PARAGRAFTA YARDIMCI DÜŞÜNCE TESTİ 01
Bizde şiir türleri sınıflandırılırken, niteliğe verilmesi gereken önem göz ardı ediliyor. Uzun-kısa, biçimsel-özsel gibi yüzeyde kalan sınıflandırmalara başvuruluyor nedense. Gerçekte şiir, uzun da olsa, kısa da olsa şairin kişiliğinden gelen "tek söz"ü söyler. Bu "tek söz" ise kimi zaman uzun şiiri, kimi zaman da kısa şiiri yaratır.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A)Şiirleri uzunluk-kısalık esasına göre değil, biçimsellik-özsellik esasına göre sınıflandırmalıyız.
B)Şiiri meydana getiren asıl unsur, şairin okura vermek istediği iletidir.
C)Bir şiirde önemli unsurun biçim değil, içerik olduğu göz ardı edilmemelidir.
D)Bir şiirin sınıflandırılmasından asıl hareket noktası, şiirin niteliği olmalıdır.
E) Şiirin türlere göre sınıflandırılmasında yanlış yöntemler kullanılmaktadır.
2. Birçok insan, gençliği beğenmiyor. Saç modellerinden tutun da dinledikleri müziğe kadar eleştiriyor onları, kendi kültürümüzden kopmakla suçluyor. Oysa kendi gençliğimizi hatırlarsak, bunların ne kadar doğal olduğunu görürüz. İspanyol paçalar, omuzlara kadar dökülen saçlar, gemi yelkeni gibi yakalar... Büyüklerimiz bizlere de kızmadılar mı? Anası, babası tarafından eleştirilmeyen kaç kişi vardır? Şunu unutuyoruz: Gençlik dinamiktir, özentilidir; bir fırtına gibi eser, zamanla durulur. Bu yüzden gençlere biraz güvenmek gerekir.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?
A)Kuşaklar arası çatışmanın her zaman yaşanabileceğine
B)Gençliği yoz kültürün elinden kurtarmamız gerektiğine
C)Gençlerin insanlara tuhaf gelen arayışlarının geçici olduğuna
D)Günümüz gençliğinin yaşam tarzının kültürümüzle bağdaşmadığının düşünüldüğüne
E) Gençlikteki arayışın büyüklere kaygı vermemesi gerektiğine
3. Köy enstitüleri, halkevleri, beş yıllık kalkınma planları, tarih tezi ve dil tezi, büyük müzik devrimi ve diğerleri, Atatürkçülük adına ne varsa hepsi 1930'!u yıllarda oluştu. Bu yıllar, Türkiye'nin en özgün yıllarıydı. Daha açık söylemeli: Türkiye, Osmanlı'dan 1923'te değil, 1930'lu yıllarda koptu. Türkiye'nin ilk özgün düşünürleri, sanatçıları da bu dönemde yetişti. Bu, bir rastlantı değildir.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?
A)1930'lar, Türkiye'de çağdaşlaşmanın yoğunlaştığı yıllardır.
B)Büyük düşünürlerin yetiştiği dönemler, toplumların bunalımlı dönemleridir.
C) 1930'lu yıllar, eski bir dünyadan yeni bir dünyaya geçiş yıllarımızdır.
D)İmparatorluktan Cumhuriyet'e geçiş, gerçek anlamda 1930'lu yıllarda gerçekleşmiştir.
E)Atatürkçülük, uygarlaşarak değişmenin simgesidir.
4. Yazar, kişilerini uzun uzun betimlemez. Çünkü onun amacı; yaşamı, sorunları yansıtmaktır. Ama toplumsal sorunlara derinliğine inmez. Toplum düzenini ilgilendiren sorunlara değinmez. Olaylar karşısında daha çok, insanların tepkisini, ruhsal yaşantılarını esas alır.
Bu parçadan sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A)Sosyal sorunlara, sorunların bireysel yansımaları açısından baktığı
B)Amacı sorunları yansıtmak olsa da bunu bir sosyolog gözüyle yapmadığı
C)Yaşamı, bireylerin ruhsal bunalımlarını anlatmak için yansıttığı
D)Yapıtlarında tasvirlere gereğinden fazla yer vermediği
E)İnsanların olaylar karşısındaki duruşuna yer verdiği
5. Seçkin bir okuru diğerlerinden ayıran özellik, edebiyatın geçmişini de bugününü de takip etmesidir. Bu okurun kitaplarını seçmesinde kitapevleri ve edebi dergiler ve kitap eleştirileri etkili olur. Ancak en önemlisi kitap seçimindeki titizliktir. Edebi beğenisine, bilgi ve kültür birikimine uygun kitaplar seçer. Bu beğeni onun edebi hayatı, geçmişi ve bugünü takip etmesiyle oluşmuştur.
Bu parçadan seçkin okurla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A)Seçiminde birden çok kritere göre hareket eder.
B)Kitap seçiminde ince eleyip sık dokur.
C)Edebiyatı yalnız bugünüyle yorumlamaz.
D)Okuduğu eserlerle bakış açısını değiştirir.
E) Edebi değerlendirmelerden etkilenir.
6. Düşler güzeldir. İnsan ömrünü törpüleyen olaylara, kötü çalışma ortamına, bir yığın hastalığa karşı savunma kaleleridir. Sosyal çöküntüde tek başına kalan; acıların, yalnızlıkların tükettiği bir yüreğin umut dürbünleridir. Ama insanın sadece düşlerle avunarak, yaşadığı günleri ve zamanları unutması, akıntıya kapılan bir çöp gibi kıyıdan kıyıya savrulması, dayanma gücünü de öldürür. Sarsılan, zedelenen beyin düş kurma gücünü yitirir. Düş, gerçeği yarattığında; gerçek ise düşü yıkmadığında güzeldir.
Böyle diyen birinin aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A)Bugün vardığım noktayı yıllar önce düşlerim bana gösterdi.
B)Hayatımın çıkmaz sokaklarından düşlerimle çıktım.
C)Düşlerin dünyasında yaşamayı gerçek dünyada yaşamaktan daha güzel buldum.
D)Doğan her günün, düşlerimi gerçekleştirmek için bir fırsat olduğunu düşündüm.
E) Yalnızlığımın ve acılarımın pençesindeyken düşlerime tutundum.
7. Güvenin düşük olduğu durumlarda rekabet vardır; ben kazanayım, sen kaybet anlayışı vardır. Ancak yaşamın büyük bölümü rekabetten ibaret değildir. Her gün eşimizle, dostumuzla çocuklarımızla, iş arkadaşlarımızla rekabet ederek hayatımızı geçiremeyiz. "Evliliğinizde kim kazanıyor?" sorusu gülünçtür. İki kişi birden kazanmıyorsa, o zaman iki kişi birden kaybediyor demektir.
Böyle düşünen birinin aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?
A)Sevdiğim insanlarla bir elmanın iki yarısı gibiyiz.
B)En sıradan işi yapan birinden bile öğreneceğim çok şey var
C)Çalışanlarım mutlu değilse kâr beklemem hayaldir.
D)Bir kaybeden olacaksa, bir kazananın hiçbir anlamı yoktur.
E)Hep en önde olma isteği olmasaydı insanlık bu günlere gelemezdi.
8. Türk milletinin gerçek kalkınması, milletin kurtulması, her şeyden önce, Türk insanının yetişmesine bağlıdır. Kalkınma dediğimiz büyük dava, her şeyden önce bir insan davasıdır. İnsanı kalkınmamış milletlerin maddi kalkınmaları yapmacık ve iğreti olur, yüzeyde kalır, gösterişten öteye geçemez.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varılamaz?
A)Yetişmiş insan sayısının her dönemde az olduğuna
B)İnsanı kalkınmış toplumların ekonomisinin sağlam olacağına
C)Milletimizin kalkınmasının insanımızın yetişmesiyle mümkün olacağına
D)Kalkınmanın temel unsurunun insan olduğuna
E)Kalkınmak isteyen toplumların, önce insanların yetiştirmesi gerektiğine
9. Romanda önemli olan, köyün toplumsal gerçekliğinden çok, köyün insan gerçekliği, köylünün dil ve anlatım özelliğidir. Toplumsal gerçeklik, bu insan gerçekliğine yaradığı ölçüde önemlidir. Bunun için köye bir romancı yaklaşımıyla değil de bir toplumbilimci yaklaşımıyla eğilen yazarların romanları genellikle, bir edebiyat eseri katına kolay kolay erişemez. Sıkıcı olmalarının, okunsalar bile bir iz bırakmadan unutulmalarının nedenini burada aramak yanlış olmasa gerek. Köyden bahsedip bu yanlışa düşmeyen en önemli yazarımız bence Yaşar Kemal; çünkü onda insan her şeyden önde gelir.
Bu parçadan köy romanıyla ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisine varılamaz?
A)Köy romanı köy insanını, insan gerçeğini anlatmalıdır.
B)Sanatçı üslubuyla yazılmayan eser, edebiyat eseri olamaz.
C)Salt bilimsel bir yaklaşım bu romanların kalıcılığını yitirmesine neden olmuştur.
D)Köy romanının en başarılı temsilcisi Yaşar Kemal'dir.
E)Toplumbilimci bir yaklaşım köy romanlarını daha gerçekçi kılar.
10. I. Okumanın ona kazandıracaklarından sıkça söz edilmelidir.
II. Sonraki yıllarda istense de bu alışkanlığı edinmek güçtür.
III.Okumak, kişinin genç yaşta edinmesi gereken bir alışkanlıktır
IV.Bunun için çocuk, ilkokul çağında kitapla dost edilmelidir
Bu cümlelerden bir paragraf oluşturulmak istense sıralama nasıl olmalıdır?
A) I-II-III-IV B) I — IV — II — III
C) III-I-II-IV D) III - II-IV-I
E) III-I-IV-II
Cevap:
1.A - 2.B - 3.B – 4.C – 5.D - 6.C – 7.E – 8.A – 9.E – 10.D