Gönlüm neşe dolu, dağlara tırmanmağa başladım. Çok geçmeden, çamları göklere kadar yükselen bir orman ülkesine girdim, bu çamlar içimi her bakımdan saygı ile dolduruyordu.
(...) Sincaplar çam dallarına tırmanıyor, aşağıda da çok parlak tüylü geyikler dolaşıyordu. Böyle sevimli bir hayvanı görürüm de akıllı uslu insanların onu nasıl öldürebileceğini bir türlü anlayamam.
Güneşin altın ışıkları çam ağaçlarının sık, koyu yeşil yaprakları arasında tatlı ve neşeli süzülüyordu. Ağaç kökleri tabiî merdiven basamakları gibiydi. Her tarafta kabarık yosun sedirleri vardı. Taşlar kadifeden minderler gibi, bir kadem yüksekliğinde güzel yosunlarla örtülmüştü. Tatlı bir serinlik. Rüyada duyulur gibi bir pınar şırıltısı... Yer yer, suyun, taşların altında gümüş parlaklığıyla nasıl sızdığı, çıplak ağaç köklerini, kayaları nasıl yıkadığı görülüyordu. İnsan tabiatta olup bitenlere şöyle bir eğilip kulak verse, nebatların esrarlı oluş hikâyesini, dağlardaki kalbin sessiz atışını işitir.
Su, bazı yerlerde, taşların arasından köklerin dibinden daha kuvvetle fışkırıyor, ufak çağlayanlar yapıyor. Oralarda oturmak ne hoş. Dört taraftan harikulade güzel sesler geliyor; kuşlar, kavuşma isteğiyle zaman zaman şarkılar söylüyorlar. Ağaçlar, bin bir kızın dilinden fısıldaşıyor. Garip dağ çiçekleri, bin bir kızın gözü ile bize bakıyor, biçim biçim acayip yapraklarını bize doğru uzatıyorlar.
Güneşin neşeli ışıklan oynaşıyor. Otlar, birbirlerine uslu uslu peri masalları anlatıyorlar. Her şey tılsımlanmış gibi, etraf gittikçe daha esrarlı bir masal dünyası hâlini alıyor...
(...) Brocken oteline giriş bende tuhaf, masallarda duyulanlara benzer bir his uyandırdı. Çamların kayalıkların arasında, insan tek başına, uzun bir dağ yolculuğu yaptıktan sonra, kendini birdenbire, bulutlar içinde bir evde buluveriyor. Şehirler, dağlar, ormanlar, hepsi ayağınızın altında ve şimdi, yükseklerde, garip şekilde bir araya toplanmış, çeşit çeşit yabancılardan meydana gelmiş bir insan topluluğuna rastlarsınız. Böyle yerlerde âdet olduğu üzre, kalabalık sizi, beklenen bir dostuymuşsunuz gibi yarı merak, yarı lâkaytlıkla karşılar.
(H. Heine. Seyahat Tabloları, Cilt:, Türkçesi: P, N. Boratav)