Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Doğan Aksan atasözlerini milletin değer yargılarını yansıtmaları konusunda: “Her ulusun kendi deyimleriyle, bilgeliğiyle oluşturduğu atasözleri, bir dil birliğinin dünya görüşünün, yaşayış biçimini yansıttığı gibi o toplumun kültür tarihiyle ilgili önemli ipuçları da verir.” Sözleriyle dile getirir.

Atasözlerinde genellikle herkesin kabul ettiği bir düşüncenin yer alındığı bilinmektedir. Fakat atasözleri içerisinde toplumun değer yargılarına aykırı, toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmeyen olumsuz yargı ifade eden atasözleri de vardır. Atasözlerin özellikleri iyi bilinir, zaman içerisindeki değişimler göz önüne alınırsa bu olumsuz yargı ifade eden veya yanlış anlaşılan atasözleri daha doğru anlaşılacaktır. Atasözlerine bakarak milletlerin karakter özelliklerini tespit etmeye çalışanlar bunlara dikkat etmelidir.

Her atasözündeki düşünce toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenen bir düşünce olmak zorunda değildir. Feridün Fazıl Tübentçi: “Toplumda iyi insanlar olduğu gibi kötü insalar da vardır. Öyleysa atasözünün de iyisi de kötüsü de olacaktır.” der.

Bizim burada üzerinde duracağımız olumsuz yargılı atasözlerinden ziyade zaman içerisinde meydana gelen değişimlerle anlam kaymasına ve değişimine uğrayan birkaç atasözüdür.

“Aptalın karnın doyunca gözü pabucundandır.” Bu ve bunun benzeri atasözlerindeki “aptal” kelimesi zaman içerisinde anlam kaymasına uğramıştır. Bu kelimenin doğrusu “abdal” dır. “bedel” kelimesinde türemiş Arapça asıllı bir kelimedir. Taşköprü’nün Abdal Hasan Köyü’nün adındaki “Abdal” kelimesi budur. “Abdal”lar tarikatlarda bir sınıftır. Zamanla “abdal”, kelimesi “aptal” yapılmıştır toplum tarafından. Yine bir topluluğu, milleti kötülemek için “abdal” kelimesi  o milletin, topluluğun adıyla yer değiştidiği görülür.

“Merhametten maraz doğar.” Atasözünü de çevremizde sık sık duyarız. İnsanlara fazla iyilik yapılmaması aksi takdirde iyilik yapılandan zarar görülebileceğini ima eden bu atasözü, toplumun değer yargılarıyla ters düşmektedir. Bizim örfümüz, geleneğimiz, dinimiz her şartta iyilik yapılmasını emrederken toplumun böyle bir atasözünü söylemesi zordur. Bu durum bir fıkrada da olduğu gibi Bektaşî bakış açısıyla atasözüne bakmaktan kaynaklanmaktadır.  Atasözünün tamamı “Mürüvvet bilmez katında, merhammetten maraz doğar.”dır. Anlamı: “İyilik bilmez katında merhametten kötülük doğar.” dır.  Bir kısmını almadığımız zaman atasözü anlatmak istediğinden farklı anlaşılacaktır.

“Ana gibi yâr olmaz, Bağdat gibi diyâr olmaz.” Atasözündeki  “ana” kelimesini biz “anne” olarak; “yar” kelimesini de  “sevgili, sevilen” anlamında “yâr” anlarız. Oysa bu kelimeler zamanla tam manasıyla anlam başkalaşmasına uğramıştır. “Ana” ile “Bağdat”; “yâr”ile “diyâr” ilgisiz kavramlardır. Atasözündeki “ana”kelimesinin aslı  “ane” dir. Bağdat yakınlarında bir “yar(uçurum)”ın adıdır.  Dolayısıyle atasözünün anlamı: “Ane gibi uçurum, Bağdat gibi diyâr olmaz.” dır.  Milletimiz “ane” kelimesini unutmasıyla bu kelimeyi kendisine  en yakın olan ve insanımız katında değerli olan “ana” kelimesiyle değiştirmiştir.

“Eski camlar bardak oldu.” Günümüzde bardaklar camdan yapılınca, bardağın başka bir maddeden yapılabileciği insanların aklına pek gelmiyor. Toplum zihnine kolay gelen bir durumdur. Bilinene yönelme, tercih etme. Oysa bu atasözündeki “cam”, “çam”dır. Atasözü: “Eski çamlar bardak oldu.” şeklindedir. Camın  az bulunduğu zamanlarda bardaklar çam ağacından yapılırdı.

Kim ki bilmez Farisî

Gitti dinin yarısı

Bu sözde de “din” kelimesi eski alfabede yazılış şekline göre “deyn” olarak okunabileceği gibi “din” olarak da okunabilir. “deyn” kelimesi “borç” demektir. Burada Farsça bilmenin ekonomik getirisi üzerinde durur. Bugün İngilizcenin ekonomik getirisi olduğu gibi. Zamanla insanlar bu kelimenin okunuşunda  yanlış tercihte bulunmuşlar ve böyle de yerleşmiş halkın dilene.

"Su küçüğün söz büyüğün."

Bu atasözünde  zaman içerisinde bir değişmeden ziyade peygamberimizin bir hadis-i şerifini yanlış değerlendirme söz konusudur. Peygamberimiz bir gün ashabıyla toplantı halindeyken su getirilir. Peygamberimiz suyu içer, su içtiği bardağı yanındakine verecektir. Peygamberimiz bu tür durumlarda her zaman sağda oturan insanı solda oturana tercih etmiştir. O günkü mecliste sağında İbni Abbas vardır ki o gün bir çocuktur. Solunda ise Ebu Bekir vardır. İbni Abbas'a döner müsaade ederse suyu Ebu Bekir'e vermek istediğini belirtir. İbni Abbas ise bu şerefi başkasıyla paylaşamayacığını belirtir, izin vermez suyu içer. Dolayısıyla İbni Abbas küçük olduğu için değil sağda olduğu için tercih edilmiştir. Atasözünün aslı "Sus küçüğün söz büyüğündür." zamanla bu hadiseden dolayı "sus", "su"ya çevrilmiştir.

*Türk  Dili, s: 602

*Pala, İskender, Kudemanın Kırk Atlısı

 

 EK:

"Baldız baldan tatlıdır." ahlaka uygun bir anlamı olmayan bu sözün doğrusu da "Daldız baldan tatlıdır." "Daldız" kelimesi peteklerden bal almaya yarayan bir aletin ismiymiş. İnsan bunun doğru olmasını umut ediyor. Zira ahlaka mugayyir bir sözün toplumda yer etmesi utanılacak bir durum.

"Ziyaretin kısası makbuldür." sözünün yanlış yerleşmesinde de buradaki "kısası" kelimesindeki anlam kaymasından kaynaklanıyor. "Kısas" yani karşılığının verilmesi önemlidir. Ziyaret edilmişsin bilmukabele karşılığını vereceksin sen de iade-i ziyarette bulunacaksın. Makbul olan, adaba uygun olan budur.

SON EKLENENLER

Üye Girişi