Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

KULAĞINA KÜPE OLSUN - ERDAL ARSLAN

“Tren geliyoooor...”
“Koşun tren geliiyooorrr...”

Raşit'in bu söylerini Raşit'ten daha da çok hatırlıyorum şu sıralar. Aslında sadece bu sözler ile tanıdım ben onu ve bu sözler ile oldu vedası.

Ben... Bugün Galata köprüsünden ilk kez geçecek olan tramvayın vatmanıyım. Bu mesleği seçmemin en önemli sebebi, Raşit olmuştur.

Yıllar önce.. Altmışlı yılların sonunu anımsıyorum şimdi. Eminönü'nde kalan tek tük döküntü gecekondularda yaşayan çocuklardık o sıralar. Raşit'in evi bizimkinden üç dört sokak ötedeydi. Bu sayede ise bizden önce hep onun haberi olurdu trenlerden. Aslında tramvaylardan... Sırf tramvayların arkasına takılmaya bazen biz de giderdik. Günde sekiz on tane geçen tramvayların saatlerini bile ezberlemiştik. En az bir kere de olsa o tramvayların peşine takılmadan rahat etmezdik.

Raşit evinin önündeki basamakta oturup Sultanahmet’ten gelen tramvayın gürültüsünü beklerdi. Tıs tın gelen tramvayın kütürtüsü kendinden önce uğrardı mahallemize ve Raşit, o zaman, bayır üstü koşuverirdi.

“Koşunnn. Tren geliyor..”

Bazen anasının terliklerini geçirirdi ayağına, bazen da yalınayak.. Öyle bir koşardı ki, değil tramvay, gürültüsü bile gelemezdi ondan önce... Bir gün tökezleyip yuvarlanacak diye ödümüz kopardı ama Raşit'i bu sevinçten alıkoyamazdık.

Tren geldi mi, Raşit önde biz arkada takılıp giderdik ardı sıra. Bazen galata köprüsünü geçerdik, bazen de daha ileri, Dolmabahçe’ye kadar.

Vatmanlar bizim bu haylazlığımızı görmezden geliyor, onlar da tramvayın ortası kara aynasından bakıp eğleniyorlardı bizle. Ben önceleri bu durumdan çok hoşnut görünsem de sonraları rahatsız olmaya başlamıştım. Çünkü biz tramvayın arkasına asılıp giderden arkamızdan arabalar gelirdi. Ayağımız takılsa, düşüp bir arabanın altında kalmamız kesindi...

Bu macera ben gibi birçoğunu da rahatsız etmiş olacak ki zabıta memurları tayin oldu. Hatta bir keresinde Raşit'in kulağından tutan zabıta memuru onunla birlikte gazeteye haber olmuştu. Resmini hâlâ saklarım... O sıralar ne havası olmuştu... “Gasteye çıktım. Meşhur oldum” diye.. Ama resmin üzerindeki yazı hiç de meşhur olunacak bir türden değildi. Resmin üzerinde koca harflerle Kulağına küpe olsun yazılıydı. Olmadı...

*

Bir gün yine Raşit'in evinin önünde On bir otuz tramvayının gelmesini bekliyorduk. Biz diğerleri ile oyuna tutuşmuş oynarken birden Raşit'in kulakları kabardı... Trenin geleceği yöne baktı. Biz de kulaklarımızı dikip o yöne kilitlendik.

Saat On bir yirmi idi ve tramvay her zamankinden erken gelmişti. Raşit bizleri unutup her zamanki gibi avaz avaz bağırmaya başladı.

“Tren geliyooorrr.. Koşun tren geelliiiyoooor.”

Raşit önde biz arkada koşturmaya başladık. Her zamanki gibi ilk tutunan o oldu ve biz ardı sıra koşturmaya devam ettik. Birkaçı çabuk kesildi ve yolu yarıda bıraktılar. Ben Galata Köprüsüne kadar koşturmaya devam ettim. Raşit arkasına bakıyor, hem sevinç hem gururla avaz avaz bağırıyordu...

“Uuuuuu trene ilk ben bindim heyyy”

Bu sözleri ile kendini kutlayan Raşit beni de kıskançlıktan öldürüyordu. Çok gitmeden, bir anda bana dönüp “hadi ulen çitlembik koş, tutarım ben seni, az daha gayret” deyip yüreklendirdi. Ama benim nefesim kesiliyordu ve koşamıyordum. Raşit bana bakıp gelemeyeceğimi anlayınca da heyecanına kaldığı yerden devam ediyordu. Nasıl olmasın? Koca tramvayın asıl sahibi olmuştu.

Ben köprünün tırabzanlarına tutunup hızlı hızlı soluk alıp verirken tramvay da köprünün sonuna yaklaşmıştı. Uzun uzadıya giden tramvayın ardından bakarken başım zonklamaya başladı. Ama benim derdim kendimde değil köprünün üzerini saran telaştaydı. Tramvayın ardından giden arabaların hepsi birden duruvermişti. Hatta hızını kesemeyen birkaçının lastik yakan gıcırtısı kulaklarımı tırmalamıştı. O heyecan ve korkuyla birden eve koştum. İçeri girip hemen yatağıma yattım. Gözlerim, gözlerim dolmuş ağlıyordum. Korku ve telaştan ne yapacağımı bilemeden o geceyi öylece geçiriverdim.

Ertesi gün korkum ve heyecanım geçmişti olacak ki yine istasyona doğru gittim. Saat On bir yirmi oldu ancak tramvay gelmedi. On bir otuzda, yine gelmedi... On bir kırkta da gelmedi...

İşte Yirmi dokuz yıl sonra, Raşit'in öldüğü yerde, tekrar sefere başlayan tramvayın ilk vatmanı benim. Artık Raşit gibi, ben gibi tramvayların ardından koşan çocuklar da yok. O zevk de o heyecan da tıpkı Raşit gibi tüm çocukları terk edip gitmişti...


Erdal Arslan
(Yarım Kalan Öyküler adlı kitabından)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Erdal Arslan’ın Hayatı:
1988 Yılında Mersin’in Erdemli İlçesinde dünyaya geldi. İlk ve Orta öğrenimini İstanbul'da gördü. Trakya Üniversitesinde önlisans ve Anadolu Üniversitesinde lisans eğitimini tamamladı. Üniversite öğrenimi sırasında Tiyatro ile ilgilendi. Mezuniyetinden sonra bazı özel kurumlarda muhasebe ve İdari işler bölümlerinde görev yaptı. Kısa bir dönem Fibabanka ve Vakıfbank’ta Memur olarak çalıştı. 2014 Yılında Devlet Memuru olarak Tekirdağ Kapaklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne atandı. Görev yaptığı sırada Özlem Önler ile hayatlarını birleştiren yazar, 2015 yılından beri İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde görev yapmaktadır.

Yayınladığı ve katkıda bulunduğu kitaplar:
- Sen Çeyrek Ben Yarım - Öykü&şiir
- Elveda Çocukluğum – Uzun Öykü
- Dil İşçileri Edebiyat Antolojisi (4 Öykü)
– Cümle Mühendisleri Edebiyat Antolojisi (1 Öykü)
– Yarım Kalan Öyküler