Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MODERN TİYATRO(YENİ TİYATRO)

Modern tiyatro, Dram ve dram çeşitleriyle müzikli tiyatrolardır. Şimdi bunlar tanımaya çalışalım:

A) DRAM YE ÇEŞİTLERİ;

Victor Hugo'nun öncülük ettiği Romantizm akımıyla tiyatro anlayışında büyük değişikler olmuştur. Es­ki tiyatronun geleneksel kuralcılığının karşısına geçen modern tiyatro anlayışı, insanların, süreli olarak aris­tokrat sınıfın yaşantılarını, aklın düzenlediği davranış­ları trajik sahnelerde seyretmelerini, ya da yaşamın ha­yatın) sadece gülünç taraflarına bakmalarını yeter bul­mamıştır. Yaşamın ağlayan ve gülen taraflarını birlikte sahneye getirmek çabasını göstermiştir. Böylece yaşam, bütün yönleriyle oryaya konmuştur: Keder, umut, se­vinç, kuşku, tasa, facia ve komik davranışlar gibi yaşa­mın türlü biçimleri dram'da bir araya gelmiştir. Bu bakımdan dram'a yaşamın gerçek görüntüsü diyebiliriz.

Dramın konuları, tarihin herhangi bir devrinden seçilebildiği gibi günlük yaşamdan da alınabilir. Eserin kişileri, her sınıf halktan seçilebilir. Trajedinin tersine olarak, çirkin olaylar bile sahneye getirilebilir. Perde sayısı sınırlı değildir. Dilde yücelik aranmaz. Konuyu değerlendiren her söz, anlatıma girebilir. Yani en ince­sinden en kabasına kadar her sözcük, dramın dilidir.

Dramda karakter ve tip bir arada' bulunur. (Dram'ı daha iyi kavrayabilmek için, bu kitabın, Edebî Akımlar bölümündeki Romantizm konusu iyice okunmalıdır).

Dramın çeşitleri şunlardır:

Piyes: Piyes, dramın ciddî ve ağırbaşlı olarak yazılan şekline verilmiş bir addır. Piyeslerde olaylar, sertliklerini kaybederek daha yumuşak bir biçime bürü­nürler. Facialar daha hafif bir şekilde işlenir.

Melodram: Duygulandırıcı ve fazla heyecan ve­ricidir. Eskiden müziki. birlikte temsil edilirdi. Fakat sonraları müzik bırakılmış, sadece sözle temsil edilmeye başlanmıştır.

Feeri: Bu da masalın sahneye gelmiş şeklidir. İnsanlarla birlikte cinler, periler, şeytânlar, devler, me­lekler, cadılar gibi hayalin icat ettiği varlıklar, feerinin sahne kahramanlarıdır.

B) MÜZİKLİ TİYATRO VE ÇEŞİTLERİ:

Modern tiyatronun bir kolu da müzikli tiyatrodur. Müzikli tiyatro, sözleri bestelenmiş tiyatrodur. Bu tiyat­ronun bazı çeşitleri tam olarak, bazdan da yarım, ya da başka karakterde bestelenmiş olur. Bu ayrılıkları bakı­mından müzikli tiyatro dört bölüme ayrılır:

a) Opera:

Opera, bütün sözleri yüksek musiki ile bestelenmiş trajedi ya da dram eseridir. Trajedilerde bir tek sözcük musikisiz söylenmez. Müzikal ve duygusal tiyatronun en sanatlısıdır. Kültürlü insanlara seslenir.

b)Operet:

Sözlerinin bir kısmı müzikli, bir kısmı da müziksiz olan tiyatro eserleridir Müziksiz konuşmalar müzikliler­den daha çoktur. Halka seslenmek için yazdır. Opere­tin melodisi, seyirciler tarafından çabucak kavranılacak ve dillerde tekrar edilecek basitliktedir.

c)Komedi müzikal:

Sözlerinin arasında, müzikli parçalar bulunan vod­vil ya da komedilere komedi müzikal denir.

d)Bale:

Konusunu, musikiye bağlı rasklar, ya da hareket­lerle anlatan tiyatro türüne de bale denir. Balede konuş­ma yoktur.

 


MODERN TÜRK TİYATROSU

  • Türk halkı, Batı modelinde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla bir ölçüde tanışıyordu. Osmanlı sarayı ise yabancı toplulukların gösterilerine büyük önem vermiştir. Batı tiyatrosunu Türk halkından daha önce benimsemiştir.
  • Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması Tanzimat'ta oluşmuştur. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı'nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batı’ya yönelen Osmanlı toplumuna girişi, geleneksel Türk tiyatrosuna bir yandan birçok olumlu katkıda bulunurken, bir yandan da onun çağdaş doğrultuda gelişmesini engellemiştir. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosu da yeni bir yöneliş içine girmiştir. Her şeyden önce tiyatroda yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya başlamışlar, böylece Batı’ya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği başlamıştır. Batı modelinde tiyatronun Türkiye'ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuş, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye başlamışlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaştırma yönünde önemli bir adım atılmıştır. Batı tiyatrosu modelini benimseyen Türk tiyatrosunun gelişimi çok genel bir yaklaşımla iki aşamada incelenebilir: Tanzimat Fermam'nın ilanıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması arasında (1839 - 1923) yer alan hazırlık aşaması ve Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze uzanan gelişme aşaması.

1839 - 1923 DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU

  • Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk önemli adım 1860'ta yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu'yla atılmıştır. 1861'de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868'de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yöneldi. 1870'te Sadrazam Ali Paşa’nın İstanbul'un çeşitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koşuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop'un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncularda yetişti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmet Fehim'dir. Osmanlı Tiyatrosu'nda Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmet Vefık Paşa'nın usta işi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi.
  • Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosu’na yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Bu arada padişahlar da tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecit 1858'de Dolmabahçe Sarayı’nın yakınında bir saray tiyatrosu; tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamit de 1889'da Yıldız Sarayı'nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırdı.
  • Türkiye'de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Mmakyan ve Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan'ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda orta oyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi. Orta oyunu ustalarından Kavuklu Hamdi'nin önderliğinde 1875'te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet'in ilk yıllarına değin yaygın bir biçimde yaşadı. Ayrılmaz öğesi olan kantoyla birlikte İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde ramazan ayında şenlenen Direklerarası’nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü. 
  • Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise 1914'te Darülbedayi'nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan “Afife Jale”de sahneye ilk kez 1920'de Darülbedayi'de çıktı.
  • Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun yazarlığında patlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo'nun, Shakespeare'nin, Moliere'nin oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu Bakımdan Türk dram sanatının İbrahim Şinasi'nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan Şair Evlenmesiyle (1860) başladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi’ydi (1873). 
  • Meşrutiyetken sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik-tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet Dönemi’nde de sürdüren Musahipzade Celal'in Batı’nın töre komedisi geleneği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir.

 

1923’TEN GÜNÜMÜZE (CUMHURİYET DÖNEMİ) TÜRK TİYATROSU

  • Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse 03nın yazarlığının gelişmesi Bakımından önemli atılmalara sahne oldu.
  • Tiyatroyu Türkiye'de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul'dan geldi.
  • 1927'de Darülbedayi'nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme,
  • Oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.
  • Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi'nin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941 'de Tatbikat Sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949'da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.
  • 1950'den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi Bakımından önemli adlımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları; Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye'nin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip oldu.
  • Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960'larda büyük bir artış görüldü. Etkinliklerini 1960'lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir.
  • Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, orta oyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu.
  • 1970'lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamadı.
  • 1980'lerin ortalarından bu yana İstanbul'daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdi.
  • Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet Dönemi’nde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modem Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı'sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirdi. Türk yazarlığında Cumhuriyet’in ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürdü.
  • 1950'lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aşamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aşamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriştiler. 1960'lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye getirildi. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler.
  • 1960'larm sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya başlandı. Sermet Çağan'ın, Brecht'in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı “Ayak Bacak Fabrikası (1964)”, bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği oldu. Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960'larda Haldun Taner'den geldi. Ahmet Kutsi Tecer'in 1940'larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı “Köşebaşı” oyununun ardından, 1950'lerde ve 1960'ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964'te Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Keşanlı Ali Destanı”yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu.
  • 1970'lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu.
  • Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel romanlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunları, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman'ın, aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı'nın ve “Asiye Nasıl Kurtulur?” oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören 'in ürünleridir.
  • 1980'lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950'lerden ya da 1960'lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970'lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu'nun, yapıtlarıyla 1980'lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi.