Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

BABA ŞİİRLERİ

  1. BABAMIN YARIM KALMIŞ SEVDASININ YERİNE - DİLAVER CEBECİ   
  2. BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM - CAN YÜCEL   
  3. BABALAR ve OĞULLARI - ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ    
  4. BABA-KIZ ATIŞMASI- ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ    
  5. BABANI UNUTMA YAVRUM - YUSUF HAYALOĞLU    
  6. ALIR DAĞLAR- YUSUF HAYALOĞLU    
  7. BEN BABAMIN EVİN YIKTIM - VASFİ MAHİR KOCATÜRK    
  8. BABAM EVEGELİNCE - SADETTİN KAPLAN    
  9. BABAM VE KİTAP -ABDÜLKADİR BUDAK    
  10. BABA NASİHATİ - RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI    
  11. BABA BANA BAĞIRMA - AKGÜN AKOVA    
  12. BABA – NAZIM HİKMET RAN    
  13. SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? – CEMAL SÜREYA    
  14. BABA – RIFAT ILGAZ    
  15. BABAM İÇİN – SABAHATTİN ALİ    
  16. SİYAH VE KARANLIK – FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA    
  17. AĞLAMALAR – HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL    
  18. DİYALOG – ÖZDEMİR ASAF    
  19. RUHİ BEY ANLATIYOR: BİR DÜĞÜN GÜNÜ VE SONRASI – EDİP CANSEVER    
  20. ANNELER KAÇAR GİBİDİR – TURGUT UYAR    
  21. BABAM İÇİN – HAYDAR ERGÜLEN    
  22. BABADAN OĞULA - NECİP FAZIL KISAKÜREK    
  23. BİR BABA  - AHMET ERHAN    
  24. BABA -ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU    
  25. NURUSİYAH-ASAF HALET ÇELEBİ    
  26. ŞAMANDIRA BABA - ASAF HALET ÇELEBİ    
  27. BENİM BABAM - FATİH KISAPARMAK    
  28. BİR ÇOCUK -KEMALETTİN KAMU    
  29. DÜŞLER -ARİF NİHAT ASYA    
  30. O SES - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI    
  31. BABA EVİ - ERCÜMENT BEHZAT LAV    
  32. İMKÂNSIZ TESADÜFLER - ZİYA OSMAN SABA    
  33. BABANIN YOKLUĞUNA GİTMEK - BİRHAN KESKİN    
  34. BABA -CAHİT ZARİFOĞLU    
  35. BABAMIN GAZELİ-MEHMET AKİF İNAN    
  36. BABALAR GÜZELİNE MERSİYE – NURULLAH GENÇ    
  37. BABASINA-NURULLAH GENÇ    
  38. BABAM VE BEN - NEVZAT ÇELİK    
  39. BABANIZ GELDİ ÇOCUKLAR!..-FAZIL İBAOKURGİL    
  40. BABA NASİHATİ - RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI    
  41. BABAM EVEGELİNCE - SADETTİN KAPLAN    
  42. BABAM'A –AHMET SELÇUK İLKAN   
  43. BABACIĞIM - AHMET TUFAN ŞENTÜRK
  44. BABALAR ISSIZ AĞLAR - SÜLEYMAN ÇELİK
  45. ULU BİR ÇINARDI BABAM- ARİF DÜLGER
  46. BABA- AZİZ NESİN


SAYFA:1/ 01-10


1-BABAMIN YARIM KALMIŞ SEVDASININ YERİNE - DİLAVER CEBECİ


Sineme yüzlerce ok saplanırdı
Kirpiğin kaşına değdiği zaman.
Bir sızı içimde keleplenirdi,
Kulağım adını duyduğu zaman

Kâh zülfünün karasında yatardım,
Kâh gözünün deryasında yiterdim.
Seni hayal eder dilek tutardım,
Göğümde bir yıldız kaydığı zaman.

Bahar başlayınca elvan toyuna,
Sevdam çiçek açar idi boyuna...
Koyakdaki gür derenin suyuna,
Söğüt dallarını eğdiği zaman.

Meltem vursa yüzündeki güllere,
Dokunurdu gönlümdeki tellere.
Bakarak ağlardım cılga yollara,
Bir türkü bağrımı oyduğu zaman.

Bu aşk can evimde kaldı da yarım,
Halâ o iklimden sesler duyarım.
Kim bilir belki de sana doyarım,
Topraklar yağmura doyduğu zaman...

BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM - CAN YÜCEL

Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
 
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
 
Sevinçten uçardım hasta oldum mu
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu
 
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.


 
BABALAR ve OĞULLARI - ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ     

 
Onlar ki ta maverdan
Anadolu der koşardı
Erenler ile sıradan
Alpler ile gür yaşardı
Hepsinin yüzlerinde nur
Tan yıldızı gibiydiler
Kalplerinde milli onur
Noyan Togay Nebiydiler
Gel deyince geldiler ya
Karanlığı sile sile
Öl deyince öldüler ya
Canı aziz bile bile
Çilenin memesi dolu
Em emebildiğin kadar
Şehit taşır ipek yolu
Göm gömebildiğin kadar
Ve ey sunalar sunası
Yandığımı duymaz mısın
Ve sen ey şehit anası
Kaleliye uymaz mısın



BABA-KIZ ATIŞMASI- ZÜLFİKAR YAPAR KALELİ

Zülfikar Yapar Kaleli:
Merhaba geldim işte
Tamam mı? Bildim işte!
Türkiye Türklerindir,
Bilmezsen öldüm işte…


Sakine Aydın:
Ay! Benim babam geldi
Kalpte ki duam geldi
Karanlıkta güneşim
Güneşte çabam geldi....

Zülfikar Yapar Kaleli:
Kalmışım naçar kızım
Dost benden kaçar kızım
“Bir kapıyı kapayan
Gün gelir açar” kızım…

Sakine Aydın:
Viran olsa da obam
Boşa çıksa da çabam
Dost ararsan ben varım
Üzülme garip babam…

Zülfikar Yapar Kaleli:
Gül’den özge gülsün sen
Çok nadide kulsun sen
Sen gönlümün çerağı
Vuslatıma yolsun sen…

Sakine Aydın:
Bülbüle gül neylesin
Sen her zaman böylesin!
Gönlümde ayrı yerin,
Bak gözüme söylesin…

Zülfikar Yapar Kaleli:
Düşmanı iyi tanı,
Gurur aşkın düşmanı!
Gözler görmezse kalır
Geride birkaç anı…

Sakine Aydın:
Gururu öldürmüşüm
Kibrimi soldurmuşum
Gönlümden her ne geçse
Ben sana bildirmişim...

Zülfikar Yapar Kaleli:
Umulmaz rahmet yağar
Beni kedere boğar
Ne kadar gece olsa
Güneş muhakkak doğar…

Sakine Aydın:
Sevgi yağmazsa ne gam
Gönle ağmazsa ne gam
Gönlümde güneş sensin
Güneş doğmasa ne gam…

Zülfikar Yapar Kaleli:
Üzülmeyiniz astlar
Yere serildi postlar
Ben ne şanslı babayım
Gördünüz ya, a dostlar…

Sakine Aydın:
Ben de şanslıyım baba
Boşa değilmiş çaba
Boşuna bakmıyorum
Dolu yanından kaba…

 
5-BABANI UNUTMA YAVRUM - YUSUF HAYALOĞLU

Bu şarkı senin al dinle
Usulca dokun sesime
O minicik ellerinle
Babanı unutma yavrum


Yağmurlar rüzgârla barışır
Yağmurlar çimenle öpüşür
Belki de uçurum kapuşur
Babanı unutma yavrum


Bir gün tutuşup kavgaya
Kalbin hırpalandığında
Söküp verebilirim sana
Babanı unutma yavrum


Hasta iken yataklar içinde
O hayın sokaklar içinde
Sorgular yasaklar içinde
Babanı unutma yavrum


Sen benim için üzülme
Bakınca suskun resmime
O körpecik yüreğinle
Babanı unutma yavrum


Bir gün duyarsan dağlarda
Ölüm haberleri radyoda
Bende olabilirim orda
Babanı unutma yavrum
 
ALIR DAĞLAR- YUSUF HAYALOĞLU

Baba bugün üşüyorum
Karda kaldım üşüyorum
Anama deyin sıcak bir çorba koysun
Üstümü ört baba üşüyorum

Behey babam dalmış babam
Sigarayı sarmış babam
Şapkasına hicran dökmüş
Kibrit gibi yanmış babam

Baba bugün alır dağlar
Bu dert beni alır dağlar
Şehirlere sığmaz oldum
Fazla sürmez alır dağlar

Baba bugün ağlıyorum
Darda kaldım ağlıyorum
Duaların üzerimden eksik etme
İçim yandı ağlıyorum


BEN BABAMIN EVİN YIKTIM - VASFİ MAHİR KOCATÜRK


Ben babamın evin yıktım
Tavladan dorusun çektim
Gün doğmadan yola çıktım
Gel gidelim emmim oğlu

Anan duyar baban duyar
Üstümüze atlı koyar
Gelen atlı cana kıyar
Ben gidemem emmim kızı

Anam duysun babam duysun
Arkamıza atlı koysun
Gelen atlı cana kıysın
Gel gidelim emmim oğlu

Kıratımın nalı yoktur
Arkasında çulu yoktur
Bir gecelik yemi yoktur
Ben gidemem emmim kızı

Bileziğim nal edeyim
Atlasımı çul edeyim
İncilerim yem edeyim
Gel gidelim emmim oğlu

(Bu kısımdaki kelimeler aktarılmıyor)
(Bu kısımdaki kelimeler aktarılmıyor)
Malım kurban canım kurban
Gel gidelim emmim kızı
Vasfi Mahir Kocatürk

 
BABAM EVEGELİNCE - SADETTİN KAPLAN

Ses kalın, sevgi ince,
Büyürüz o sevince…
Yuvamız neşe dolar;
Babam eve gelince…

Kocamandır elleri,
Ekmek kokuyor teri,
Çekeriz perdeleri;
Babam eve gelince…

Dev gibidir gözümde,
Dili vardır sözümde,
Çoğalırım özümde;
Babam eve gelince…
 
BABAM VE KİTAP -ABDÜLKADİR BUDAK

Unutulmuş kitapların
Raftaki sızışıydı
Yazın yağan karların
Babamdı yansıması

Kendini gösterir bahçe:
"Kötülük Çiçekleri”
Okunur içimizde
Açınca benzerleri

Onda “Çocuk ve Allah”
Bende “Ahşap Anahtar”
Ona dünya bir oda
Bana çelik kapılar
 

10-BABA NASİHATİ - RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI

Güzel oğlum, sana bîr hoş müjdem var:
İzin çıktı; memlekete avdet et!.
 
İstanbul’da Türk olarak doğuşun
Ne mutludur; düşün, şükr-i nimet et!.
 
Bu dünyada sende kaldı ümidim,
Ümidimi heba etme, gayret et!.
 
Vatanında hürmet görmek istersen
Kanununa, töresine hürmet et!.
 
İşe yarar adam olmak şereftir;
Bu maksada sen şimdiden niyet et!.
 
Bir mücevher tarih oldu tembihim,
İcrasına canla başla himmet et!.
 
Çok sevindin bu müjdeye şüphesiz;
Git vatana, sevinç ile hizmet et!.



 
  SAYFA:2/ 11-20

11-BABA BANA BAĞIRMA - AKGÜN AKOVA

 
          yol ıslanmasın diye
          şemsiye açanlara...
 
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
 
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
 
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın
 
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
 
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
Eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
 
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
 
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir.


 
BABA – NAZIM HİKMET RAN

Baba!
her yılbaşında
sana söyleyecek
bir tek
sözüm var:
‘Seni ne kadar çok seversem
o kadar
çok olsun ömründen geçen yıllar…’

Baba!
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku
başımı eğemez!
Yalnız senin elini öpmek için
eğilir başım.


SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? – CEMAL SÜREYA


Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?



BABA – RIFAT ILGAZ

Küçük işler peşinde harcadın
altmış üç yılını
mum sattın, kürek çektin
kul oldun sonunda bir kapıya
çıkarı olduğu halde işinin
kaplarını doldurmadın vaktinde
sessiz sedasız göçtün aramızdan

ne ölümün geçti gazeteye
ne dokuz göbek soyun
kötü mü olurdu
beş on para ayırsaydın bir kenara
kara günler için
hiç olmazsa başımızı sokacak
iki göz bir ev bıraksaydın
sokakta kalmış değiliz
adını herkese hatırlatacak
bir dikili çöpün bile yok yeryüzünde
mezar taşından gayrı
büsbütün unutulup gideceksin

seni üç aydan üç aya hatırlatan
elimizdeki cüzdanda olmasa
bizi ukardan konuşturacak
ne ham bıraktın, ne hamam
iki karışlık arsa da kalmadı
yangın yerinde
borcun bile yoktu ödenmiyecek kadar
neyinle övüneyim
şöyle böyle bir memurdun
kolculuktan yetişme
kimlerin yanında lafını edeyim.



15-BABAM İÇİN – SABAHATTİN ALİ

Allahım! .. İşte bugün,
Şu zavallı ömrümün
En matemli bir günü.


Elim böğrümde kaldım,
Ben bugün haber aldım:
Babamın öldüğünü.


Bitti hayatın tadı,
Bu haber bırakmadı,
Dudağımda tebessüm.

Kalbim oyuldu yer yer,
Aman Yarabbi, meğer
Ne acıklı imiş ölüm

Daha birkaç gün evvel,
Yüzümü okşayan el,
Şimdi toprak oluyor.

Kendi vücudum kadar
Bana yakın olanlar,
Birden, uzak oluyor.

Ah Baba! ..Daha düne
Kadar senin göğsüne
Saklıyordum başımı.

İnan babacığım, inan,
Bu ateş, menba’ından
Kuruttu gözyaşımı...




SİYAH VE KARANLIK – FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

Kur’an okurdu babam bazen,
Galiba kadir gecelerinde.
Onun inanmış sesiyle biz çocuklar
Daha küçülürdük odanın en uzak bir yerinde.

Müteessir olurduk kışı gören kırlangıçlar gibi,
Garip sedalarda hiçbir şey anlamadan.
Henüz mektebe giden ablam, bilgiç bilgiç:
‘Arapça’ derdi, nefesiyle o zaman.


Arapça. Uzak karanlıklarda,
Siyah ve lâmba sönmüş gibi… uzar.
Ve çocuk kalplerimizi mâtemiyle kaplardı
Meçhul ölülere âit mezarlar.
Arapça’dan nefret ederdik, lâkin,
Okşardı babamın okuduğu şey, muhayyilemizi.

Korkudan ve hayretten bir yeni dünya içinde
Muhakkak ki iman zaptederdi bizi.
Bir sesten sonra muhakkak bir başka ses gelirdi,
Ama nasıl başka, anlatılmaz.
Babamın sonsuz âhengi arasında
Olurdu yaşamalar daha az.

Ve olurdu vücûdumuzdaki tarif edilmez çocukluk,
Nedense, daha uzun.
Uyanırdı karanlık hücrelerde,
Bütün yâdigârlığı, ruhumuzun.
Ve babamın nefesleri yavaşlardı, hep aynı seslerle,
Tevekkül ve akıl dolu gelirdi bize, her taraf.
Babamın elleri büyürdü ve büyürdü babamın ellerinde
MUSHAF

ve nelerden sonra ben hatırlıyorum,
Bazı geceler, yani her gece.
Babamın ve başka sevgililerin arapçasını
Tesellisiz şeyler düşündükçe.



AĞLAMALAR – HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


gördüm babaların ağlamasını
dalları düğüm düğüm
gövdesi kahve falı
bir zeytin ağacını köklemek var ya

sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı
kazma vurmak beş yüz yıllık meşeye
acısı duymak var ya kopmanın

babaların ağlaması işte o
babaların ağlaması öyle zor

gördüm babaların ağlamasını
anaların ağlaması bir başka
anaların ağlaması bir ayrı
anaların ağlaması bir beter

dövülen döş
yolunan saçları damlayan bir çığlık
ağustosta çam ormanı yangını

sokaklar alanlar evler kapılar
mutfaklar kilerler ocaklar ağlar
zıbınlar beşikler uykusuzluklar ağlar
ağlaşırken analar

dağ taş toprak ağaç su yıldız
yeşeren buğday ağlar savrulan saman ağlar
ağlaşırken analar

kanın umudun hakkı
sütün ekmeğin hakkı
ne söylersin bre ozan
duru tek tel üstünde inceden sızlaşmağa

bütün bir evren ağlar
ağlaşırken analar

gördüm babaların ağlamasını
anaların ağlaması bir başka
anaların ağlaması bir beter


DİYALOG – ÖZDEMİR ASAF

Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Benden sıcaklığını esirgemedi.

O gün, o evdeki o kedi
Beni bana götürdü getirdi.
Ona şarkılarımı söyledim;
Uyudu, bakıyordum, benimleydi.

Bir ikilem oldu beklenmedik;
Geçmiş günlerin yumaklarını didikledi.
Var mıydı, yok, var gibi
Kucağımdaydı kedi.

Gözlerindeydi gözlerim,
Gözleri gözlerimdeydi.
Ellerimi tırmalıyordu elleri...
Ürperdim, birden içim titredi.

Bir gün, bir evde, bir kedi
Vardı.
O gün, bir evde, o kedi
Beni taa çocukluğumdan aldı.

O gün, o evdeki, o kedi,
Bak-işte, neler olmuş der gibi,
Getirdi beni gençliğime bıraktı.
Anı bahçelerinde üşümek sıcaktı.

Babamın öldüğünde aylardan Hazirandı,
O elli dördündeydi, ben yedi.
Bir ışık söndüğünde yol yandı.
O kedi bunları nasıl da bildi.

Bir gündü, bir evdi, o kedi
Taş attı bütün kuyularıma.
Durup-dururken dikenli uykularıma
Ninniler söyledi.

Bu bir öykü idi;
Ben mi anlattım, o mu dinledi.
Saklamalı mıydı, ya da söylemeli mi;
Ne o ev vardı, ne o gün, ne de o kedi.


RUHİ BEY ANLATIYOR: BİR DÜĞÜN GÜNÜ VE SONRASI – EDİP CANSEVER

Şöyle böyle hatırlıyorum
Beni ölüme uğurlayan bir düğün günü
Babamı hatırlıyorum
Babamın ölümünü
Kırbacıyla birlikte bir çam ağacına gömülü
Annemse odasında babamın
Hasta yatağında
Kımıldamadan yatıyor


20-ANNELER KAÇAR GİBİDİR – TURGUT UYAR

“Her akşam nerden baksan yine de bir eksiği doldurur
Babalar geri çekilir, anneler onlara teslim olur

Saçlarımı hep kestim tutacak kadar kalmasın dedim
Çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur

Gölleri bölümlediler ve sonra suya gittiler çoğu
Babalar hep perşembe, anneler hep cuma olur…



SAYFA:3/ 21-30

21-BABAM İÇİN – HAYDAR ERGÜLEN

...
'babam ve ustam'dı o benim
sebebim rehberim en eski şiirim
...
Babam yıllarca sustu kelimeleri sevdi
bilmedi kuşların omuzlarını terkettiğini
...
Babam benim suya bakıp ağlayan ustam
karagözlü çırakların babalık hakkı
seni kimseye sormam
...
Ağıtçılar da gitti sessizliği bizde unutup
bir daha bakmasın ölümün güzel yüzü
kış gelmesin senin uykusuz alnına
kış gelmesin ölüm dönsün postacı kılığında
kimse evini açmasın
ölüm dönsün toprağına
yaprağı çürümüş dal olsun ölüm
ölüm de çürüsün burada
ölümü çağıran kış da çürüsün
...

Babam Kel Hasan Usta'ya

“Babam ve Ustam” çıraklıktan yetişen iki mektup
pulsuz, zarfsız, kâğıtsız
birbirine emanet iki çocuk
bir çift adam her yere yetişmeye
hayatı onarmaya, acıyla uslanmaya,
kırılıp katlanmaya bir çift kanat
sırtında ev, gönlünde iyilik, omuzlarında hayat
anladım ki ustam kırılanla kırılmak değil
marifet kırılanı onarmak



BABADAN OĞULA - NECİP FAZIL KISAKÜREK

Eve dönmez bir akşam;
Ve gün yüzlü çocuğu,
Sorar: Nerede babam?

Bakarlar, oldu, bitti;
Gelir, derler çocuğa,
Baban attaya gitti.

Uzar gider bu atta;
Ve neler neler olmaz
Ve kimbilir ve hatta;

Bir mahşer gerisinde;
Babası döner bir gün,
Oğlunun derisinde...



BİR BABA  - AHMET ERHAN
I

Odamın ışığı yanıyor bütün gece
Ellerimi dizlerime koyup, ikibüklüm
Bir olağandışılık arayarak
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
Öylece oturuyorum;
Güneş parmaklarını sürünceye dek
Koyu bir karanlığa
Bulanmış pencereme...

Bir gece kelebeği
Dolanıyor lambanın çevresinde
Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
Sütün sesini duyabiliyorum
Deniz az uzakta
İç geçiriyor boyuna

Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.

İşte, bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.

Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tesbih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
- Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
Dualar okumaya?

II

Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
Bana bir şeyleri anımsatıyor
Boynu uykudan arasıra düşerek
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
Kuytu karanlık bir yolda
Kocasının ayak seslerini arıyor
Bir çocuk, sedirin üstünde
Yüzünü ders kitabına gömmüş
Saate bakıp, geceyi dinleyip
Kitabından bir yaprak çeviriyor.

Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
Yanan tek tük ışıklar var
Bekçi düdükleri
Birbirlerine selam yolluyor
O daracık sokakların ardından
Bir vukuat yok
Asayiş berkemal!

Sokakta biri bağırsa
Sanki tavan çökecek
Kadınla çocuğun üstüne...
Bu sokak ne zaman çınlar
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
Bu kapı ne zaman çalınır?
Anne, görevini yapmış biri gibi
Usul usul kalkar yerinden
Çocuk ne zaman sıçrar?

Açılır kapı, girersin içeri
Yüzünde sarhoşlara özgü
Tuhaf bir gülümseme
Kaldırıverirsin omzuna beni
Sorarım: Baba niye geç kaldın böyle?
Eski bir türküyle
Kesersin sözümü...

III

Pijamalarını giydirdik
Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
Doldurduk bir çantaya
Saate baktım: Sabah yedibuçuk
Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
Arasıra bakışların
Usulca kayıyordu bana
Ben henüz öğrenmemiştim
Hasta babayı üzmemek için
Gülümser görünmeyi..
Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
Yandaki odadan
- Sen de duyuyordun
Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
Bir yudum su içtin
İskemlenin üstündeki bardaktan
Sonra sessizce devirdin başını yastığına
Göstermek istiyordun sanki
Çok önceden öldüğünü..

Az sonra aniden patladı kapıda
Bir cankurtaran düdüğü...

IV

Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
Tasını tarağını toplayıp
Gitmeye hazırlanan
Bir gezgindir sanki
Hoşçakal demek için son bir kez uzanır
Gözlerini uzaklara bağlayıp
Pencereden dışarıya bakan çocuğa.

Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
Yürürler kaldırımlarda.
Genç bir oğlan
Ağacın altında şiir okur sevgilisine
Camları titreterek
Bir kamyon geçer sokaktan.

Akşamdır. Çocuklar elele tutuşup
Dönerler artık okullarından...

...Çalar kapı
Görünür annenin sapsarı yüzü
Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
Uçmaya çalışırlar kentin üstünde
Bağırırlar:
- Baba öldü!

V

Baba bana yürüdüğün
O yolları göster
Baba bana dünyanın
Yüreğine inen geçidi

Baba durursam azarla
Tökezlersem kaldır beni

Toprağa süre süre
Arıttım yüreğimi
Ellerim kanıyor bak
Isırganlar yolmaktan
Sesim nasıl da kısık
Nehirlerin kaynağında
Durup da bağırmaktan
Baba bana yaşamın
Çekirdeğini göster
Baba bana bu yolun
Sonundaki çiçeği

Güneş giriyor koluma
Ömrüm çağırdı beni
Bu yolda yürürüm ben

Baba şarkılarıma küfret
Bir gün eğer dönersem!

VI

Senin düşlerin baba, bende
Bir ad buluyor kendine
Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
Nemli duvarlarında kentin
Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..

Senin bakışların baba, bende
Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
Uzaklara bakan binlerce göz
Ufkun ardını kolluyor boyuna
Güneşin vurulduğu yerde boynunun.

Senin ölümün baba, bende
Bir anafora kapılarak
Yeniden doğuma dönüşüyor
Köklerini toprak altında saklama
Baba, oğlun daha yaşıyor...

VII

Bu şiirleri toprağa gömeceğim
Sözcükleri tohum olacak
Çiçekler fışkıracak topraktan
Sevgilerin dal olacak baba
Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
Işık köklerine dolacak bir gün
Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
Koca bir nehir olacak
Baba, acıların sürgün...

1978-82


BABA -ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU


yalnızlığımdır hep bıçakların kestiği
akşam çayında galetalarla yenen
koyu atlar götürür terkisinde
ne kadar kaçkın varsa evden
uykumdur sokaklarda sürünür
ya da düşer bir kadının elinden

yorgunluğumdur daha cok aşk
gelip gider o şehrin gemilerinden
esmerdir akşamlarda babam
çok esmer güler resimlerden
o kadar yakın bilmediğim
ölüme çok uzak günlerinden

ellerimdir dalgınlığında hep
hep bardaklarda, sular dururken
sürahilerde akşam vakitleri
akşam çayına gelmeyen
bir baba, aydınlıksız odalarda
çok esmer güler resimlerinden.


25-NURUSİYAH-ASAF HALET ÇELEBİ

bir vardım
bir yoktum
ben doğdum
selim-i salisin köşkünde

sebepsiz hüzün hocamdı
loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
kara sevdâma
uyudum
büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım

nûrusiyâha ağladığım zaman
annem süzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem süstü
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
nûrusiyâaah
nûrusiyâaahhh

ŞAMANDIRA BABA - ASAF HALET ÇELEBİ

yaramaz kız bahçeye gelecek
benimle oynayacak

şamandıra babacığım
ona bütün oyuncaklarımı versem
ve bütün nedirciklerimi

kertenkeleler kaçacak
ve biz güneşten saklanacağız
çok yaprakların altına

şamandıra babacığım
çok uslu oturacağım
yaramaz kız gelecek diye




BENİM BABAM - FATİH KISAPARMAK

Bu adam benim babam
Sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parası
Bafra'dır cigarası
Yüreğindedir yarası
Altı çocuk büyütmüş
Bir işçi maaşıyla
Bu adam benim babam hey!

Ağlama benim babam
Ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapıyı kapayan
Gene açar babam
Ağlama benim babam hey!
Ağlama mazlum babam
Ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapıyı kapayan
Gene açar babam
Allah büyük babam hey!

Bu adam benim babam
Derdi dağlardan büyük
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey!
Bir gün olsun gülmemiş
Rahat nedir bilmemiş
Gözyaşını silmemiş
Bir lokma ekmek için
Kimseye eğilmemiş
Bu adam benim babam hey!

Benim babam mert adamdı
Mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı
Hayatım boyunca o'na özendim
Fedakardı
Bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi
Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümdeki kol kanat
Sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum
Tepeden tırnağa Anadolu'yum...




BİR ÇOCUK -KEMALETTİN KAMU

Dediler ki: ‘- Yok baban,
Babanı aldı vatan! ’
Meğer burada yatan
Senmişsin, babacığım!

Davullar çala çala,
Köylü döküldü yola...
Ne güzeldi alayla
Gidişin... babacığım!

Kaldın diye askerde
Anam uğradı derde...
Bu tenha tepelerde
Ne işin... babacığım?



DÜŞLER -ARİF NİHAT ASYA

Ana, eski günlerinden
Gelen, tadlı bir düş gördü...
Baba, dilediğinden çok
Altın gördü, gümüş gördü.

Engelleri yene yene,
Yol olmuştu ayla sene:
Delikanlı, ülküsüne
Giden bir yürüyüş gördü.

Gecelerin ortasında
Neler yoktu aynasında:
Küçücük kız, rüyâsında
Kendini büyümüş gördü.
 

30-O SES - ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI

Ötün kuşlar, esin rüzgârlar esin,
Aksi bende “baba! ” diyen her sesin..
Gözlerim sönsün ki çocuk görmesin;
Görmesin beşikler ve salıncaklar...

Gözyaşım başında kaynak olsaydı;
Kalbim, fidanına yaprak olsaydı;
Seninle birlikte toprak olsaydı,
Baharlar, meyveler ve oyuncaklar...

İstiyorum ki o ses “baba! ” desin,
Yeniden dirilip ruhum titresin.
İstiyorum ki o ses “baba! ” desin,
Mesut penceremden görsün şafaklar...

Gönül yine mezar istiyor, mezar!
Çocuksuz ovalar, çocuksuz bağlar!
Çocuk şarkıları duyulmaz dağlar!
Çocuk arabası geçmez sokaklar! ..


SAYFA:4/ 31-40

31-BABA EVİ - ERCÜMENT BEHZAT LAV

Yılda bir yüzümü görürdü ev halkı
Hatırlarım beni
Uykumda sevdiğini annemin
Hele büyük annem
Aldırmazdım yoldan geçerdi de
Beni gözleriyle öperdi bakıp arkamdan

Kışın
Cama burnunu dayayarak uyuduğu geceler
Sayısızdı kız kardeşimin beni beklerken

Köşe minderinde okur
Mevlâna’yı Hayyam’ı
Ve yalnız düşünürdü büyük babam
Büyük Annem de
Tersler azarlar halayıklarını
Allahı kandırırdı beş vakit namazında

Nil’e resmini gösterecekler bir gün
O hatırlamıyacak
Yanağını yanağına dayadığı adamı bebekken
Nitekim ben de
Hiç tanımam kucağındaki çocuğu şu adamın
Derler ki o çocuk benmişim
O beyaz sakallı asker de büyükbabam

Babam Hasan Sıtkı
Hem asker
Hem şairdi
912’de toprağa girdi

Ne mutlu babama ki
Beni görmeden öldü
Geceleri yıldızları sayan
Uykusunda mısralar
Sayıklayan beni




İMKÂNSIZ TESADÜFLER - ZİYA OSMAN SABA

-Cahit Sıtkı Tarancı'ya-

Şimdi çıkıverecek karşıma arkadaşım,
Mektebe gitmek için geçtiğimiz şu yoldan.

Babam tok sesiyle birden çağıracak: "Ziya!"
Kalbimde eski sevinç, dallarda eski bahar.

Gözlerimi kapatıp: "Bil?" diyecek birisi.
Bir mahşer ortasında şaşırıp kalacağım.

Ve girecek koluma bir melek gibi karım.
Saracak etrafımı doğmamış çocuklarım..



BABANIN YOKLUĞUNA GİTMEK - BİRHAN KESKİN


Ne vakit babamın yokluğuna gitsem
Babam bana bir şey diyor.

Diyorum ki, bir yerdeyim ben baba
Bir gökte. Gökte gece var, ay var,
Sen de varsın. Ama hercai bir şey sanıyor
İnsanlar beni böyle görünce.

Oysa benim karnımda bir zehir var.
İçimde çok uzakta biri kalmış da
Onu çok özlemişim gibi bir zehir var.

Babam burası yatmak için çok güzel, diyor.
Sen de kaldır kıçını biraz gez dünyayı,
Kastamonu’ya git mesela Devrekani’ye
Çok güzelmiş de, bak o zaman geçecek,
Dünya göreceksin, gülümsüyor.

Elim soğuk mermeri okşuyor.

Onun  yokluğuna giderken biz
Kardeşlerim annem hepimiz
serin ufkundan geçiyoruz Balkanların
ve bizim oraların havası
Sanki hepimizin zehrine iyi geliyor.

Bana “sen kalk, güllerin altını çapala,
dünyayı belle, ben artık gideyim,” diyor.

Bir elim öbür elimi okşuyor.



BABA -CAHİT ZARİFOĞLU


Yaklaşan seherle sözlüsün. Bir zamanlar
Dağ Taş ve toz toprak karlı yollar
Ve buzullar arasında çağlayan sularda
Aracıydın ekmeğine sevgili eşlerinin ve çocuklarının

Evet barışlasın bütün zamanlar
Dar sessizliğe bu dağlar
Bir yamaç kaymasını omuzlarsın yıllarla
Biz ne gülücükler biliriz senden
Ne rahmetler açıldı senden bize


 
35-BABAMIN GAZELİ-MEHMET AKİF İNAN


Yeni aya karşı dua ederdi
Ağlardı kesilen zeytin dalına
Ağlardı evliya kıssalarına
Saksıda taşırdı kışın baharı

Korkuyu sevinci yayan gözleri
Kitaba gözlüktü derin gözleri
Anamın en kutsal barınağıydı
Esli alfabeyi candan severdi

Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından

 


BABALAR GÜZELİNE MERSİYE – NURULLAH GENÇ


Gittin; dünya bir kafes, devâ mahpus, söz ketum
Gittin; çekildi suyu can nehrinin; kaldı kum
Doruklarda bahardın, derinde servi boylu
Muhabbet savaşçısı, yiğit, cihangir soylu
Göklere yönelirdin gece gündüz, susardın
Zamana defineler verip mekânı sardın
Bu gün hüznün hayale kuyu kazdığı gündür
Bu gün kederden sabrın bile bezdiği gündür

Yetim kalmış çiçekler sana meftun bakardı
Yuvanda gülkurusu bakışların kokardı
Tenhada çoğaltırdın gözlerini kimsesiz
Gözlerin başkaları için ağlardı sessiz
Bereket dağıtırdın çocukların kalbine
Sonbaharına erip döndürüldün Rabbine
Bu gün ötenin bir dost eli sezdiği gündür
Bu gün samanyolunda aşkın gezdiği gündür


Kör bakmayı bilmezdin; özde ruhun yanardı
Rüzgâr, yağmur ve güneş seni meczup sanardı
Şimdi yansın kapılar, pencereler kırılsın
Vadiyi sel götürsün, dağ ikiye yarılsın
Öncü bir kıyametten geçtiğin ândı ölüm
Sen rüyadan uyandın; senden uyandı ölüm
Bu gün kardelenlere kanın sızdığı gündür
Zamanın ezberini yine bozduğu gündür


Ân gelir, seni nâçâr kılan dert nîran olur
Alıcı kuşlar gibi vurulup vîran olur
Yedi iklimden sorar düşlerini yârenler
Buhurdanlıkta taşır hâtıranı erenler
Kırlangıç yuva yapsın şimdi lâlezarına
Erguvan tohumları ekildi mezarına
Bu gün kovulmuşların katran süzdüğü gündür
Bu gün toprağın alevleri üzdüğü gündür


Bu mezar taşı kime ne söylüyor; bu yıldız
Bu gök, yaralı bulut, çâresizlik; bu ıssız
Ülkenin hangi dağı, ovası şimdi benim
Seninle sessizliğin koynuna girdi tenim
Âh kırılan ellerim, ah çürüyen kanlı göz
Bir cefâ girdabında dalgalanıp yandı öz
Bu gün fırçanın kalbe diken çizdiği gündür
Matemin bir şairi lif lif çözdüğü gündür


Her yüzde bir tebessüm oluyor filizlerin
Haramilerde bile ışıldıyor izlerin
Nâm yurdunda gölgeydin, merhamet burcunda dev
Sokak garip; münzevi bir rüyada şimdi ev
Hicrana varan yolun her köşesinde serap
Şehir şehir ürperiş, ülke ülke ıstırap
Bu gün bir kelebeği dağın ezdiği gündür
Bu gün kalemin “eyvah” diye yazdığı gündür

 



BABASINA-NURULLAH GENÇ


mağrur camekânlara bakıp da ezildi mi
pırlanta çocukları görüp de üzüldü mü
bayramda, bayramlığın' giydirdin mi babası
kapkara gecelerde yanar mıydı lambası
okşar mıydın çam kokan ellerinle saçını
sevginle ilkbahara çevirdin mi suçunu
zamanın ötesini görmeliydi yüzünde
yıldızların sesini duymalıydı sözünde
gülümün toprağına gizledin mi ruhumu
söyledin mi, izini sularda bulduğumu
hayal bedesteninde mahzun olmamalıydı
düşler yolculuğunda yolda kalmamalıydı
bulmalıydı bulunmaz olağı kucağında
göklere salmalıydın onu gençlik çağında
sevgiyi bilmeyen gül, gözyaşında solarmış
kaşlarının altına sel suları dolarmış
güneşi aldatanlar, maskeler taktığında
kırılan her saatin bir ömrü yaktığında
gölgende taşıdın mı gülümü serin serin
çiçek tozu döktü mü avucuna ellerin
aranızda rengârenk papatyalar var imiş
bunu ancak çok seven baba-kız anlar imiş
dört mevsin, hayatına mutluluk sunmalıydın
nazıyla ve kibriyle dahi avunmalıydın
o, ruhumun en soylu, en güzel hırsızıdır
sadece senin değil, kâinatın kızıdır
kopan başımı bile dilersen dile benden
ALLAH'IN EMRİ İLE İSTERİM ONU SENDEN! ..



BABAM VE BEN - NEVZAT ÇELİK


Ah benim saçı erken ağaran babam
kardeşlerinin en yoksulu
baba tarafının tek solcusu babam
sen işçiden emeklisin ben şiirden
yoksuluz ikimiz de bir meyhaneye gitsek
bir masanın başından sonuna kadar

Ah benim saçı erken ağaran babam
elden ayaktan düşersen bir gün
yanında olabilir miyim bilmem
yaşadığım her an aleyhime bir delil
doktorların ve devletin nazarında
atlatırsam onları ki bu çoktan
asfalt yolun toprağa karıştığı andır
henüz bana bakma ihtimali olan
bir çocuk da yapmadığıma göre
olsa olsa benim o uzunluktaki yaşım
kırık bir rakı bardağından akan kandır.



BABANIZ GELDİ ÇOCUKLAR!..-FAZIL İBAOKURGİL


Bakmayın bana öyle!..
Hamalsam ne çıkar,
Onurluyum ya öyle değil mi?
Yüzüm gülüyor ağlasa da içim
Hoş kolay olmadı alışmak acılara
Ne ucu görünmez dağlar yükselir içimde
Etekleri yüreğime basar
Dorukları duman, kar...
Hüznün yamaçlarında kaybolsam da
Soylu bir sevda patikalara çeker beni
Çocukluğumu bulurum acılarda
Masum bir hülyaya dalar giderim
Yüzüm gülüyor ağlasa da içim
Bir tebessümden ne çıkar demeyin...
Her ne kadar Mecnun'u oynasam da çöllerde
İçin için Leyla'ya imrenirim
Üzülmeyin çocuklar ağlamayın
söz; bir gün erken gelirim!..




40-BABA NASİHATİ - RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI


Güzel oğlum, sana bîr hoş müjdem var:
İzin çıktı; memlekete avdet et!.
 

İstanbul’da Türk olarak doğuşun
Ne mutludur; düşün, şükr-i nimet et!.
 

Bu dünyada sende kaldı ümidim,
Ümidimi heba etme, gayret et!.
 
Vatanında hürmet görmek istersen
Kanununa, töresine hürmet et!.
 
İşe yarar adam olmak şereftir;
Bu maksada sen şimdiden niyet et!.
 
Bir mücevher tarih oldu tembihim,
İcrasına canla başla himmet et!.
 
Çok sevindin bu müjdeye şüphesiz;
Git vatana, sevinç ile hizmet et!.


SAYFA:5/ 41-50

41-BABAM EVEGELİNCE - SADETTİN KAPLAN


Ses kalın, sevgi ince,
Büyürüz o sevince…
Yuvamız neşe dolar;
Babam eve gelince…


Kocamandır elleri,
Ekmek kokuyor teri,
Çekeriz perdeleri;
Babam eve gelince…


Dev gibidir gözümde,
Dili vardır sözümde,
Çoğalırım özümde;
Babam eve gelince…



BABAM'A –AHMET SELÇUK İLKAN

El etek öpmeden geldin bu günlere,
Küçülmeden tutkularına,
Yenilmeden ihtiraslarına,
Mahçup olmadan kendine,
Çocuklarına
Ve dostlarına.
Alnında ter,
Gözünde ışık,
Gönlünde gurur,
Olursa işte böylesi olur...

 

BABACIĞIM – AHMET TUFAN ŞENTÜRK

"Köy danası öküz,
Köy çocuğu efendi olmaz" derdin
Ben, uzun kış geceleri
Hep böyle masal dinlerdim,
"Oğlum, köy çocuğu efendi olmaz" derdin.

Orak nasıl tutulur, tarla nasıl kazılır
Çarık nasıl gözenir, bilirdim de
Yazı nasıl yazılır bilmezdim...
Düven sürerken, harman atarken
Çeci bir yana, samanı bir yana ayırınca
Nasıl sevinirdim..

Ablam tozluyu çalkardı:
Anam dene ayıklardı kenardan
Sen saman basardın babacığım
Ben, buğday ölçmeyi severdim.

"Yemenimi yel alırdı
Bir yâr sevsem el alırdı"
Üzümü, pekmezi, buğdayı verirdik borca
Bize, arpa, sirke, saman kalırdı.

Yağ yüzü görmezdik bütün kış
Her gün soframızda aynı yemek
Tarhana çorbası, kınalı ekmek
Buğday üğünmezdi değirmende
Zenginler bile arpa ekmeği yerlerdi.
Bayramdan bayrama bir beyaz ekmek görürdük.

Tarlamız az, bağımız az —
Borcumuz çok, derdimiz çok
Babacığım, bari ben okuyum" derdim.

"Köy danası öküz,
Köy çocuğundan efendi olmaz",
Askerlikte onbaşı oldum
İzmir'de amele başı

Yedi çocuk babasıyım
Allah'a bin şükür oğlum,
Haram yemedim, hile yapmadım
Bir kötü söz söyletmedim kendime

İşte geldim gidiyorum
Kemiğimi sızlatmayın mezarımda” derdin
Nur içinde yat babacığım, nur içinde yat
“Sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas” ama
Söylediğin gibi değilmiş hayat…


BABALAR ISSIZ AĞLAR-SÜLEYMAN ÇELİK

Babalar ıssız ağlar
Çekerler arabayı yol kenarına
Bir ağacın altında bazan
En ücra köşesinde bir parkın.

Dik durulacaksa durulur,
Başları usulca okşanır hatta çocukların
Maziye ısmarlanır kardan adam
Kahkahalar atılır, iyidir her şey, çok iyidir
Camdandır gözleri, usulca buğulanır.

Babalar ıssız ağlar
Hep aşktır bir yanları
Bir yanları hep yâr
Ağrıyan, gül kanayan
Sırtlarını yaslayınca dağ olur o kadınlar.

Söylenecekse söz söylenir
Acı da olsa, kirlenmeden elleri çocuğun
Sonra taş da olsa erimeyen kelimeler
Oturur elbette içcebine babanın.


45- ULU BİR ÇINARDI BABAM- ARİF DÜLGER

                                   ‘Şair Süleyman Çelik’e’
Babalar için için ağlar Süleyman!
Babalar bu dünyada en çok sevilir, niçin?
Kör tehlikeler evlâtları durmadan uçuruma çekse de
Babalar; hayatta var oldukça boşluğa düşmez insan.

Bir ulu çınarmış babam; haberimiz yok, evimizin direği
Devrildi ansızın, ölümü tadan her nefis varla yok
Arasında kısacık, bir rüya sanki yâdımızda kalan
Babalar; gözyaşlarına boğulmadan evvel sığındığımız liman.

Babam Çakır Halil, nam-ı diğer Kaynakbaşı Halil
Altı aylıkken muhacirdi; büyüdükçe evlâd-ı fâtihan.
Gurbette sesi çıkmaz, Balkan rüzgârı göğsünü delerdi
Kardeşim Süleyman, babası sağ iken nasıl öksüz olur bir insan?

Babalar için için ağlar Süleyman!
Ayrılık; ıssız vadilerde aynalara tuzak kuran kirli hasım.
Babamdı puslu kalbinin en ücra köşesinde acıyı hasretle damıtan,

Eceli gelince durdu zaman:
Yıl iki bin yedi yirmi beş kasım, günler güz sonu.

 

BABAM-AZİZ NESİN

Dünyaların en iyi babası benim babamdır.
Düşmandır düşüncelerimiz,
Dosttur ellerimiz.
Dünyada tek elini öptüğüm,
Babamdır.
Kırkını geçtin, adam olmadın der,
Başım önünde dinlerim,
Önünde tek baş eğdiğim babamdır.
Sabahlara dek Kur'an okur
Anamın ruhuna,
İnanır ona kavuşacağına.
Bana gâvur der
Diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben,
Tek bağışladığım odur.
Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma,
Bitürlü ölemiyorum der senin yüzünden,
Çocuklar ortada kalacak,
Ölemez kahrımdan benim,
Yaşamak zorunda benim yüzümden.
Gözlerindeki ateş bakışlarında söner,
Tuttuğun altın olsun der.
Çocukluğumu tek anlayan odur,
Dünyaların en iyi babası benim babamdır...