Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

Servet-i Fünûn döneminde şairler “parnasizm” ve “sembolizm” akımlarının etkisinde kalarak şiir yazmışlardır. Şimdi, Servet-i Fünûncuların etkisinde kaldığı bu akımları inceleyelim.

Parnasizm

“Parnasos”, Yunan mitolojisinde, esin perilerinin bulunduğuna inanılan bir dağın adıdır. Parnasizm, 1866’da “Çağdaş Parnas” adlı bir şiir dergisinde toplanan ve “parnasyen” denen topluluğun geliştirdiği bir şiir akımıdır. Fransa’da ortaya çıkmıştır. Kurucusu Gautier’dir. Bu akıma bağlı sanatçılar, romantizm akımının dışladığı Yunan-Latin kültürüne dönmüşlerdir. Bu akım, edebiyattaki realizm (gerçekçilik) akımının şiire yansıması olarak kabul edilir. Hatta parnasizmin, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluştuğu söylenebilir.

  • Bu akıma bağlı sanatçılar, “Sanat, sanat içindir.” görüşünü benimsemişlerdir. Şiirde yararlılık değil, güzellik aramışlardır. Estetiği ön plana çıkarmışlardır. Biçim, söyleyiş güzelliğine ve dilin kusursuzluğuna önem vermişlerdir.
  • Parnasizm, romantizme tepki olarak doğduğu için, bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir.
  • Şiirlerini bireycilikten ve coşkusallıktan uzak kalarak, yetkinliğe, salt güzele ulaşacak biçimde kaleme almışlardır.
  • Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görmüşlerdir. Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutmuşlardır. Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır. Sözcüklerin bir arada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir.
  • Parnasyenler, şiirlerinde dış dünyayı yansıtmışlardır. Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünmüşlerdir.
  • Felsefeyle ilgili düşünceler, bilimsel ve teknik konular bu akımla şiire girmiştir.
  • Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konular arasındadır.
  • Parnasyenler Yunan mitolojisine büyük hayranlık duyarlar Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır.
  • Parnasyenler şiirlerinde daha çok “sone” nazım biçimini kullanmışlardır.
  • Türk edebiyatında ise parnasizmin etkileri en çok, Tevfik Fikret’te görülmektedir.

  Bu akımın Batıdaki başlıca temsilcileri

Theophile Gautier 

Theodore de Banville 

François Coppee 

Jose-Maria de Heredia 

Leconte de Lisle 

Sully Prodhomme


 

Sembolizm (Simgecilik)

19. yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Fransız şairi Baudelaire tarafından kurulmuştur. Sembolizmin bildirgesi, 1886 yılında Figaro gazetesinde yayımlanmıştır. Bu akım, 20. yüzyıl edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir.

19. yüzyılda, realizm ve natüralizm akımlarının etkisiyle edebiyatta gerçekçi bir ortam oluşmuştur. Bu dönemde gerçekçilikte aşırıya gidilmesi, bilimsel ilerlemelerin ve yeni buluşların insanoğlunun beklentilerini karşılayamaması, Fransa’da 1870 bozgununun yaşanması, genç kuşaklarda bir karamsarlığa yol açmıştır. Bu bunalımlı ortamdan çıkmak için toplumsal ve siyasal alanda yeni arayışlar başlamıştır. Bu arayışların sanata da yansıması olmuş ve sembolizm akımı doğmuştur.

  • Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı. Onlar için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi. Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Hem gerçeği yansıtan hem de gerçeğin sınırlarını aşmayı amaçlayan bir sanat anlayışı geliştirmişlerdir.
  • Sembolistlere göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirir.
  • Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır. Duygu ve heyecanları sembolik kelimelerin müziksel özellikleriyle yansıtmaya çalışmışlardır.
  • Parnasizmde dış gerçek önemliyken sembolizmde insanın iç dünyası önemlidir. Sembolistler okurun duygularına sembollerle seslenmeyi ve insanın hayal gücünü harekete geçirmeyi amaçlamışlardır. Şiiri, açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabet havasından kurtarmayı, şiirle insan yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi düşünmüşlerdir.
  • Sembolizmde şiirin yorumu okuyucuya bırakılmış, değişik yorumlar yaratan şiirin mükemmel olduğu savunulmuştur.
  • Sembolistler, şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müzikaliteyi şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Şiirin düşüncelere değil, duygulara seslenmesi gerektiğini; çünkü şiirin bir şey anlatmak için yazılmadığını savunmuşlardır.
  • Sembolistlere göre şiirde anlam kapalı olmalıdır ve şiiri herkes kendince yorumlayabilmelidir. Sembolistlerde sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapalılığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
  • Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
  • Sembolizmde, durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm şiirin başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli öğesi durumundadır.
  • Parnasyenlerin genellikle “sone” nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok, “serbest nazım” biçimlerine yönelmişlerdir.
  • Baudelaire ve Rimbaud, sembolizmin hazırlayıcısı olarak kabul edilir. Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin’dir. Onun “Elhan-ı Şita” adlı şiiri bu akımın etkisiyle yazılmıştır.

Sembolizm’in Batı’daki başlıca temsilcileri şunlardır:

  • Charles Baudelaire 
  • Arthur Rimbaud 
  • Stephane Mallarme 
  • Paul Marie Verlaine 
  • Paul Valery 
  • Edgar Allan Poe
  • Aleksandr Sergeyeviç Puşkin    (1821-1867)