Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

      

         Anadolu’daki bölgesel ağızlar, dilimiz için hazine değerindedir. Yurdumuzun her köşesinde konuşulan çeşitli dillerden kelimeler dilimize girip Türkçeleşmiş,  tarih içinde farklı bir şekil almıştır ve bazı ses değişikliklerine uğramıştır. Zaman zaman da kelimelere yeni anlamlar yüklenmiş, anlam zenginleşmesine uğramıştır. Bunlar ağızların oluşmasında diğer sebepler gibi rol oynamışlardır.

        Anadolu ağızlarında yer alan pek çok kelime kullanımdan düşüyor ve yerine yenileri konulamıyor. Bu durum da dilimizi kısırlaştırmaktadır. Belirli süre köyde veya dar bir çevrede yaşamış insanların, kendisi gibi konuşmayan insanların arasına katıldığında küçük düşme, hor görülme endişesiyle bazı kelimeleri terk etmeleri, kitle iletişim araçlarının etkisi, kendi bölgesinin ağzını kullanan yaşlı insanların bunları genç nesle aktaramaması gibi sebeplerle bölgesel çeşitlilik azalmaktadır. Birçok dilin yeryüzünden silindiği bir ortamda ağızlardaki bu daralma normal karşılanması gereken bir olgudur.

Biz burada ilmî bir Taşköprü ağzı derlemesi yapmayacağız. Öğretmenliğimin süresince gerek öğrencilerin gerekse, veli ve okul çevresinden duyduğum bazı ilgi çekici kelimelerin kullanımı üzerinde duracağım.

“Kişi, dilinin altında gizlidir.” “Üslûb-u beyân, aynıyla insan” gibi sözler insan karakterini anlamada dilin önemini gösterir. Aynı zamanda insanın seçtiği kelimeler ve bunların kullanım tarzı da yetiştiği sosyal çevreyi ve bölgeyi bizlere belli eder.

 

1. Görer, vurar” gibi iki heceli kelimelerde dar yuvarlak olması gereken kelimenin ikinci hecesi Taşköprü’de düz-geniş olarak kullanılmaktadır. Sadece Taşköprü’de değil Kastamonu’nun değişik yerlerinde de kullanıldığını bir tesadüf eseri öğrendim. İstanbul’da bir gün otobüste giderken arka koltukta bir kişinin kelimeleri bu şekilde telaffuz ettiğini “Kastamonulu musunuz?” diye sordum. “Evet, Araç ilçesindenim.” dedi.

 

2. “Getirmek/götürmek”  bu kelimelerdeki değişik kullanım, telaffuzdan ziyade sözcüğe yüklenen anlamla ilgilidir. Çok ilgi çekici bir şekilde birbirlerinin yerine kullanılıyorlar. “getirmek” bir varlığı, nesneyi yaklaştırmak; “götürmek” bir nesneyi, varlığı bulunduğu yerden uzaklaştırmaktır. Taşköprülülerin bir kısmı “getirdim” derken götürmeyi, “götürdüm” derken ise getirmeyi kasteder..

Öğrenciye bir ödev vermişsinizdir. O, derse ödevini yapıp getirecektir.

“Ödevini yapıp getirdin mi?”

“Götürdüm hocam”

İnsan, ilk zamanlar anlamakta ve alışmakta zorlanıyor. Dersi kesiyor ve doğrusunu anlatıyorsun. Daha sonra aynı hatayı tekrar yapıyor. Öğrencinin bunun doğrusunu öğrenmesi başka, alışkanlık hâline getirmesi başka bir şeydir. Ailesi ve çevresi bu şekilde kullanırken değiştirmesi zaman alacaktır. Öğrencilerinden ilköğretimin sonunda doğru kullanımlarını alışkanlık hâline getirenler bulunduğu gibi öğretmen olup da alışkanlığı terk edemeyenler de var.

 

3. “Herkez” kelimesinin doğrusu “herkes”tir. Kelime birleşik sıfat tamlamasıdır. “Her” sıfatı Türkçe, “kes” ismi Farsçadır.  Taşköprü’de “s” sesleri “z” diye telaffuz edilip bu şekilde yazıya geçiriliyor. “Salih” isminin “Zalih” söylenmesi gibi. İlköğretim çağındaki öğrencilerde, kelimenin doğru yazımının alışkanlık hâline getirilmesi biraz zor oluyor.

 

4. “Yapsaz/gitsez” En önemlisi ve en ilgi çekici kullanım bana göre budur. Şart kipinin birinci çoğul şahıslarında “yapsak, gitsek, yapmasak kişi eki “k” harfidir. Taşköprü’de kişi eki olarak yer yer  “z” harfi kullanılmaktadır. “Yapmasaz, yapsaz” gibi. Kişi eklerinin “z”li kullanımı Eski Anadolu Türkçesinde vardır. “yap-sa-vuz” gibi. Anadolu Beylikler döneminden sonra bu kullanım yerini kişi eklerinde yerini “k” harfine bırakmıştır. Taşköprü çevresinde birazcık değişmeye uğrayarak bu “z”li kullanım kaybolmadan günümüze kadar yaşamıştır. Bu durum tarihte bölgede fazla bir nüfus hareketinin olmadığını bölgeye ilk yerleşen Türklerin nesillerinin aynı topraklar üzerinden bu günlere geldiğini gösteriyor.

 

Bu kelimelerin dışında da bölgeye has değişik kullanımlar var. Hepsini burada yazmak mümkün değil. Ama birkaç tanesini de almadan geçemeyeceğim: “Eyn, yanşımak, gölbez, badı, bürlemek, dağlamak, nişepa...” Bunlardan “eyn” kelimesine Yunus Emre’nin ve Kaygusuz Abdal’ın bir dörtlüğünde rastlamıştım. Bu kullanım da bölge insanın burada ne kadar eski bir mazisi olduğunu destekler mahiyettedir

 

*Kelimelerin ve cümlelerin kullanım şekli kişi hakkında birçok bilgi verir

 

 

 

 S.K.

 

                                                                                                                            

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi