçüyle şiirler yazdı. Beş Hececilerin bir üyesi oldu.
Mizahi yazılar yazdı. Şair, Akbaba, Meş’ale dergilerini çıkardı.
“Akbaba” adlı mizah dergisini çıkarmıştır. Yükselen değerlerin yanında olmuştur.
Garipçiler akımını kıyasıya eleştirmiştir. Garipçilere “Bobstil” yakıştırmasında bulunmuştur.
Akbaba’da İstanbul’un modernleşen hayat şartları konu edinmiş, orta-üst düzey yaşam standartlarına sahip insanlara seslenmiştir.
Cumhuriyetle birlikte rejim yanlısı bir çizgide ilerlemiştir.
Uzun bir aradan sonra 1938 yılında kitap çalışmalarına yönelmiştir.
1950’den sonra ağırlık olarak mizah, gezi, anı, biyografi türünde yayınlar yapmıştır.
Sağlam bir Türkçesi, kıvrak bir üsluba sahiptir.
Heceyle yazdığı Binnaz adlı oyun başarılı İLK MANZUM PİYESTİR.
Orhan Seyfi Orhon‘la birlikte Çınaraltı dergisini çıkarmıştır.
Cumhuriyet  Dönemi  Türk  Edebiyatı’nda  da  etkili   bir isimdir.

Eserleri:
Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Âşıklar Yolu, Yanardağ, Kuş Cıvıltıları(Çocuk Şiirleri)
Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları)
Roman: Göç, Üç Katlı Ev Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa

İLGİLİ İÇERİK

ÖĞRETİCİ METİNLER

ÖĞRETİCİ METİNLER

EDEBİ METİNLER İLE ÖĞRETİCİ METİNLERİN FARKLARI

12.SINIF CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER SLAYTLARI

11.SINIF TANZİMAT DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER

CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER TESTİ-1

SERVETİFÜNUN EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİNLER TEST-1

TANZİMAT EDEBİYATI ÖĞRETİCİ METİNLER TEST-1