Oturdum ağladım,
İnsanlığa...
Masumiyetini, vicdanını kaybetmiş
Bir insanlık vardı karşımda.
Suçlu, günahkar, küstah…
Beyazlarımızın gücü yetmiyordu karalarımızı aklamaya.
Ebabillerimizi boğmuştuk;
Güvercinlerimizi yaralamış yolmuştuk.
Savaşların hep sürmesindendi ,
Barışlarla aldatılmamız.
İnsanlığımızı yitirmisliğimizdendi savaşların hep sürmesi
Ve yeni ilahlarımızı benliklerimiz ilan etmemizdendi
İnsanlığımızı yitirişimiz.
Oturdum ağladım,
İnsanlığa…
Gazzeli çocukları düşledim
Çayımı yudumlarken.
Çay zulüm kırmızısı bir kan göründü gözüme.
Tükürdüm;
Suskunluğumu, sindirilmişliğimi, yüreksizliğimi…
Bir Gazzeli çocuğun yüreğiyle yöneldim hayata
Bir avucumda sapan, bir avucumda taş buldum.
Hayat fısıldadı kulağıma ne yapacağımı.
Taş yakışmazdı gül yakışırdı elime.
Avuçlarım küçücüktü;
Enkazlar altında kalan kardeşimin yumuk ellerini tutuncaya dek.
Sonra hayatın fısıltılarına uydum
Fırlattım taşı…
Mermilerden, tank ve tüfeklerden kuvvetliydi,
Işık saçan bombalardan etkili.
Gazzede doğmak bir adam olarak doğmaktı,
Gazzede dogmak kendini şahit tutmaktı insanlığa
Ve insanlığın şahidi olmaktı.
Oturdum ağladım,
İnsanlığa…
Yalan ve riyanın hüküm sürdüğü bir devrin
Dilsiz esirleriydik.
Dilsizlik canımı yaktı bir şiir yazdım.
Çünkü konuşmaktan beriydik.
Bir garip dilenirken,
Bir azgın eğleniyordu.
Kurduğumuz adaletsiz dünyanın en asil mümessilleriydik.
Sahne bizim, oyun bizim, roller bizim…
Kovmustuk ya hakikati
Şimdi hakikat nerde
Dilsizliğimizin, esaretimizin suçlusu kim?
Sen kimsin, o kim, ben kimim?
Oturdum ağladım
İnsanlığa…
Sessiz ve yalnız döktüğümüz gozyaşlarımıza.
Kalemin suskunluğuna,
Kelamın ihanetine –benliğin mazoşistliğine...
Hasılı kendime, oturdum ağladım.
En azından ağlayabildiğimi farkettim.
Oturdum ağladim,
Kendisi için dahi ağlamayı başaramayanlara
Ve kendisi için ağlarken dünyayı unutanlara
Ve ağlamayı ayıp bilip
Gözyaşlarını zindanlara tıkan akılsızlara…
NEŞE GÜMÜŞ