Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

DERVİŞ AHMED - MEHMET AKİF ERSOY

“Bir ömürdür içiyorsun bırak artık şunu!” der;
Derviş Ahmed bu hidayetle hemen tevbe eder.
Amma bir tevbe ki: Binlikleri çarpar duvara;
Tas, çanak, testi, perişan serilir tahtalara.
Rakı tufanı, su girdabı alırken odayı;
Anaforlarla dönerken mezeler fırdolayı;
Bir kerametle dedem postu oturtup sedire;
Oradan, mest-i zafer bakmaya başlar seyire.
Başlar amma, pek uzun boylu seyirden bıkılır...
Derviş Ahmed de bizim, öğleye varmaz sıkılır.
Kalkar olmaz, yatar olmaz, döner olmaz dediği:
Neyle doldursa o bir türlü kapanmaz gediği?
Zikreder vahdete girsem diye zorlar, giremez;
Hu çeker, sine döver, hiçbiri eğlendiremez.
Saatin ömrü soluktan da kısayken, hani, dün;
0, ne yıllar devirir, saniye geçtikçe bugün!
Devrilen devriledursun, dedem “illallah!” der;
Camı sarsar, damı sarsar, tepinirken ter ter!
Bu kadar velvele oynatsa yerinden ya biraz,
Ne harün şey ki “zaman” hiç yürümez, hiç tınmaz!
Derviş Ahmed, bu sefer, “ben yürürüm!” der mi sana!
“Aman Ahmedim, bana baksana!
Bozacak mısın yine tevbeni?
Kıracak mısın yeniden beni?
Sakın Ahmedim, gideyim deme.”
Cezbe kuvvetlice gelmiş ki dışardan dedeme,
Bu içinden kabaran sesle hiç irkilmeyerek,
Hak erenler yola bir düşme düşer; Yelyepelek!

“Derviş Ahmed'. Gidiyorsun ya, sakın sapma sola!
İşte bak, dirseğe geldin, göreyim şimdi: Mola!
Bu gidiş hayır değil Ahmedim!
Dayan Ahmedim, dikil Ahmedim
Aman Ahmedim, göreyim seni,
Dayan Ahmedim, göreyim seni!”

Lâkin aldırmıyor Ahmed, cereyanlar müthiş;
Karnı irkilse, bacaklar gidecek, hem ne gidiş!
“Ne o? Meyhaneye geldin mi? Sakın girme, dayan!
Aman Ahmedim, sonu pek yaman!
Kuzum Ahmedim, gireyim deme!
Mola istemem, vereyim deme!
Asıl Ahmedim, kasıl Ahmedim!
Bu geçit bela, asıl Ahmedim!
O ne batmalar, ne boğulmalar!”
Asılır boş, kasılır boş, dedem en sonra dalar.
“Bari meyhaneye düştün, be mübarek Derviş,
İçmeden geç ki desinler: Dede Sultan ermiş!
Hadi Ahmed, hadi yavrum, hadi son bir gayret!

“Lâkin Ahmed, bu ne gayret, ne tahammül, hayret!
Sen kurul lök gibi meyhaneye, ser postu, otur;
Yan, tutuş, sonra dayan: Dağ gibi dur, taş gibi dur!
Dağ demiş, taş demişim, doğru mu lâkin? Ne gezer!
Onu bir zelzele sarsar, bunu bir dalga ezer.
Seni kaç zelzeledir yokladı hiç sarsamadan;
Koca arslan, hani, övmüş de yaratmış yaradan!
Öyle bir tevbe geçirdin ki, hakikat değdi;
Az bela mıydı, seher vakti, o tufan neydi?
Çiğnedin dalgayı, girdabı çıkardın daraya
Postu Cûdi'ye yanaştırdın, atıldın karaya.
Sallamış tekmeyi bir mülke, diyorlar, Edhem;
Yumruk atmış mı yarım binliğe? Hiç zannetmem!
Hak erenler, iyi bak kendine, miktarını bil:
Sendedir Nüsha-i kübra, okumuşlarda değil!
Sen ne cevhersin, a devletli, ne cansın, bilsen!
Aba altındaki sultanlara sultansın sen.
Sen ki Kevser dağıtan Haydar’a kulsun ancak,
Sana ısmarlamayan, kimlere ısmarlayacak?

Hadi evlat, Dede Sultan ne içer, bir sor ki...
Doldurun Dervişe benden iki binlik, Yorgi!

 

Mehmet Akif Ersoy

Hilvan, Eylül, 1346

Bu şiirdeki "derviş" Neyzen Tevfik'tir

 

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

MEHMET AKİF'İN DİĞER ŞİİRLERİ

MEHMET AKİF ERSOY HAYATI ve ESERLERİ

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)

MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE İNCELEMESİ

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi