Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 

YUNUS EMRE (1250-1320?)'NİN HAYATI

Yunus Emre'nin hayatı üzerinde pek az bilgimiz vardır. Hangi devirde yaşadığı uzun zaman tartışma konusu olmuşsa da, bu sorun [mesele] bugün artık çözülmüştür: Risâlet-el-Nushiyye adlı şiirini 1307'de yazdığı, eserin içindeki bir beyitten anlaşılmaktadır. Başka iki şiirinde de, Mevlâna Celâleddin Rumî (1207 -1273)’nin kendisine "nazar kıldığı" [baktığı],  yazılıdır. Ayrıca, şiirlerinde, XIII. yüzyıl sonuna kadar yetişen sûfîlerden söz ettiği halde, daha sonraki devrin tarikat ululanın hiç anmaz. Bu bakımlardan, onun, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyılın başlarında yaşadığı anlaşılıyor. Birkaç şiirinde, kendisinin "kocaldığım", "bir âşık koca" ve "şairler kocası" olduğunu söylemesi de, epey uzun bir ömür sürdüğünü gösterir.

Doğum ve ölüm yılları kesin olarak, ancak, son yıllarda bulunan XVI. yüzyılda yazılmış bir belge­den öğrenilebilmiştir. Bu belgedeki bir kronoloji çizelgesinde şöyle bir kayıt var:

Vefât-ı Yunus Emre Sene 720 - Müddet-i ömür 72

Bu kayda göre, Yunus'un hicrî 648 [1250] yılında doğup hicrî 720 [1320] yılında öldüğü ve 70 yıl yaşadığı (hicri tarihle iki yıl fark ediyor) anlaşılmaktadır.

Nerede doğduğu kesin olarak bilinmiyor. Bektaşi Velâyetnâmesi'nde, onun Sakarya çevresinde, Sarıköy'de doğduğu yazılıdır. Şeyhi Tapduk Emre'nin de Sakarya çevresinde yaşayıp öldüğü göz önünde bulundurularak, Velâyetnâme'de söylenenin gerçeğe uygun olduğu sanılıyor.

Yunus'un "ümmî", yani okuma yazma bilmez olduğu inancı zamanımıza kadar sürüp gelmiştir. Kimi şiirlerinde "eline kalem almadığını", "ne kara, ne ak olduğunu", "ak üstüne kara yazmadığını", "elif, cim okumadığını" söylemiştir. Adının çevresinde oluşan menkıbeye göre, çocukluğunda okula verilmişse de, alfabeye dili dönmediği için okuldan ayrılmıştır. İşte bu temellere dayanılarak, daha sonraki yüzyıllarda yazılan çeşitli eserlerde şairin "ümmî" olduğu ileri sürülmüştür. Fakat XX. yüzyılda, şairin şiirleri üzerinde yapılan incelemeler, onun medrese öğrenimi gördüğünü, felsefe, tefsir, fıkıh vb. gibi bilgilere yabancı olmadığını, Arapça ve Farsça bildiğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim kimi şiirlerinde "yirmi dokuz heceyi [Arap alfabesindeki harf sayısını] ucdan uca okuduğunu", "mescitte, medresede çok ibadet eylediğini", "dört kitabın [Tevrat, Zebur, İncil, Kuran] manasını okuyup tahsil ettiğini", "tefsir okuyup manasını bilmek gerektiğini", "dilinde ilm-i usul [tefsir, hadîs, fıkıh gibi dinsel bilgilerin yöntemi] bulunduğunu" söylemiştir. Kimi ayet ve hâdislerden parçalar alması Arapça bildiğini, Mevlâna'nın kimi mazmunlarını ya olduğu gibi, ya da değiştirerek kullanması ve Fars şairi Sadi (1194? - 1292)’nin bir şiirini nazımla çevirmesi Farsça bildiğini, aruzla şiir yazması Divan şiirini tanıdığını gösterir. Tasavvuf tarihi, genel tarih, coğrafya, ilm-i nücum [astronomi], mitologya vb. ile ilgili konulara değinmesi, skolâs­tik bilginin bütün dallarına yabancı olmadığını anlatır. Yunus'un "ümmî" olduğu yolundaki söylenti, her halde, dervişlik alçak gönüllülüğüyle kendisini bir şey bilmez göstermesinden doğmuştur. Nitekim "üç- buçuk okuyup kendini derin bilgin" sayanları kimi şiirlerinde taşlamıştır.

Bektaşi Velâyetnâmesi'ndeki menkıbeye göre, Yunus gençliğinde çiftçilikle uğraşmış, sonradan ta­rikata girmiştir. Sakarya çevresinde oturan Tapduk Emre'ye bağlıdır. Birçok şiirlerinde Tapduk Emre'nin dervişi olduğunu açıkça söylemekte, şeyhini saygıyla anmaktadır. Yunus 'un bir şiirine ve eldeki başka kaynaklara göre, Tapduk Emre, Sarı Saltuk'un, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş Veli'nin "halife"si [vekili] dir. Bu bakımdan, Yunus'un, "Bektaşi" tarikatından olduğu anlaşılmakladır.

Tapduk'un tekkesinde uzun yıllar hizmet etmiş, şeyhlerinin tarikatını yaymak için diyar diyar dola­şan dervişlerin geleneğine uyarak gurbet ele çıkmıştır. Kimi şiirlerinden sezildiğine göre, "Urum" [Ana­dolu] ile "Şam" ı ve "Yukarı illeri" [Azerbaycan ve Kafkasya bölgelerini] hep dolaşmış, "vardığı illerde Baba Tapduk mânasını saçmış"', "bahar olunca geri dönmüş", "Tapduk'un kapısında piştikten" sonra, artık "bu aşk mey dam içinde kendisinin müezzin ve imam olduğunu, uymak isteyenlerin gelmesini" bildirerek, halkı kendi adına tarikata çağırmağa koyulmuştur.

Mezarının nerede olduğu kesin olarak belli değildir. Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde Yunus adına 9 mezar vardır:1) Bursa'da; 2) Emre köyünde (Kula ve Salihli arasında); 3) Sandıklı'da (Afyonkarahisarı'na bağlı); 4) Keçiborlu kasabası yöresinde bir köyde (Isparta’ya bağlı); 5) Karaman'- da; 6) Konya Aksarayı'nda bir tepe üzerinde; 7) Sivas yakınında yol üzerinde; 8) Palandöken dağı eteğindeki Dutçu köyünde (Erzurum'a bağlı); 9) Porsuk suyunun Sakarya'ya karıştığı yerdeki Sarıköy'de (Eskişehir'e bağlı). Doğduğu Sarıköy'deki mezarın ona ait olması ihtimali daha kuvvetli gö­rülmektedir. Öbür mezraların bir bölüğü başka Yunuslara aittir, bir bölüğü de Yunus adına saygı gös­termek için yapılmış "makamlardır. Son yıllarda, Sarıköy'de, tren yolu üzerinde, Yunus için güzel bir anıtmezar yapılmış, kemikleri büyük bir törenle oraya aktarılmıştır.

Anadolu'nun bir çok yerinde Yunus, Yunuslar, Yunuslu, Yunus viran v.b., Emre, Emreler, Emreli, Emresultan v.b. gibi köyler vardır. Bunların çoğunun Yunus Emre ile ilgili olduğu sanılmaktadır.

Yunus Emre'nin adının çevresinde çeşitli menkıbeler doğmuştur. Bunların kimisi yazıya geçmiş, kimisi de halk ağzında babadan oğla geçerek bugüne değin sürüp gelmiştir. Başlıcaları şunlardır:

SANATI

Yunus Emre, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır. Sanatının özelliklerini belirtebilmek için, şiirlerini konu, ölçek, ayak, nazım biçimi, dil, söyleyiş bakımlarından ele almak ve kendisinin ne gibi etkiler altında kaldığını araştırmak gerekir.

Yunus, yalnız tasavvuf ve dinle ilgili konular üzerinde şiirler yazmıştır. Bunların bir bölüğü didak­tik, çoğu da lirik şiirlerdir. Genel olarak hece ölçeğini kullanmıştır. Bu ölçeğin özellikle 7 ve 8 heceli kalıplarına düşkünlük göstermiş, 5, 6, 11, 14, 16 heceli kalıpları kullandığı da olmuştur.

Aruz ölçeğiyle yazılmış şiirleri de vardır. Halk edebiyatı geleneğine uyarak, şiirlerinde yarım aya­ğa geniş ölçüde yer vermiştir: düş, kış, taş - kaç, geç, iç - yel, yol, il v.b. Hece ölçeğiyle yazdığı şiirlerinde genellikle ulusal Türk nazım biçimi olan dörtlükleri kullanmıştır. Bunların çoğu "koşma" biçimiyle yazılmış­tır. Kimilerinde, özellikle 11, 14 ,16 heceli kalıplarla yazdıklarında, gazel biçimini kullanmıştır. Yunus'u inceleyen kimi araştırıcılar, onun çoğu şiirlerinin "musammat gazel" biçimiyle yazıldığını ileri sürmektedir­ler. Bu görüş üzerinde durmak gerekir: Divan edebiyatına özgü bir nazım biçimi olan "musammat gazel" ve "musammat kaside", Divan şiirinde dahi az kullanılan bir nazım biçimidir. Yunus'un hemen bütün şiir­lerini - hem de hece ölçeğiyle yazdığı şiirlerini - bu kadar medrese ekinciyle yetişmiş kâtiplerin bu şiirleri de biçim bakmamdan Divan şiirine benzetme özentisinden doğmuştur. Bir de, iki kısa dizeyi birleştirip bir uzun dize halinde yazarak, kâğıttan kazanma yoluna gidilmiş olması ihtimali de akla yakın görünüyor. Şairin hece ölçeğiyle yazılmış gazelleri de vardır, fakat bunlar musammat gazel değildir; demek oluyor ki, Yunus, gerçekten gazel yazmak istediği zaman musammat'a başvurmuyor.

Yunus, aruz ölçeğiyle yazdığı şiirlerinde mesnevi ya da gazel biçimlerini kullanmıştır. (Aruzla yazdığı gazellerini de musammat biçimiyle yazmamıştır.)

Yunus Emre, şiirlerinde kendi çağının konuşma dilini kullanmıştır. Tasavvuf ekincini [kültürünü] konuşma diline uygulamakta üstün bir başarı göstermiş, en soyut düşünceleri bile Türkçe ile ustalıkla anlatabilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti'nde Farsçanın resmî dil olarak kullanıldığı bir çağda şiirlerini konuşma diliyle yazmasını, inançlarını geniş halk topluluklarına yaymak istemesiyle yorumlayabili­riz.) Yunus Emre'nin kullandığı mecaz ve mazmunlarda da ikilik göze çarpar: Bir yandan, sözlü Halk edebiyatında yaşayan ortak mecazlara ve söyleyiş biçimlerine düşkünlük gösterir; bir yandan da, Divan edebiyatı mazmunlarına geniş ölçüde yer verir. Şu dizelerdeki söyleyiş biçimleri, din-dışı Halk edebiyatında bugüne değin süregelmiştir:

ESERLERİ

Elimizde Yunus Emre'nin iki eseri vardır:

1. Risâlet-EI-Nushiye: Mesnevi biçimiyle ve aruz ölçeğiyle yazılmıştır. 573 beyittir. Didaktik bir eserdir. 13 beyitlik bir başlangıç ve düz sözle yazılmış kısa bir girişten sonra eser 6 destan'a ayrılmış­tır; bunlar "Ruh ve Nefis, Kanaat, Boşu yani Gazap [öfke], Sabır, Haset ve Cimrilik, Akıl" dır.

2. Divan: Yunus Emre'nin en önemli eseri Divanadır İçindeki şiirlerin çoğu hece, bir bölüğü da aruz ölçeğiyle yazılmıştır. Sağlığında kendisinin bir divan düzenlediği, "Okuyanlar bu benim divanımı" dize­sinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu asıl nüsha daha bulunamamıştır. Bugün elimizdeki Yunus Emre Divanı, çeşitli yazma dergilerden toplama yoluyla düzenlenmiştir. Eldeki en eski yazmalar XIV. ve XV. yüzyıllara aittir. XV. yüzyılın ikinci yarısından somaki yazmalarda, başka şairlerin şiirleri de Yunus'unkilere karışmağa başlamıştır.

Divanın basılmış nüshaları şunlardır: Divan-ı Âşık Yunus Emre, 1904, 2. bas. 1924

Yunus Emre Divanı, haz. Burhan Toprak, 3 cilt, c.l ve II 1933, c. III 1934; 2. bas. 2 cilt, 1943 Yunus Emre Divanı, haz. Abdülbaki Gölpınarlı, 2 cilt, c. I 1943, c.ll 1948.

 

CEVDET KUDRET, ÖRNEKLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

YUNUS EMRE TÜM ŞİİRLERİ

TASAVVUF HALK ŞİİRİ

KLASİK DÖNEM SUFİ ŞAİRLER

YUNUS EMRE İLAHİ İNCELEMESİ

TASAVVUF ŞİİRLERİ YUNUS EMRE

SON EKLENENLER

Üye Girişi