Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 

YUNUS EMRE (1250-1320?)'NİN HAYATI

Yunus Emre'nin hayatı üzerinde pek az bilgimiz vardır. Hangi devirde yaşadığı uzun zaman tartışma konusu olmuşsa da, bu sorun [mesele] bugün artık çözülmüştür: Risâlet-el-Nushiyye adlı şiirini 1307'de yazdığı, eserin içindeki bir beyitten anlaşılmaktadır. Başka iki şiirinde de, Mevlâna Celâleddin Rumî (1207 -1273)’nin kendisine "nazar kıldığı" [baktığı],  yazılıdır. Ayrıca, şiirlerinde, XIII. yüzyıl sonuna kadar yetişen sûfîlerden söz ettiği halde, daha sonraki devrin tarikat ululanın hiç anmaz. Bu bakımlardan, onun, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyılın başlarında yaşadığı anlaşılıyor. Birkaç şiirinde, kendisinin "kocaldığım", "bir âşık koca" ve "şairler kocası" olduğunu söylemesi de, epey uzun bir ömür sürdüğünü gösterir.

Doğum ve ölüm yılları kesin olarak, ancak, son yıllarda bulunan XVI. yüzyılda yazılmış bir belge­den öğrenilebilmiştir. Bu belgedeki bir kronoloji çizelgesinde şöyle bir kayıt var:

Vefât-ı Yunus Emre Sene 720 - Müddet-i ömür 72

Bu kayda göre, Yunus'un hicrî 648 [1250] yılında doğup hicrî 720 [1320] yılında öldüğü ve 70 yıl yaşadığı (hicri tarihle iki yıl fark ediyor) anlaşılmaktadır.

Nerede doğduğu kesin olarak bilinmiyor. Bektaşi Velâyetnâmesi'nde, onun Sakarya çevresinde, Sarıköy'de doğduğu yazılıdır. Şeyhi Tapduk Emre'nin de Sakarya çevresinde yaşayıp öldüğü göz önünde bulundurularak, Velâyetnâme'de söylenenin gerçeğe uygun olduğu sanılıyor.

Yunus'un "ümmî", yani okuma yazma bilmez olduğu inancı zamanımıza kadar sürüp gelmiştir. Kimi şiirlerinde "eline kalem almadığını", "ne kara, ne ak olduğunu", "ak üstüne kara yazmadığını", "elif, cim okumadığını" söylemiştir. Adının çevresinde oluşan menkıbeye göre, çocukluğunda okula verilmişse de, alfabeye dili dönmediği için okuldan ayrılmıştır. İşte bu temellere dayanılarak, daha sonraki yüzyıllarda yazılan çeşitli eserlerde şairin "ümmî" olduğu ileri sürülmüştür. Fakat XX. yüzyılda, şairin şiirleri üzerinde yapılan incelemeler, onun medrese öğrenimi gördüğünü, felsefe, tefsir, fıkıh vb. gibi bilgilere yabancı olmadığını, Arapça ve Farsça bildiğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim kimi şiirlerinde "yirmi dokuz heceyi [Arap alfabesindeki harf sayısını] ucdan uca okuduğunu", "mescitte, medresede çok ibadet eylediğini", "dört kitabın [Tevrat, Zebur, İncil, Kuran] manasını okuyup tahsil ettiğini", "tefsir okuyup manasını bilmek gerektiğini", "dilinde ilm-i usul [tefsir, hadîs, fıkıh gibi dinsel bilgilerin yöntemi] bulunduğunu" söylemiştir. Kimi ayet ve hâdislerden parçalar alması Arapça bildiğini, Mevlâna'nın kimi mazmunlarını ya olduğu gibi, ya da değiştirerek kullanması ve Fars şairi Sadi (1194? - 1292)’nin bir şiirini nazımla çevirmesi Farsça bildiğini, aruzla şiir yazması Divan şiirini tanıdığını gösterir. Tasavvuf tarihi, genel tarih, coğrafya, ilm-i nücum [astronomi], mitologya vb. ile ilgili konulara değinmesi, skolâs­tik bilginin bütün dallarına yabancı olmadığını anlatır. Yunus'un "ümmî" olduğu yolundaki söylenti, her halde, dervişlik alçak gönüllülüğüyle kendisini bir şey bilmez göstermesinden doğmuştur. Nitekim "üç- buçuk okuyup kendini derin bilgin" sayanları kimi şiirlerinde taşlamıştır.

Bektaşi Velâyetnâmesi'ndeki menkıbeye göre, Yunus gençliğinde çiftçilikle uğraşmış, sonradan ta­rikata girmiştir. Sakarya çevresinde oturan Tapduk Emre'ye bağlıdır. Birçok şiirlerinde Tapduk Emre'nin dervişi olduğunu açıkça söylemekte, şeyhini saygıyla anmaktadır. Yunus 'un bir şiirine ve eldeki başka kaynaklara göre, Tapduk Emre, Sarı Saltuk'un, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş Veli'nin "halife"si [vekili] dir. Bu bakımdan, Yunus'un, "Bektaşi" tarikatından olduğu anlaşılmakladır.

Tapduk'un tekkesinde uzun yıllar hizmet etmiş, şeyhlerinin tarikatını yaymak için diyar diyar dola­şan dervişlerin geleneğine uyarak gurbet ele çıkmıştır. Kimi şiirlerinden sezildiğine göre, "Urum" [Ana­dolu] ile "Şam" ı ve "Yukarı illeri" [Azerbaycan ve Kafkasya bölgelerini] hep dolaşmış, "vardığı illerde Baba Tapduk mânasını saçmış"', "bahar olunca geri dönmüş", "Tapduk'un kapısında piştikten" sonra, artık "bu aşk mey dam içinde kendisinin müezzin ve imam olduğunu, uymak isteyenlerin gelmesini" bildirerek, halkı kendi adına tarikata çağırmağa koyulmuştur.

Mezarının nerede olduğu kesin olarak belli değildir. Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde Yunus adına 9 mezar vardır:1) Bursa'da; 2) Emre köyünde (Kula ve Salihli arasında); 3) Sandıklı'da (Afyonkarahisarı'na bağlı); 4) Keçiborlu kasabası yöresinde bir köyde (Isparta’ya bağlı); 5) Karaman'- da; 6) Konya Aksarayı'nda bir tepe üzerinde; 7) Sivas yakınında yol üzerinde; 8) Palandöken dağı eteğindeki Dutçu köyünde (Erzurum'a bağlı); 9) Porsuk suyunun Sakarya'ya karıştığı yerdeki Sarıköy'de (Eskişehir'e bağlı). Doğduğu Sarıköy'deki mezarın ona ait olması ihtimali daha kuvvetli gö­rülmektedir. Öbür mezraların bir bölüğü başka Yunuslara aittir, bir bölüğü de Yunus adına saygı gös­termek için yapılmış "makamlardır. Son yıllarda, Sarıköy'de, tren yolu üzerinde, Yunus için güzel bir anıtmezar yapılmış, kemikleri büyük bir törenle oraya aktarılmıştır.

Anadolu'nun bir çok yerinde Yunus, Yunuslar, Yunuslu, Yunus viran v.b., Emre, Emreler, Emreli, Emresultan v.b. gibi köyler vardır. Bunların çoğunun Yunus Emre ile ilgili olduğu sanılmaktadır.

Yunus Emre'nin adının çevresinde çeşitli menkıbeler doğmuştur. Bunların kimisi yazıya geçmiş, kimisi de halk ağzında babadan oğla geçerek bugüne değin sürüp gelmiştir. Başlıcaları şunlardır:

SANATI

Yunus Emre, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır. Sanatının özelliklerini belirtebilmek için, şiirlerini konu, ölçek, ayak, nazım biçimi, dil, söyleyiş bakımlarından ele almak ve kendisinin ne gibi etkiler altında kaldığını araştırmak gerekir.

Yunus, yalnız tasavvuf ve dinle ilgili konular üzerinde şiirler yazmıştır. Bunların bir bölüğü didak­tik, çoğu da lirik şiirlerdir. Genel olarak hece ölçeğini kullanmıştır. Bu ölçeğin özellikle 7 ve 8 heceli kalıplarına düşkünlük göstermiş, 5, 6, 11, 14, 16 heceli kalıpları kullandığı da olmuştur.

Aruz ölçeğiyle yazılmış şiirleri de vardır. Halk edebiyatı geleneğine uyarak, şiirlerinde yarım aya­ğa geniş ölçüde yer vermiştir: düş, kış, taş - kaç, geç, iç - yel, yol, il v.b. Hece ölçeğiyle yazdığı şiirlerinde genellikle ulusal Türk nazım biçimi olan dörtlükleri kullanmıştır. Bunların çoğu "koşma" biçimiyle yazılmış­tır. Kimilerinde, özellikle 11, 14 ,16 heceli kalıplarla yazdıklarında, gazel biçimini kullanmıştır. Yunus'u inceleyen kimi araştırıcılar, onun çoğu şiirlerinin "musammat gazel" biçimiyle yazıldığını ileri sürmektedir­ler. Bu görüş üzerinde durmak gerekir: Divan edebiyatına özgü bir nazım biçimi olan "musammat gazel" ve "musammat kaside", Divan şiirinde dahi az kullanılan bir nazım biçimidir. Yunus'un hemen bütün şiir­lerini - hem de hece ölçeğiyle yazdığı şiirlerini - bu kadar medrese ekinciyle yetişmiş kâtiplerin bu şiirleri de biçim bakmamdan Divan şiirine benzetme özentisinden doğmuştur. Bir de, iki kısa dizeyi birleştirip bir uzun dize halinde yazarak, kâğıttan kazanma yoluna gidilmiş olması ihtimali de akla yakın görünüyor. Şairin hece ölçeğiyle yazılmış gazelleri de vardır, fakat bunlar musammat gazel değildir; demek oluyor ki, Yunus, gerçekten gazel yazmak istediği zaman musammat'a başvurmuyor.

Yunus, aruz ölçeğiyle yazdığı şiirlerinde mesnevi ya da gazel biçimlerini kullanmıştır. (Aruzla yazdığı gazellerini de musammat biçimiyle yazmamıştır.)

Yunus Emre, şiirlerinde kendi çağının konuşma dilini kullanmıştır. Tasavvuf ekincini [kültürünü] konuşma diline uygulamakta üstün bir başarı göstermiş, en soyut düşünceleri bile Türkçe ile ustalıkla anlatabilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti'nde Farsçanın resmî dil olarak kullanıldığı bir çağda şiirlerini konuşma diliyle yazmasını, inançlarını geniş halk topluluklarına yaymak istemesiyle yorumlayabili­riz.) Yunus Emre'nin kullandığı mecaz ve mazmunlarda da ikilik göze çarpar: Bir yandan, sözlü Halk edebiyatında yaşayan ortak mecazlara ve söyleyiş biçimlerine düşkünlük gösterir; bir yandan da, Divan edebiyatı mazmunlarına geniş ölçüde yer verir. Şu dizelerdeki söyleyiş biçimleri, din-dışı Halk edebiyatında bugüne değin süregelmiştir:

ESERLERİ

Elimizde Yunus Emre'nin iki eseri vardır:

1. Risâlet-EI-Nushiye: Mesnevi biçimiyle ve aruz ölçeğiyle yazılmıştır. 573 beyittir. Didaktik bir eserdir. 13 beyitlik bir başlangıç ve düz sözle yazılmış kısa bir girişten sonra eser 6 destan'a ayrılmış­tır; bunlar "Ruh ve Nefis, Kanaat, Boşu yani Gazap [öfke], Sabır, Haset ve Cimrilik, Akıl" dır.

2. Divan: Yunus Emre'nin en önemli eseri Divanadır İçindeki şiirlerin çoğu hece, bir bölüğü da aruz ölçeğiyle yazılmıştır. Sağlığında kendisinin bir divan düzenlediği, "Okuyanlar bu benim divanımı" dize­sinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu asıl nüsha daha bulunamamıştır. Bugün elimizdeki Yunus Emre Divanı, çeşitli yazma dergilerden toplama yoluyla düzenlenmiştir. Eldeki en eski yazmalar XIV. ve XV. yüzyıllara aittir. XV. yüzyılın ikinci yarısından somaki yazmalarda, başka şairlerin şiirleri de Yunus'unkilere karışmağa başlamıştır.

Divanın basılmış nüshaları şunlardır: Divan-ı Âşık Yunus Emre, 1904, 2. bas. 1924

Yunus Emre Divanı, haz. Burhan Toprak, 3 cilt, c.l ve II 1933, c. III 1934; 2. bas. 2 cilt, 1943 Yunus Emre Divanı, haz. Abdülbaki Gölpınarlı, 2 cilt, c. I 1943, c.ll 1948.

 

CEVDET KUDRET, ÖRNEKLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

YUNUS EMRE TÜM ŞİİRLERİ

TASAVVUF HALK ŞİİRİ

KLASİK DÖNEM SUFİ ŞAİRLER

YUNUS EMRE İLAHİ İNCELEMESİ

TASAVVUF ŞİİRLERİ YUNUS EMRE


YUNUS EMRE HAYATI-2

Tasavvuf ve Halk Edebiyatımızın en büyük şairlerinden biridir.
Hayatı hakkında hiçbir kesin bilgi yoktur. Bilgi olmadığı için, eksikliği efsaneler tamamlamıştır.
Yunus Emre'nin hayatı da, diğer halk şairleri gibi efsanelerle doludur.
Yunus Emre'nin hayatını araştıranlar, vilâyetname, menâkıpname ve özellikle kendi eserlerinden ipuçları elde ederek bazı tahminlerde bulunmuşlardır. Bu tahminler, birbirini tutmayan doğum tarihleri, doğum yerleri, hayat hikâyeleri vermiştir. 14. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar uzanan zaman dilimi içinde değişik dönemlerde yaşadığı söylenmiştir.

DOĞUMU

Yunus Emre'nin hayatı konusunda yapılan araştırmalar, O'nun 13. yüzyıl ile 14. yüzyıl başlarında yaşadığı sonucuna ulaşmışlardır.
Yunus Emre, Mevlâna ile çağdaştır. Onunla görüşmüş, Konya'ya gidip toplantılarına katıldığını şiirlerinde açıklamıştır. Mevlâna 1273 yılında vefat ettiğine göre, Yunus Emre, bu tarihten çok daha önce doğmuş olduğu bir gerçektir.
Yunus Emre, Risâlet-ün Nushiyye'yi olgunluk döneminde, 1397'de yazmıştır. Olgunluk dönemi, yani bu yılı, yaşlılık yılları olarak kabul edersek, bu tarihten sonraki yakın bir zamanda öldüğünü kabul edebiliriz.
1950 yılında Bayezit Kitaplığındaki 16. yüzyıldan kalma bir "mecmua"da (derlemede) şu bilgiler bulundu:
"Vefat-ı Yunus Emre sene 720-müddet-i ömür 82"
Bu belge, Yunus Emre'nin Hicrî 720, Milâdî 1303'de öldüğünü ve 82 yıl yaşadığını açıklamaktadır. Dolayısıyla Hicrî 632, Milâdî 1216'da doğduğunu söyleyebiliriz.
DOĞDUĞU VE YAŞADIĞI YER
Yunus Emre'nin hayatı konusunda kesin bilgiler olmadığı için doğum tarihi, doğum yeri ve yaşadığı yer konusunda da bilgilerimiz eksiktir.
Bektaşi Vilâyetnamesi'ndeki bilgilere göre Sakarya çevresinde, Porsuk nehrinin Sakarya'ya döküldüğü yere yakın olan Sarıköy'de doğduğu söylenmektedir.
Yunus Emre'nin şeyhi Taptuk Emre'nin de Sakarya çevresinde bulunması, bu bilgiyi desteklemektedir. Ancak bazı araştırmacılar yeni belgelere dayanarak, bu bilgiye karşı çıkmışlardır. Yunus Emre'nin Karaman'da doğduğunu, yaşadığını, öldüğünü ve mezarının da orada olduğunu savundular.

AİLESİ

Yunus Emre'nin hayatı üzerindeki bilgiler efsaneye dayandığı için, şiirlerinden elde edilen ipuçları, araştırmacılara ve onlar aracılığıyla da bizlere yol göstermektedir.
Yunus Emre'nin şu şiiri, bize az da olsa bu konuda bilgi vermektedir:
"Uçmak uçmağım dediğin müminleri yeltediğin
Bir ev ile birkaç huri hevesim yok koçmağ için
Bu anda dahi verdin bize oğul u kız çift-ü halal
Andan dahi geçti arzum benim ahım didar için"
Bu şiire göre, Yunus Emre'nin iki karısı, kız ve erkek çocukları olduğunu anlamaktayız. Ama kendisinden bahseden şiiri fazla yoktur. Bu sebeple buradan da yeterince bilgi edinemiyoruz
Yunus Emre'nin Karaman'da doğduğunu savunanlar, babasının adının İsmail olduğunu yazarlar. Ailesi Moğol saldırısı karşısında Horasan'dan Anadolu'ya göçen Türkmenlerdendir. Karamana yerleşip kendi adlarına köy kurmuşlardır. Yunus Karamanda doğmuştur. Kendisi kirişçi baba olarak tanınmış, oğullarından birine de İsmail adını koymuştur.

EĞİTİMİ

Yunus Emre'nin hayatı efsanelerle dolu olduğu için, eğitimi konusunda fazla bir söz söylenmemiştir, okuma yazma bilmediği yayılmıştır. Bunun sebebi, kendisini övmek istemediği için şiirlerinde "ümmi" olduğunu söylemiştir.
"Gönül kitabından okur,
Eline kalem vermeden"
veya
"Bi çare yunus ne bile
Ne kara okudu ne ak
ve:
"Ümmi benim, Yunus benim"
Bu sözler o'nun halk arasında okuma bilmediği kanaatini yaygınlaştırmıştı. Ayrıca Bektaşi ulularına ait yazılmış biyografilerde Yunus'tan bahsederken cahil köylü olduğu vurgulanmaktadır.
Bu bilgi ve kaynaklar, okuma bilmeyen geniş halk toplulukları arasında çabuk yaygınlaştı. Çünkü kendilerine yakın buldular, kendilerinden biri olarak kabul ederek sahiplendiler.
Hâlbuki Yunus, iyinin de ötesinde bir eğitim görmüştür. Velâyetnamelerden ve menâkıpnamelerden çıkarılan bilgiler böyle diyor.
Yunus Emre cahil bir köylü değildir. Medresede okumuştur. Felsefe, tefsir (Kuran yorumlama), fıkıh (İslâm Hukuku), Arapça, Farsça biliyor. Yunan mitolojisini, İran mitolojisini öğrenmiş; tasavvuf tarihi, tarih, coğrafya, astronomi (ilm-i nücum), yöntem bilimi (ilm-i usul) biliyor, aruzla şiir yazıyor.
Şiirlerinden çıkarılan bu sonuçlar, Yunus Emre'nin kişiliğini ve büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Erenler arasına karışacak nitelikteki bir ozanın okuma bilmemesi akla gelecek en son ihtimaldir. Yunus, kendisini cahil, miskin, zavallı göstermesi; alçak gönüllü olmasının yanı sıra, O'nun büyüklüğünün, olgunluğunun işaretidir.
Yunus Emre şiirlerinde "ümmi" olduğunu söylerken, pek az da olsa bilgisinden de bahsetmiştir.
"Dilimle ilm-i usul"
veya;
"Dört kitabın manasını okudum ve tahsil ettim."
Ve;
"okudum yedi mushafı"
Yine şiirlerinde ayetlerden hadislerden alıntılar yapmış, Mevlâna'nın bazı sözlerini kullanmış, Şirazlı Sadi'nin bir şiirini Farsçadan Türkçeye çevirmiştir.

SEYAHATLERİ

Yunus Emre eğitimini tamamladıktan sonra, o dönemin geleneklerine uyarak, o çevrede şeyhi toptuk emre ye kapılandı, senelerce ona hizmet etti. Dergâhında kaldı, odun taşıdı, ırgatlık yaptı. Toptuk Emre dergâhındaki hizmetini ve eğitimini tamamlayınca, şeyhinin isteğiyle yola çıkmıştır.
Toptuk Emre; Yunus'un üzerinde etkisi büyük olmuştur. Hatta Yunus adına eklediği "EMRE" adı da, onun şeyhine olan sonsuz bağlılığının bir belgesi niteliğindedir.
Yunus Emre toptuk Emre'nin isteğiyle tasavvuf inançlarını anlatmak üzere pek çok yeri gezdi. Bu seyahatlerinde Konya'ya gitmiş, büyük tasavvuf şairi Mevlâna Celâleddin Rumî ile görüşmüştür.
Yunus Emre Konya'dan sonra Doğu Anadolu'yu, Azerbaycan'ı, Suriye'yi dolaşmış, Şam'a kadar gitmiştir.
Yunus Emre 1307 yılında "resiletin nushiyye" (nasihat kitabı) adında mesnevi tarzında bir kitap yazdı.

MEZARI

Yunus Emre'nin hayatı konusundaki bilinmezlik, ölümü ve mezarı hakkında da devam etmemektedir. Bilgi olmayınca, bilginin yerini efsane almaktadır. Yunus Emre'nin hayatının her safhası efsaneye dayalı olduğu için mezarı, daha doğrusu mezarları da efsaneye göre anlatılmaktadır.
Türk milleti, halk edebiyatımızın bu büyük ozanını o kadar çok sevmiş ve benimsemiştir ki, her bölgede bir Yunus Emre mezarı bulunduğu iddia edilmiştir.
Araştırmacıların değişik ipuçlarını değerlendirerek tahmin ettikleri ve halkın iddia ettiği mezar yerlerini şöyle sıralayabiliriz:
1-Bursa 2- Kula ile Salihli arasında bulunan Emre Sultan köyü 3- Erzurum Palandöken dağı eteklerinde Tuzcu köyü. 4- Isparta'nın Keçiborlu kasabası 5- Konya Aksaray'ı. 6- Afyonkarahisar-Sandıklı'ya bağlı Yeniçay köyü 7- Sivas yolu üzerinde. 8- Eğridir. 9- Karaman. 10- Porsuk suyunun Sakarya'ya karıştığı yerdeki Eskişehir- Mihalıççık'a bağlı Sarıköy.
Bu kadar çok mezar yeri, halkın sevgisinden mi, yoksa başka Yunuslar mı, yaşamıştır?
Bence bu Türkmen delikanlısı, bilgin ve alçak gönüllü Yunus'u Anadolu insanı çok sevmiştir. Bu sebeple O'nu sahiplenmiştir.
Bu on mezardan iki tanesi daha çok önemsenmektedir. Bunlardan biri Sarıköydeki mezardır. İkincisi ise O'nun Karaman'lı olduğunu söyleyen araştırmacılara göre Karaman'dadır.
Yenin sarı köydeki mezarı düzenlenip yapıldı. Küçük bir park yapıldı. Güzel bir anıt yapıldı. Giriş kapısına "Sevelim sevilelim" sözü, yanındaki çeşmeye de "Hak'tan inen şerbeti içtik elhamdülillah" sözleri yazılmıştır. Yunus Emre'nin eski mezarından çıkarılan kemiklerinin bu yeni mezara konması için yapılan törene yirmi beş bine yakın insan katılmıştır.
Diğer araştırmacı grubu ise, Yunus Emre'nin Karaman'da yaşadığını ve öldüğünü söylemektedirler. Bunlara göre Sarıköy'deki mezar da Yunus Emre'nin olamaz. Çünkü bu mezar yapılmadan önce taş, toprak yığını halindeydi. Yaşarken dahi çok ünlü bir ozan olan Yunus'un mezarı olsaydı, buraya bir taş dikilmesi gerekirdi. Ayrıca Sarıköy'deki mezarın Yunus Emir Bey'e ait olduğu bildirilmektedir. Bu grup araştırmacılar, Yunus'un mezarının Karaman'da olduğunu, burada camisi, zaviyesi ve tekkesi olduğunu söylemektedirler.

SANATI

13.ve 14. yüzyılda yaşayan Şiirlerini o günün sade, duru ve akıcı bir lirizmle söylemiştir. Şiirleri, halkın diliyle söylediği için, halkın ruhunu okşamıştır.
O yıllarda yaygınlaşan tasavvuf düşüncesinin en önemli öncüsünden olmuştur.
Şiirleri ahlak öğretmek içten ve sade bir şekilde Tanrı sevgisi aşılamak açısından önemli birer belgedir. Çünkü bu konulan insanın ruhuna mutluluk verecek bir ustalıkla kaleme alınmıştır.
Şiirlerinde kullandığı dil yedi yüz yıldır yapısını korumuştur. Bilgin ligi ve bilgeliği ile kendisinden sonra gelenleri etkilemiştir. Pek çok halk ozanı ve şairimiz O'nun etkisinde kalarak şiir yazmışlardır.
Yunus, hece ve aruz vezni ile yazmıştır. Eğitimli bir kişi olduğu halde divan şairleri gibi Farsça değil Türkçe kullanmıştır.
Yaşarken Tanrı'ya ulaşmanın tasavvufla olacağını inandırdı. Erdemli yaşamanın, nefsi yenmenin insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını şiirlerinde vurgulamıştır.