Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ÇALDIRAN – ELŞEN İSMAİL

 

1. BÖLÜM

"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)

YAZAR: ELŞEN İSMAİL


K a r a k t e r l e r:

ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***

MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***

TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı

*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***

HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 

Bölüm karakterleri: “Kutsal Kardeşlik” üyeleri, Arap örgütçüler, Fars militanlar…


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…


*** *** ***

(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=SZCCT2jauF8

1514. Ağustos ayı… ÇALDIRAN düzü… Oldukça sıcak bir havada her iki Türk devletinin – Osmanlı ve Safevi imparatorluğunun korku bilmez, kahraman askerleri bir birinden yüz metrelerce aralıkta dizilmekteler. Orduların arka tarafında her iki devletin hükümdarları ve diğer yöneticilerinin sembolik makamı – çadırlar kurulmuştur. Her iki taraf oldukça tedirgin ve heyecanlıdırlar. Askerlerin yüzünden rahatsızlık ifadesi okunuyor. Belli ki kimse kendi iradesiyle savaşmak istemiyor… Böyle bir durumda Osmanlı tarafta Yavuz Sultan Selim kendi çadırında sakin bir görünüşle tahtında oturmaktadır. Yanında Hersekli Ahmet Paşa var. Konuşmasalar da bir birine sual dolu bakışlarla bakmaktalar. Sultan sakinliğini koruyup heyecanını gizlemeye çalışıyor. Birkaç saniye sonra Ahmet Paşa Sultanın ondan sormak istediğini bulmuş yüz ifadesiyle konuşmaya çalışırken içeri Malkoçoğlu Turali Bey girer. O çok telaşlı ve heyecanlıdır.

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: (hafifçe baş eğdikten sonra) Şah İsmail ordunun tam önüne çıktı, Sultanım!

Sultan ve Ahmet Paşa merakla önce Malkoçoğlu’na, sonra bir birine bakarlar. Birkaç saniye sonra Sultan Selim oldukça heyecanlı adımlarla çadırından çıkar ve yanındaki askerlerin birinden dürbün alarak karşı tarafa bakar. Karşıda Şah İsmail’in kendi ordusunun önünde atla yürüdüğü ve ihtişamlı duruşuyla dikkat çektiği gözükür. Bir anda Şah sanki Sultanın ona baktığını duyar gibi olur ve karşı tarafa dönerek uzaktan Sultana doğru bakar. Sultan onun korkusuz bakışlarından tedirgin olur…


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=VAZsf8mTfyk

1501. FİLİSTİN. Eski bir kilise... Gece saatleri. Etrafta tıpkı korku filmlerindeki gibi bir sessizlik ve insanı tedirgin edecek bir ruh hali mevcut. Uzaklardan gelen baykuş ve kurt sesleri haricinde bu köyde kimse gözükmüyor. Sadece sessizlik ve gecenin korkunç karanlığı… Bir süre sonra bir birinin ardınca, sırayla üç atlı geliyor kilisenin karşısına. Atlıların her biri rahip görünümü alan siyah kapşon giymiş ve gecenin karanlığında korkunç bir görüntü yaratıyor… Her kes attan indikten sonra içeri giriyor… Sonuncu kişi içeri girerken kafasındaki siyah kapüşonu indirir... İçeri girdiği anda boynunda eski bir örgüt olan “Haşhaşilerin” damgasını görürüz… Kilisenin iç görünümü dıştan daha korkutucudur. Çünkü artık dağılmış ve kullanılamaz haldedir. Kişiler burada rahat bir alan bulup yüz yüze dayanıp sırayla yüzlerindeki beyaz maskeleri indiriyorlar. Artık yaşlanmış üç sakallı adam görürüz. Adamlar konuşmaya başladığı zaman aksanlarından ve konuşma tarzlarından birinin Avrupalı, öbürünün Arap, diğerininse Fars olduğu anlaşılıyor…

AVRUPALI: (ahkâm kesen ve ağır ses tonuyla) kaç yıl oldu. Ama amacımıza daha ulaşamadık. Osmanlıyla Azerbaycan’ı bir birine düşman edemedik. Yıllar önce Hasan Padişah ve Sultan Mehmeti kısa dönem de olsa, bir birine karşı savaşa sevk ede bilmiştik. Amacımız iki Türk devletinden herhangi birinin yıkılışını sağlamak ve tahta sizleri oturtmak idi. Ancak Azerbaycan Akkoyunlu devleti ve Osmanlı sulh ettiler. Böylece planlarımız da çöktü... Son yıllarda zayıflayan Akkoyunlu devletini yıkmak için iç kargaşalar, isyanlar çıkartarak şehzadelerin bir birini yıkmaya çalışmasını sağlaya bilsek de, yeni bir Türk devletinin yaranacağını maalesef öngöremedik. Şimdi Tebriz, yani Azerbaycan tahtı yeni bir Türk devletinin başkenti olmuş durumda. Şimdi neler yapabileceğimizi konuşmak için sizleri topladım. Hadi buna bir çözüm bulun. Eğer bulamaz iseniz sizlerle çalışmayı durdurup “Kutsal Kardeşlik” örgütüne diğer milletlerin soylarıyla devam edeceğiz. Ve sizler bir daha asla kendi devletinizi kuramadan tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gideceksiniz.

Arap ve Fars tedirgin halde bir birine bakarak Avrupalıya dönerler.

FARS: (heyecanlı) Efendimiz, zatı alinizin ne demek istediğini gayet iyi anladık, fakat biz Farslar Sasanilerin yıkılışından bu yana size hizmet etmekteyiz ve 600 yıldan fazla bir zamandır kendi devletimizi kura bilmek için Türklerle mücadele ediyoruz. Gel gör ki, Şeyh Safi-nin torunları bizleri tam 300 yıl öne geçtiler. Asırlar önce Selçuklu Türk devletini güçlü bir örgüt vasıtasıyla yıkmayı başarsak da, Safevilerin bizden de gizli ve güçlü bir teşkilata sahip ola bileceğini hesaplayamadık. Ancak size söz veriyoruz. Bu iş asla burada kalmayacak. (sinirle yumruğunu sıkar) Safevileri alt etmek için, Azerbaycan’ı ele geçirmek için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Yeter ki, siz bizden vaz geçmeyiniz, efendim. (yakalık yapar ve sırıtır)

Avrupalı karşındakilere bakarak gülümser.

AVRUPALI: (parmağıyla tehdit edermişçesine işaret yapar) Azerbaycan tahtı bizim için büyük önem taşıyor. Bunu asla unutmayınız!

Her üçü bir birine bakarak düşünür…


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=2X16HWbr87A

1504. ARABİSTAN. Eski bir cami… Gece saatleri… Camide 3 kişi karşılıklı oturmuş konuşuyorlar… Adamlardan birinin sağ elinin iç tarafında Arapça bir isim yazılmıştır. Bu isim eski Emevi sülalesinden Yezit bin Muaviye`nin ismidir…

ÖNCÜ ARAP: atamıza ant olsun ki, yıllardır Osmanlı tahtını ele geçirmek için her şeyi yaptık, ama maalesef Türkçü bir düşünceye malik Osmanlı Hanedanı saraya, devlet işlerine ve diğer yönetimle ilgili meselelerde bize itimat etmiyorlar. Zaman zaman İslam’ı, dini meseleleri öne çekip Halifelik kartımızı kullansak da, istediğimizi yapamıyoruz. Çünkü Halifeyi korumak bahanesiyle tüm kontrolü ele alan Türk soylu Memlükler bize her zaman mani oluyor. Onun için yapıp edip Mümlükler`le Osmanlıyı düşman etmeliyiz. Fars kardeşlerimizin vasıtasıyla da Safeviler Osmanlıya düşman olacak! Böylece İstanbul tahtını ele geçirmek için bize fırsat yaranacak!

İKİNCİ ARAP: (pis pis sırıtır) çok güzel plan. Ama düşünüyorum ki, gelecekte bu savaşları tarihe yanlış lanse ede bilmemiz için de işler görmeliyiz!

ÖNCÜ ARAP: ne mesela?

İKİNCİ ARAP: Arap tayfaları arasında mezhep kavgalarını Türklere tebliğ etmemiz ve yazılacak savaş tarihlerinde “Şii - Sünni” çatışması yaratmalıyız.

ÜÇÜNCÜ ARAP: eski Romanın taktiği – “parçala hükmet!” gibi yani?

İKİNCİ ARAP: evet, tam da öyle!

Her üçü bakışarak sırıtır.

ÖNCÜ ARAP: o zaman Osmanlıda bu işi biz üstlenelim. Safevilerde ise Fars kardeşlerimiz bize yardım etsin!

Sinsi bakışlarla devam ederler…


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=SJdCf-qlivY

1508. ŞİRAZ… Bir eski konakta üç Fars militanı görüşür…

ÖNCÜ FARS: yıllar önce Filistin’de aldığımız kararlar azar azar hayata geçmektedir. Şahın hızla toprak büyütme siyasetini ele alarak, saraya sızamasak da, bazı devlet dairelerinde adamlarımızı yerleştire bildik. Şimdilik Tebriz dışında olsak da, Şah İsmail’in iç ve dış politikasını izleye bilmemiz için her anı gözlüyoruz. Buna İslam’ın siyasileştirilmesi, Şiiliğin propagandası ve Fars dilinin ülkede hakim olmasına çalışmamız dahildir. Ancak maalesef Türklerin her konuda milliyetçi tutumu planlarımızın hayata geçmesini biraz geciktiriyor. Safevi `nin Türklüğü Azerbaycan’ın her yerinde bütünleşmiş durumda. Bir tek kuzeyde – Şirvanşahların bünyesinde kendi varlığımızı koruya biliyoruz. Ama elimizi çabuk tutmazsak korkarım Şah İsmail orayı da fetheder ve Farsların Azerbaycan’la bağlı tüm planları suya düşer.

İKİNCİ FARS: ne yapmamızı öneriyorsunuz?

ÖNCÜ FARS: dini ve devlet meseleleriyle bağlı işlerimizi çabuklaştırmalıyız. Osmanlıyla Azerbaycan’ın arasını açmanın yollarını bulmalıyız. Şiiler, Aleviler, Bektaşiler, Şafiler ve diğerlerini Sünnilerle düşman ede bilmek için yalan yanlış malumatları imparatorluğun her yerine yaymalıyız. Özellikle edebiyat yeniden ele alınmalı ki, biliyorsunuz Şah İsmail’in devlet kurmasıyla edebiyat da tamamen Türkleşti. Asırlar önce milliyetçi Türk olan Nizami bile farsça yazsa da, Şah İsmail ve onu seven tüm şairler Türkçe yazarak hızla Fars dilini edebiyattan uzaklaştırmaktalar. Unutmayınız ki, bir milletin geleceği her şeyden çok onun diline bağlıdır. Biz Türklerin dilini sıkıştıramazsak, onlar bizi tamamen yok edecekler.


*** *** ***

1510. HORASAN. MERV… Safevi ve Şeybani orduları karşı karşıya gelmektedir…

*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=XWH_tVFwCZA

FİLİSTİN. Eski kilise… Avrupalı, Arap ve Farsın görüşü…

AVRUPALI: Şah İsmail Şeybaniler`le savaştayken Osmanlıyla ilişkileri çok sıcak tutuyor. Yıllardır casuslarımız vasıtasıyla her şeyi izlemeğe çalışıyoruz. Sultan Beyazıt’la mektuplaşmalarında Şah`ın ona hürmet ve saygı anlamında “benim şanlı babam” diye seslenişi, sürekli ona pahalı hediyeler gönderişi o demektir ki, isteklerimiz hayata geçmiyor. Ben size yıllar önce dedim “elini çabuk tutmazsanız, tercihlerimi değişirim” diye, ama görünen o ki, sizler beni hiç ciddiye almamışsınız.

FARS: asla öyle bir şey yok, efendimiz. Örgütlerimiz her gün çalışmaktadır. İster dini, isterse milli meselelerde kaos yaratmaya çalışıyoruz. Ama ne yapalım ki, Türklerin bir birine olan sevgisi her şeyden güçlü.

AVRUPALI: beni ilgilendirmiyor. Hâkimiyet istiyorsanız başarılı olmak zorundasınız. Gerekiyorsa, her iki imparatorluğun topraklarında yaşayan küçük halkları da işe katınız.

Arap ve Fars bir süre düşünürler, sonra meseleyi anlayıp sırıtırlar.

FARS: öyle bir şey yapacağız ki, bundan 500 yıl sonra bile Türkler direkt bizimle değil, bize çalışan küçük etnik gruplarla savaşacak!

AVRUPALI: Osmanlının doğusunda, Safevilerin batısında yaşayan halklara yeni devlet kura bilme hayali kazandırın. Ve çekilin izleyin. Onlar sizin için her şeyi hazır hale getirecekler.

ARAP: bu arada biz de dini meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getireceğiz. Tek Azerbaycan’la Rumeli’nde değil, tüm Türk diyarlarında mezhep çatışmalarını körükleyeceğiz. Türklere imamlar arasında seçim yapmak için yeni savaşlar sunacağız. Arap dininin ve kültürünün dini çerçeveden çıkıp ailevi meselelere de sıçramasını sağlayacağız. Yıllar sonra “ezan Türkçe mi, Arapça mı okunmalı?!” diye kargaşaya düşen Türkler hep bir birilerini yiyecekler. Bizler de türlü bahanelerle onları yöneteceğiz.

Her üçü sırıtır.


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=4yS3O4oz7U4

1512. VATİKAN. PAPALIK. Papa ve Venedik kralı görüşür…

VENEDİK KRALI: (pis-pis sırıtarak) her şey tamam! Başlıyoruz!

PAPA: (kendine has sinsi bakışlarıyla) yıllar önce başlamamış mıydık mı zaten?!

Sırıtırlar.

VENEDİK KRALI: (ciddileşiyor) talimatınız üzere, Sultan Selimin yanına elçilerimizi gönderdik. Babasıyla savaşmamıza rağmen onunla sulh etmek ve bundan sonra dost ola bileceğimizi belirttik. Ayrıca Portekizleri de Safevileri tongaya düşürmek için tahrik ettik ve sizin emrinizi de vurguladık. Böylece onlar Şah İsmail’i yıllarca bekleterek onun ateşli silah almasına engel olacak ve bu bahaneyle Hint okyanusuna çıkışımızı sağlayacak Hürmüz limanını tutacaklar.

PAPA: peki Şah ısrar ederse, ne olacak?

VENEDİK KRALI: (sırıtır) ne olacak, eski savaşlar da kullandığımız ve artık yararsız hale gelmiş silahları vereceğiz.

PAPA: (sırıtır) biz onun dedesi Hasan Padişahı da böyle kandırmıştık değil mi?

VENEDİK KRALI: (sırıtır) evet, neticede ne Osmanlı, ne de Akkoyunlular tam zafer elde edemedi.

Gülümseyerek devam ederler.

PAPA: Osmanlı – Safevi sınırındaki aşiretlerden bizimle çalışmaya razı olan var mı?

VENEDİK KRALI: (üzgün yüz ifadesiyle suratı değişir) daha değil, ama…

PAPA: (biraz düşündükten sonra) o zaman zorlamayın. Türkler baskıya geldiği zaman birleşiyorlar.

VENEDİK KRALI: peki ne yapalım?

PAPA: onları hükümetleriyle ve bir birileriyle düşman ede bilmek için konular bulun. Doğuda sürekli isyanlar çıkartın! Ve Şahın oraya müdahalesini sağlayın. Aynı zamanda Sultanın da dikkatini hep aynı yerlere çekin ki, etrafındaki adamları kontrol edemez hale gelsin ve biz kolaylıkla kendi adamlarımızı yerleştire bilelim.

VENEDİK KRALI: anladım, efendim.

PAPA: eğer bu iki Türk savaşmazsa, birleşip tüm Avrupa’yı yakarlar! Ve eski Roma toprakları Atillanın devrinde olduğu gibi yeniden Türklerin kontrolüne geçer. (sinirli) Bizans’ın intikamını Türklerden elbet alacağız! Hem de onları bir birine kırdırarak!


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=xFdOWeMBLIw

İSTANBUL. TOPKAPI SARAYI… Yavuz Sultan Selim tahtında oturmuş sert bakışlarıyla dikkat çekerek düşünüyordur. Bu zaman sadrazam Koca Mustafa Paşa baş eğerek Sultanın huzuruna çıkar…

KOCA MUSTAFA PAŞA: Sultanım! Doğu illerimizde maalesef bazı sorunlar bulunmaktadır. Ve korkarım biz yetişmez isek, Şah oraya müdahale edecek.

Yavuz Sultan Selim Şahın ismini duyar duymaz tüm dikkatini Mustafa Paşaya verir.

YAVUZ SULTAN SELİM: nedir sorunlar?

KOCA MUSTAFA PAŞA: (heyecanla) konuşuluyor ki, bazı sancakbeylerimizin emri altında çalışan memurlar sizin tahta yeni çıkmanızı ve devletimizin payitahttaki işlerinin artmasını fırsat bilerek yolsuzluk ve rüşvete el atmış durumda.

Sultan Selim sinirlenir.

KOCA MUSTAFA PAŞA: (irkilir, ama devam eder) o memurlardan rahatsız olan halkımızın kızgınlığını fırsat bilen bazı işgüzarlar da her şeyi isyana dönüştürmeye çalışıyorlar.

Biraz sonra Sultanın sinirlendiğini ve elini belindeki kılıca doğru götürdüğünü görürüz.

YAVUZ SULTAN SELİM: (sinirli olsa da temkinini korumaya çalışıyor) mesele iyice araştırılsın! Halkımıza ve devletimize düşmanlık yapanlar her kim ise derhal bulunsun! Ve vakit geldiğinde kanunlarımıza uygun olarak cezalandırılsın.

Mustafa Paşa baş eğerek çıkar. Sultan Selim Şah İsmail hakkında düşünüyor.

YAVUZ SULTAN SELİM: (düşünceli) acaba bu olaylarda senin parmağın var mıdır, Şah?!


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=l3Ht25fJoYM

AZERBAYCANIN GÜNEYİ. SAVALAN DAĞI. Dağın yamacına doğru bir mağara… Mağaranın önünde 2 kişi görüşür… Biraz sonra mağaranın içerisinden bir Şaman çıkar. Beraberinde bir iriyarılı Bozkurt…

İLK GELEN KİŞİ: bize yol göster, Ulu Şaman. Ne yapalım? Devletlerimiz savaşa sürükleniyor.

Şaman bir süre derin bakışlarıyla bakarak düşünür ve sonra Bozkurda eliyle bir işaret yapar. Kurt göğe doğru bakarak ulur ve sonda konuşmaya başlar.

BOZKURT: her şeyden haberim var! Sizin buraya neden geldiğinizi ve ne yapacağımızı da biliyorum! Merak etmeyin, her şey olacağına varır. (göklere bakar) Yüce Gök Tanrı birliğimize kut versin!

Onun son sözlerini diğerleri yüksek sesle tekrarladıktan sonra Şaman ve Bozkurt mağaraya dönerler. Gelen kişiler de onların ardınca…


*** *** ***

Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=QdSUje42CF8

TEBRİZ. ŞAH SARAYI. Şah İsmail Safevi tahtında oturmuş büyük şair ve halk ozanı olan Fuzulinin yeni bir şiirini okumaktayken bir saray hizmetçisi huzuruna çıkar, Şahın izniyle konuşur ve ona konuğunun geldiğini söyler. Şah çok sevinerek onu gönderir ve şiiri kenara koyup bekler. Bir süre sonra konuk gelir, Şah derhal tahtından inerek, güler yüzle konuğunu karşılar. Kucaklaşarak diğer bir odaya geçerler. Burası sarayın diğer yerlerine benzemez. Sırlı bir yapısı olan odada karşılıklı otururlar. Konuk elini açarak kalbine koyar ve yalnızca Şahın duya bileceği bir kelimeyi söyler. Bu zaman o kişinin sağ elinin orta parmağında mavi renkli kaşı olan bir yüzüğü görürüz… Şah onun dediği sözü tekrarladıktan sonra sual dolu bakışlarla bakar.

ŞAH İSMAİL: bu savaşın olmaması için ne yapabiliriz, Şeyh`im?

Bakışırlar. Karşı taraf sabırla gülümsüyordur…


*** *** ***

1. BÖLÜMÜN SONU.

 


 

ÇALDIRAN - 2. BÖLÜM

"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)

YAZAR: ELŞEN İSMAİL


K a r a k t e r l e r:

ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan



*** *** ***

MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş



*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi
 
AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***



HÜSEYİN BEY ŞAMLI -  Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı)  (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN  - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı



*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI



Bölüm karakterleri:

MUHAMMED ŞEYBANİ HAN – Özbek Hanı, Şeybaniler Devletinin hükümdarı



*** *** ***



Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…


*** *** ***

(Okurken film tadı almak istiyorsanız,  her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz.  )


*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/JJarX9Gj1gE?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7

TEBRİZ. ŞAH SARAYI. Şah İsmail Safevi tahtında oturmuş büyük şair ve halk ozanı olan Fuzulinin bir şiirini okumaktadır.

ŞAH İSMAİL: Can verme sakın aşka, aşk afeti candır,
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır.

Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an,
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır.

Her ebrulu güzel elinde bir hançeri hunriz,
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

Yahşi görünür yüzleri güzellerin amma,
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır.

Aşk içre azap olduğu bilirim kim,
Her kimse ki âşıktır işi ahu figandır.

Yad etme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var,
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.

Şah şiiri bitirdikten sonra bir noktaya manalı-manalı bakar ve bu arada bir saray hizmetçisi huzuruna çıkar, Şahın izniyle konuşur ve ona konuğunun geldiğini söyler. Şah çok sevinerek onu gönderir ve şiiri kenara koyup bekler. Bir süre sonra konuk gelir, Şah derhal tahtından inerek, güler yüzle konuğunu karşılar. Kucaklaşarak selamlaşırlar ve diğer bir odaya geçerler. Burası sarayın diğer yerlerine benzemez. Sırlı bir yapısı olan odada karşılıklı otururlar. Konuk (Şeyh) elini açarak kalbine koyar ve yalnızca Şahın duya bileceği bir kelimeyi söyler.

ŞEYH: (temkinle) Şah Şahtır, benim Özüm!

ŞAH İSMAİL: (aynı tarzda tekrarlamaya çalışır) Şah Şahtır, Yüce Şeyhim!

ŞEYH: (ruhani tarzda ellerini göğe doğru kaldırarak) Gök Tanrı da Şahtır, benim Özüm!

ŞAH İSMAİL: (aynı tarzda tekrarlamaya çalışır) Gök Tanrı da Şahtır, Yüce Şeyhim!

Sonra güler yüzle önce bir birine bakarlar, daha sonra bir birinin ellerinden ve yüzlerinden öperler. En son Şah Şeyhin mavi kaşlı yüzüğünden, Şeyh de şahın eteğinden öper.

ŞEYH: (temkinle ve sabırla) binyıllardır aynı yolu gidiyoruz. Fakat öyle görünüyor ki, galiba bu kez düşman yolumuzu bozguna uğratmaya muvaffak olmaya yakın.

ŞAH İSMAİL: (meraklı ve tedirgin) neden öyle söylüyorsunuz, Şeyhim?

ŞEYH: (kızgın yüz ifadesiyle) düşmanlara çalışan içimizdeki “yılanlar” durmadan kendi siyasetlerini ülke ve halk içinde uygulamaya çalışıyorlar. Batıda Sünnilik, Doğuda Şiilik tebliğ ediliyor. Hâlbuki yüzyıllardır ne Batı, ne Doğu mezhep, tarikat, din ayırmadan bir biriyle kardeşçe geçinip gitmektedir.

ŞAH İSMAİL: (derin bir hüzünle) farkındayım! Yıllardır bu diyara ait olmayan şeyler yalan yanlış konularla tebliğ edilmeye başladı. Sırf o yüzden ben bu devleti kurdum: bize ait olmayanlarla halkımız kirlenmesin diye, ama…

Şeyh Şahın çok üzüldüğünün farkına varır ve gülümsemeye çalışır. Şah sual dolu bakışlarla bakar.

ŞAH İSMAİL: bu savaşın olmaması için ne yapabiliriz, Şeyh`im?

Bakışırlar. Karşı taraf sabırla gülümsüyordur.

ŞEYH: birçok şey yapabiliriz. (ciddileşir) Ama korkarım yıllar önceki gibi yine geç kalmış olalım.  

ŞAH İSMAİL: nasıl yani, Şeyhim?

ŞEYH: dün gece bir rüya gördüm. Kara bir yılan boğazıma sarılmış beni boğuyordu…

Şah hayretler içinde Şeyhi dinler.

ŞEYH: çırpınarak elinden kurtulmaya çalıştım. Fakat bir süre başarı elde edemedim.

Şeyh uzun bir süre susar.

ŞAH İSMAİL: (merakla) ee, sonra?

ŞEYH: (derin bakışlarla) içimizdeki hainler ve onların sahipleri bizim zayıf yerlerimizi iyi biliyor, evlat. Nasıl ve hangi nedenlerle savaşa bileceğimizi, nelere teamül edemeyeceğimizi, nasıl dağılacağımızı…

ŞAH İSMAİL: (sabırsızca) peki bir çıkış yolu yok mudur?

ŞEYH: (derin bakışlarla) var! Ama bu kez mesele bir birimizle savaşıp savaşmayacağımız değil! Eğer yüzyıllar sonra torunlarımızın bizi tarih kitaplarında övgü ve saygı ile okumasını, anmasını istiyorsak, o zaman içimizi sarmış bu hainleri, yılan kılıklı düşmanları bertaraf etmeliyiz. Bunun için de ne gerekiyorsa yapacağız. Ocağımız, teşkilatımız bu yönde derin çalışmalara başladı bile…

ŞAH İSMAİL: (fikirli) şimdi anlıyorum, zamanında Muhammed Şeybani Hanla da beni onlar düşman etmişti.

Şeyh onaylayıcı bakışlarla Şaha bakar.



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/UMpEC97VtKE?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


1510. TEBRİZ. ŞAH SARAYI… Şah İsmail odasında bir mektup yazıyordur.

Mektup: Ey, Türkistan Hakanı, Ulu Başbuğ Cengiz Han torunu Muhammed Şeybani Han, yazdığım mektubu oku ve anla, ben de Türküm, sen de Türk’sün! Ben de Atamız Oğuzun torunuyum, sen de. Her ikimiz Turan Hakanı Timur’un da gittiği yolu devam ediyoruz. Sen Türkistan’da, ben Horasan ve Azerbaycan’da hüküm sahibiyiz! Fakat nedendir bilinmez aynı idealler için savaşmamıza rağmen kılıçlarımız düşmanlara değil, bir birine doğrulmuş durumda. Eminim işin bu raddeye gelmesinde hain ellerin parmağı var! Senden son kez bir kardeşin olarak rica ediyorum, gel şu kavgayı kenara koyalım ve iki aynı soyun, aynı kanın – Oğuz Hanın devamcısı gibi birleşerek çözelim her şeyi! - Turanın yüzüğünün kaşı - Azerbaycan mülkünün sahibi, Kızılbaş Devletinin hükümdarı, Türk soyu Safevi Hanedanının temsilcisi, Hakan Şah İsmail Safevi…



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/Xt2R5JHtflQ?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


SEMERKANT. ŞEYBANİ HANIN SARAYI… Han tahtında oturmuş, bir Safevi elçisi karşısında diz çökmüş, diğer tarafta Hanın bir adamı elçinin getirdiği  -  Şahın yazdığı mektubu okumaktadır.

Mektup: Ey, kendini bilmez, Töreden, Elden uzak olan, Türkistan’ın varlığına yakışmayan “han” , bilmeni isterim ki, senin tehditkâr ve işgalci davranışların bana sökmez. Sen ki Turan Hakanı Timur’un da gittiği yola hakaretsin! Sen ezelden Türkistan’a da, Horasan da, hatta Azerbaycan’a düşman kesilmiş melun kimsesin! Yıllardır Doğu sınırlarımızda yaptığın rezaleti, zulmü, kepazeliği duyar dururuz. Fakat kendimizi seninle aynı kefeye koymamamızdandır ki, hala o rezil kafan pis bedeninin üzerinde duruyor. Seni son kez ikaz ediyorum, akılını başına topla ve gel elimi, eteğimi öp! Belki bana biat etmen karşılığında seni affeder ve Safevi Hanedanının Doğu illerinden birine “bey” olarak atarım. Aksi taktirde oraya gelir, taşı taş üzerinde bırakmaz, senin soyunu Türkistan topraklarından silerim! - Turanın yüzüğünün kaşı - Azerbaycan mülkünün sahibi, Kızılbaş Devletinin hükümdarı, Türk soyu Safevi Hanedanının temsilcisi, Hakan Şah İsmail Safevi…

Hanın bu mektuba sinirlenmesiyle beraber Safevi elçisi şaşkınlıktan ve korkudan yerinde dona kalır. Çünkü onun bildiği mektup böyle değildi. Ama Han kimseni dinlemeden birkaç saniye içinde büyük bir hiddetle yerinden kalkar. Kızgın bir kaplan gibi sıçrayarak kılıç çeker ve elçinin kafasını kopartarak yere doğru fırlatır. Kan oradaki her kesle beraber Hanın da yüzüne gelir. Şeybani Han kızgın, gergin bakışlarıyla bir noktaya doğru bakar…


*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/pSg1V7FgkZs?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


TEBRİZ. ŞAH SARAYI… Safevi Ordusunun kumandanı Muhammed Han Ustaclı Şahın huzurundadır. Her ikisi gergindir, Şahın elinde Şeybani handan gelen mektup var.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (gergin ve hüzünlü) ben her şeye rağmen onunla dost, kardeş olmaya çalıştım, ama onun bana yazdıklarına bir bak. (mektuba son kez bakar ve yere atar) bana – Türkoğlu Türk’e “Sasani müsveddesi”  demiş, (daha da gerginleşir) “Acem eyaletinin bir mirzası”  da bardağı taşıran son damla oldu…

MUHAMMED HAN USTACLI: (itaatkâr) Şahım, biliyorum haddime değil ama…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: buyur!

MUHAMMED HAN USTACLI: (kuşkulu) bence bu işte bir iş var!

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (sinirli) ne iş olacak, yıllardır azar azar Horasanın bazı topraklarını işgal etmiyor mu bu adam?

MUHAMMED HAN USTACLI: ediyor, ama…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: o zaman kelam bitmiştir! (sinirle ayağa kalkar) Son sözü kılıçlarımız diyecek! (belindeki kılıcı çıkarır)

Şah hiddetle bakıyor, gözleri kızarmaya başlar.



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/CITLPo1rfN8?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


ŞİRAZ… Karanlık bir mahalle… İki kişi bir birinin ardınca gelir ve eski bir konağa girer… Birkaç dakika sonra bir odada yüz-yüze iki kişi oturuyordur.

1. kişi: (sinsi bakışlarla) planlarımız tıkır tıkır işliyor. Şahla Hanı bir birine düşman ede bildik. Şimdi seyredelim.

2. kişi: (pis pis gülerek) o mektubu nasıl değiştire bildin öyle?

1.kişi sinsi bakışlarla gülümser ve meçhul bir noktaya bakar…



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/wWc5XoCU9og?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


BİRKAÇ AY ÖNCE… Horasanda bir yolcu hanı… Safevi elçisi odasında uyuyordur. O sırada içeri iki kişi sinsice sızar ve biri elçinin burnuna üzerine uyuşturucu madde sürülmüş havluyu tutarken, diğeri onun çantasını yoklar. Şahın mektubunu çıkarır, yerine aynen ona benzer kâğıtla yazılmış mektubu koyar. Sonra yavaş yavaş orayı terk ederler. Çıkarken birinin kolunda “Haşhaşilerin” damgası gözükür…



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/kESdH4E591A?list=PLnD40XaU3f-2SMeIcf5BszRvlvClToBt7


ŞİRAZ… Karanlık bir mahalle. Eski bir konak…

2. kişi: (biraz tedirgin) her ikimiz Safevi devletinin memuruyuz. Bu iş ortaya çıkar ise en başta biz yanarız, bilesin.

1.kişi: (gülümsüyor) merak etme, ne zamana kadar ki, Türkler arasında “toprak, hükümdarlık, cihan imparatorluğu” ve diğer meseleler olacak, o zamana kadar da biz istediğimizi edip istediğimiz makama ulaşabileceğiz.

2.kişi rahatlar ve gülümser.

2. kişi: o zaman planlara devam?

1.kişi: (gülümsüyor) elbette!



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/nUhRayxd1fQ?list=PL9_nNG1-1ZsJL3ZOZtdtSCL6GEno1w9aZ


1512. TEBRİZ. ŞAH SARAYI… Bir büyük odada Hüseyin Bey Şamlı ve Muhammed Han Ustaclı karşılıklı oturmuş konuşuyorlar.

MUHAMMED HAN USTACLI: (fikirli ve tedirgin) her zaman düşünmüşümdür, Şahımız, Şeybani Hanı mağlup ettikten sonra kafasını kesme emrini neden verdi, diye. Ama galiba şimdi anlıyorum!

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: (temkinle gülümsüyor) neden peki?

MUHAMMED HAN USTACLI: (gururla) baksana, şuan kudretimizin karşısında kim dayana bilir? Sınırlarımız nerdeyse Emir Timur’un zamanındaki boyuta ulaştı. Bu cihanda bizden ve Osmanlıdan güçlü devlet kaldı mı?

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: kalmadı da, ne demek istiyorsun, onu anlamıyorum!

MUHAMMED HAN USTACLI: Şahımızın o hareketi, devletimizin ve Yüce Soyumuzun nüfuzunun artması, düşmanlarımızın bizden daha çok korkması ve hainlerin bundan sonra bizle uğraşamayacağı anlamına gelmiyor mu?

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: haklı ola bilirsin, ama bir doğru da var ki, içimizdeki hainler vasıtasıyla bazı güçler büyük olasılıkla gelecek zamanda bu gibi olayları tarihe tamamen yanlış aktarabilirler.

MUHAMMED HAN USTACLI: nasıl yani?

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: her şeyi mezhep, dini bir savaşa, bölgesel ayrımcılığa, hatta “fars-Türk” savaşı gibi saçma bir olaya dönüştüre bilirler.

Muhammed Han biraz düşünür.

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: ama arif olanlar bunun bir savaş geleneği olduğunu ve tarihinin ta bizim ulu atalarımız eski İskitlere dayandığını bilecek tabii ki. Eski Türkler düşmanlarının, rakiplerinin kafalarını kesip ya içini samanla, otla doldururlardı, ya da içini oyarak altın suyuna bandırıp kadeh düzeltirlerdi. Sonra içinde şarap ve ya başka kırmızı içki içerlerdi. Bu bir savaş töresiydi ve bunu yapan hükümdar çevresinde tüm dostlara kudretini, düşmanlara ise ikazını bildirirdi. Yani gören, duyan, bilen anlasın sıradakinin o olduğunu da, ona göre davransın!

MUHAMMED HAN USTACLI: (hayranlıkla) atalarımız düşmanlığı da, dostluğu da mertçe yapmışlar!

HÜSEYİN BEY ŞAMLI: evet! Şimdiki hainlerin davranışları ise asla mertliğe, erkekliğe, adamlığa ait değildir! O yüzden çok ihtiyatlı olmalıyız! İçimizde saklanan “yılanlar” er ya da geç bizi beklemediğimiz an zehirleye bilir. Her şey bir yana, bundan sonra zihnimiz zehirlenmesin! Yoksa kardeş kardeşe düşman olmaya devam edecek!



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/XC0np4xxC-g?list=PL9_nNG1-1ZsJL3ZOZtdtSCL6GEno1w9aZ


İSTANBUL… Karanlık bir sokakta uzun siyahi giysilerle kamufle olmuş Kamber Ali ve Mehmet görüşür…  

MEHMET: beni çağırdığına göre yine gizli görev var?

KAMBER ALİ: evet. Bu kez Sultanın kendisi emretti ve hayatımız pahasına da olursa olsun yapmalıyız!

MEHMET: nereye gideceğiz?

KAMBER ALİ: Erdebil’e – Safevilerin kalbine!  

Mehmet sorgu dolu bakışlarla Kamber Aliye bakarken, o da her şeyi biliyormuş gibi bir ifade ile gülümser…



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://youtu.be/3RoiJ1TK-aQ?list=PL9_nNG1-1ZsJL3ZOZtdtSCL6GEno1w9aZ


TOPKAPI SARAYI… Yavuz Sultan Selim ve Malkoçoğlu Turali Bey konuşuyorlar. Sultan gergin, Malkoçoğlu tedirgindir.

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: Sultanım, geçen yılki isyanlarda önde olan “Şahkulu” ismi bu yıl da bazı Doğu illerimizde belirmektedir.

YAVUZ SULTAN SELİM: (sinirli ve gergin) nasıl olur? O, geçen yıl Sivas’ta Hadım Ali Paşa ile savaşta ölmedi mi?

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: o öldü! Ama galiba bu başka bir Şahkuludur!

YAVUZ SULTAN SELİM: nasıl yani?

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: affınıza sığınarak demeliyim ki, devletimize biat etmek istemeyen bazı bölgeler var! Onların beyleri ve bazı adamlar zaman zaman merkezi hâkimiyetin herhangi bir kusurunu ve ya yanlış gözüke bilen davranışını fırsat bilip isyana kalkarlar. Bu da onlardan birisidir. Düşünüyorum ki,  bu “Şahkulu” lar daha çok türeyecek!

YAVUZ SULTAN SELİM: ne demek istiyorsun?

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: (biraz irkilir) kabul etseniz de, etmeseniz de, Safevi sınırlarına yakın olan ve onlarla komşu olan illerde Kızılbaşlık, Safevilik bir manevi güç olarak etkin. Tabi bu da zaman zaman bazı fırsatçıların işine geliyor ki, Kızılbaşlardan destek alsalar da, almasalar da bir bahaneyle isyan çıkarta biliyorlar.

YAVUZ SULTAN SELİM: ama sadrazam Koca Mustafa Paşa o illerin bazılarında rüşvet, yolsuzluk gibi sorunlardan bahsetti geçen gün.

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: (düşünceli) tabi o da var!

Sultan biraz düşünür ve karar verir.

YAVUZ SULTAN SELİM: kısa zamanda bir divan çağıralım. Devletimizin ileri gelenleriyle bu konuyu tartalım ve ortak karar verelim. Sonra o “Şahkulu” denilen isyancı ile görüşmek için bir heyet oluşturalım. Her şey iyice araştırılsın. Özellikle Şahın ve ya Safevilerin bu olaylarla bağlantısı var mı yok mu belli olsun! (sinirle)  Yok eğer o Şahkulu hakikaten de kendisini “Şahın kulu” sayıyorsa, o zaman onun kellesini almak haktır! (elini belindeki kılıca doğru götürür) Ve olası savaş hazırlığı da görülecektir!

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: (düşünceli ve tedirgin) kimle, yoksa Kızılbaşlarla mı?

Sultan gergin bakışlarla Malkoçoğlu’yla bakışır.



*** *** ***

Sahne fon müziği:  https://www.youtube.com/watch?v=QCNYjozipKM


ERDEBİL… Mehmet yerel kıyafetle kamufle olmuş, bir kasabaya doğru yürürken tepede bir çeşme görür. Biranda susadığının farkına varır ve içmek için oraya doğru gider. Ve o an çeşmenin başında su doldurmak için bekleyen birkaç kız görür. Mehmet onlara rağmen ilerler ve o sırada Banunurun farkına varır. Birkaç saniye içinde ikili göz göze gelir. Her şey bundan sonra başlar. Gençler sanki dona kalır. Ve etraftaki insanların farkına varmadan azar azar bir birine doğru yaklaşıyorlar. Tam o sırada Mehmet arkadan ona yaklaşmakta olan adamların ayak seslerini duyar ve gün ışığında beliren gölgelerini görür…



*** *** ***

2.    BÖLÜMÜN SONU



ÇALDIRAN - 3. BÖLÜM


"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)

 


K a r a k t e r l e r:


ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***


MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 

Bölüm karakterleri:

“ŞAHKULU” HALİL AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde eski memur yardımcısı, yeni isyancı

VELİD AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde mali işlerden sorumlu memur

 

*** *** ***


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…

 

*** *** ***


(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=i872YxYtaPs


ERDEBİL… Mehmet yerel kıyafetle kamufle olmuş, bir kasabaya doğru yürürken tepede bir çeşme görür. Biranda susadığının farkına varır ve içmek için oraya doğru gider. Ve o an çeşmenin başında su doldurmak için bekleyen birkaç kız görür. Mehmet onlara rağmen ilerler ve o sırada Banunurun farkına varır. Birkaç saniye içinde ikili göz göze gelir. Her şey bundan sonra başlar. Gençler sanki dona kalır. Ve etraftaki insanların farkına varmadan azar azar bir birine doğru yaklaşıyorlar. Tam o sırada Mehmet arkadan ona yaklaşmakta olan adamların ayak seslerini duyar ve gün ışığında beliren gölgelerini görür. Hemen arkasını döner ve kendi adamlarını fark eder, eliyle onlara işaret yapar ve onlarla birlikte oradan uzaklaşıyor…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=1CQPibTLEyo


Osmanlı – Safevi sınırlarında bir ilçe… Dağlık bir arazide kurulan çadırlar. Çadırlardan biri. Şahkulu`nun makamı… Şahkulu birkaç adamıyla birlikte çadırında büyük şair ve 7 Ulu Ozandan biri olan Nesimi'nin bir şiirini söyleyerek hasbihal eder…

“ŞAHKULU”:

Ben yitirdim, ben ararım,
Yâr benimdir kime ne.
Gâh giderim öz bağıma,
Gül dererim kime ne.

Gâh giderim medreseye,
Ders okurum Hak için,
Gâh giderim meyhaneye,
Dem çekerim kime ne.

Sofular haram demişler
Bu aşkın şarabına,
Ben doldurur ben içerim,
Günah benim kime ne.

Ben melâmet hırkasını
Kendim giydim eğnime,
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne.

Sofular secde ederler
Mescidin mihrabına,
Yâr eşiği secdegâhım,
Yüz sürerim kime ne.

Gâh çıkarım gökyüzüne,
Hükmederim kaf'tan kaf'a,
Gâh inerim yeryüzüne,
Yâr severim kime ne.

Kelp rakip böyle diyormuş,
Güzel sevmek pek günah.
Ben severim sevdiğimi,
Günah benim kime ne.

Nesimi’ye sordular ki,
Yârin ile hoş musun ?!
- Hoş olayım olmayayım,
O yâr benim kime ne.

Bu zaman çadıra bir adam dâhil olur ve elindeki bir mektubu takdim eder. Şahkulu mektubu derhal alır, okur ve düşünceli bir yüz ifadesiyle adamlarına emir verir.

“ŞAHKULU”: Sultanımız yakında elçi göndereceğini ve bu isyanın gerçek sebebini öğrenmek istediğini belirtmiş. Bizler de adabımıza uygun davranacağız! Elçi gelip gidene kadar Velid ağaya bulaşmayacağız.

Adamlardan biri: peki, o bize saldırırsa?!

“ŞAHKULU”: (kızgın yüz ifadesiyle) Velid ağayı ben iyi tanırım. Sonuçta yıllarca onun yardımcısı oldum. Ama eğer hesaplanmamış bir amel sahibi olursa, gereken yapılacaktır! (sinirli gözlerle bakarak elini kılıcına doğru götürür)


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=CWHqdcBE1Ls


Ertesi gün… ERDEBİL. Haydar Ağa (Erdebil valisi) konağı… Mehmet konağın yakınlığında bir tepeye çıkar ve eve doğru bakar, o sırada Banunur bahçede yürüyordur… Bir süre onu seyrettikten sonra yakın zamanlarda okuduğu Şah İsmail’in bir şiirini hatırlar ve kendi kendine, içten içten söylemeye başlar.

MEHMET:

Muhabbet bağında bir gül açıldı,
Bir derdim var, bin dermana değişmem.
Yüküm lal-i gevher, mercan saçarım,
Bir derdim var bin dermana değişmem.

Cemi kuşlar dile gelir “yazım” der,
Gövel turnam Şam'dan gelir “güzüm” der,
Benim yarelerim “tuzum, tuzum” der,
Bir derdim var bin dermana değişmem.

Garip bülbül gönlüm eğler ses ile,
Nicelerin ömrü gitmiş yas ile,
Aratıp bulduğum Pir heves ile,
Bir derdim var bin dermana değişmem.

Mende eyder niyazım var özüne,
Güzel pir ayıbım vurma yüzüme,
Yarelerim hoş görünür gözüme,
Bir derdim var bin dermana değişmem.

Şah Hatayi'm muhabbete bakarım,
Men doluyum men dolana akarım,
Güzel Pirim bir dert vermiş çekerim,
Bir derdim var bin dermana değişmem…

O sırada kız nasıl olursa onu uzaktan görür ve ikili birkaç saniye göz göze bakarlar. Banunur sevinçle gülümseyip eve doğru gider, Mehmet de sevinçli yüz ifadesiyle oradan ayrılır…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AY01w36wNgw


Osmanlı – Safevi sınırlarında bir ilçe… Dağlık bir arazide kurulan çadırlar. Çadırlardan biri. Şahkulu` nun makamı… Şahkulu Sultanın elçisini kabul eder.

Elçi: Sultanımız der ki, başkalarının ayıbını Halil Ağa tekrar etmesin. Ondan önceki Şahkulu` ya benzemesin. Elbet her şeyin bir çaresi bulunur. Biraz sabır etmek ve her şeyi Yüce Devletimizin yüksek müsaadesine bırakmak gerek!

“ŞAHKULU”: (temkinle) biz devletimizi de, Sultanımızı da severiz. İsyana kalkmazdan önce de gerekli malumatları gönderdik. Ama bilmem neden Sultanımız ancak isyan başladıktan sonra bizi görebildi. (sesinin tonunu artırarak) “Velid” denilen veledizinanın yaptıkları sabrımızı taşırmıştır. Halkımız dıştan değil, içten zulüm görüyor. Tüm bu olanlara mütevellit eğer belirttiğimiz sorunlar bitmezse, Sultanımız kısa zamanda Velid ve etrafındakileri infaz etmezse, o zaman isyanımız daha da büyüyecektir! (sert yüz ifadesiyle bakar)

Sultanın elçisi gergin halde bakınır…


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=lfddl_LtJJ0


BİR KAÇ GÜN SONRA… Şahkulu` nun makamı… Şahkulu Halil Ağa bir mektubu okumaktadır.

Mektup: sen bu diyara da, İslam’a da, insanlığa da büyük bir kara lekesin, Halil. Haddini o kadar aşmışsın ki, kendini o kadar kaybetmişsin ki, yıllardır benim sayemde yaşadığını, makam sahibi olduğunu da unutmuşsun. Ama ben sana son kez şans veriyorum. Ya gelir elimi, eteğimi öper, benden af dilersin, ya da senle beraber tüm sülaleni, soyunu, sopunu bu diyarlardan kazıyacağım…

Şahkulu büyük bir sinirle mektubu ezer yere atar.

“ŞAHKULU”: (bir noktaya bakarak, gergin) Velid, Velid. Kendini bu diyarların sahibi sanan, Arap’tan dönme soysuz. Sen daha Türkmen oğlu Halil’i tanıyamamışsın, Velid. Ben de eğer bu diyarın özbeöz oğluysam, seni bu topraklara gömmeyi iyi bilirim! (yumruğunu sıkar)

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=tFhzeEC4UP8


AZERBAYCANIN GÜNEYİ. SAVALAN DAĞI. Dağın yamacına doğru bir mağara… Şeyh “Dilsiz” Şamanın huzuruna çıkar…

ŞEYH: (önünde diz çökerek) sen, ey Ululardan Ulu Şaman, söyle bana, ne yapacağım? Vatanıma, yurduma göz dikenlerin gözlerini nasıl çıkaracağım? İç ve dış düşmanları nasıl bertaraf edeceğim? Sen ki, her şeyi bilensin! (ellerini göğe kaldırarak) Yüce Gök Tanrının yeryüzündeki simgesisin. Bundan önce hep sana sığındık. Bundan sonra da senden imdat diliyoruz, Ulu Şaman.

Şeyh son sözünü der ve takati kalmamış gibi yüzü üste yığılır. Şaman derin bakışlarıyla ona bakar ve gözlerini örterek kavalına sarılır. Büyük bir ruhani görünüşüyle dikkat çekerek kavalı çalmaya başlar. O sırada yıldırım, rüzgâr, uzaklardan gelen vahşi hayvanların sesleri hepsi bir birine karışır. Sonda arka tarafta bir Bozkurt belirir ve öne gelerek konuşmaya başlar.

BOZKURT: geçen defa dediğim gibi, dış düşmanalara odaklanmayın. Önce içinizdeki yılanları temizleyin. “Düşman içeriden olunca kapı kilit tutmaz” demiş atalarımız. Onun için içinizdeki hainleri biran önce bulun. Yoksa ne kadar güçlü olursanız olun, bundan böyle hep kaybedeceksiniz… Ey Yüce soylu Türkoğlu, daima atalarına, törelerine sahip çık! Asla yadları içine alma! Yad ile bir sofraya oturma! Sırtını duvara yasla, içindeki hainlere değil!

ŞEYH: (büyük zorlukla konuşur) ama kim onlar, söyler misin?

BOZKURT: onları kendiniz bulmanız gerekiyor. Bir birinize saldıracağınıza hainleri bulmak için seferber olun! Kurt yalan söylemez! Kurt Tanrının sözü, Tanrının gözüdür!

Bozkurt azar azar kaybolur. Şaman da kaval çalmayı durdurur. Şeyh kendine gelir ve oradan ayrılır.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=cl1LniUu-jk


BAĞDAT yakınlarında bir köy… Eski bir konakta Velid ağa ve Ebu Hilaf El-Bağdadi görüşür.

VELİD AĞA: (sırıtarak, pişkin pişkin) talimatınıza uydum. Halil önceki Şahkulu`dan daha hırçın, daha hırslı. Ama vazife peşinde değil, makam istemiyor.

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: peki ne istiyor?

VELİD AĞA: (yüzünü buruşturarak) halk derdine düşmüş zar…

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: (düşünceli ve sinsice) ne düşünürse düşünsün. Önemli olan bizim onu Sultana ve Osmanlı devlet erkânına nasıl tanıtacağımız. Para konusunda hiçbir sıkıntınız olmayacak, merak etmeyin! Siz yeter ki, Şahkulu ile Şah İsmail’in bağlantısını ispat edin ve isyanın büyümesi için ne gerekiyorsa yapın!

Velid ağa pis pis sırıtıyor.


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=jc55OFE2xMA


TEBRİZ yakınlarında bir ev… Ağa Derviş ve Şeyh görüşürler…

AĞA DERVİŞ: (telaşlı) Dervişler Erdebil’de Osmanlı casuslarının olabileceğini söylemişler, Şeyhim.

Şeyh düşünceli bakışlarla bakar ve odada gezinmeğe başlar…

ŞEYH: (tedirgin) eğer öyle ise, her şey için geç kalmışızdır demektir!

Bakışırlar… Şeyh bir şeyler düşünüyordur…

AĞA DERVİŞ: (telaşlı) ne yapacağız?

ŞEYH: (düşünceli) içimizdeki hainleri bulmak için önce Osmanlı casuslarını yakalamalıyız.

Ağa Derviş Şeyhin ne demek istediğini anlar ve kafasını olumlu şekilde öne eğer.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=xi0WYfklRVI


İSTANBUL… Bir konak… Abdullah El-Vahap odasında oturmuş bir mektubu okuyordur. Bitirdikten sonra sırıtarak kendi kendine konuşmaya başlar.

ABDULLAH EL-VAHAP: (sinsi bakışlarıyla) sanırım azar azar amacımıza ulaşıyoruz. Memlukleri bertaraf edip Mekke yolunu tutmak için, Arapları Osmanlıya musallat etmek için öncelikle isyanlar ve türlü kargaşalarla devleti biraz yıpratmak lazım. Yıpratalım ki, istediğimiz makamlara kendi adamlarımızı kolayca yerleştire bilelim. Eğer her şey istediğimiz gibi giderse, Sultan Selimi türlü bahanelerle Türkmenlere düşman ede bilirsek, çok yakında Fatihin Osmanlısından geriye hiçbir şey kalmayacak. İstanbul’da yeni bir Arap hilafeti doğuyor… (pis pis güler ve büyük kahkahaya boğulur)

 


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AcrxxogJrxw


ERDEBİL… Gece saatleri… Mehmet birkaç adamıyla kamufle olmuş sokakta yürüyordur. Önceden konuşulduğu gibi Kamber Ali ile bir gizli yerde buluşup fikir alış verişinde bulunacaklar. Ancak her şey planlandığı gibi gitmez. Çünkü mekâna vardıkları an uzaktan Ağa Derviş onların farkına varır…

 

*** *** ***


3.BÖLÜMÜN SONU


ÇALDIRAN - 4. BÖLÜM


"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)


YAZAR: ELŞEN İSMAİL


K a r a k t e r l e r:


ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***


MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 

Bölüm karakterleri:

“ŞAHKULU” HALİL AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde eski memur yardımcısı, yeni isyancı

VELİD AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde mali işlerden sorumlu memur

 

*** *** ***


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…

 

*** *** ***


(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AcrxxogJrxw


ERDEBİL… Gece saatleri… Mehmet birkaç adamıyla kamufle olmuş sokakta yürüyordur. Önceden konuşulduğu gibi Kamber Ali ile bir gizli yerde buluşup fikir alış verişinde bulunacaklar. Ancak hiçbir şey planlandığı gibi gitmez. Çünkü mekâna vardıkları an uzaktan Ağa Derviş onların farkına varır… Ve birkaç dakika sonra mekânda buluşan Osmanlı istihbaratçılarını Safevi askerleri hapseder…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=hDTZG4wdPyY


VENEDİK… Papa ve Kral bir gondol vasıtasıyla yüzerek şehrin güzelliğini seyrediyorlar. Etrafta onları koruyan onlarca koruma da gondollarla bu iki özel ismi çevrelemişler. Papa sakin, Venedik kralı azıcık tedirgindir.

VENEDİK KRALI: Osmanlıyı kontrol edebilmemiz için Arapları güçlendirmemiz gerek!

ROMA PAPASI: ama bunu yapmamız için Osmanlıya Doğu seferinde yardım etmemiz gerekecek. (şeytani bakışlarla sırıtır)

VENEDİK KRALI: (sırıtmaya başlar) aynı şeyi düşünüyoruz, değil mi?

ROMA PAPASI: (sinsi bakışlarla) Osmanlıyı becerebildiğimiz kadar Avrupa’dan uzak tutmamız gerek! Onun için de Sultanın biran önce Safevi sınırlarını aşarak Memlukleri yok edip Mekke’ye varması lazım ki, Hilafet Osmanlıya geçsin!

VENEDİK KRALI: (sırıtarak düşünür) zamanında Bizans, casusları vasıtasıyla halifeleri kandırıp Arapları Türklerle nasıl düşman ettiyse, şimdi de Osmanlı, halifelik sıfatıyla tüm Türk dünyasına düşman olacak!

Karşılıklı sırıtırlar.

VENEDİK KRALI: (sırıtarak) saraya dönelim mi? Birer şişe içki içer, sohbete öyle devam ederiz!

ROMA PAPASI: (gözleri parlar) bana uyar! Planlarımızı enine boyuna konuşmamız gerek!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=U_UU2FmQ1Xc


AZERBAYCAN. ERDEBİL… Kamber Ali, Mehmet ve arkadaşları ayrı-ayrı hücrelerde tutuluyordur… Şeyh birkaç adamıyla birlikte karanlık bir hücreye gelir. Emriyle her kes gittikten sonra Şeyh hırpalanmış ve bitkin düşmüş Kamber Alinin yanına gelir. Eliyle dağılmış saçlarını yana doğru çeker ve gülümseyerek yüzüne bakar. Kamber Ali de ona karşılık verir.

KAMBER ALİ: (kan dolmuş gözlerini zorla açıyordur) Şah, Şahtır, Yüce Şeyhim!

ŞEYH: (nurani bir bakışla) Şah, Şahtır, evlat!

Şeyh Kamber Ali’nin ellerini açar ve ikili bir birine sarılır. Biraz sonra ayrılırlar.

ŞEYH: (Kamber Ali’nin yaralarına merhem sürer) seni fena hırpalamışlar. (gülümsüyordur)

KAMBER ALİ: (kendini toparlamaya çalışır) başka türlü görüşemezdik, öğle değil?

ŞEYH: (gülümseyerek) biran önce buna da bir çözüm bulmamız şart oldu!

KAMBER ALİ: ben halimden memnunum! (gülümsemeye çalışır ve öksürür)

ŞEYH: (işini bitirir ve kenara çekilir) evet ne demezsin!

Şeyh Kamber Aliye ciddi bakışlarla bakar.

KAMBER ALİ: sen sormadan söyleyeyim, Sultan savaşa ikna olmuş gibi. Bir tek devletin fazla zarar görmesini istemiyor, o kadar.

ŞEYH: (ahvali bozulur) nasıl yani?

KAMBER ALİ: Osmanlıda bu savaşı isteyen çok adam var! Kimisi yeni makam peşinde, kimisi toprak, kimisi ganimet, kimisi de kendi egosu yüzünden. Ama Sarayda durum farklıdır. Öncelerde Sultan da diğer devlet adamları gibi bu savaşa pek sıcak bakmıyordu. Ama son zamanlarda özellikle Safevi sınırlarıyla komşu olan illerdeki olaylar ve ülkede yayılan konular onun fikrini değişti.

ŞEYH: (düşünür) her şeyin farkındayım. Osmanlıda da, Safevilerde de hainler var. Ve o hainler bu savaşın olması için gece gündüz demeden çalışıyor. Bizim işimiz Sultanla değil, Osmanlıyı saran ve artık çürümekte olan bir ölüye benzeyen şu içsel sorunu çözmektir amacımız.

KAMBER ALİ: benim de şüphelerim var, ama maalesef kanıt yok! Kanıt olmayınca da… (asık suratla bakar)

ŞEYH: (isyankâr) kadere boyun eğmeyeceğiz! Gerekirse, sen, ben, tüm teşkilat yok olacak, ama o hainler er ya da geç bulunup mahvedilecek!

KAMBER ALİ: (gururlu) başım yoluna feda olsun, Şeyhim!

Şeyh mutlulukla gülümsüyordur, bir yandan da düşünceli bakışlarla hücrede gezinir…

ŞEYH: ne Safeviler, ne de Osmanlı iç düşmanlara yenilecek kadar güçsüz değil! Bunu er geç ispatlayacağız!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=srgd7RC81vs


İSFAHAN yakınlarında bir köy… Eski bir mahalle. Eski bir evde görüşen Firuz ve Hamdullah konuşuyorlar. Firuz tedirgin bakışlarla etrafa bakarak alçak sesle konuşuyor.

FİRUZ HUMEYNİ: (tedirgin) teşkilattan bazı adamlarla konuştum. İsfahan’da adamlarımız rahat hareket edemiyorlar.

HAMDULLAH FARSİ: sebep?

FİRUZ HUMEYNİ: İsfahan Beylerbeyi sıkıyönetim ilan etmiş… Galiba onu yok etmemiz gerekecek!

HAMDULLAH FARSİ: kimi, Durmuş Han Şamlı’yı mı?

Firuz onaylayıcı bakışla bakar, Hamdullah bir süre düşünür ve…

HAMDULLAH FARSİ: iyi o zaman. Planlarımızı çabuklaştıralım. Birkaç casusla bu işi halledebiliriz.

FİRUZ HUMEYNİ: (sırıtır) eğer istediklerimiz gerçekleşirse, İsfahan ve etrafı ebediyen fars toprağı olabilir.

HAMDULLAH FARSİ: gelecek zamanda da Türk tarihçilerini yanıltabiliriz.

Karşılıklı sırıtırlar.

FİRUZ HUMEYNİ: farsın soyu yücelsin diye, gerekirse tarihi yeniden yazabiliriz!

HAMDULLAH FARSİ: (sinsi bakışlarla) din ve dil bu işte bize çok yardımcı olacak!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=oCDLmODhUTA


ERDEBİL… Şeyh ve Kamber Ali hücrede konuşuyordur. Kamber Ali daha iyi görünüyordur.

ŞEYH: her şey ayarlandı. Geri dönebilmeniz için sahte bir kaçış tertip edeceğiz. Ama teşkilattan olmayan adamları ikna edebilmemiz için kaçarken gerçekten savaşabilirsiniz.

KAMBER ALİ: (keyifsiz) kendi soyumdan olanlara kılıç çekemem ben!

ŞEYH: eğer yapmazsan, daha büyük felaketleri önlemeyeceğiz!

Kamber Ali bir süre düşünür ve ikna olur.

KAMBER ALİ: peki.

ŞEYH: sen Kızılbaş askerleriyle gerekmediği sürece yüz yüze gelmemeye çalış. Öylesi daha kolay olur.

KAMBER ALİ: tamam.

ŞEYH: ama her şeyin inandırıcı olması için adamlarının birkaçı hapiste kalacak!

KAMBER ALİ: olsun! Nasıl uygun görüyorsanız öyle olsun!

Sarılırlar.

ŞEYH: yolun açık olsun, evlat!

KAMBER ALİ: Tanrı sizi korusun, Şeyhim!

ŞEYH: Şah, Şahtır!

KAMBER ALİ: Şah, Şahtır!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=iWOBCKYVyXc


Osmanlının Doğu illerinden birinde bir pazaryeri… Her şey normalken uzaktan gelen bir grup haydut kılıklı adam pazaryerine, esnafa, orada olan adamlara saldırmaya başlar… Bir süre sonra oraya gelen Yeniçerilerle derin bir arbede yaşanır… Sonda Yeniçeriler haydutları yener ve birkaçı sağ ele geçilir…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=THGuHGOjbkg


ERDEBİL… Kamber Ali Kızılbaş askerleri ile savaşıyor… İstemsizce başlayan bu savaşta Kamber Ali kazanır ve birkaç Kızılbaş yaralanır. Kamber Ali’nin adamlarından biri ölür, diğeri yaralanır. Kamber Ali kalan adamlarıyla birlikte Erdebil’i terk eder…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=YyW7tMOdZz8


TEBRİZ… Şah Sarayı… Sarayın kuytu köşesinde bir karanlık alanda Şeyh, yüzü peçeli, siyah başörtülü bir kadınla görüşür… Kadın bir süre sonra yüzünü açar ve Şeyh onu görür görmez baş eğer.

ŞEYH: (tabekar) Şahbanu!

TAÇLI BEGÜM: (gülümsüyor) Şeyhim! Sizin huzurunuzda benim Şahbanu olmamın bir önemi yoktur!

ŞEYH: (nurani ve edepli bir yüzle) adabı, erkânı biz Şeyh Safiyetinin müritlerinden öğrendik, Şahbanu! Onun için gereği neyse öyle davranırız!

TAÇLI BEGÜM: (memnun) öyle olsun, Şeyhim! Buyurun, ne soracaktınız bana?

ŞEYH: (sakin ve ciddi) “Bacılar” nasıl, hangi durumdasınız?

TAÇLI BEGÜM: Tanrıya şükür iyiyiz! Teşkilatımız sayenizde gücünü arttırmaya devam ediyor.

ŞEYH: (memnun yüzle gülümsüyor) çok güzel. Biliyorsun, eski Türklerden gelen büyük bir töre var! Erkekler devletin askerleriyse, kadınlar güvenliği, dayağıdır! Kadının manevi gücü erkeğin fiziki gücünden daha etkilidir ve daima bir güçlü erkeğin arkasında büyük bir kadın durur!

TAÇLI BEGÜM: (gülümsüyor) evet, Şeyhim! Ama biz “Bacılar” yüzyıllardır erkeklerimizle birlikte cenk ediyoruz, bunu da biliyorsunuz!

ŞEYH: (memnun) tabi ki. Tomris kanı var sizde! Ama ihtiyatlı olmakta fayda var! Duyduğuma göre, Osmanlıda “Bacılar”ın eski gücü kalmamış. Bazı Arap kafalı memurlar kadınların sarayda ve diğer devlet işlerinde bulunmasından rahatsız olmuş, zamanla kadınlar ikinci plana geçmiş.

TAÇLI BEGÜM: (yüz ifadesi değişiyor) tam öyle değil! Sadece zamanında Büyük Selçukluyu yıkanlar Osmanlıya da musallat olmuşlar ve oradaki arkadaşlarımız kendilerini ve teşkilatı koruma amaçlı biraz geri çekildiler. Ama er ya da geç yeniden eski gücümüzü orda da geri kazanacağız!

ŞEYH: (memnun) Tanrı yardımcınız olsun! Milletimizin ve devletimizin sizlere ihtiyacı var!

TAÇLI BEGÜM: (gülümsüyor) size de!

Bakışırlar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=ZEYRWAcmMno


İSTANBUL… Topkapı Sarayı… Sultan Selim tahtında oturmuş, yanında saray erkânı var. Devlet işleri hakkında konuşuyorlar. Bu zaman bir hizmetçi baş eğerek ireli gelir ve izin isteyerek konuşur, Kamber Ali’nin geldiğini söyler. Sultan tüm adamları gönderir. Bir süre sonra Kamber Ali Sultanın huzuruna çıkar.

YAVUZ SULTAN SELİM: (meraklı) Erdebil ziyaretin nasıl geçti? (yaralarını fark eder)

KAMBER ALİ: iyi sayılır, Sultanım. Birkaç aksilik yaşansa da, isteğimize vardık.

YAVUZ SULTAN SELİM: nasıl?

KAMBER ALİ: artık söyleye bilirim ki, Kızılbaşlar bana tam güveniyor. "Kutsal Ali Ocak" uzun zamandır onlara çalıştığımı zannediyor. (gülümsüyor)

YAVUZ SULTAN SELİM: (gülümsüyor) aferin. Demek ki, sana itimat etmekte yanılmamışız.

KAMBER ALİ: başım yolunuza feda olsun, Sultanım! (eğilir)

YAVUZ SULTAN SELİM: sıradaki göreve hazır mısın?

KAMBER ALİ: her zaman!

Sultan memnunlukla gülümsüyor ve uzaklarda bir noktaya uzun süre bakar. Ne düşündüğünü bir tek kendisi bilir.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=Qf35KTexj0c


Osmanlı – Safevi sınırına yakın bir yer… Şahkulu ve Velid’ in adamları dağlık bir arazide karşı karşıya gelmektedir… Savaşın başlamasına ramak kala uzaktan Osmanlı ordusunun geldiği görünür…

 

*** *** ***


4.BÖLÜMÜN SONU


ÇALDIRAN - 5. BÖLÜM


"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)




K a r a k t e r l e r:


ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***


MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 

Bölüm karakterleri:

“ŞAHKULU” HALİL AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde eski memur yardımcısı, yeni isyancı

VELİD AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde mali işlerden sorumlu memur

PAPAZ – aslen ermeni (hay) olan, Osmanlıya bağlı gözüken bir Hristiyan din adamı

 

*** *** ***


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…


*** *** ***


(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=nUhRayxd1fQ


Osmanlı – Safevi sınırına yakın bir yer… Şahkulu ve Velid’ in adamları dağlık bir arazide karşı karşıya gelmektedir…

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (sinirli, gergin bakışlarla karşıdaki Velid’i izler) gel, hain gel, gel de cevabını laikince vereyim. (kılıcı göğe doğru kaldırarak adamlarına hücum emri verir, büyük bir öfke ile bağırır) ant olsun bizi yaratana, bu gün gövde üzerinde baş kalmayacak! Ya Hü!!!

Savaşın başlamasına ramak kala uzaktan Osmanlı ordusunun geldiği görünür. Şahkulu’nun adamları Osmanlı yeniçerilerini fark eder etmez ona haber verirler.

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (sinirli, gergin bakışlarla karşıdaki Velid’i izler) ne olur olsun, bu kılıç o hain kelleyi alacak!

Osmanlı yeniçerileri meydana varana kadar savaş başlar. Şahkulu’nun adamları Velid’in adamlarına hücum eder ve birkaç dakika içerisinde kan gövdeyi götürür – öfkeli ve intikamcı Şahkulu beraberindeki adamlarıyla birlikte karşı tarafı bozguna uğratır. Velid son çareni bir iki adamıyla kaçmakta görür. Ancak Şahkulu onu takip etmeye devam eder.

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: gel buraya Yezit soyu, gel! Gel de seni hain atalarının yanına göndereyim!

Şahkulu Velid’in arkasınca gider. Meydanda kalan adamlar ise Osmanlıların gelişiyle dururlar. Yeniçeriler Şahkulu’nun adamlarını hapseder. Gelen ordu iki hisseye bölünür. İkinci grup Şahkulu’nun arkasınca gider.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=P4jH3iR0Cv4


ERDEBİL… Mehmet bir zindanda gergin suratla etrafına bakarak içten içe geriliyordur. Bir süre sonra Banunuru hatırlar. Onu ilk görüşünü ve bakışmalarını düşününce yüzünde masum bir gülümseme oluşur ve Banunuru düşündükçe Şah İsmail’in bir şirini hatırlar.

MEHMET:

Dilbera hüsnü ruhin gülzar-ü cennet bilmişem,
Her ne kim senden gelürse ayn-ı rahmet bilmişem.

Her ne kim cevrü cefa kılsan bu miskin gönlüme,
Ben gamından ağrıman bu cana minnet bilmişem.

Tende can oldukça gitmen astanından senin,
Kakipayın ey sanem başımda devlet bilmişem.

Her ne kim senden gelürse haste canım nüş eder,
Kahrını rahat senin cevrini hürmet bilmişem.

Men Hatâyî bendeyem bir padişah-ı vakte kim,
Eşiğinde kulluğun sultanca izzet bilmişem…

Mehmet derinden bir ah çeker ve zindanın yukarı köşesinde bulunan ufak pencereden yüzüne düşen aya bakar ve gülümser.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=r857HU7CsMU


Osmanlı – Safevi sınırına yakın bir yer… Şahkulu ve Velid bir kayalıkta karşı karşıya gelirler. Velid’in onunla gelen adamlarını Şahkulu önceden öldürmüş, şimdi sıra Velid’dedir…

VELİD AĞA: (gergindir ve bir o kadar korkuyor) hain köpek, sana şimdi kim olduğunu bir daha hatırlatacağım! Seni öldürüp kafanı keseceğim! Hizmet ettiğin Kızılbaş Şahı’na göndereceğim! Elbet onu da seninki gibi hazin bir son bekliyor!

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (sinirli, gergin bakışlarla) bizi kendin gibi hain belleme, Velid! Senin kimlerin kuklası olduğunu gayet iyi biliyorum! Ve bu gün hakkın tecelli etme günüdür!

Şahkulu “Ya Hak!” diyerek Velide saldırır. Taraflar arasında uzun süren çarpışma olur. Sonda Şahkulu Velid’i yere yığarak göğsüne ayağını koyar.

VELİD AĞA: (ağlayarak yalvarmaya başlar) kulun, köpeğin olum, Halil! Kıyma bana, ne olursun.

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (sinirli, gergin bakışlarla) mazlumlar sana yalvarırken onlara acıdın mı, Velid? Hayır, tabi ki de. Şimdi ben de sana acımayacağım!

Şahkulu tam kılıcı Velide doğru indirecekken Osmanlı yeniçerileri onun yanına varır. Yeniçeri ağası ona durmasını ve teslim olmasını emreder. O sırada Şahkulu’nun dikkati dağılır ve Velid diğer tarafa çekilir. Osmanlı yeniçerileri ona yaklaşmaktayken Şahkulu sinirle Velide bakar. Velid gülerek uzaklaşmaya çalışır. Ama Şahkulu onu rahat bırakmaz ve kılıcını ona doğru fırlatır. Velid kaçmaya çalışırken kılıç sırtına doğru gelir ve onu yaralar. O sırada yeniçeriler Şahkulu’yu hapseder. Velid yaralı halde uzaklaşmaya çalışır. Ardından Şahkulu yeniçerilerin Velid’i tutuklamaya çalışmadığını fark eder ve siniri bire bin artar. Derhal bulunduğu yerden kurtulan Şahkulu birkaç yeniçeriyi atlattıktan sonra Velid’i bulur ve onu boğarak öldürür… Bir süre sonra yeniçeriler Şahkulu’yu bir tepenin yamacında Velid’in cesediyle birlikte bulurlar. Amacına ulaşmış olan Şahkulu yeniçerilere karşı direnmez ve teslim olur…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=xiigVdb3uHY


İSTANBUL… Osmanlı sarayı… Yavuz Sultan Selim gece uykudayken bir kâbus görür: önceden öldürülen kardeşleri onunla görüşe gelmişlerdir. Durmadan onu suçlayan kardeşlerin gergin tavırları Selimi tedirgin eder. Bir süre sonra Sultan tedirgin halde uykudan uyanır. Gergin bir yüz ifadesiyle bir yere bakar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=7VgSeeuwFX8


AYLAR ÖNCE… AMASYA… Eski bir kilise… Gece saatlerinde bir ermeni (hay) papaz, Arap ve Fars olan iki gizemli kişiyle görüşür.

PAPAZ: önceden gelen talimatlara esasen Osmanlı tahtına Yavuz Sultan Selimin geçmesi için elimizden geleni yaptık. Çünkü kardeşlerinden farklı olarak o, devlet için her şeyi yapa bilen gözü kara adamdır. Devlet ve millet tehlikesi bahanesiyle ona istediğimizi çaktırmadan yaptırta biliriz. Yıllardır verdiğimiz mücadelemiz amacına ulaşmıştır. Kardeşleri Ahmet ve Korkut’u Kızılbaşlarla ilişkili ve diğer yandan Rumlarla müttefik diye tanıtmaya çalışmamız ise Selime bir hayli menfi tesir etmiştir. Sultan Beyazıt’ın onu saraydan çok daha uzağa sancakbeyi tayin etmesi ve bizim diğer gizli işlerimiz Selimin biran önce tahta geçmeye çalışmasına zemin oldu. Şah İsmail’le Sultan Beyazıt’ın dostluk ilişkileri, aynı zamanda Ahmet ve Korkutun Kızılbaşlarla sıcak temasta olmasını tebliğ etmemiz için çok iyi avantaj oldu bizim için. Yıllar önce Osmanlının nerdeyse tüm hücrelerine sızdırılmış olan diğer etnik grupların (Türk olmayan milletler) temsilcileri de planlarımızı hayata geçirmemiz için baya yardımcı oldular. Şimdi kuracağımız oyun, şehzade Ahmet ve Korkutun öldürülmesi, Sultan Beyazıt’la Selimin düşman olması için gerekli zemini hazırlayacaktır. Osmanlılar taht kavgası verirken bizler kolaylıkla planlarımızı hayata geçireceğiz!

Her üçü sırıtır ve sinsi bakışlarla bakışırlar.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=FtqkKxhkWOk


İSTANBUL… Osmanlı Sarayı… Şahkulu Sultanın huzuruna çıkar. Her ikisi gergin yüz ifadesiyle bir birine bakarlar.

YAVUZ SULTAN SELİM: (temkinli ve bir o kadar gergin) emrime tabi olmamışsın, sence bu seni isyancı yapmaz mı?

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (gergin) kabul ediyorum, isyancıyım! Ama isyanım size karşı değildi.

YAVUZ SULTAN SELİM: öldürdüğün adam benim devletimin temsilcisi, direkt bana bağlı olmasa bile emrimde çalışan adamlara tabiydi.

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (gergin) ama işini doğru dürüst yapmayan ve mazlumlara zulüm eden birsiydi. Defalarca uyarmama rağmen beni ve hatta sizin kanunlarınızı kale almamış, Osmanlı devletinin yasalarını çiğnemiştir.

YAVUZ SULTAN SELİM: peki Velid gibilerin cezalandırılması senin işin mi? Ben sana böyle görev verdim mi?

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (gergin) hayır. Ama…

YAVUZ SULTAN SELİM: (sesinin tonunu yükselterek sinirle konuşur) ama sen senden öncekilerden ibret almayan ve kendini belki de devletten yüce tutan melun kimsesin!

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (anlatmaya çalışıyor) ama Sultanım.

YAVUZ SULTAN SELİM: senin kim olduğunu, amacının aslında ne olduğunu ve kime hizmet ettiğini elbet bulacağım! Suçun neyse, yaptıkların neyse karşılığını alacaksın! Osmanlı devletinin adaletini her kes görecek!

Sultan kapıda onun emrini bekleyen nöbetçilere işaret eder, onlar Şahkulu’yu götürürler. Sultan Selim gergin bakışlarla ve fikirli halde düşünür.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AY01w36wNgw


TEBRİZ… Şah Sarayı… Şah İsmail ve Muhammed Han Ustaclı konuşuyorlar…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: Şahkulu meselesi nedir, söyler misin? Batı illerimizde bununla ilgili fikir ne, insanlar ne konuşuyor?

MUHAMMED HAN USTACLI: Şahım, bazıları Şahkulu’yu bizim yönlendirdiğimizi söylüyorlar. Hatta bazı batı illerimizde konuyla ilgili birçok dedikodu var. Bu meseleyi nasıl halledeceğiz bilmiyorum? (tedirgin yüz ifadesiyle)

Şah İsmail bir süre düşünür. Sonra…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (düşünceli şekilde yerinden kalkarak) görünen o ki, Şahkulu’yu yönetmek isteyenler suçu bizim üzerimize atmakla olası Osmanlı-Safevi savaşının fitilini ateşlemeyi amaçlıyorlar. Ama biz onlara istediklerini vermeyeceğiz! O yüzden Şahkulu meselesini iyice araştırıp harekete geçeceğiz!

Muhammed Han biraz rahatlar.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (gezerek konuşur) Onun gibi niceleri zaman zaman Osmanlıyla aramızı açmaya çalışsalar da ben asla onlara inanmadım. Hatta Sultan Beyazıt’ın döneminde Anadolu’da bizimle ilgili yanlış bilgiler yayılmıştı. Ben dedem Hasan Padişahın eski topraklarını geri kazanırken bazıları İstanbul’da da gözüm olduğunu söylüyordu. Ama Sultan Beyazıt’la birkaç defa görüşüp ona her şeyi iyice anlattım. O, Safevilerin Akkoyunlu Hanedanının varisi olduğunu kabul etti. Ve hatta Sultan beni o kadar iyi anladı ki, Dulkadiroğlularıyla yaşadığımız sorunda da bizi destekledi…

MUHAMMED HAN USTACLI: Şahım, bence Sultan Selimle bizzat görüşürseniz tüm konuları çözebilirsiniz.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (bakışlarıyla takdir eder) evet. Bence de. Hemen bir mektup yazarım. Sultanla gizli bir yerde görüşmemiz şart.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=Kg5ZY2oPx50


İSTANBUL… Gece saatlerinde eski bir konakta Abdullah El-Vahap ve Ebu Hilaf El-Bağdadi görüşürler.

ABDULLAH EL-VAHAP: Şahkulu Sultanla konuşmuş. Sultan her şeyin iyice araştırılmasını emretmiş.

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: bu bizim için hiç de iyi olmayabilir.

ABDULLAH EL-VAHAP: evet. Tüm planlarımız ortaya çıkabilir.

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: ne yapacağız?

ABDULLAH EL-VAHAP: aklımda bir plan var! Eğer Osmanlıları kandırabilirsek Şahkulu’yu biran önce infaz ettire ve Kızılbaşların bu işlerle alakalı olduğunu ispat edebiliriz.

Sinsi bakışlarla bir birine gülümsüyor, bir birinin fikrini onaylıyorlar.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=jk5L2My4Yqk


ERDEBİL… Banunur bir karanlık alanda bir derviş ile konuşmaktadır...

BANUNUR: Mehmetin hapisten çıkması için ne yapabiliriz?

Derviş irkilir ve düşünür.

DERVİŞ: hanım ağa, bence siz bu işlere fazla karışmayın. İyi olmaz!

Banunur sinirlenir ve elbisesinin kolunu hafifçe yukarı doğru çeker. Kolunda gizli örgüt olan “Bacılar”ın damgası gözükür. Derviş hemen diz çöker.

DERVİŞ: affedersiniz, hanım ağa, sizi tanıyamadım.

BANUNUR: (edalı şekilde gülümsüyor) şimdi beni zindana götür. Mehmeti biran önce görmem gerek!

Derviş emre tabi olur.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=wFsK4ViK4qU


BİRKAÇ GÜN SONRA… İSTANBUL… Siyah elbiseli, siyah kapşonlu adamlar meydana doğru yürümektedir. Arkalarından Şahkulu elleri bağlı şekilde ve çevresinde birkaç Osmanlı yeniçerisi geliyor… Meydanın tam ortasında darağacı, idam sehpası ve ahaliyle birlikte birkaç Osmanlı saray memurları var… Şahkulu gururla yürümektedir ve ona bakan insanlara gülümsemeye çalışır…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=e_s4RiMgrw0


İSFAHAN… Beylerbeyi Durmuş Han Şamlı konağı... Gece saatlerinde birkaç siyah elbiseli, maskeli adamlar konağın etrafında pusu kurup bekler. O sırada Durmuş Han birkaç adamıyla konağa giriş yapmaktadır. Bir süre sonra dürbünle konağa doğru bakan elebaşı adamlarına emirler verir. Ve konağa doğru saldırı başlar…

 

*** *** ***


5.BÖLÜMÜN SONU

İLGİLİ İÇERİK

ELŞEN İSMAİL YAZILARI

 


ÇALDIRAN - 6. BÖLÜM


"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)


YAZAR: ELŞEN İSMAİL


K a r a k t e r l e r:


ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***


MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı, “Bacılar” adlı gizli örgütün üyesi

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi, “Bacılar” adlı gizli örgütün lideri

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 

Bölüm karakterleri:

“ŞAHKULU” HALİL AĞA – Osmanlının doğu illerinden birinde eski memur yardımcısı, yeni isyancı

HAYDAR AĞA – ERDEBİL valisi

MİRZA ALİ – LAHİCAN, GİLAN hakimi...

 


*** *** ***


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…


*** *** ***


(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=9yqFC-dkHro


İSTANBUL… Siyah elbiseli, siyah kapşonlu adamlar meydana doğru yürümektedir. Arkalarından Şahkulu elleri bağlı şekilde ve çevresinde birkaç Osmanlı yeniçerisi geliyor… Meydanın tam ortasında darağacı, idam sehpası ve ahaliyle birlikte birkaç Osmanlı saray memurları var… Şahkulu gururla yürümektedir ve ona bakan insanlara gülümsemeye çalışır… Bir süre sonra onu idam sehpasına çıkarırlar. Ve memurlardan biri öne gelip Şahkulu hakkında verilen hükmü yazılan kâğıttan okumaya başlar… Şahkulu ise onu duymaz, çünkü hayali onu çok uzaklara götürür. Çocukluk yılları, bu zaman kadar geçen hayatı ve d. olaylar canlanır gözünde… Pir Sultan Abdal, Şah Hatai ve gönülleri fethetmiş nice şairlerin şiirlerini her zaman nasıl ezberlediğini hatırlar ve kendi içinde bir isyan, bir kurtuluş, bir özgürlük nağmesi okur gibi olur. O sırada Pir Sultan Abdalın “Şaha Giderim” şiirini hatırlar ve kendi kendine söyler.

“ŞAHKULU” HALİL AĞA: (mutlu bir yüzle)

Karşıda görünen hey dost, ne güzel yayla,
Bir dem süremedim vallah, giderim böyle.
Ala gözlü pirim, pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim

Eğer göğerüben hey dost, bostan olursam,
Şu halkın diline hey dost, destan olursam,
Kara toprak senden, senden üstün olursam,
Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim.

Alınmış abdestim hey dost, aldırırlarsa,
Kılınmış namazım hey dost, kıldırırlarsa,
Sizde şah diyeni hey dost, öldürürlerse,
Ben de bu yayladan hey dost, şaha giderim.

Pir Sultan Abdalım hey dost dünya durulmaz,
Gitti giden ömür, ömür geri dönülmez,
Gözlerimde şah yolundan ayrılmaz,
Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim.


Cellat ilmiği Şahkulu’nun boynuna geçirir. O son kez insanlara bakar. Orda bulunan halkın gözlerinde yaş, yüreklerinde hüzün olduğunu fark eder. Sonra ise memurlara bakar. Hepsi nasıl da dünden razıymış gibi görünüyor. Hepsi kendi çıkarları için çalışan vicdansızlar – diye, Şahkulu düşünür… Cellat sehpaya tekme atar ve Şahkulu can çekişmeye başlar. O sırada ona doğru gülümseyen bir çift sinsi göz bakar uzaklardan - o Abdullah El-Vahap’ın gözleridir…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AY01w36wNgw


İSFAHAN… Beylerbeyi Durmuş Han Şamlı konağı... Casuslarla Durmuş Hanın adamları arasında büyük bir arbede yaşanır… Her iki taraftan ölen ve yaralananlar olur… Uzun süren çekişmeden sonra bir casus kalır ve kaçarken Durmuş Han kendisi onu yaralar. Ona yakın gelir ve kılıcını ona doğru çeker…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=g_j3xL5winw


ERDEBİL… Mehmet zindanda otururken nöbetçilerden biri onun hücresinin kapısını açar. Mehmet şaşırır ve ayağa kalkar. O sırada nöbetçinin arkasında siyah giysili bir kadın görünür. Mehmet ona doğru bakar ve onu tanır. Çünkü o sevdiği kadın Banunur’dur.

MEHMET: (şaşkın) Banunur?

Banunur ona sarılır. O sırada nöbetçi gider ve çiftleri yalnız bırakır.

BANUNUR: (büyük hasret ve aşkla) geldim, sevdiğim, geldim, yiğidim.

MEHMET: (sevinçle) sen, sen nasıl geldin. Aman Allah’ım bu gerçek mi?

BANUNUR: (heyecanlı) babamla konuşacağım. Seni buradan kurtarıp evleneceğiz.

MEHMET: (gülümsüyor) çok mutluyum. Her şey o kadar güzel ki… Hiçbir şeyi sorgulayacak değilim.

BANUNUR: (sevinçle) merak etme, her şey çok güzel olacak!

Sarılırlar.


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=IYU3D8PKxgU


İSTANBUL… Gece Yavuz Sultan Selim odasında uyurken odaya birkaç siyah maskeli adam girer. Ve Sultan uyanıp onları fark edene kadar onlar kalın bir iple ona saldırırlar. Taraflar arasında büyük arbede yaşanır ve sonda Sultan Selim çabalayarak mücadele verir. O sırada maskelilerin arkasında babası yaşlı Sultan Beyazıt görünür. Yavuz Sultan Selim şaşkın gözlerle babasına bakarken maskeliler onu boğar ve Sultan rüyadan uyanır…

YAVUZ SULTAN SELİM: (korkmuş ve tedirgin) aman Allah’ım, bu nasıl bir rüya idi böyle. Neden babam beni öldürtmeye kalktı? Neler oluyor? Benim bu kâbusu biran önce çözmem lazım. Eminim bu rüya bir şeye işaret ediyor.

Telaşlı halde yerinden kalkarak yanındaki küçük sehpa üzerindeki su bardağından su içer.

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=RTtpsjXj618


ERDEBİL… Sabah saatlerinde Banunur konakta babasıyla konuşuyor.

BANUNUR: (sinirli) beni anlamıyorsun, baba. Ben Mehmet’e aşığım ve ne olur olsun onunla evlenmek istiyorum…

Babası kızgın şekilde bakar ve elindeki tespihini çevirir…

HAYDAR AĞA: (sinirli) ben bir Osmanlı casusuna kız vermem!

BANUNUR: (gergin halde karşısındaki masada ne varsa devirir) benim “Bacılar”dan olduğumu unutma, baba! İstediğim her şeyi yapmakta özgürüm!

Her ikisi gergin bakışlarla bakışırlar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=r857HU7CsMU


TEBRİZ… Şah Sarayı… Şah İsmail ve Şeyh görüşürler…

ŞEYH: (fikirli) korkarım bizi öyle bir girdaba sürüklemişler ki, kurtula bilmemiz çok zor…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (düşünür) her şey öyle hızla ilerliyor ki, savaş her an kapıda gibi görünüyor.

ŞEYH: dervişler haber etti – Şahkulu’yu idam etmişler.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (derin bir ah çeker) bir şey yapamazdım. Hem de böyle bir zamanda…

ŞEYH: (temkinli) anlıyorum. Fakat milletimizin refahını sağlayamazsak, o zaman bu devlet neden var?

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (düşünür) haklısın aslında. Ama ben Şeybani Hanla yaşadıklarımı Sultan Selimle yaşamak istemiyorum. O yüzden bir mektup yazdım, görüşeceğim!

ŞEYH: tehlikeli olabilir. Dikkat et. Düşmanlar fırsat kovalıyor şuanda…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (gülümsüyor) ben hep tehlike içinde yaşadım. Hatırlamıyor musun?

ŞEYH: (derin bir ah çeker) evet. Çocukluğundan bu yana rahat bir gün görmedin sen…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=e_s4RiMgrw0


LAHİCAN… YILLAR ÖNCE… Bölge hâkimi Mirza Ali ve Şeyh bir konakta görüşürler…

ŞEYH: (derin bakışlarıyla) beni iyi dinle, Mirza. İsmail bizim kurtuluş önderimiz olacak! O yüzden onu Rüstem’in adamlarından korumak zorundayız. Kardeşi Sultan Ali kandırılıp öldürüldü. İbrahim ise hasta yatıyor. Bizim umudumuz yalnız İsmail’dir.

MİRZA ALİ: (sakin bir yüz ifadesiyle) sizi çok iyi anladım, Şeyhim! İsmail Safevi benim topraklarımda olduğu sürece onu benden kimse alamaz! (ciddi ve sert) Gerekirse Rüstem’in kendisi gelsin. Ama ölürüm de sizin emrinizden çıkmam!

ŞEYH: (gülümsüyor) Yüce Tanrı seni korusun!

Şeyh vedalaşarak gittikten sonra zaman bir süre sakin geçer… Ama daha sonra Rüstem’in adamları hızla orya gelirler. Dışarıdaki karmaşanın sesini duyan Mirza Ali bizzat kendisi onların önüne çıkar.

Adamlardan biri: (gergin) önümüzden çekil, Mirza, yoksa Rüstem’e cevap veremezsin.

MİRZA ALİ: (sakin bir yüz ifadesiyle) Allah sizi hidayete getirsin, neyin peşindesiniz?

Adam: İsmail Safevi’ni bize teslim edeceksin. Sır gibi saklıyorsun, yüzünden belli.

MİRZA ALİ: (ellerini göğe kaldırarak) Yüce Yaratana ant olsun ki, benim öyle bir sırrım yok!

Adam: (gergin) kan çıkar, Mirza!

MİRZA ALİ: (gülümser ve yavaş yavaş sinirlenir) verilecek bir canımız var, o da Allaha!

Bu zaman Şeyhin adamları saklandıkları yerden çıkarlar ve Mirza Ali’nin adamlarıyla birleşirler. Gelenler kısa zamanda ablukaya alınır.

MİRZA ALİ: (sakin bir yüz ifadesiyle) bence başınız gövdenizin üzerindeyken gidin!

Adamlar çaresiz kalıp orayı terk eder. Ama Şeyhin adamları onları takip eder ve yolda kuytu bir yerde onları tuzağa düşürüp hepsini öldürürler. Haber Şeyhe vardığında o Mirza Alinin konağına döner ve birlikte İsmail’in saklandığı kaleye giderler. Orada küçük İsmail her ikisini görünce sevinir ve gülümser. Şeyh onun başını sıvazlar.

ŞEYH: (heyecanlı ve sevinçli) gerekirse hepimiz senin yolunda öleceğiz, mürşidim, ama sen tüm milletimizin kurtarıcısı olacaksın!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=ZEYRWAcmMno


TEBRİZ… ŞİMDİ… Şah Sarayı… Şeyh ve şah İsmail konuşuyorlar…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (duygusal) o gün beni korumasaydınız, belki de bu günleri göremeyecektik.

ŞEYH: (gülümsüyor) Dilsiz Şaman senin ismini söyleyince başka yolumuz yoktu. Sen Türkman elinin refahı için daha önceden seçilen kişiydin.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (duygusal) kardeşlerim öldüler ama…

ŞEYH: (duygulanıyor) vatan için hepimiz ölmeye ant içmemiş miyiz?

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (gururlu) evet! Azerbaycan bütünleşmedikçe bana rahat yok! Osmanlıyla savaşmaktan ona göre kaçıyorum. Kuzeyde bizleri bekleyen onca kardeşimiz var! Şirvanşahlar’ı yok edip o toprakları da birleştireceğiz! Ant olsun, eğer ki buna ömrüm yetmez ise, evlatlarımdan biri elbet bu görevi şerefle üstlenecek ve gün gelecek tüm Azerbaycan bütün olacak! (duygulanır)

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=PL5nYru0IP8


İSTANBUL… Sultan Sarayı… Yavuz Sultan Selim ve eşi Ayşe Hafize Sultan yemek yerken konuşurlar…

YAVUZ SULTAN SELİM: (yorgun gözlerle) bu gece çok kötü bir kâbus gördüm, Sultanım.

AYŞE HAFİZE SULTAN: (endişeli ve meraklı) neyle ilgiliydi?

YAVUZ SULTAN SELİM: (düşünceli) bilmiyorum, tam anlayamadım. Ama babam beni öldürmeğe gelmişti.

Ayşe Sultan şaşırır ve yemeği bırakır.

AYŞE HAFİZE SULTAN: ne diyorsun, sen?

YAVUZ SULTAN SELİM: (düşünceli) sence bu rüyayı ne yormalıyız?

AYŞE HAFİZE SULTAN: (düşünceli) bilmiyorum. Ama Kam Ana ile konuşmam lazım. O ne derse o olur.

Bakışırlar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=wpwy3aTGx-A


İSFAHAN… Durmuş Han adamlarıyla konağında konuşuyor.

DURMUŞ HAN ŞAMLI: ne diyorsunuz? Adam konuşmuyor, ne yapacağız? Öldürmek fayda etmez!

Adamlardan biri: (bir süre düşündükten sonra) bence bırakalım gitsin.

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (şaşkın) neden?

Adamlardan biri: (düşünceli) eminim bu olay farslarla ilgilidir. Ve sizin kararınızı değiştirmeye tahrik etmek içindir. Eğer biz onu burada çok saklarsak ve ya öldürürsek hainler er ya da geç ikinci planla yine gelecekler. Ama onu bırakır ve takip edersek o zaman “yılanın başını” da buluruz.

Her kes fikri beğenir ve onlaylar. Durmuş Han düşünür.

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (düşünceli) haklısın. Takip edelim. Elbet sahibine koşacak o it.

Gülümser ve konuşmaya devam ederler…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=jVea23LkTkI


DİYARBAKIR… Bir han… 3-4 eşkıya kılıklı adam hana girerler. Karşıda bir masa başında onları bekleyen Ebu Hilaf El-Bağdadi ile görüşürler…

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: (sinsi bakışlarla) bin yıllık Türk yurdu sizin olsun istiyor musunuz?

Eşkıyalar şaşkınlıkla ve sevinçle bir birine bakarlar…

Eşkıya lideri: nasıl olacak o iş?

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ: (sinsi bakışlarla) orasını bize bırakın. Diyarbakır ve etrafını Türklerden temizleyeceğiz! Ve gün gelecek sizler bu Türk yurdunu kendi başkentiniz ilan edeceksiniz!

Eşkıya lideri: Doğu toprakları da bizim olacaksa, güzel fikir.

Bakışırlar…


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=fWbndmobmzw


İSFAHAN… Bir casus gece saatlerinde yolla ilerliyor. Karşısına eski bir baraka çıktığı zaman duraksar ve arkasına döner. Onu takip eden kimsenin olmadığı kanaatine geldiği anda barakaya girer. Oradan elbisesini değişmiş halde çıkar ve yoluna devam eder. Bir süre sonra karşısına bir çay çıkar. Çaya iner ve küçük bir tekne ile çayın öbür tarafına geçer. O sırada onu takip eden birkaç adam büyük ustalıkla kendilerini gizleyerek onun arkasınca giderler… Sonda casus bir konağa varır ve içeri girer. Orada Firuz Humeyni ile görüşür. Casusu takip eden adamlar her şeyi iyice izledikten ve görüştüğü adamın kimliğini öğrendikten sonra oradan ayrılırlar.


Sabah… Firuz Humeyni konaktan ayrılırken karşısında Kızılbaş askerlerini görür ve şaşırır.

FİRUZ HUMEYNİ: (şaşkın yüz ifadesiyle) beyler, sizler ne yapıyorsunuz? Benim Safevi devletinin saygın bir memuru olduğumu bilmiyor musunuz?

O sırada arka tarafta at üzerinde olup yüzünü gizlemeğe çalışan Durmuş Han Şamlı ileri gelir.

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (sinirli bir gülümseme ile) Kızılbaş devletine ihanet ettiğin için seni idam bekliyor, Firuz Humeyni bey!

Firuz korkarak geri çekilir…

 


*** *** ***


6.BÖLÜMÜN SONU

 

 

 

İLGİLİ İÇERİK

ELŞEN İSMAİL YAZILARI

 


ÇALDIRAN - 7. BÖLÜM


"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...

(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)


YAZAR: ELŞEN İSMAİL


K a r a k t e r l e r:


ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı

YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan

 

*** *** ***


MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı

BANUNUR - Erdebil valisinin kızı, “Bacılar” adlı gizli örgütün üyesi

KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri

ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi

"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman

AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş

 

*** *** ***


TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi, “Bacılar” adlı gizli örgütün lideri

AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı


*** *** ***

 

HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili

MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)

DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi

HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)

KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)

MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı

ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı

 

*** *** ***


HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan

ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri

FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur

EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri

VENEDİK KRALI

ROMA PAPASI

 


*** *** ***


Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…


*** *** ***


(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=pSg1V7FgkZs

İSFAHAN… Bir zindan… Firuz Humeyni Durmuş Han ve adamlarının huzurundadır…

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (sinirli) sen Yüce Safevi Devletinin sana verdiği değere layık olamadın, Firuz Humeyni! Eminim, Şahımız ve Yüce Divanımız senin hakkında gereken kararı verecektir!

Firuz Humeyni büyük telaş ve korku içinde etrafına bakınır.

FİRUZ HUMEYNİ: (korku içinde) ben hiçbir şey yapmadım. Birileri bana tuzak kuruyor…

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (sinirli halde gülümsüyor) asıl tuzağı sen bize kurdun, Firuz Humeyni! Bilmiyorum kendini ne zannettin ki, bizi yok edebileceğini sandın, hem de beceriksiz adamlarınla…

FİRUZ HUMEYNİ: (sinirli bakışlarla) hiçbir şeyi ispatlayamazsınız. Siz sadece beni öldürmeyi kafaya koymuşsunuz. Sebebini bilmiyorum, ama eminim Şahımızın bundan haberi bile yoktur. (korksa da sert surat yapar)

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (sinirli halde gülümsüyor) şimdi bu taş duvar sana saraydan daha iyi gelecektir. Otur düşün. İtiraf edip edemeyeceğini düşünebileceğin kadar zamanın var. (ciddi) Ben Şahımıza haber ettim, her şey usulüne göre olacak – eğer itiraf edersen, belki daha makul bir ceza alabilirsin.

FİRUZ HUMEYNİ: (sinirli bakışlarla) benim konuşacak hiçbir şeyim yok, Durmuş Han!

DURMUŞ HAN ŞAMLI: öyle olsun madem! Safevi devletinin adaleti her şeyden üstündür! Bunu kendi gözlerinle er ya da geç göreceksin!

Bakışırlar… Durmuş Han ve adamları zindanı terk eder… Firuz Humeyni elini sakalına koyar ve düşünür…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=YmyZh6seqHQ

ŞİRAZ yakınlığı… Bir eski bina… Hamdullah ve birkaç adamı toplanmışlar…

HAMDULLAH FARSİ: (düşünceli) bunca yıllardır teşkilatımız Türklere hiçbir açık vermeden ilerliyordu, tabi ki ara sıra ufak aksilikler yaşanıyordu, ama Firuz Humeyni kadar amatörlük yaparak bizleri tehlikeye atan olmamıştı… Bu işi biran önce halletmemiz gerek, yoksa hepimizi falakaya yatırırlar…

Adamlardan biri: Firuz Humeyni’nin konuşup konuşmayacağını düşünerek zaman kaybediyoruz, bence…

HAMDULLAH FARSİ: önerin nedir?

Adam: onu kaçıralım. Biliyorum çok zor iş, ama bundan başka çaremiz yok! Aksi halde hepimizin hayatı ve bundan sonraki planlarımız tehlikeye girecek!

Her kes bakışarak düşünür ve sonda Hamdullah fikrini söyler.

HAMDULLAH FARSİ: doğru söylüyorsun, kaçıralım. Ama eğer beceremezsek, bir yolunu bulup onu Şah İsmail’in huzuruna çıkarılmadan öldürmemiz gerek! Ben kısa sürede başkanımızla da görüşüp bu işi enine boyuna konuşacağım. Siz şimdilik kaçırma işlemine geçin.

Adamlar baş eğerek kalkarlar. Hamdullah elindeki tesbihini çevirerek düşünür…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=YmyZh6seqHQ

BİRKAÇ GÜN SONRA… Durmuş Han ve Safevi görevlisi, askerler ve Firuz Humeyni Tebriz’e doğru yola çıkarlar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=EqnYvzFOhOE

TEBRİZ… Hamdullah Farsi’nin konağı... Hamdullah Saraya gitmek için hazırlanırken bir adamı odasına girer ve izin isteyip konuşur.

Adam: ağam, haber geldi. Durmuş Han Şamlı ve adamları Tebriz’e doğru yola çıkmışlar…

HAMDULLAH FARSİ: (sinirli ve bir o kadar sakin halde yüzünü karşı tarafa çevirerek düşünceli şekilde bakar) elbet bir yerde dinlenmek için duracaklar. O anı gözden kaçırmayalım. (yüzünü dönerek) adamlara söyle, fırsat kovalasınlar. Firuz’u kaçırmak için her an gerekli olabilir.

Adam “emrin olur, ağam!” tabiriyle baş eğerek çıkar.

HAMDULLAH FARSİ: (pencereden dışarıya doğru bakarak, kendi kendine) Türkler kendilerini çok akıllı zannediyorlar. Ama ne olur olsun biz farsların hilelerine, oyunlarına karşı daima savunmasız halde olacaklar. Bir gün fars elbet Türkü yenip bu devleti de ele geçirecek! O gün geldiği zaman onlara kendi dillerinde konuşmayı bile yasaklayacağız!

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=AhTE1-uvEtc

TEBRİZ yakınlığında bir köy… Gece birkaç haydut kılıklı adamlar Safevi ordugâhına baskın için harekete geçer… Durmuş Han ve adamları olası saldırı planı için önceden tedbir alırlar. Bu yüzden ilk saldırı sonucuna ulaşamadan bertaraf edilir. Sonra yine bir saldırı daha olur ve bu kez Firuz birkaç kilometre uzağa kaçmak imkânı bulur…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=zHfDixY1guE

ERDEBİL… Şeyh ve Banunur bir eski tapınakta görüşürler…

ŞEYH: (düşünceli ve bir o kadar sakin) önceleri “Bacılar”dan kimseler evlenmez ve tüm hayatını devlete, millete bahşederlerdi. Şimdi her şey değişmiş tabi ki…

BANUNUR: (duygusal) ben Mehmeti çok seviyorum, Şeyhim! Ama devletimize de canım feda! Gereken neyse ona uyarım, yıllarca kahrolmayı göze alarak…

Banunur yüzünü çevirerek içten içe ağlamaya başlar. Şeyh bunu fark eder.

ŞEYH: üzülmeni gerektirecek bir şey yok. Ama senin ve Mehmetin kutsal görevleriniz var. Onun için çok ama çok dikkatli olmanız gerek!

Banunur sevinir ve Şeyhe sarılır.

BANUNUR: (duygusal) rızanız olmasaydı ben bu aşkı kalbime gömmeğe çalışacaktım! Çok sağ olun!

ŞEYH: (nurani şekilde gülümsüyor) bizim temelimizde aşk var, kızım! Tarikatımız ve binyıllardır değişmeyen geleneklerimiz bunu emreder!

Ayrılırlar.

ŞEYH: biraz sabret! Bu aralar devletimizin güvenliği için çok dikkatli olmamız gerek! Sana da yeni görevler vereceğiz!

BANUNUR: (baş eğerek) emriniz olur, Şeyhim! Ne isterseniz yaparım!

Şeyh memnunlukla bakar…

 

*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=pSg1V7FgkZs

TEBRİZ… Durmuş Han Şahın huzuruna çıkar…

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (tedirgin ve telaşlı) kusura bakmayın, Şahım. Haini elimizden kaçırdık.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (sakin kalmaya çalışıyor) sorun değil! Er ya da geç yakalarız! Şuan düşünmemiz gereken mesele farslarla ilgili ne karar vereceğimizdir.

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (biraz rahatlamış gibi) nasıl yani, Şahım?

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (bir noktaya bakarak ellerini tahtına yaslar) bu farslar yıllardır Kuzeyde de, Güneyde de türlü türlü oyunlar oynar. Bazı meseleleri bilsek de, çok şeyden habersiziz. Maalesef devletimizin kudreti onların şeytani düşüncelerini yenemiyor. Hilafet dağıldığı zamandan bu yana devlet kuramayan farslar bizlere karşı oldukça sinsi ve haince planlar kurarak ilerliyor. Amaçları devletimizi ele geçirip milletimizi esir almaktır. Ama tabi ki buna müsaade etmeyeceğiz!

DURMUŞ HAN ŞAMLI: (kafa hareketiyle izin alarak) tedbirleri arttırabiliriz, Şahım. Ama Osmanlıyla şuaınki durumumuz göz önüne getirilirse, farslara karşı sert adımlar atmak devletin güvenliği konusunda çok tehlikeli bir durum olur. Her yerde isyanla çıkabilir, haçlıların denizden hücumu da an meselesi.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (düşünceli) biliyorum, Kenger Körfezini istiyor, şerefsizler! (yumruklarını sıkar)

DURMUŞ HAN ŞAMLI: o yüzden derim ki, Firuz’u meydanda – halkın gözü önünde – herkese ders olsun diye idam edelim! Hem Türkler, hem de farslar sizin kudretinizi ve adaletinizi bir daha görsün! O zaman en azından bir süreliğine kimse hainliğe kalkışmayacaktır.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (düşünür) bu meseleyi Yüce Divanda konuşacağım! Elbet makul bir karar alınacaktır!

Durmuş Han baş eğerek izin ister ve gider. Şah İsmail ayakları altına serilen harita şekilli halıya dikkatle bakar.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (kendi kendine, sert tonla) farsların son kalesi Şirvanşahlar’ı yok etmenin zamanı geldi de geçiyor bile!


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=Xt2R5JHtflQ

ŞİRAZ… Gece saatlerinde eski bir konakta iki kişi görüşür. Biri Hamdullah Farsi, diğeri ise siyah kapşonlu bir yaşlı adamdır…

HAMDULLAH FARSİ: efendimiz, son olarak kararınız ne? Firuz’u harcayacak mıyız?

Adam: (ağır ses tonuyla) Firuz Humeyni kendi ele vererek milletimize ve teşkilatımıza ihanet etmiştir. (sert) Onun için katli vaciptir. Ancak onu Türklerin değil, bizim öldürmemiz gerek ki, hem Türkler bizim hangi güce sahip olduğumuzu anlasın, hem de diğer adamlarımız ihaneti ve mağlubiyeti affetmeyeceğimizi iyice hatırlamış olsunlar.

HAMDULLAH FARSİ: (yalakalık yaparcasına) merak etmeyiniz, efendimiz. Büyük Selçukluyu nasıl yıktıysak, elbet Safevileri de alt etmenin bir yolunu bulacağız!

Bakışırlar…


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=xi0WYfklRVI

TEBRİZ… BİRKAÇ GÜN SONRA… Firuz yeniden yakalanmış ve meydanda – her kesin gözü önünde yargılanmak için getirilmiştir. Şah İsmail ve tüm devlet adamları halkla beraber oradadır…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (sinirli ve öfkeli) sen devletine ihanet ettin! Yüce Divanımız ve asıl gücümüz olan Yüce Halkımız şimdi sene gereken cezanı verecektir. Son olarak konuşma hakkına sahipsin!

FİRUZ HUMEYNİ: (nefretle Şah'a bakarak) ey Türk, sanma ki, bu gün güçlüsün diye hep böyle kalacaksın! Ne zaman ki şahsi çıkarların milli değerlerinden, vatanından, milletinden öne geçecek, bak o zaman biz sizi yeneceğiz! Kendi devletimizi kuramasak bile sizin açıklarınızı kapatarak büyük bir ahtapot gibi sizi saracağız. Gaflete düştüğünüz an ölüm fermanınızı imzalayacaksınız. Bu gün bir Humeyni ölse bile, zaman gelecek yeni bir Humeyni doğacak ve o zaman siz kendi dilinizde bile konuşmak için izin isteyeceksiniz!

Şah İsmail sinirli halde ayağa kalkarak belindeki kılıcı çıkarır. Yürüyerek tam da Firuz Humeyni’nin önüne gelir.

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (sinirli ve öfkeli halde kılıcını göğe doğru kaldırır) ve böylece tüm farslar bilsin ki, ben Ulu Hakanımız, Başbuğumuz Timur’dan daha gaddar olabilirim size karşı! Ant olsun bizi Yaratana, soyunuzu yeryüzünden silene kadar savaşır, son kişinizi bile affetmem! Siz, er ya da geç kabul edeceksiniz, Azerbaycan merkezli Türk imparatorluğunun topraklarında yaşayan küçük bir toplumdan başka bir şey değilsiniz! Siz farslar hiçbir zaman Türk'ü mağlup edemeyeceksiniz! Buna ben ve tüm hanedanım asla müsaade etmeyeceğiz! Çünkü ben Şah İsmail Safevi Türkoğlu Türk'üm!

Şah kılıcını Firuz’un kafasına doğru vurmak isterken uzaklarda bir yerden gelen bir ok Firuz’u öldürür. Meydanda kargaşa düşer ve ikinci ok Şahı kolundan yaralar…

 


*** *** ***


Sahne fon müziği: https://www.youtube.com/watch?v=rAY3r6gHFkk

AYLAR SONRA… 1513… Şah İsmail ve Sultan Selim Osmanlı-Safevi sınırında gizli bir geçitte görüşürler…

ŞAH İSMAİL SAFEVİ: (ciddi) artık her şeyi çözme zamanı geldi, Yavuz Sultan Selim!

YAVUZ SULTAN SELİM: (ciddi, bir o kadar sakin) evet, Şah! Seni karşımda görebildiğim için çok mutluyum! Elbet her bir şeyin çaresi var!

Karşılıklı gülümserler… Eski Türkler gibi yerde oturup ekmek bölerek, duz ve soğanla yemeye başlarlar. Sonra eski bir içkiyi karşılıklı içip sohbete devam ederler...

 

*** *** ***


7. BÖLÜMÜN SONU

YORUMLARINIZI VE TAHMİNLERİNİZİ BEKLİYORUZ.
İYİ EĞLENCELER…

 

İLGİLİ İÇERİK

ELŞEN İSMAİL YAZILARI