Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (1896-1901)

 

Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.

Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir. Adından da anlaşılacağı gibi önceleri “fen” konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).

Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılan “Edebiyat-ı Cedide” (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.

Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesinin II. Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.

 

Servet-i Fünûn’da Şiir

  • Abdülhak Hamit'in şekilde yaptığı yeniliği daha da genişletirler Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima" gibi nazım türlerini alırlar. Müstezad (serbest nazım)yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına çıkarlar.
  • Türk şiiri nazım şekilleri bakımında modernleşir. Türkçeyi aruza uygularlar.Tevfik Fikret oldukça başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat için denenir, büyük ilgi görür.
  • Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden yararlanılır. Konunun yapısına uygun, aruzun değişik kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin).
  • Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi benimsenir; kafiye, ahenk unsuru olarak eli alınır.
  • Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar. Bütün güzelliğine önem verirler.
  • Şiirde anjambmanlar (şiirde cümledeki anlamın bir dizede bitmeyip sonraki dizelere geçmesi, kayması, sarkması) kullanarak, şiiri nesre yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar uzattıkları olur.
  • Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat ve allı hayatı başlıca temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde dikkat çekici boyutlardadır.
  • Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı duygusallık ve yeni hayâl dünyası kurma eğilimi, onları ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat konusuna ağırlık verir.
  • Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler, yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâlleri şiire sokarlar.
  • Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire resim ve mûsikî girer. Ses ve ahenk şiire egemen olur (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir mûsikî dili görülür. Şiire dış mûsikî (yani vezin ve şekil kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü kuvvetli şiir) egemendir. Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar.
  • Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp peşindedirler.
  • Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı semen fem" (yasemin renkli saat). Fransızca " neige d'or " karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb...
  • Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet'in ilanıyla (1908) sosyal meselelere yönelir (Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Süleyman Nazif...)
  • Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol oynar; şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.

Servet-i Fünun Şiiri Biçim Özellikleri

NAZIM BİRİMİ:

  • En küçük nazım birimi dizedir. Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan beyti kullanmışlardır.

ÖLÇÜ: 

  • Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamışlardır
  • Hece ölçüsü yalnızca Tevfik Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.

UYAK TÜRÜ: Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı" yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir.

DİL ve ÜSLUP:

  • Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile, Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır.

NAZIM ŞEKİLLERİ:

  • Nazım şekillerinde pek çok değişiklik yapılmıştır
  • Divan edebiyatı nazım şekilleri tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının "sone" ve "terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma" nazım biçimleri kullanılmıştır.
  • "Mensur şiir" örneklerine ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır.

 

Servet-i Fünun Şiiri İçerik Özellikleri

  • "Sanat için sanat" ilkesi benimsenmiştir.
  • Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır.
  • Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele alınmamıştır.
  • En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa görüntüleri, karamsarlık, düş kırıklıkları, ölüm.
  • Nazım nesre yaklaştırılmıştır.
  • Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir.
  • Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır.
  • Şiirde musikiye önem verilmiştir.
  • Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde kıvranmaları şiirlerine yansımıştır.
  • Yalnızca Tevfik Fikret "toplum için sanat" ilkesine bağlı, sosyal içerikli şiirler yazmıştır. 

 

Serveti Fünûn Şiirinde Kullanılan Nazım Şekilleri

  • Servet-i Fünûn şairleri, Batı'dan yeni nazım biçimleri alarak, eskileri tümüyle bırakmışlardır. Onların kullandığı yeni nazım biçimlerinin genel özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
  • Bir nazım biçimi, değişik sayıda dizesi olan bentlerden oluşabilir. 
  • Anlam yönünden bentler arasında sıkı bir bağ vardır ve bentlerin yeri değişmez. Bu da şiirde konu birliğinin ve plan düşüncesinin olduğunu gösterir. Ayrıca her şiirin, konuyla ilgili bir adı vardır.
  • Şiirde konu birliğinin sağlanmasıyla, şiirin sonunda adını söylemesi yersiz olacağından, şairin mahlası bulunmaz.
  • Yeni Türk şiirinde, nazım birimi beyit ya da dörtlük değil, dizedir.
  •  Şiirler "Sanat, sanat içindir." anlayışını yansıtır.
  • Bu anlayış, ilk kez Servet-i Fünûn şairlerince Batı edebiyatının etkisiyle Türk edebiyatına sokulmuştur.

 

Servet-i Fünûncuların Kullandığı Nazım Biçimleri:

1. DİVAN EDEBİYATINDAN ALIP GELİŞTİRDİKLERİ 

    Serbest Müstezat

2. BATI EDEBİYATINDAN ALDIKLARI ŞEKİLLER

    Sone

    Triyole

    Terzarima

    Balad

3. KENDİ GELİŞTİRDİKLERİ ŞEKİLLER

 

Sone

  • Özel bir uyak düzeni olan nazım şeklidir.
  • Genel olarak "kısa şiir, türkü" anlamına gelir.
  • İki dörtlük ve iki üçlükten oluşur.
  • Kafiye örgüsü, "abab, abba, ccd, eed" biçimindedir.
  • İlk dörtlük "abba" biçiminde de olabilir.
  • Türk edebiyatında birçok şair sone tarzı şiirler yazmıştır. Ayrıca Batılı şairlerden sone çevirileri de yapılmıştır.

 

Sone Örneği:

Dağılır yele karşı altın saçları

Uçuşurdu bin bir büklüm içinde.

Bir hoş ışık vardı gözlerinde

Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.

 

Bir iyilik sarardı yüzünü bazan

Bilmem, belki bana öyle gelirdi.

Ben, o sevdadan can atan deli

Nasıl yanıp tutuşmazdım o zaman.

 

Yürüdü mü yerden kurtulurdu sanki

Melekler öyle yürüse gerek. Sözleri

Bir başka türlüydü insan sözlerinden.

 

Gökte bir ruhtu o,bir canlı güneşti.

Öyle gördüm ben; öyle değilmiş şimdi.

Yay gevşemiş, ne çıkar,yara gitmez gönülden.

Francesco PETRARCA

Çeviren: Sabahattin EYUBOĞLU

 

Terzarima

  • İtalyan edebiyatına özgü bir nazım şeklidir.
  • Üçer mısralık bentlerle kurulur.
  • Bent sayısı sınırsızdır.
  • Tek bir mısra ile sona erer.
  • Kafiye örgüsü, "aba, bcb, cdc, d" biçimindedir.
  • Dante, "İlahi Komedya"sını bu nazım şekliyle yazmıştır.
  • Terzarima, sone kadar yaygın değildir.
  • Tevfik Fikret'in "Şerhayin" adlı şiiri edebiyatımızdaki tek terzarima örneğidir.

 

Terzerima Örneği:

GİZ

Bu kadar uzak mıydı

Git git bitmiyor yol

Görünmüyor dağın ardı

 

Oysa bilmem kaç yıl

Bu yollardan yürünmüş

Şimdi sanki bir masal

 

Bu dilsiz dağ ve taş

Nerde saklar kuşları

Hangi gizle sarmaş dolaş

 

Anlamak zor susuşları.

Ahmet Telli

 

Triyole

  • On mısralı bir nazım şeklidir.
  • Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir.
  • Kafiye şeması, "ab, aaaa, bbbb" biçimindedir.

Triyole Örneği:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var, 

Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher?

 

Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr 

Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr: 

Niçin? ben anlamadım kimden etsem istifsâr? 

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var!

 

Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter 

Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber 

Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler, 

Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher? 

 

Serbest Müstezat

  • Aruz ölçüsünün klasik kalıplarının bozulmasıyla oluşmuş bir nazım şeklidir.
  • Serbest müstezatta aynı anda birden çok aruz kalıbı bir arada bulunur.
  • Fransız şairlerinin özgür biçimde yazdıkları şiirlerden etkilenen Servet-i Fünun şairleri serbest müstezatı oluşturmuşlardır.
  • Serbest müstezatın başarılı örneklerini Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin ve Ahmet Haşim vermiştir.

 

Serbest Müstezat Örneği:

KIŞ

Yine kış,

Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,

Yine yollarda serseri dolaşan

Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)Tehi kalan ovalar

Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla

Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,

Ne giden,

Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)

Mütemadî sürüklenir bir uzak

Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış

Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış

Ahmet Hâşim

 

Mensur Şiir

Türk edebiyatında mensur şiir sınırları içinde değerlendirilebilecek ilk denemeleri Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Celal ve Mustafa Reşit kaleme almıştır. Bunları “Aşkımın Mezarı” başlıklı denemesiyle Halit Ziya, izlemiştir. Sanatçının yazarlık hayatının ilk yıllarında Tercüman-ı Hakikat‘te gönderdiği bu metin, gazetede Muallim Naci‘nin “Mezarda aşk aramak, ölüye can aramaya benzer.” eleştirisiyle birlikte yayımlanır. Bu eleştiriye çok üzülmekle beraber mensur şiir çalışmalarını sürdüren Halit Ziya, Recaizade Mahmut Ekrem‘in de teşvikiyle çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı bu tür şiirlerini “Mensur Şiirler (1891) ve “Mezardan Sesler” (1891) adlı kitaplarında bir araya getirir.

Bu eserler mensur şiirin edebiyatımızdaki ilk olgun örnekleri sayılır. Halit Ziya’dan sonra “Siyah İnciler” adlı eseriyle Mehmet Rauf türün en ünlü örneklerinden birini verir. Bu iki ismi, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler. II. Meşrutiyet sonrasında ise Halide Edip, Yakup Kadri, Emin Bülent, Selahattin Enis, Tahsin Nahit de bu alanda eser verir.

Recaizade Mahmut Ekrem‘in “nesr-i muhayyel” dediği bu şiir türüne geçmişte “nesr-i şairane”, “mensure”gibi karşılıklar bulunmuştur. “Mensur şiir” adı, ilk defa 1886’da Halit Ziya’nın Hizmet gazetesinde yazdığı ve daha sonra “Mensur Şiirler” başlığıyla topladığı örneklerle karşımıza çıkmıştır. Servetifünun ve Meşrutiyet yıllarında bu adlandırma yaygınlık kazanmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise “mensur şiir” adlandırmasının yanı sıra “şairane nesir”, “şiirsel düz yazı”, “düz yazı-şiir”, “düz yazısal şiir” gibi çeşitli karşılıklar kullanılmış ya da önerilmiştir.

 

 

Mensur şiirin başlıca özellikleri:

 

  • Belli bir başlığı olan, başka bir türün parçası olmayan, bağımsız, bütünlük taşıyan metinlerdir.
  • Kısalıklarına karşın anlamca yoğun metinlerdir.
  • Şiirdeki arayıştan doğmuş olmakla birlikte düz yazı nitelikleri ağır basar.
  • Bireysel duygulanmaların ifade edildiği lirik, şairane ürünlerdir.
  • İç ahenk öğelerine önem verilmiştir.
  • Betimleme ve çözümleme öğelerine geniş yer verilmiştir.
  • Uzun cümlelerin daha çok kullanıldığı görülür.
  • Ünlemlere, seslenişlere sık sık başvurulur.

 

 İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI


Servet-i Fünûn Hikâye ve Roman

Servetifünun Döneminde Hikâye

Tanzimat edebiyatı boyunca romanın gölgesinde kalan hikâye, Servetifünun sanatçıları önem vermiş ve teknik yönü sağlam hikâyeler ortaya çıkarmıştır. Bu dönem hikâye ve romanında etkili olan iki edebî akım ise realizm ve natüralizmdir.

Batıdaki edebî gelişmeleri günü gününe takip eden Servetifünun sanatçıları, o dönemde öne çıkan realizm ve natüralizm akımlarından etkilenmiş ve eserlerini bu akımlara göre oluşturmuştur. Tanzimat döneminde başlayan ilk hikâye örneklerindeki teknik kusur ve sosyal amaç bu dönem hikâyelerinde görülmez. Edebî topluluk olarak kendilerine sanatsal hedefler koyan Servetifünun sanatçıları ilk olarak Tanzimat hikâyesinin hatalarına düşmeyerek bu türde modern kısa hikâyenin başarılı örneklerini vermişlerdir.

Servetifünun Hikâyesinin Özellikleri

  • Bu dönem sanatçıları, diğer edebî türlerde olduğu gibi Fransız edebiyatını örnek almışlardır.
  • Daha önce önemsenmeyen teknik bu dönemde konunun da önüne geçmiş ve sanatçılar hikâyenin yapı unsurlarının uyumuna dikkat etmişlerdir. Daha çok bireysel konularda hikâyeler yazmışlardır.
  • Bu dönemde yazılan hikâyeler genellikle İstanbul’da geçer. Bunda sanatçıların İstanbul’da yaşamalarının etkisi vardır. Sanatçılar, bazı hikâyelerinde de Anadolu’yu mekân olarak seçmişlerdir.
  • Genellikle üst tabakadan seçtikleri kahramanları eserlerinde işlemişlerdir.
  • Hikâyelerde hem çevre tasviri hem de kahramanların ruh tahlilleri önemlidir. Bunda etkilendikleri edebî akımların tesiri vardır. Etkilenilen realizm akımından dolayı çevre tasvirlerinde gerçeklik duygusu uyandırmaya özen gösterirler.
  • Dil, diğer edebî türlerde olduğu gibi ağırdır, sanatçıların çoğu topluluk dağıldıktan sonra eserlerini sadeleştirmiştir.
  • Bu dönem hikâyelerinde hem durum hem de olay hikâyesi örneklerine rastlanır.

 

Servetifünun Döneminde Roman

O döneme kadar teknik olarak kusurlu olan Türk romanı Servetifünun Edebiyatında özellikle de Halit Ziya’yla birlikte artık teknik kusurlardan arınır. Halit Ziya, Türk romanını ele aldığında Ahmet Mithat’ın ve onun izinden gidenlerin olaya ve maceraya dayanan, faydacılık amacı güden, özentisiz bir üslupla yazılmış, sağlam bir teknikten yoksun eserleri vardı. Halit Ziya bu basit ve özentisiz romancılığa son vermiş ve kahramanların ihtiras ve duygularını tahlil etmeyi, onları kendi içinde göstermeyi esas alarak sanatkârane bir üslupla Batılı anlamda romanlar yazmıştır.

 

Mai ve Siyah (Halit Ziya Uşaklıgil): Halit Ziya’nın bu eseri aynı zamanda Batılı anlamda Türk romanının da başlangıcıdır. Eserde roman kahramanı Ahmet Cemil’in kişiliğinde Babıâli’de basın hayatında yok olup giden sanatçılar anlatılmaktadır. Bu karakter, aynı zamanda Servetifünun sanatçısını da temsil eder. Bu bakış açısında kendi içinde bir objektiflik ve realistlik göze çarpar. “Mai ve Siyah” dönemin bütün toplumsal sorunlarını gündeme getiren bir roman olmuştur. Yazar bu romanda neslinin şair idealini ele alır, o zamanki sanat ve basın dünyasını yer yer çok gerçekçi çizgilerle tasvir eder. Bu tasvirlerde insanların duyguları çok güzel işlenmiştir. Roman, aşırı duygusal ve romantik bir eserdir.

 

Aşk-ı Memnu (Halit Ziya Uşaklıgil): Halit Ziya’nın bir diğer önemli eseri olan bu romanda dönemin eğlence anlayışı ve ahlaki çöküntüsü tüm gerçekliğiyle ortaya konulur. Roman ilk önce 1899 – 1900 yılları arasında Servet-i Fünun dergisinde yayımlanır. Bu romanda sanatının doruk noktasına çıkan Hal it Ziya, roman kahramanlarını kendi yaşadıkları çevreyle birlikte verir. Roman, toplumu yansıtmak yerine o toplum içindeki bireyleri toplumdan bağımsız olarak ele alır.

 

Eylül (Mehmet Rauf): Servetifünun Edebiyatının bir diğer önemli romancısı olan Mehmet Rauf’a ait olan Eylül, aynı zamanda edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman örneğidir. Eser, Servetifünun romanlarının aksine dil estetiği ve ifade ahengini, hayatın gerçekliğine karşılık gelecek yalın bir dilde bulur.

Bu üç eser, hem Servetifünun Edebiyatının roman anlayışını hem de bu dönem romancılarının hayata bakış açısını yansıtmaktadır.

 

Servetifünun Romanının Özellikleri

  • Bu dönemde yazılan romanlar, şiirde olduğu gibi karamsar bir bakış açısıyla oluşmuştur. Eserler genellikle kötü sonla biter. Bu durum sanatçıların etkilendiği Fransız edebiyatından ve dönemin siyasal durumundan kaynaklanmaktadır.
  • Servetifünun Dönemi romancıları Tanzimatçılardan farklı olarak sosyal konuları işlememişler, eserlerini bireysel konularda yazmışlardır.
  • Tanzimat romanında teknik kusur olarak sayılan, “olay akışını kesip okuyucuya bilgi verme, yazarın kişiliğini yansıtması ve iyi kötü ayrımı” Servetifünun romanında görülmez.
  • Bu dönem romanında hikâyede olduğu gibi realizm ve natüralizm akımları etkilidir.
  • Romanlarda mekân olarak İstanbul kullanılmış ve kahramanlar halktan değil de genellikle aydın kesimden seçilmiştir.
  • Bu dönem romancıları yaşadıkları çağı yansıtırken okuyucularına nasihat vermeye veya onları yönlendirmeye çalışmazlar. Tarafsız bir şekilde olay örgüsünü ve kahramanları anlatarak kararı okuyucuya bırakırlar.
  • Romanlarda Türkçenin kurallarına ve söz dizimine uymayıp yeni anlatım olanakları aramışlardır. Bunun sonucu olarak da şiirde olduğu gibi konuşma dilinden uzak ağır bir dil ortaya çıkmıştır.

 

Servet-i Fünun döneminde anlatmaya bağlı edebi metinlerin genel özellikleri şunlardır:

  • Roman ve hikâyede teknik bakımdan Batı seviyesine bu dönemde ulaşılmıştır.
  • Konu ve karakter seçimine dikkat edilmiş, psikolojik tahlillere yer verilmiştir.
  • Roman ve hikâyelerde bireysel konular işlenmiştir: Aşk, dram, hayal kırıklıkları, aile içi ilişkiler…
  • Çevre tasvirlerinde ayrıntılara girilmiş, mekân olarak İstanbul dışına çıkılmamıştır.
  • Kahramanlar eğitimli, aydın, zengin, konaklarda yaşayan kişilerden seçilmiş, ait oldukları sınıfa göre konuşturulmuştur.
  • Roman ve hikâyelerde Arapça ve Farsçanın ağırlıkta olduğu süslü, söz diziminde değişikliklere gidilen uzun ve kesik cümlelerin kullanıldığı bir dil söz konusudur.
  • Roman ve hikâyede realizm ve natüralizm akımlarından etkilenilmiştir.
  • Hikâyeler Maupassant tarzına (olay hikâyesi) uygundur.
  • Bu dönemde durum hikâyesi yazılmamıştır.
  • Teknik bakımdan başarılı ve olgun hikâyeler yazılmıştır.
  • Hikâyelerde mekân tasvirleri gerçeklik duygusu uyandırır.
  • Romanlarda gözlem önemli bir yer tutar.
  • Romanların süslü ve ağır bir dili vardır.
  • Romanlara konu olan olaylar İstanbul’da geçer.

 

 İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI


SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI

 

TEVFİK FİKRET(1867-1915)

Şiir türünde eserler vermiş bir sanatçıdır. Servet-i Fünun Edebiyatı’nın öncülerindendir. Servet-i Fünun şiirinin de en büyük temsilcisidir. 1901’e kadar yazdığı şiirlerde “Sanat, sanat içindir.” anlayışı hakimdir. Bu tarihten sonra, bilhassa ikinci meşrutiyetten sonra, yazdığı şiirlerde “toplum için sanat” görüşünü benimsediği görülür. Bu dönemde yazdığı şiirler, Batılılaşmayı savunan, teknolojinin üstünlüklerinden faydalanmanın gerekliliğini anlatan ve toplumumuzdaki sosyal bozuklukları konu alan didaktik(öğretici) şiirlerdir. Aruzu ustalıkla kullanan şair, şiiri nesre yaklaştırmış, şiirin konu alanını genişletmiş ve mısraları kırarak serbest müstezadı şiirimize yerleştirmiştir. Şair, Parnasizm’den etkilenmiştir.

Tevfik Fikret’in aruzla yazdığı şiirlerde dil oldukça ağırdır; fakat hayatının sonuna doğru hece ölçüsüyle yazdığı ve “Şermin” adlı kitapta topladığı çocuk şiirlerinde kullandığı dil konuşulan Türkçedir.

 

  Eserleri:

  1.   Rubab-ı Şikeste:Bu kitapta bulunan şiirler Servet-i Fünun döneminde sanat için sanat   görüşüyle yazdığı şiirler bulunmaktadır.Önceki şiirlerinde Recaizade ve Abdülhak Hamit’in etkileri görülür ancak daha sonraki şiirlerinde kendi üslubunu yakalamıştır.
  2.   Haluk’un Defteri:Bu kitapta oğlu Haluk’un kişiliğinde istediği neslin özelliklerini,onlara verdiği öğütleri anlatmıştır.Buradaki şiirler sanat için sanat görüşünden toplum için sanat görüşüne doğru yönelmektedir. Şiirleri sosyal bir endişe ile de yazılmış olsa biçimdeki özeni ve mükemmelliği hiçbir zaman kaybetmemiştir.
  3.   Rubabın Cevabı: Bu kitap Tevfik Fikret’in toplumcu ve vatan şiirlerinin olgun ve güçlü örneklerinin olduğu kitaptır.Vatanın kötü yöneticiler elinde çektiği sıkıntıları eleştirel bir  üslupla anlattığı  ve bu durum karşısında şairin umudunu yitirmediği görülüyor.
  4.   Şermin:Hayatının son dönemlerinde çocuklar için yazdığı bir kitaptır ve bu kitap hece ölçüsüyle yazılmıştır.

• Tevfik Fikret hiç roman ve tiyatro yazmamıştır.

  İstanbul’u anlattığı  SİS şiiri İstanbul’u kötüleyen karamsar bir şiirdir.  Doksan Beşe Doğru ve Tarih-i Kadim  önemli şiirlerindendir.

  Toplumcu görüşle yazdığı ve memleketin Batı medeniyeti seviyesine gelmesini istediği şiirleri; Haluk’un Vedası(Annesi ölmüş bir kızı anlatır)Tarih-i Kadim (M.Akif buna karşılık bir eser yazmıştır) Sis, Haluk’un Amentüsü

 

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)

Servet-i Fünun şiirinin Fikret’ten sonra ikinci büyük şairidir. Nesir alanında da eserler vermiştir. Ömrü boyunca “Sanat, sanat içindir.” İlkesine bağlı kalmış, eserlerinde sosyal konulara yer vermeyip bireysel konuları, duygu ve düşünceleri işlemiştir.

Sembolizm’in edebiyatımızdaki ilk temsilcisidir. Fakat Sembolizm’i iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. Dili ağır, anlatımı süslüdür. Soneleri ve aruzla yazdığı serbest müstezatları eski dilbilgisi kaidelerini, dil ve söyleyiş mantığını hiçe sayan sıfatlar ve tamlamalarla doludur. Şiirlerinde o güne kadar duyulmamış teşbih, mecaz ve istiarelere yer vermiştir. En basit olayları ve varlıkları şiire sokmuş, onlara yeni ifadeler kazandırmak, onları sembolleştirmek için yeni kelimeler bulma lüzumu hissetmiş, böylece Arapça, Farsça sözlükleri tarayıp ahenkli sözcükleri seçmiş; onları şiirlerinde kullanmıştır.

Nesir sahasında da kudretli eserler vermiştir. Fakat Tevfik fikret’in yaptığı gibi şiiri nesre yaklaştırmamıştır. Nesirlerinde kullandığı dil, şiirlerine göre daha sadedir. Anlatımı ise akıcı ve güzeldir. Cenap Şahabettin hiçbir yazısını topluma yol göstermek amacıyla yazmamıştır.

Eserleri :

Şiir : Tamat, Cenap Şahabettin’in Şiirleri

Nesir : Hac Yolunda, Avrupa Mektupları(gezi yazısı), Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh(makale), Tiryaki Sözleri(özdeyişler)

Tiyatro : Yalan, Körebe

 

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945)

Servet-i Fünun Edebiyatı’nın nesir ustasıdır. Her türde eserler vermesine rağmen romancılığı ve hikayeciliğiyle tanınır. Edebiyatımızda teknik bakımdan başarıl ıilk roman örneklerini Halit Ziya vermiştir. Bu yönüyle Cumhuriyet öncesi Türk Edebiyatı’nın en büyük romancısıdır. romanlarındaki dil, Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır. Arapça-Farsça sıfatlar, tamlamalar çokça kullanılır. Buna karşın hikayelerinde kullandığı dil oldukça sadedir. Yazar sonraları edebiyatımızda görülen sadeleşme akımına katılmış eserler-ini gözden geçirerek sadeleştirmiştir.

Romanlarındaki konuları ve kahramanları aydın çevreden seçmiş, hikayelerinde ise halka inmiş, halkı anlatmıştır. Eserlerini Realist ve Natüralist bir tutumla yazmış, edebiyatımızda gerçekçiliğin en önemli öncülerinden sayılmıştır. Gözleme dayanan tasvirlerini eseri süslemede bir malzeme değil, olaylar ve kişileri daha iyi anlatmanın bir aracı olarak görmüştür.

Eserleri :

Şiir : Mezardan Sesler, Mensur Şiirler

Roman : Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Nemide, Sefile, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Kırık Hayatlar

Hikaye : Aşka Dair, Kadın Pençesi, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı…

Hatıra : Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Acı Bir Hikaye

Tiyatro : Füruzan, Kabus, Fare

  • Aşk-ı Memnu : Genç ve hastalıklı karısını kaybeden Adnan Bey 50 yaşında olmasına rağmen genç ve güzel Bihter Hanım’la evlenmiştir. Bu hatanın sonucu ortaya acı sonuçlar çıkmıştır. Bihter ile yeğen Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır. Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur. Bunun üzerine Bihter intihar eder.
  • Mai ve Siyah : bu eserde şair ruhlu olan ve sonradan şiir yazmaya başlayan Ahmet Cemil’in yaşadıkları anlatılır. Ahmet cemil’in hayalleri, ümitleri hiç gerçekleşmez.

 

MEHMET RAUF( 1875-1931)

Servet-i Fünun romanında  Halit Ziya’dan sonra gelen en önemli kişidir. Eserlerinde insan psikolojisini abartmadan, doğal akışı içinde incelemeye çalışır. Halit Ziya’nın etkisinden uzun müddet kurtulamayan sanatçı, eserlerinde Halit Ziya’ya göre sade; fakat zayıf bir Türkçe kullanmıştır. Genellikle aşk, kadın ve ihtiras maceralarını konu alan eserler yazmıştır. Hikaye, roman ve tiyatro 

türünde eserler veren Mehmet Rauf’un en başarılı eseri Eylül’dür. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılan Eylül, dil örgüsü bakımından zayıf olmasına rağmen Servet-i Fünun Edebiyatı’nın sayılı eserlerinden biri kabul edilir.

Eserleri :

Roman : Eylül, Böğürtlen, Ferda-i Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Halas

Hikaye : İntizar, Aşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Hanımlar Arasında

Tiyatro : Cidal, Pençe, Sansar, Yağmurdan Doluya

Mensur Şiir: Siyah İnciler

Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra Boğaz’da aldıkları bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım eder. Necip, Suat’a ilgi duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip çıkan yangında ölür.

 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)

Eserlerini realist biçimde iç ve dış gözlemlerine dayanarak yazar. Hikaye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışındaki eserlerinde süs ve yapmacıklıktan kaçınır, sade bir üslup kullanır. Türkçenin sadeleşmesinde önemli bir role sahip olan yazar zamanının hemen her tartışmasına katılmıştır.

Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.

Eserleri 

Roman : Nadide, Hayal İçinde

Eleştiri : Kavgalarım

Anı : Edebi Hatıralar, Malta Adasında, Meşrutiyet Hatıraları

Hikaye : Hayat-ı Muhayyel, Niçin Aldatırlarmış

 

SÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)

Nesri şiirinden daha kuvvetli olan sanatçı duyguları yönünden Namık Kemal’e benzer. Türklüğe hayran bir toplumcu olan S.Nazif İstanbul’un işgali üzerine “Kara Bir Gün”  adlı makalesiyle sert bir çıkış yapar.

Eserleri :  Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(şiir); Batarya ile Ateş, Malta Geceleri(şiir-düzyazı); Çal Çoban Çal(makale)

 

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927)

İlk öykülerini ağır bir dille yazan sanatçı Milli Edebiyat’ın doğmasıyla o görüşte eserler ortaya koymaya başlamış, Türkçülük düşüncesini desteklemiştir.

Eserleri : Haristan ve Gülistan, Çağlayan(öykü); Gönül Hanım(roman)

 

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944)

Çağdaş Türk Edebiyatı’nın büyük romancılarındandır. “Sanat, toplum içindir.” ilkesine bağlı kalarak, yazı masasını sokakla birleştirmeyi bilmiştir. Eserlerinde İstanbul’u özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini tüm yalınlığı ile sunmayı başarmış bir yazardır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Seçtiği tipleri, kendi dilleriyle konuşturur. Kenar mahallelerdeki kadınları onların duygu ve düşüncelerini kendi ağızlarından vermeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi’de Natüralizm’in izleri görülür.

Eserleri :

Roman : Şık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet, Metres, Mürebbiye, Şıpsevdi, Gulyabani, Tesadüf, Cadı, Efsuncu Baba.

Hikaye : Kadınlar Vaizi, Gönül Ticareti, Namusla Açıklık Meselesi.

Oyun : Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar.

  • Şık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya yönelir. Madam Potiş adınla ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha sonra roman Şöhret Bey’in Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları anlatır.
  • Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı düşük ahlaklı bir kadını eve getirir. Kadın evin içinde Dehri Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini yoldan çıkarır.
  • Şıpsevdi : Romanın kahramanı olan Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Maddi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri olan Kasım Efendi’nin damadı olmak ister. Meftun kendine büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım Efendi, Meftun’u tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını Meftun’un üzerine yıkar. Meftun, daha sonra mirasa konabilmek için Kasım Efendi’nin ölümünü bekler.
  • Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi İstanbul’da hayatı alt-üst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır. Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir konferansta kadın doğduğuna üzülen birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip hayalen bu kıza aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte, okumuş, kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir.

 

 

AHMET RASİM (1864-1932)

Anı, fıkra ve makale yazarlığıyla tanınmış bir gazetecidir. Şiir ve öykülerinde pek başarılı değildir. Eski İstanbul yaşamını ve insanlarını konuşma dili ve İstanbul ağzını ustalıkla kullanarak anı ve fıkralarında işlemiştir.

Eserleri : Gecelerim, Falaka(anı); Şehir Mektupları, Gülüp Ağladıklarım, Cidd ü Mizah, Eşkal-i Zaman(fıkra); Muharrir  Bu Ya, Ramazan Sohbetleri(söyleşi).

 İLGİLİ İÇERİK

EDEBİYAT-I CEDİDE (SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI)

Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATININ OLUŞUMU

11.SERVET-İ FÜNUN'DA ŞİİR

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI BULMACA

11.SINIF SERVET-İ FUNUN ŞİİRİ SLAYTI

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI

SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI